27 Mart 2025 Perşembe

 Eğitimci, şair Ahmet Özer’in gözünden

’68 Kuşağı, Kızıldere..

 

Dursun EROĞLU


’68 Kuşağı” deyince pek çoğumuzun aklına Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi sol gençlik liderleri, 12 Mart, Kızıldere gibi zor dönemler, acılar geliyor. Ancak aynı dönemin gençlerinden eğitimci, şair Ahmet Özer ile tanışınca, aslında bu kuşağın salt siyasal başkaldırı ruhundan ibaret olmadığını; kültür sanat alanında da hatırı sayılır bir ’68 Kuşağı olduğunu fark ettim. Dahası, Nazım Hikmet’ten Sabahattin Ali’ye, Aziz Nesin’e, Yaşar Kemal’e insanların kalbinde taht kuran pek çok şair ve yazarın ‘68 Kuşağı ile aynı damardan beslendikleri gibi bir düşünceye kapıldım.

Sevgili dostlar, çocuk yaştaki tanıklığım çerçevesinde yazdığım Çocukluk Anılarımda Kızıldere kitabının yayınlanması benim için yayın dünyasına merhaba demek gibi bir anlam taşıdı. Gazetecilikte 40 yılı doldurmuş olamama rağmen tamamen yepyeni bir ortam ve çevre ile tanışmış oldum.

Şair Ahmet Özer ile tanışmamız kitabım üzerine oldu. Ankara’da yaşayan Özer ile tanışmamızı üniversiteden arkadaşım sevgili Sema Gözükara sağladı. En son Bilkent Üniversitesi ile Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda dersler veren Ahmet hocaya kitabımı takdim edince telefonla aradı ve dopdolu, uzunca bir konuşma yaptık. Onlarca kitabı yayımlanan bir aydın, “Aynı yaşlarda olduğu devrimci gençlerin kapana kıstırılıp öldürülmelerinin” anlatılmasından, belli ki hayli etkilenmiş, duygulanmış. Yine de bu denli üretken bir yazın ustasının daha ilk kitabını zorlukla bastırabilmiş, popüler birisi de olmayan bir gazeteci olarak beni telefonda araması; duygu ve düşüncelerini paylaşması büyük incelikti.



Ahmet hocam, sohbetin ardından aylık kültür sanat ve edebiyat dergisi Berfin Bahar’da Gazeteci Dursun Eroğlu’nun Çocukluk Anılarında Kızıldere” başlıklı bir yazı kaleme aldı. 3 sayfa tutan yazıda Özer, yüreğinde ‘68 Kuşağı’nın haklı isyanını ve hazin sonlarını hissederek kitabın içeriğini anlatıyor.

1946 yılında Trabzon Maçka’da doğan, okullarda yaklaşık 30 yıl Türkçe öğretmenliği yaptıktan sonra 19 yıl Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Ahmet Özer, pek çok sanat ve edebiyat dergisinde yazar ve yöneticilik yapmış.

Bütün bunları yaparken şiirden röportaja edebiyatın farklı alanlarında tam 50 kitabı okurla buluşturabilen (50. son kitabı Damara Dokunmak yeni çıktı) bir aydından söz ediyoruz!

Bu derece verimli, üretken, aydın duyarlığına sahip bir ismin, kitabım hakkında kaleme aldığı satırlar önemliydi. İşte bazı değerlendirmeleri:

“Bir çocuk yüreğine sığınarak kaleme alınan yapıt, 51 yıl önce gerçekleştirilen bir toplu ölümün etkileyici bir fotoğrafını koyar önümüze. İçten, şaşırtıcı, ürpertici bir tanıklığın ifadesidir bu. Daha da önemlisi tarihe not düşmektir.”………

“Dursun Eroğlu’nun Kızıldere’de doğan bir çocuk olması, o coğrafyadan çıkıp gazetecilik eğitimi görmesi, tarihin alnında kanayan bir yara olan bu büyük olaya tanıklık etmesi, onu bu konuda yazmaya yöneltmiş. Aynı yaşlarda olduğumuz devrimci gençlerin kapana kıstırılıp öldürülmelerinin acısını 51 sonra önemli bir tanığın kaleminden okumak içimizi sızlatıyor. 30 Mart 1972’de basın ve radyonun verdiği haberlerden öğrendiğimiz bu kuşatma ve imha planını, bir çocuk gözünün ışıltısı ile okumak ülke yöneticilerinin gençlere bakışındaki acımasızlığı da sergilemeye yetiyor.

Eroğlu, “Kızıldere olayı”nı, bir başka kanaldan görmemize ışık tutuyor.”

(Ahmet ÖZER, Berfin Bahar, Sayı: 304, Sayfa: 62)

Usta yazarımız kitabımda birkaç maddi yanlışlığı da tespit etmiş. Bu yüzden kendisine özel bir teşekkürüm var ve ilk yeni baskıda düzeltme mutlaka yapılacaktır.

 

EDEBİYATTA ‘68 RUHU… 

 

Özer’in yazılarına ve röportajlarına bakınca onun dünyasında 68 kuşağının ruhunu, izlerini görebiliyorsunuz.

Ahmet hocayı anlamak için, kendisiyle yapılan bir röportajdaki sözlerini sizlerle paylaşmak istedim:


 Kuşak olarak dönem gereği bireysel tarihimizden evrensele açıldığımızda yaşanılan her şeyi gözlemlediğimiz ortada. Dünyada olan her olayın, her olgunun, her anın diyalektik bir akışla birbirine eklemlendiğini iyi biliyorduk. Bu noktadan hareket ettiğimizde düşüncenin, yazılanın, yaşanılanın izlenilenin önemli bir tanığıydık.

Bu tanıklık, bizi toplumsal sorumluluğun eşiğine getirmiştir. Özellikle şiir yazmaya başladığımız 60’lı yılları düşündüğümüzde dönemin dünya halklarının büyük isyanıyla karşılaşırız. O günleri kayıt altına alan dergilerde, gazetelerde, belgesellerde anlatılanlar; bugün çoğu kişiye bir masal gibi gelir. Sanki bir başka ülkeden, bir başka dünyadan buralara gelmiş gibiyiz.

… 1961 Anayasasının getirdiği özgürlükler, DİSK, TİP ve TÖS’ün ortaya koyduğu mücadele azmi, 68 Kuşağının dünyayı fethetme cesareti ve Nâzım Hikmet’in Yön Dergisi’yle zincirlerini kırması, Ant, Türk Solu gibi dergilerle ortaya konulan siyasal bilinç ve pırıl pırıl yüreklerin attığı kimi yayın organları, bizi bu düşünsel akışın içine aldı.

Dönemin, bugün hiçbiri yaşamda olmayan değerlerinin üretimde bulunduğu yılları kapsadığını düşünelim. Şairlerin şiirleriyle yazarların değişik türdeki ürünleriyle, devrimci içerikteki oyunlarla, bir uzun yürüyüşteydik.

Bu coşku emperyalizmin gücü ve yerli işbirlikçilerinin ortaklığıyla bilindiği gibi 12 Mart’ta yerini karşı devrime bıraktı. Binlerce insanın yaşamı karartıldı. Gencecik insanlar asıldı. Toplumsal uyanışın önü kesilmeye çalışıldı.

İşte bizim kuşağımız bu yaşananların içinden hem kendini hem de sorumlu olarak duyumsadığı kesimi, sınıfsal bilinciyle aşmanın yolunu aradı. Bunun en iyi başarılacağı yöntem de şiirdi. Aşkı da ölümü de ayrılığı da hapishaneyi de doğayı da toplumu da, daha doğrusu yaşamın bütün gerçekliğini şiirle ifade etmenin yarışındaydık.” (Gamze Akdemir, Cumhuriyet Kitap eki, 29 Haziran 2021)

Anlaşılan '68 Kuşağı sadece darağacında asılan Deniz'lerden, topluca katledilen Mahir ve arkadaşlarından vs. ibaret değilmiş... "68 Ruhu" diye henüz dipdiri olan birşey varmış.!