Bu yazı 12 Subat 2012, Pazar günü Yeni Dönem Gazetesinde yayımlandı. | |
Dursun EROĞLU Karlı ve soğuk kış günleri… Ankara’da sadece kent trafiği değil, siyasetin gündemi de arapsaçına döndü. Türkiye sanki yeni bir “devlet krizi” yaşıyor. İktidarı paylaşan odaklar arasında öyle bir “bilek güreşi” var ki, teamüller altüst oluyor, ezberler bozuluyor, kılıçlar çekiliyor... Peki, bu sürecin sonunda kim kazanacak, kim tasfiye olacak? |
Sevgili okurum, bu satırları yazmaya başladığımda, televizyon ekranında 4 MİT görevlisi için “yakalama emri çıkarıldığı” altyazısı akıyordu. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidanın ifadesinin alınması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na talimat göndermiş. Daha önce çağırıldığı halde ifade vermek için savcılığa gitmeyen eski müsteşar Emre Taner, yardımcısı Afet Güneş ile iki emekli MİT görevlisi hakkında “yakalama kararı” çıkarmış.
Devletin gizli istihbarat kurumunun başındaki adamın, hem de KCK gibi netameli bir davayla bağlantılı olarak mahkeme önüne çıkarılma girişimi Ankara’yı şok etti. Yargılanması istenen MİT Müsteşarı Hakan Fidan, yasal olarak Başbakan’a bağlı çalışıyor olmanın ötesinde, Başbakanın çok güvendiği, yakın çalıştığı ve bizzat kendisinin atadığı bir isim.
Özel yasa ile “herkesi” yargılama yetkisi verilen Özel Yetkili Mahkeme’den herhalde bir gün MİT Müsteşarını yargılamaya kalkması beklenmiyordu! Tam bir bumerang….
Savcılığın “davet”inden sonra, MİT’in “görevsizlik ve yetkisizlik itirazı” reddedilince hükümet alelacele savcının yetkilerini kısan özel bir yasa teklifi hazırladı ve galiba Çarşamba günü meclisten çıkarıp yasalaştıracak.
Hakan Fidan’ın yargılanması için bizzat Başbakan Erdoğan’ın izni zorunlu olacak. Erdoğan’ın böyle bir izin vermesi beklenmiyor. Bu durumda savcı ne yapacak, göreceğiz.
Ancak gelişmeler, olayın bu noktada durmayacağını gösteriyor.
Ankara kulislerinde yaygın kanı, bu olayın devlete hâkim olma savaşı olduğu yönünde. Ancak bu “devlet krizi”nin arkasındaki aktörlerin kim olduğu konusunda görüşler farklı.
Gazeteciler genel olarak konuyu “AKP-Cemaat çekişmesi” ekseninde değerlendiriliyor. “Cemaatçi” diye nitelenen basının, başından beri Özel Yetkili Mahkemeye özel ilgi gösterdiği, özellikle de Ergenekon ve KCK soruşturmalarında “savcı gibi” yayın yaptığı görüşü hâkim.
Ergenekon davasında yargılananların ortak söylemi de “Böyle bir darbe örgütü yok. Hükümet bütün muhalifleri içeri tıkmayı hedefliyor” şeklinde.
Darbe karşıtı yazılar yazan Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” adı kitabı nedeniyle hapsedilmesi, “cemaat karşıtları içeri atılıyor” yollu yeni kaygılar yaratmıştı.
Gelinen noktada, bu savcı MİT görevlileri için “yakalama” kararı verdiğine göre, fiilen hükümetle karşı karşıya gelmiş demektir. Olaya “suç işlemişse MİT elemanı da olsa yargılanmalı” penceresinden bakmanın pek safça kalacağını sanıyorum. Yorumlara bakılırsa, arkasına ABD, özellikle de İsrail’i alan “Okyanus ötesi”, emniyet gibi MİT’te de ipleri ele almak istiyor, kavganın aslı bu. Hatta İsrail yapısı insansız hava araçları ve Uludere kazasını bu çerçevede yorumlayanlar var.
Bu durumda kavga büyük…
Eğer savcı, Hakan Fidan’ı kodese tıkmayı başarırsa, sıra Başbakan Erdoğan’da demektir!
Bu durumda…
Ya bu “özel yetkili” mahkeme ve savcı Erdoğan’ı sanık sandalyesine oturtacak…
Ya da Hükümet bu mahkemeyi kapatacak, en azından elini kolunu bağlayacak…
Kim kazanacak?
“Sam amca” kimi tercih edecek?
Hükümetin eline, cemaati tasfiye için bir fırsat geçtiği görüşünde olanlar da var.
Kavganın, Kürt sorunundaki yaklaşım çatlağından kaynaklandığı, şiddet yanlısı “şahin”lerin “açılımcı” hükümet kanadı ve MİT yönetimini susturmak istediği yorumu da hiç yabana atılmamalı.
Patırtı, yeni bir iktidar kavgası… Bekleyip göreceğiz!
İyi pazarlar
.
.