Dursun EROĞLU Başbakan Erdoğan’ın yerli, “Türk otomobili” üretimi için “bir babayiğit” çıkmasını istemesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Tabi Başbakan bu işin otomotiv sektörünün en önde gelen grubu Koç Holding tarafından yapılmasını bekliyordu. Anlaşılan Koç grubuna bu konuda baskılar da oldu, ama gelinen noktada Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “delikanlı” çıkmasından umudunu yitirdiğini belli etti, “Yerli otomobili devlet olarak biz yaparız” demeye başladı. |
Elbette bir siyasetçinin, üstelik de “milli” retoriğe yüklenmek isteyen bir başbakanın “Milli otomobil”, “Türk otomobili” düşlemesi normaldir. Ancak “Türk markası” gerek otomobil sektöründe faaliyet gösteren firmalar, gerek de sektörü yakından izleyen biz gazeteciler için ancak “şaka” kabilinden kabul edilebilir bir durumdu!
Zira, Türkiye’de otomotiv sektörünü uzaktan yakından izleyen birisi, sektörün ve dengelerin tamamen yabancı sermaye ve lisanslar üzerine kurulu olduğunu, bu yapı içinde yerli, “Türk” markalı bir otomobile kesinlikle izin verilmeyeceğini bilir.
Evet, Türkiye’de otomobilin kralı üretilebilir, zaten birçok marka da üretim yapıyor. Teknolojik altyapı, yan sanayi tedariki vs. açısından sorun yok. Ancak otomobil gibi marka savaşının kıyasıya sürdüğü, dünyada dev markaların hızla birbirini yeyip yuttuğu bir konjonktürde, yerli otomobil üretmenin sadece iki temel koşulu olabileceğini yazmıştık.
Bunlardan birisi, siyasi iradenin, çıkacak “babayiğide” sonuna kadar sahip çıkabilme kararlılığı… Ki bu, hükümetin, başbakanın en az bu işe girişecek kişi kadar “babayiğit” olmasını gerektirir! Çünkü buna kalkışıldığında “uluslararası” çevrelerden mutlaka baskı görecektir.
Diğer bir koşul da, bu işin otomotiv sektöründe büyük üreticilerin dışında kotarılmasıydı. Mevcut ilişkileri zorlamadan, kimseyi zor duruma düşürmeden… Hatta, gazeteci olarak sektörde etkili ve sahiden ulusal saikleri güçlü bir işadamı, sohbet sırasında, “Bu iş için içimizden bir deli çıkması lazım” demişti. Normal piyasa ilişkileri içinde bu iş akıl karı değildi. Mevcut lisans anlaşmaları nedeniyle firmalar buna giremezlerdi; girdiklerinde yabancı ortakları onların ipini çekebilirdi.
Bu yüzden galiba Koç Holding’in sahipleri güç bir duruma sokuldu. Başbakan’a “hayır olmaz” diyecek değildiler ya… Nezaketen bu iş için girişimde bulundular… Ama ne Ford, ne de Fiat, Koç’un kendi arabalarına rakip araba üretmesini sineye çekerdi…
Hükümet bunu fark etmiş olmalı ki, bir ara Fiat’ın ikna edilmesine çalışıldı, hattaTOFAŞ fabrikasında, üretimi sona eren Albea hattında (hatta büyük ölçüde Albea’ya benzeyen) bir otomobil üretilmesi, bunun yerli, “Türk otomobili” diye sunulması bile ele alındı.
“Fiat’tan milli Türk otomobili!”
Şaka gibi…
Neyse ki, Fiat yöneticilerinin sözleri bizim bürokrasinin gözlerini açtı ve iş uyumaya bırakıldı.
Sevgili okurum, ekonomi, ticaret alanı tam bir arenadır, acımasızdır… Otomotiv gibi piyasalar tamamen uluslar arası tekellerin elinde… Nice firmaları iflas ettirdi, sildiler. Bugün dünyada otomobil üreten yüzlerce fabrika bir elin parmakları kadar az sayıda markanın kontrolünde.
Bu iş uluslararası uydu piyasasında parayı basıp, bir kısım girdileri de burada üreterek “milli uydu” fırlatmaya benzemez…
Bu satırları yazarken, TOFAŞ’tan üzücü haberler geliyordu. Maalesef yaklaşık bin kişinin işine son verilmiş. Açıklanan gerekçe, durgunluk. Malum Avrupa’da araba talebi çöktü. Ama işin bir de maliyet savaşı bölümü var. Türkiye daha ucuz diye son dönemde Avrupa’daki fabrikalardan buraya üretim kaymaları oluyordu.
Belki de bu işçi çıkarmalarının ardında yeni bir “maliyet operasyonu” vardır.
Bakarsınız Fiat, küresel fiyat rekabetinde avantajlı olmak için diyelim ki Çin, Rusya ve Hindistan’a kaydırır üretimi…
Allah korusun! Neyse ki şimdilik böyle bir olasılık görünmüyor.
Yine bu satırları yazarken, TÜİK henüz 2013 yılı ihracat verilerini açıklamamıştı. Ama bakan gururla, ihracatın yaklaşık 153 milyar dolar olarak açıklanacağını duyurdu. Tabi ithalat rakamı hakkında tık yok.
Ama bakınız, Kasım ayı itibariyle ihracat 139, ithalat 217 milyar dolar oldu.
İhracatın 15 milyar doları da, kırk yılın sırtı bir olabilecek altın satışı.
En fazla ihraç ve ithal edilen 20 ürün grubuna bakıyorsun, iş umutsuz…
Yani memleket ithalat cenneti olmaya devam ediyor.
Bence “babayiğitlik” dış ticarette biraz denge kurabilmekle başlamalı.
Öyle değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder