13 Ocak 2014 Pazartesi

Bir doğum sancısıdır yaşadıklarımız!


Dursun EROĞLU
Siyaset; hatta günlük politik magazin, “operasyonlar”, “paralel devlet”, “cemaat-AKP”, “Ergenekon”, “KCK Operasyonu”“yeniden yargılama” gibi birbirinden tamamen alakasız gibi görünen olayların hepsi ekonomideki tıkanmadan kaynaklanıyor. En azından ben böyle düşünüyorum.
Bakınız, 2001 krizi sonrası ekonomi ve finans cephesinde Kemal Derviş programları, siyaset cephesinde de AKP ve tek partili “siyasi istikrar” ile tıkır tıkır işleyen sistem, yaklaşık bir yıldır ciddi ciddi aksıyor.
İpleri elinde tutan, siyaseti de bir şekilde dizayn edebilenler (para, silah ve siyasete hâkim olanlar) bizim sandığımız gibi siyasi,“ideolojik” saiklerle hareket etmez… ..Senin sağcı solcu, Müslüman, Hıristiyan olmanla ilgilenmez. Onlar sadece çıkarına, çarkın işleyip işlemediğine bakar! Dostu değil, çıkarları vardır!
Motorun dişlilerinde tıkanma varsa, artık işler eskisi gibi devam edemiyorsa, mevcut iktidar hızla prestij kaybetme sürecine girer. Güvendiği dağlara kar yağmaya başlar, koca koca bakanların, başbakanların...
Çantada bekleyen gizli dosyalar, filmler, CD’ler, fotoğraflar, “dinlemeler”,  “soruşturmalar” bir bir çıkar ve “imparatorun düşüşü” sahnededir…
Yolsuzluk, rüşvet, kara para, haksız kazançlar, aldatmalar, gayri meşru yaşamlar, geçmişte söylenen laflar... bir anda yeniden güncellenmiş, sanki yeni bir durum varmış gibi, hepimizi haber bültenlerine kilitleyeni "flaş gelişme" haline gelmiştir. 
Adeta bir doğum sancısıdır yaşanan… Bebeği ilk kucağına almanın hemen arifesindeki bir kadının yaşadıklarını andırır.  Gürültü, patırtı, bağırış, çağırış, yırtınma, didinmeler…
Baksanıza, yüzde elli gibi, halkın güvenip en fazla oy verdiği bir iktidar, baştan aşağı yolsuzluğa, rüşvet ve kara paraya bulaşmış. Gayet profesyonelce herşey… Para sayma makineleriyle, özel korumalarla, sinyal bozucu "jammer" cihazlarıyla, siyasi kayırmalarla…
İktidarın “güçlü” olması da yetmiyor, olaylar kontrolden çıkıyor... Operasyon yapan polisi, amirlerini, emri veren savcıyı hemen görevden almakla bitmiyor. 
Operasyon için zanlının iznini alma gibi hilkat garibesi yasalar da tosluyor. Zanlı “akraba” korumalarının, gözaltı için gelen polise silah çektiğini duyuyoruz. “Kahraman polis”,  ucu iktidara dokunan işler yapınca  “seçilmiş iktidara karşı kirli oyuncu”,  iktidarın dizayn ettiği HSYK, anında tü-kaka olabiliyor…
Peki bunların ekonomi ile ne ilgisi  var, mı diyorsunuz?
Komplo teorilerini hiç sevmem.
Sadece bazen olaylar üst üste geliyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl haziran başında patlak veren Gezi DirenişiABD’de “parasal genişleme politikaları”nın terk edilmeye başlandığı haberlerinin hemen ardından başladı.
İçeride aylık 5 milyar dolar cari açığa yama amacıyla ranta sarılma, can havliyle kentlerin ortak yaşam alanlarını, sırf yüksek rant yaratma adına yapılaşmaya açmak artık her yerde halkı iyiden bıktırmıştı. Gezi Parkı’nı yıktırmama eylemi aslında Anadolu’nun en ücra köşelerine, derelerine karar uzanan HES, siyanürle maden arama vs. projelerine vatandaşın tepkisini ateşleyen bir kıvılcım oldu.
ABD’de “parasal genişleme politikalarından uzaklaşma” Türkiye için ciddi sonuçları olan bir durum. Zira malum cari açık yüzünden “döviz” hep yumuşak karnımız.
ABD’de faiz oranları sıfıra yakındı. Çünkü ABD ciddi resesyon tehlikesi altındaydı ve insanlar iş yapsın, piyasaya hareket gelsin diye devlet faizleri düşürmüştü (Dikkat edin bizde krizde faizler artar!).
Oysa son veriler ABD’de büyümenin başladığını, 2014’de durumun daha da iyi olacağını gösterdi. 
Yani faizler yükseliyor.
Benzer bir durum Avrupa’da da yaşanıyor. AB’de geçen yıl büyüme yüzde 1,1 oldu.
Bu da, yüksek faiz kovalayan “sıcak para”nın Türkiye’den çıkması veya daha çok yüksek faiz istemesi demek.
Dün Le Monde gazetesi 5 grafikle, Çin’in ticari gücüne dikkat çekmişti.
Çin’in ihracatı 2,1 trilyon dolar ile ABD’ye yetişmiş…
Son küresel krizlere rağmen yıllık büyümeyi yüzde 7’nin altına düşürmeyen Çin’in yükselişi, batıyı, rekabet adına daha “radikal” yöntemlere itebilir.  Malum rekabet şiddetleniyor.
Bu da batının “müttefiki” Türkiye’nin ödeyeceği “sosyal” ve ekonomik bedellerin artacağı anlamına geliyor.
Gelinen yerde çığırından çıkan yolsuzluklar, artan pahalılık, siyasi gerginlikler, büyüyen zengin/fakir uçurumu vs nedeniyle vatandaş,
Dirençle karşılaşan cari açık yönetimi, bireysel hak ve özgürlüklere müdahalelerin  demokrasiden uzaklaşma ve istikrarsızlık çağrıştırmasıyla da “batı”, iktidardan şikâyetçi…
Anlaşıldı, süreç hızlanıyor… 
Bu sancılar tiz bir “ıınnggaaaaa” sesiyle dinecek de…
Sorun şurada: Bu çocuğun babası kim olacak?
Her türlü olumsuzluğa rağmen sabırla demokrasi talebiyle meydanları dolduran yurdum insanı mı?
Yoksa yorulan atın alnına kurşunu sıkıp yenisine binmeyi alışkanlık haline getiren western (batılı) kovboyları mı?
İyi pazarlar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder