Dursun EROĞLU CHP Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’da, “kadın” ve “barış” temalı bir gösteride BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ile el ele tutuşup birlik beraberliğe vurgu yapması bazı çevreleri rahatsız etti. Değişik görüş ve etnik kökene sahip insanların yan yana olmasından çıkarları icabı rahatsızlık duyanlara diyeceğim yok. |
CHP Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’da, “kadın” ve “barış” temalı bir gösteride BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ile el ele tutuşup birlik beraberliğe vurgu yapması bazı çevreleri rahatsız etti. Değişik görüş ve etnik kökene sahip insanların yan yana olmasından çıkarları icabı rahatsızlık duyanlara diyeceğim yok. Onlar Türk-Kürt, Alevi-Sünni diye vatandaşı birbirine karşı fişeklemeye devam etsinler... Ancak, hem “ülkenin bölünmez bütünlüğü”, “barış, huzur, demokrasi” gibi bir kaygısı olup, hem de bu fotoğraf için Kaleli’yi siyasi lince kalkanları ağzım açık izliyorum!
Öncelikle belirteyim, amacım Sayın Kaleli’yi savunmak değil. Zaten kendisinin buna ihtiyacı olduğunu sanmam. Bakmayın zarif ve mütevazı görüntüsüne; Kaleli, şehirlerarası otobüs terminali gibi tamamen “erkek egemen”, hatta "kabadayı" bir çevrede gayet başarılı bir yöneticilik çıkarmış bir iş kadınıdır; kuru gürültüye pabuç bırakmaz.
Ancak BDP’li vekil ile el ele çekilmiş resmine bakarak bunu “siyasi intihar” sayanların, “CHP’nin kuruluş felsefesine aykırı” bulanların, bunlar üzerinden de “bölünmez bütünlük”kaygısı dillendirenlerin, ülkenin yönetim tarzı ve siyasal gelişmelerden bihaber, tam bir kafa karışıklığı içinde olduklarını üzülerek görüyorum.
Burada, farklı etnik köken veya dine mensup vatandaşların anadili, din-ibadet, yerel yönetim özerkliği gibi taleplerini yerine getirmenin normal demokratik bir memlekette, devletin görevi olduğundan bahsetmeyeceğim. Bu tür talepler zaten batılı ülkelerde karşılanıyor.
Peki insanların Kürtçe konuştu, şarkı dinledi diye hapse atılmasının mantıkla bağdaşmadığını ben düşünüyorum da, devleti yönetenler düşünemiyor muydu?
Hiç şüpheniz olmasın, düşünürler, bilirler…
Sorun şu ki, “soğuk savaş”la birlikte ülkeyi “yasak”lar, “iş tehdit”, “iç düşman”lar ve bunun üzerine kurulu gerginliklerle yönetme gibi bir devlet idare tarzı edindik.
Üstelik soğuk savaş bitti, biz hala yakayı kurtaramıyoruz!
“Komünizm gelir” korkusu ile onlarca yıldır demokrasi askıya alındı.
“Milliyetçiliğimiz”, tamamen solcu, alevi, emek, sendika düşmanlığı temeline oturtuldu.
“Amerikan 6. Filosunu” emperyalist diye protesto eden Türk gençleri, karşılarında “Türk Milliyetçileri”ni buldular!
Sağ-sol, alevi-sünni kavgası demokrasiyi güdük bıraktı.
Ve, 12 Eylül’ün dizginsiz şiddeti nur topu gibi bir bela verdi memlekete: PKK.
Polis, Jandarma yeniden yapılandı, güçlendi, özel savaş birlikleri oluştu.
“Ya, bu adamlar ne istiyorlar, niye dağa çıkıyorlar” diye kimse kafa yormadı.
Normal siyaset alanı kapalı tutuldu.
Sistem, şiddetten başka bir seçeneğe şans vermedi.
“Devlet otoritesi” dipçikle, mermiyle, zorla sağlanacaktı. “Ya susturacağız ya kan kusturacağız”dı slogan.
Olay “terörü önleme” değil, bir yönetim tarzı olarak ele alındığı için “kurunun yanında yaşlar da yandı”, hem de cayır cayır…
30 sene, onbinlerce can, trilyon dolar para…
Sonuçta devlet, attığı her adımın dağa çıkanları çoğalttığını, düşmanlık ve bölünmeye yaradığını fark etti. Ayağının altındaki halı kaymaya başlamıştı. Politika duvara tosladı. Artık “dağın” istediğini vekil, belediye başkanı seçtirecek oy gücü olduğu sır değildi.
Ve, dur demek için “diyalog”, “müzakere”… Şiddet dışında bir çözüm arayışı başladı.
Hala anlamadınız mı? Bu “süreç”, AKP değil, devlet politikası!
Etnik, dinsel vs. sorunların şiddetle, dize getirmeyle çözülemeyeceğini, sağ muhafazakar bir hükümet bile kabul etmişken, kendisine solcu, ilerici, devrimci, sosyal demokrat, cumhuriyetçi, hatta Atatürkçü, diyen insanların kavramaması, hala eski statüko retoriğine sarılmaları şaşkınlık verici...
“Ulusalcı” dostlar, artık “Ülkenin bölünmez bütünlüğü”, Cumhuriyet lafları ve PKK karşıtlığı üzerinden geliştirilen nefret sadece Kürt düşmanlığını besliyor ve bununla gidilecek yer kalmadı.
“Teröre kaşıyım” diyerek, birilerinin kellesini istemek, hep daha fazla kin, kan, terör ve terörist üretti.
“Beni seçin, iki ayda temizlerim” diye sıkan eski paşalar, şimdi şapkayı çıkarıp “Ben orada ne yaptım da vatandaşı devlete düşman ettim” diye düşünmek zorunda.
Ezberler bozuluyor
“Gezi ruhu” dolaşıyor artık…
Her siyasi görüş, inanç ve etnik kökenden insanlar, demokrasi paydasında yan yana…
Artık silah ve şiddet değil, fikir, empati, dostluk ve el ele verme zamanı.
“Kadına Şiddete Hayır” gösterisini organize eden Barış İçin Bursa Kadın Girişimi adına Ayla Yıldırım’ı, katılıp ele ele verebilen milletvekilleri, Kaleli ve Tuncel’i alkışlamak gerektiğine inanıyorum.
Türkiye’de huzur, birlik beraberlik, içinde ve özgürce el ele vereceğimiz günler dileğiyle…
İyi pazarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder