Avrupa ekonomisinin son 10 yılda rekabet gücünü yitirmesi, “Euro bölgesi”ni büyük bir borç krizine sürükledi. Çıkış, yeni patron “Merkozy”nin iki dudağında. Merak etmeyin, iflas falan etmeyecekler. Ama Avrupa artık “medeniyet”, “refah” çıtasını hayli indirecek. |
Sevgili okurum, bu köşeden uluslararası ekonomik gelişmeleri analiz etmeye çalışırken dikkat çektiğim şeylerden birisi “küresel sermaye”nin Çin, Hindistan gibi ucuz emek ve hammaddeye yönelmesi ile kapitalizmin kaleleri Avrupa, ABD gibi merkezlerin rekabet gücünü hızla yitirmeleriydi.
Bugün Avrupa’da “Euro krizi” diye ifade edilen şeyin ardındaki gerçek tam da bu. Avrupalı dev firmalar üretimlerini Uzakdoğu’ya kaydırdı, işleri tıkır tıkır yürüyor. Ama Fransız, Alman vatandaş işini kaybediyor, eskisi gibi kazanamıyor.
Vergi vs. gelirleri azalan devletler, mevcut standartları korumak için o kadar borçlandı ki, artık bu borçlar ödenemez hale geliyor. Yunanistan’ı kilitleyen buydu. Devlet emeklinin maaşını ödeyemez hale geldi. İtalya, İspanya, Portekiz vs. de aynı durumda.
Fransa da farklı değil. S&P kredi notunu boşuna düşürmedi. Kamu borçları 1,7 trilyon Euro’ya tırmanmış. Bu, YSYİH’nın yüzde 86,2’si demek. Fransa, emperyalist devlet geleneğini bir türlü bırakamayıp asker-silahlanma giderlerini yüksek tuttuğu için ekonomide zayıf kaldı. Bu yüzden Fransızlar, alttan alta Almanya’ya gıpta ederler.
Geçen hafta Der Spiegel’de bir yazı çıktı ve Courrier International bunu Fransızcaya çevirip yayınlayınca okuma şansım oldu. Yazıda ülkenin rekabet gücünün nasıl yerlerde sürüldüğü anlatılıyor. Örneğin Fransızlar brüt ücret üzerinden devletin Almanya’da yüzde 28 vergi alırken, kendilerinden yüzde 49 alınmasını “felaket” olarak değerlendiriyor. 2000-2010 yılları arasında işgücü maliyetlerinin Almanya’da yüzde 19 artarken, Fransa’da yüzde 39 artması, Fransa’daki şirketleri yurtdışına “kaçma”nın eşiğine getirmiş.
Ekonomide AB’nin patronu kuşkusuz Almanya. Ama “pazarı” durumundaki ülkeler kemeri sıktıkça zora girecek.
Herkes birbirine “kayış atma” derdinde. Yunanistan gibi zayıf ülkelerin büyüklere “kayış atma” şansı olmadığına göre, faturayı vatandaşına yıktı; “Teknokrat hükümetler” ile ipleri IMF ve Avrupa Merkez Bankası’na teslim ettiler.
Fransa, biraz işin “organizasyonu” ile öne çıkmayı planlıyor. Zaten Sarkozy, “Bakın, AB’yi krizden ben çıkardım” diyecek bir gerekçe bulamazsa, gelecek ilkbaharda sandığa gömülecek.
Almanya, ağırlığı ekonomiye veriyor. Bütün ülkeler şakır şakır Euro istemiyor mu? Almanya para musluklarını açabildiği ölçüde bütün ülkelerin iplerini de eline almış olacak. Alman sermayesi, 2. Dünya Savaşı ile fethedemediği Avrupa kıtasını ele getirmek için önündeki bu fırsata bakıyor.
“Merkozy” diye anılmaya başlayan Sarkozy ve Merkel ikilisinin “yeni Avrupa”planları da bu.
Ne istiyorlar?
· Finansal ve mali denetim (İplerin tamamen Berlin’e geçmesi-İngiltere’den itiraz beklerim-, daha fazla vergi, daha az sosyal devlet.).
· Emek piyasasının yeniden düzenlenmesi (Ücretlere sert bir fren, emeklilik yaşının yükseltilmesi, örneğin İtalya’da 66’ya çıkacakmış).
· Vergi oranlarının uyumlu hale getirilmesi (Fakir ülkelerin daha fazla vergilenmesi).
· Bütçe açıklarının yüzde 3’de tutulması (Fransa’da oran yüzde 7)
· Avrupa fonlarının Euro bölgesinde kullanılması (Türkiye’ye vs. AB musluklarını kapatma).
“Finansal kriz”, küresel sermayenin ipleri daha fazla ele geçirmesiyle çözülüyor.
Türkiye’deki 2001 krizi gibi!
Merkozy’nin kuracağı “Yeni Avrupa”, hem devletler hem de toplum ve sınıflar arasında daha adaletsiz bir Avrupa olacak.
İyi pazarlar
12 ARALIK 2011, Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder