Ak Parti’yi ikinci kez iktidara taşıyan şey, bence ekonomideki olumlu gidişti. Araba yoluna şimdilik devam ettiğine göre, 12 Haziran seçimlerinin favorisi de hükümettir. Ancak ekonomik verilere bakınca, yolun sonuna hızla yaklaşıldığı duygusuna kapılıyorum. Ekonomi gittikçe “sürdürülemez” bir hal alıyor. |
İngilizlerin tanınmış The Economist dergisi, geçtiğimiz hafta Türkiye ekonomisinde cari açık ve aşırı ısınmayı (overheating) konu alan bir yazı yayımladı.
AKP’nin seçim başarısını, ekonomide on seneye uzanan başarıya bağlayan The Economist, cari açıktaki hızlı büyümeye dikkat çekti. Yazıda, nominal ücretlerin yüzde 18, iç talebin yüzde 25, kredilerin yüzde 40’a kadar arttığı bir ortamın “sürdürülemez” olduğu vurgulanıyor. Buna göre “cari açık”,aslında ekonomideki derin çatlakları ifşa ediyor.
Toplam işgücünün sadece yüzde 44’ünü istihdama katabilen Türkiye’nin nüfus artışına uygun istihdam sağlamakta zorlandığı kaydedilirken, “Arap baharı”nın faturasına da dikkat çekiliyor.
Malum, yıl başından bu yana patlak veren olaylar nedeniyle, Türkiye’nin komşu Arap ülkelerine ihracatı bıçak gibi kesti. Libya’da Türk inşaat firmalarının elindeki 14 milyar dolarlık iş askıya alındı. Daha şimdiden ülke, milyarlarca dolarlık işçi, müteahhitlik ve ihracat dövizinden mahrum kaldı.
İç talebin kredi ve kartlarla şişirilmesiyle ilgili tespit dikkat çekici öyle değil mi?
Ama işin daha çarpıcı yanı şu:
Olmayan parayı harcama hastalığı sadece bireylere özgü değil. Bakın devlet de aynı hastalıktan mustarip.
Milli gelirin yüzde 8’ine ulaşmış bir cari açık başka nasıl tanımlanabilir ki?
Tabi The Economist, elinize bir kutu merhem veriyor.
Adı “cooling down”: ekonomiyi soğutmak…
Hani bu tavsiye biraz, şimdilerde başkanı cinsel tacizden hapsedilen IMF’nin “kemer sıkma” reçetelerinin daha bir “entel” versiyonu.
Bakıyoruz, seçim öncesinde Başbakan ve ilgili bakanlar, cari açık konusunda gayet rahatlar. Hatta, “Cari denge açık verse ne yazar. Ülkeye, çıkandan daha fazla döviz geliyor. Kasalarımız döviz dolu. Dolar kıtlığı olsa kurlar yerinde mi sayardı. Boş boş konuşuyorsunuz” demeye getiriyorlar.
Bizde ekonomi politikaları bağımsız olmadığı için, doğal olarak ekonomide de normal, olması gereken “dengeler” yoktur.
Ne bütçe dengesi, ne dış ticaret dengesi, ne de “cari denge”…
Atatürk dönemi dışında bizde mesela “denk bütçe”bir türlü sağlanamamış.
1950’lerden beri “Borç yiğidin kamçısıdır” sloganı ile insanımız hep borçlanmış.
Son 40 senede mutat hale gelen şey şuydu: Cari açık 5-6 senede bir sürdürülemez hale gelir, döviz kıtlığı başgösterir...
Yaparsın bir devalüasyon, yani faturayı kesersin vatandaşa, ithalat acayip pahalanır, halk fakirleşince hükümetin prestiji sıfıra düşer, seçime gidilir... Devalüasyon ithalatı frenlediği için biraz “denge” sağlanır, yabancılar ucuzlayan Türk mallarına, borsasına dolar getirir, hükümet bayram eder, bu devran devam eder giderdi.
AK Parti dönemindeki fark, kriz olsa da hükümet devam etti.
"Gelecek hükümete ye yaptıracaksanız, söylen yapayım" kıvraklığı...
Normal ticaretle gerekli dövizi kazanamırsan, faiz yükselterek, borsaya, hazine kağıtlarına vs yabancı sermaye gelmesini gözetlersin...
Özelleştirme, borsa, devlet tahvili, yüksek reel faiz.
Gelin TCMB Mart 2011 verilerinde, cari açığı kapatan bu paraların konumuna bakalım:
- Yabancıların mülkiyetindeki hisse senetleri toplamı: 61,4 milyar dolar. Bu rakam 2005 yılında 33.3, 2007’de 64,2, 2008’de 23.1, 2009’da 47.2 milyar dolardı. En ufak sarsıntıda kaçan en “sıcak para” işte bu.
- Yabancıların mülkiyetindeki devlet iç borçlanma senetlerinin tutarı 38.7 milyar dolar. Vadeler 2020’ye kadar uzuyor.
- Yabancıların Türkiye’deki doğrudan yatırımları toplamı 138,1 milyar dolar.
- Yabancıların mevduat hesapları: bankalarda 28.2 milyar dolar, Merkez Bankası’nda 12.2 milyar dolar.
- Türkiye brüt dış borç stoku: 290.360 (78 milyar doları kısa vadeli)
- Özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu: 122.8 milyar dolar.
- Özel sektörün kısa vadeli dış borç stoku : 77.2 milyar dolar. (50 milyar doları bankalara)
- Uluslararası rezervler, altın dahil: 92 milyar dolar.
- Yurtiçindeki kişilerin yurtdışında portföy yatırımlar: 1.9 milyar dolar, doğrudan yatırımları 19.7 milyar dolar.
Dolarlar, daha yüksek faiz, daha fazla kazanç için akmaya devam edecek.
Ama bunlar “babanızın parası değil” ve bir gün kazandıkları ile birlikte, hatta misliyle geri dönecek.
Yabancı sermaye girişi ile oluşan bir “saadet zinciri”...
İktidarın ömrü bu zincir kadar mı dersiniz?
İyi pazarlar…
22 MAYIS 2011, Pazar YENİ DÖNEM | |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder