Hükümetin, boyutları 247 milyar lirayı bulduğu ileri sürülen yolsuzlukların üzerine gidip topluma güven verme yerine, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını soruşturan savcı ve polisleri “Siz hükümete komplo kuruyorsunuz” diye tasfiye etmeyi tercih etmesi, ülkeyi hızla ekonomik krize doğru götürüyor. Belki de bunlar, zaten gelen krizin perdeye düşmüş hali… Ama ister inanın ister inanmayın, bu kriz de 2001 ve önceki krizler gibi… Krizin kahramanları ve çözüm için “yoğurt yeme” tarzları bile aynı!
Sevgili okurum, “siyasi kriz” ile “ekonomik kriz” tavuk-yumurta hikayesine benzer… Birçoğumuz, ekonomik krizin siyasi gerginliklerden kaynaklandığını düşünür. Özellikle siyasi iktidarlar, buna bayılırlar ve kamuoyunda, herşey güllük gülistanlıkken, muhalefetin tutumu yüzünden ülkenin krize girdiği propagandası yaparlar . Oysa, sanıldığının aksine, aslında “siyasi kriz”, baş gösteren ekonomik krizden çıkar!
Zira işler tıkır tıkır yürürken, kazançlar güzelken, iktidarı paylaşan güç odakları sorun çıkarmak istemez. Onlar cin gibidirler, çok akıllıdırlar. Ama motor teklemeye başlayınca, para muslukları kısıldıkça birbirine girer, herkes birbirine kayış atmaya başlar!...
Bu iddiamın son kanıtı, 2003-4’te yaşananlardı. Zira ekonominin “iyi” olması nedeniyle, “devlet” bürokrasisindeki güçlü “şeriat” kaygıları, siyasi krize ve eyleme dönüşemedi!
Doların 2,2 liraya çıkması, son bir yılda yaşanan yüzde 22 devalüasyon, yabancı sermaye girişindeki düşüş (Mayıs-Kasım ayları için 2012’den 2013’e 50 milyar dolardan 20 milyar dolara düşmüş), borsanın hali, geçmiş krizleri hatırlattı ve refleks olarak IMF’ye kulak kesildim.
Hani hatırlanacaktır, bütün ekonomik kriz dönemlerinde yegane akıl hocamız onlardı...
IMF’nin internet bloğunda üç uzmanın imzasını taşıyan “Türkiye: Dengesizlikleri Artırmadan Büyümeyi Canlandırma” başlıklı yazı dikkat çekici. Yazıda bu yıl Türkiye’nin yüzde 4-5 büyümesinin zor olacağı, olsa bile bunun cari açığın tırmanması ile sonuçlanacağı, zaten cari açığın 2013'de GSYİH’nın yüzde 7,4’üne tırmandığı falan anlatılıyor.
Bu yıl enflasyonun artacağına da dikkat çekilirken, “yurt içi tasarruf”, “cari dengenin sağlanması”, “rekabet gücünün artırılması”, “esnek bütçe” gibi, parlak zarfıyla hepimizin gözünün kamaştıran teşhisler ve önerilere yer veriliyor.
IMF uzmanları hükümete işleri biraz yoluna koymak için “esnek bütçe yapın” diyor. İşte yeni “IMF Reçetemiz” şu:
“Türk makamlarının beş ana seçeneği var: Kamu istihdamı büyüme hızını sınırlamak; daha esnek kamu ücretleri endeksleme mekanizmalarını uygulamaya koymak; emeklilik sisteminde reform çabalarını yenilemek; hedeflerin üzerindeki gelir performansını tasarruf etmek; ve geçmiştekileri düzeltecek bir mekanizma olmak üzere, daha bağlayıcı bir harcama tavanına geçiş sağlamak. Bu politikalardan oluşacak bir bileşim, hükümetin bütçe esnekliğini sürdürmesine yardımcı olacak ve bu sayede geçtiğimiz on yılda elde edilen mali kazanımların korunmasını sağlayacaktır.”
İzninizle bunu anladığımız dile çevireyim: “Kamuda kimseyi işe almayın; memur güvencesi falan kaldırıp ücretleri düşürün; emekliliği iyice zorlaştırın, emekli maaşlarını kırpın, sosyal yardımları kesin, bütün faturayı vatandaşın sırtına yükleyin…”
Sadede gelirsek, yabancılar doymuyor!
“Bunlar doymuyor abi!” diye feryat etmişti birisi, rüşvet verirken…
“Ne istediniz de vermedim” demişti başbakan…
Ne “cemaat” doyuyor, ne rüşvetçi siyasiler ne de “yabancı sermaye”…
Yav, gözünüzü toprak doyursun!
Yolsuzluğa giden 247 milyar lira 5 tane GAP, 30 tane Marmaray demek…
“Yabancı”ya son 11 yılda ödenen para 550 milyar dolar!
Harami gibiler…. Hani “zıkkımın kökünü yeyin…” demek geliyor içimden…
Yine The Wall Street Journal’da, Johns Hopkins Üniversitesi‘nin dünyaca ünlü ekonomisti Steve Hanke’ın bir röportajı yayımlandı.
Hanke’ye göre Türkiye, Brezilya, Endonezya, Hindistan ve Güney Afrika ile “Kırılgan Beşli” oluşturan bir “gelişen ülke”. ABD’nin parasal genişlemeyi durdurup faizleri yükseltmesi bu ülkelerde türbülans yaratacak.
Çünkü bu ülkeler, “carry trade”le büyüdü, ona alıştılar. Yani düşük faizli batıdan, yüksek faize gelen bol paranın yarattığı sanal zenginliği hep sürecek sandılar. Öyle ki,Türkiye’de büyümenin yüzde 40’ı bu carry trade’den kaynaklanmış!
Ama şimdi 2002’de faizleri yüzde 1’e düşüren FED, faizi yükseltmeye başlamış.
Yani carry tradeciler için deniz bitmiş…
Peki, Hanke beyefendinin önerisi nedir?
“Türkiye bu carry trade paralarının rehavetine kapılıp hiçbir yapısal reform yapmadı. Dünya Bankası’nın ‘iş yapma kolaylığı’ endeksinde Türkiye çok zayıf. İş yapmak, işe adam almak, çıkarmak çok pahalı, her yerde rüşvet dönüyor. Kur politikaları yanlış. Ekonomiyi istikrara kavuşturmak için en iyi yol, Euro veya dolarla sabit kura geçmek, Bulgaristan gibi Para Kurulu Sistemi başlatmak.”
Anladık, hükumeti beğenmiyor. Ya sonrası?
Çarpıcı cümle şu: “Açık konuşmak gerekirse laiklerin (CHP’nin) pek fazla bir vizyonu yok. Tek istedikleri Erdoğan ve AKP’yi göndermek. Fakat bunun dışında pek bir planları yok.”
Bence de bir plana ihtiyaç var…
Ama haramileri doyurma planı değil, güzel ülkemin kalkınması için bir plan!
İyi pazarlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder