16 Mayıs 2011 Pazartesi

'Çılgın proje' mi 'çıldırmış proje' mi?


Türkiye’de, defalarca ekonomik krize neden olan “cari açık”, yine tehlikeli noktalara ulaştı. Hükümet cephesi, Mart ayı cari açığının yüzde 121 artmasını “münferit” saysa da, gelişmeler, cari açığın finansmanında son 10 yıldır kullanılan yöntemlerin de sınırına gelindiğini gösteriyor. 


Ekonomi siyaset, iktidar, başbakan, oy vs. dinlemez, şakası yoktur.  
Kronik bir cari açık asla sürdürülebilir değildir, pimi çekilmiş bombadır ve eninde sonunda sizi vuracaktır…
Önce tarifini yapalım: 
Cari açık, ülkenize değişik yollarla giren döviz miktarı ile ülkenizden değişik yollarla çıkan döviz miktarı arasındaki farktır.  Bunun içinde en büyük kalem, kuşkusuz alınan (ithalat) ve satılan (ihracat) mallar arasındaki farktır. Buna “mal dengesi” de denir. Bir diğer kalem  “hizmetler dengesi”dir. Turizm gelirleri, uluslararası nakliye, sigorta gelirleri vs… Üçüncü kalem, yurtdışında yapılan sermaye veya fortföy yatırımları ile elde edilen dövizi ifade eden “yatırım dengesi”dir.  Son kalem de, daha çok yurtdışında çalışan“gurbetçilerin” yolladığı dövizlerden oluşan “Cari transferler”dir.
Hatırlatalım, 2001 ve daha önceki krizler rekor cari açıklarla patlak verirdi. 
Döviz açığı rekor seviyelere ulaşınca, bombanın pimi, yüksek oranlı bir devalüasyonla çekilmiş olurdu. Ancak, AKP hükümeti döneminde,  bu aşırı döviz talebi özelleştirmeler, yabancı sermaye yatırımları ve yurtdışına hazine tahvilleri vs. yoluyla karşılanabildi. Kronik dış ticaret açığının yarattığı döviz ihtiyacı bu yollarla karşılandı. 
Uluslararası konjonktür buna uygundu, “para bolluğu” yaratılmış, faizler düşmüştü. Bu durum, 2008’deki kriz sonrasında yeniden toparlanarak hala sürüyor. Sonuçta ufak oynamalara rağmen döviz sıkıntısı çekilmiyor, hatta doların değeri de yerinde sayıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), Mart ayında cari açığı 9.8 milyar dolar olarak açıkladı. Buna göre,  2011 yılı Ocak-Mart döneminde cari işlemler hesabı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 12 milyar 89 milyon dolar artarak, 22 milyar 118 milyon dolar açık verdi. Yıllandırılmış cari açık ise 60.5 milyar dolara ulaştı. Tabi bu gelişme üzerine dolar ve faiz oranı başını yukarı doğru kaldırdı, borsada satışlar tetiklendi.
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu gelişmeyi “münferit” diye açıkladı. Babacan, Bunun en önemli sebebi, Türkiye’deki bazı uluslararası şirketlerin, mart ayı sonu itibariyle elde ettikleri karın bir kısmını temettü olarak Türkiye dışına taşımaları oldu” dedi. TCMB verilerine göre net çıkış, 2 milyar 939 milyon dolar. Kâr transferlerini içeren doğrudan yatırım/gider kalemi 1 milyar 367 milyon dolar.
 Ben,bunun “münferit” olmayacağını, bu çıkışın, hem de artarak süreceğini düşünüyorum. 
Ne yani, buraya yatırım yapan yabancının, eninde sonunda yatırdığı paradan çok daha fazlasını alıp götürmeyeceğini mi sanıyoruz?
Sonuçta “cari açık” adlı mayının kaynağı dış ticaretteki açıktır.Bu açık kronik/yapısal bir hal almıştır. Artık fabrikalar neredeyse tamamen ithal malla çalışıyor.
İhracat artışı demek, ithalatın daha fazla artması demek...
TÜİK verilerine göreihracatın ithalatı karşılama oranı son bir yılda yüzde 67,5’den yüzde 54.7’ye düşmüş. Sattığınızın iki katı mal almak zorunda kalmışsınız. Bu sistem kurulmuş, yıllardır, tıkır tıkır işliyor!
İthalatın, vatandaşın “ithal mal” talebinden, lüks merakından kaynaklandığı lafları tamamen kandırmaca. 
Çünkü, toplam ithalat içinde tüketim mallarının payı (Mart 2011 rakamı) sadece yüzde 12,3. Türkiye 31 milyar dolarlık ihracata karşılık 56 milyar dolarlık ithalat yapmış. Bunun yüzde 71,8’i hammadde ve ara malı, yüzde 14,6’sı makine vs.
Düşünün, siz yurtdışına 31 milyar dolarlık mal satmak için dışarıdan 39,7 milyar dolarlık ara malı, 8,2 milyar dolarlık makine almışsınız. 
Bunu kaç yıl daha sürdürebilirsiniz ki!  
Maalesef seçim öncesinde ne iktidar ne muhalefet partilerinin gündeminde bunlar var…
Düşünüyorum da acaba hükümetin şu  “çılgın proje”si, bir cari açık kapama projesi mi? En az 50 milyar dolar, 100 milyar dolar yabancı para (dış kayak) çekme hayali kuruluyordur belki de...
Umarım “çılgın” olmak, “çıldırmış” olmakla karıştırılmıyordur…
İyi pazarlar…

  
15 MAYIS 2011, Pazartesi 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder