MHP ile HDP’yi “düşman” gören algı maalesef, partilerin elini kolunu bağlıyor, siyaseti
kilitliyor, muhalefetin işini zorlaştırıyor.
Oysa ekonomi ve demokraside geldiğimiz nokta, mevcut siyaset paradigmasını
bir yana bırakarak, dışarıdan güdümlü neoliberal, baskıcı AKP politikalarına karşı
demokratik, barışçı, kalkınmacı bir hükümet alternatifi yaratmayı zorunlu
kılıyor.
Bakınız, 7 Haziran
seçimleri yeni bir meclis aritmetiği çıkardı. AKP birinci parti, ama tek başına iktidar olamıyor. 18 Milletvekiline ihtiyacı var. Kesenin ağzını
açıp transfer pazarlığı ile muhalefetten
18 vekili ayartma dışında koalisyona mahkum…
AKP, muhtemelen MHP ile anlaşıp yoluna devam edecektir.
Ya da “üst akıl” AKP-CHP koalisyonu mu
dayatır, bilmiyorum. Ama AKP, 13 yıldır
tek güç olarak iktidarda olan bir parti olarak koalisyon ortağı kim olursa
olsun, dediğim dedik yapısına devam
edecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı frenleme, yolsuzluk dosyalarını tekrar
açma vs. AKP ile olamaz… Sonuçta ortalığa
yayılan “restorasyon” da, despotik
gidişin cilalanmasından başka bir şey olmayacak, bu da AKP ile koalisyona giren partiye hızla oy kaybettirecektir!
Ama daha önemlisi var: Şu anda sorun siyaset ve AKP yönetimi, Erdoğan-Davutoğlu-Gül
etrafındaki tahterevallinin ötesinde: Ne ekonomi ne de toplumsal gerilim bu
haliyle sürdürülebilir!
Hükümetin ekonomi başarısı 2002-2009 döneminde sona erdi. Ondan
sonra sürekli patinajdayız. Kişi başına milli gelir 10 bin dolar civarında
sayıyor. Hatta son devalüasyonlarla 9 binin altına indi.
İthalata, yabancı sermaye girişine bağlı “cari açık ekonomisi” artık doğal
sınırlarına çoktan ulaştı…
Ekonomideki tahribat, hızla toplumsal tahribata dönüşüyor.
Düşünebiliyor musunuz, bir Nükleer Santral yapılıyor.
Santralın tamamı bir Rus firması
olan Akkuyu Nükleer’e ait. Bu
santral elektrik ihtiyacı için değil! Eğer elektrik ihtiyacı olsaydı Ovaakça
gibi pek çok santral kapalı tutulmazdı. Bu santral 20 milyar dolarlık bir
proje. Daha ilk ay Ruslar inşaat vs. için 3 milyar dolar getirdi.
Hükümetin bütün derdi işte bu 20 milyar doları getirmek…
Çünkü bununla cari açığa yama yapacak… İstanbul 3. Boğaz Köprüsü, Havaalanı, Körfez Geçiş vs. bütün büyük
projelerin hedefi bu…
Artık eskisi gibi yabancı sermaye de gelmiyor.
İhracat sürekli düşüşte…
Bütün komşularla kavgalıyız...
Suriye ve Irak’tan geçtik,
Güneydoğu Anadolu Hizbullah ve İŞİD yüzünden barut fıçısına döndü.
Bir yandan işsizler çoğalıyor, diğer yandan çalışanlar
sürekli düşük ücret baskısıyla karşı karşıya. Madenlerde asgari ücretle,
kölelik ilişkisiyle adam çalıştırıldığını öğrendik. Esnaf, sanatkar, çiftçi
kesimi zaten defterden silinmiş.
Arabayla ufak bir kaza geçirmiştim. Kapı saçları yamuldu. Servise
gittim. Şefin söylediğine bakın: “Abi
bana kalsa, ben bu sacı söker çekiçle falan düzeltirim, yeniden yapardım. Hem
senin işine gelir hem de benim. Ama
sigorta şirketleri işçiliğe para vermiyor.
Pahalı da olsa yeni kapı siparişi vermemiz lazım. Almanya’dan geliyor.
Para Almanya’ya gidiyor.”
Sadece sanatkârlık ölmemiş ki… Ağzına kadar her yer ithal
malla dolu.
Yerli üretim diye
baktığınız fabrikalarda, çalışan gariban işçiden, mühendisten başka yerli bir
şey kalmamış.
Daha neler neler…
Şimdi bu noktada, Türkiye’nin ihtiyacı sadece yeni hükümet
değil, bu gidişe dur giyecek bir hükümeti kurabilmek.
Ülke kaynaklarını harekete geçiren, dışa bağımlılığı, dış
borçlanmayı azaltan, kendi sanayicisini, işçisini, sanatkarını, çiftçisini
koruyan; dağını, ovasını yerli yabancı para babalarına peşkeş çekmeyen…
Kısaca uluslararası finans
çevrelerinin reçeteleriyle hareket eden neoliberal ekonomi ve baskıcı
politikalara karşı demokrasiden, adaletten, yerli kalkınmadan, memleketin iç
barışından yana bir hükümete ihtiyaç var.
Peki bunlar CHP-MHP-HDP ile olur mu?
Hiç kolay değil.
Engellerin en önemlisi, CHP’nin bile neoliberal politikalara
karşı açık tutum takınmaması...
MHP’nin bunları sorguladığını bile sanmam.
Ama bu koalisyonun asıl engeli şu: MHP-HDP zıtlığı!
Dürüst olalım, MHP
kuruluşundan beri kendisine “memleketi komünistlerden
kurtarma” gibi misyon biçti… “Türk
Milliyetçiliği”, “Ülkücülük” deyince sadece solcu gençlerle kavga; vatan
millet, ezan kuran söylemi anlaşıldı. Örneğin Türkler için, Türkiye
için bir şeyin derdinde olmak, hiç ilk planda olmadı.
Tabi, soğuk savaşın siyaset dizaynı, sadece MHP’de yoktu.
Siyaset ve iktidar
paradigması tamamen toplumu etnik, dinsel, bölgesel, olmadı cinsel çelişkileri
diri tutmak üzerine kurulmuştu.
Türkler Kürtlere, Kürtler
Türklere, Aleviler Sünnilere, Sünniler
Alevilere; olmadı başı örtülüler başı
açıklara, başı açıklar türban takanlara;
oruç tutanlar tutmayanlara; şehirliler köylülere…
Herkes birbirine karşı konumlandırıldı.
Vatandaş sürekli
birbiriyle kapışsın, geçinemesin, biz de bu şeklide saltanatımızı sürdürelim!
İktidarların tek korktuğu
şey vatandaşların birbiriyle dayanışması oldu!
“Kimlik siyaseti yapmayız”
diyorlar ya… Yalanın kuyruklusudur!
Bakın hepsi bir kimliği temsil ettiği algısını yaratma
peşindedir. Çünkü siyasette kolay başarının anahtarı maalesef bu!
Uzatmayalım…
MHP, Milattan sonra (pardon, 80 sonrası) kendini “bölücük”e karşı konumlandırdı. Normal
çağdaş insan haklarına dönük talepleri bile “bölücülük” sayan bir hatta yer aldı. Bu, Kürt sorununun normal
demokratik yollardan halline de imkân vermedi. Sonuçta koskoca silahlı bir
örgüt yaratıldı ve hepimiz toplum olarak çok büyük acılar çektik.
Şimdi HDP diye bir parti çıktı ve silahlı örgüt PKK’nın da
desteğini alarak, bu gidişe son vermek; Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerine
kavuşarak devletle barışmasını sağlamak, toplumdaki psikolojik bölünmeyi
ortadan kaldırmak istiyor.
Hatta iş Kürtleri de aşmış, Ermeni, Hıristiyan, işçi-emekçi, kadın, eşcinsel, ateist bütün ezilip
horlanan kesimlerin umudu olmuş ve 80 sandalye ile mecliste büyük bir grup
kurmuş.
Şimdi, Türkiye’nin ve
Türklerin iyiliğini, bu devletin iç barışını, kardeşliğini isteyen bir MHP’nin,
sorunu mecliste, siyasetle, meşru yollardan halletme misyonu üstlenmiş bir HDP
ile aynı masada oturmasında ne sakınca olabilir?
Partiyi şiddet eğilimlerinden uzaklaştırmış Bahçeli yönetimine büyük görev ve
sorumluluk düşüyor. Eğer HDP ile kronik
birkaç sorunun halli konusunda bir uzlaşmayı başarabilirse toplumda pek çok
önyargı iflas edecek, Türkiye’nin önü açılacak, geleceğine daha umutla
bakacaktır, diye düşünüyorum.
Mevcut aritmetikle, zaten ya CHP-MHP-HDP “hayali” kurulacak, ya da yıpranmış AKP, bir koltuk
değneği ile devam edecek.