Başkent Ankara, bugünlerde müthiş bir “siyaset turizmi” yaşıyor… Parti merkezleri, meclis ve otel odaları tıka basa, cıvıl cıvıl… Milletvekili olmak isteyen binlerce kişi kesenin ağzını açmış. Herşey listede “seçilecek sırayı” kapmak için… Hayalleri süsleyen tek şey meclisteki 550 kişi arasında olabilmek.
Ama sıkı durun, herkesin seçilebilmek için etek etek para döktüğü bir dönemde bendeniz, seçildiğim “Site yöneticisi” görevinden bir an önce kurtulmak için gün sayıyordum… Nihayet Olağanüstü Genel Kurul’u topladık ve iki yıl için seçildiğim “Başkan” görevini tam bir yıl sonra başkasına devrederek derin bir oh çektim!…
Sevgili okurum, şimdi site yöneticiliği ile memleketi yönetmenin ne alakası var, diyeceksiniz; ama inanın hiç de öyle değilmiş…
Hatta daha ileri gidip şu iddiada bulunuyorum: Sitelerde, apartmanlarda, muhtarlık ve belediyelerde adam gibi bir işleyiş kuramadan memleketi doğru dürüst yönetme şansı yok… Ve yönetme tarzı değişmeden, sadece yöneticilerin isimlerinin değişmesi ile gidilecek bir yer de yok…
Öykü şöyle: Ankara Batıkent’te 300 konutluk bir sitede yaşıyorum. Konutların üçte biri dubleks, kalanı apartman dairesi. Bana sorarsanız Batıkent’in en sakin, sabahları kuş sesiyle uyanabildiğin, çevresinde hızla yeni AVM’ler vs., çarşı pazar derdi olmayan, ferah konut mimarisi olan, buna karşılık dar ve sabit gelirlilerin çoğunlukta olduğu, aylık 20 lira ile Batıkent’te en düşük site aidatı ödenen yer. Galiba Batıkent’in en ucuz sitesiyiz.
Site “karizması”nın yerlerde olmasının nedeni, kotunun düşük olması yüzünden, zaman zaman yaşanan sel baskınları… Coğrafi konumuna, ISKİ vs. altyapı kurumlarının hatalı uygulamaları da eklenince sitemiz her an sel baskınına açık hale gelmiş.
Hani sorun çözücüyüm, fedakarım, kafaya taktığımı yaparım ya… Bir yıl önce yapılan Genel Kurul’da bu işi halletmek üzere aday oldum ve üç kişilik Yönetim Kurulu beni başkan seçti…
Planı yaptım. Ev sahiplerinden bir yıl boyunca ayda 20 lira yerine 50 lira toplayacağız ve toplanacak 100 bin lira civarındaki ek parayla sel baskınına maruz kaldığımız 200 metrelik yere ortalama 3,5 metre yükseklikte istinat duvarı yapacak, site dışından gelen selin siteye girmesini önleyeceğiz…
Siteyi sel baskınından kurtarmakta kararlıyız, ama stres o biçim... Zira 30 liralarla bu işi halletmek mümkün değil. Bu yüzden bizde “kemer sıkma” son gaz... Para biriktirme derdindeyiz. Kim bir şey istese, “para yok” deyip savıyoruz…
Biz pintilik yaptıkça da görüntü, “20 lira öderken yönetim bir şey yapmıyordu, şimdi 50 lira ödüyoruz, yine bir şey yapmıyor” minvalinde…
Sokakları temizleyen bir işçimize maaş ödüyoruz, sokak lambaları için elektrik faturası ödüyoruz, kanalizasyon, içme suyu vs. altyapıda oluşacak arızaları gideriyoruz (Belediyeler, ASKİ vs. sitenin kapısından içeri girmiyor, altyapı işleri hep site yönetimine yıkılmış). Yani zorunlu işler dışında tek kuruş harcamıyoruz.
Hoşnutsuzluk tepkiye dönüşüyor… Orta yaşlı bir kadın, hiç unutmam, yüzüme karşı şöyle dedi:“Aylık 15 lira aidat ödüyordum. Yönetici paraları yedi, siteye bir şey yapmadı. Şimdi 50 lira ödüyorum yine bir şey yapılmıyor. Demek ki siz daha büyük hırsızsınız!”
“Hanımefendi, işte banka hesabı, para biriktiriyoruz” falan pek ikna etmiyor gibi.
“Elin sitelerinde ne güzel girişte güvenlik var, kameralar var, tertemiz, çocuk oyun yerleri, parklar var. Siz hep yatıyorsunuz…” (O sitelerde aidatın ne olduğunu merak bile etmiyor.)
Ve asıl bomba… Sitede yalıtım işini kendi firmasına vermedik diye yönetimi düşman belleyen birisi çıktı. Tehdit, küfür, hakaret, fiziki şiddet, iftira… Site sakinlerini üzerimize kışkırtıyor…
Adam gayet pişkin, parasını site yönetiminin ödediği sokak lambalarından kaçak elektrik alıyor. Kaçak hattı tespit edip kesmeye kalktığınızda sizi tehdit ediyor. Aynı gün apartmandan bir grup kadın baskın gibi site yönetimine gelip “Bizim apartmanın girişi karanlık. Niye bir elektrik direği dikmiyorsunuz” diye çıkışıyor... Kaçağın üzerine gidemiyorsunuz..
Sitenin otopark alanına kamyonlarla moloz döktürüyor, “Kaldır” dediğinizde bir yandan yönetim kurulu üyelerini asılsız iddialarla üzerine kışkırtıyor, bir yandan “o molozları başkan istediği için döktüm” diyebiliyor.
Emlakçı bir komşu, satılık-kiralık evler için kendisine başvurmadığımız veya gönderdiği taşeronlara istedikleri fiyattan iş vermediğimiz için gelip açıkça tehdit edebiliyor.
Ve tabi asıl görevimiz, istinat duvarı… Firmalardan teklif aldık. Anlaşıldı ki, bizim toplayacağımız parayla bu işin yapılması mümkün değil… Tek yol Yenimahalle Belediyemizden destek almak… Bu, aslında mevzuata uygun değil. Ancak Haziran’da yaşadığımız sel felaketi, Belediye Başkanımız Sayın Fethi Yaşar’ın olay gecesi gelip sefilliğimizi bizzat görmesi durumu esnetti. Ve Yenimahalle Belediyesi, Fen İşleri’nin olumlu tutumları sayesinde bir ışık doğdu. Sonuçta belediyenin beton, hafriyat desteği ile bir işi bir firmaya ihale ettik.
Siteyi selden koruyacak istinat duvarı, hayal ettiğimin de üzerinde bir kaliteyle ve yaklaşık üçte bir maliyet ödeyerek hallettik.
Genel Kurul’da, bana verilen görevi başarıyla yerine getirmenin mutluluğu ile yönetimi bırakmak istedim.
O da ne!…
O da ne!…
Genel Kurul’da teşekkür yerine bir dövülmediğim kaldı! Efendim, “Duvarı belediye yaptı, bizim para nerede?”, “Site duvarını zaten belediye yapmak zorundaydı. Siz işten anlamıyorsunuz”…
Ya arkadaş, toplanan para şudur, yapılan iş budur, faturası şudur, paranın nereye gittiği yer bellidir…
Şahsi çıkarlarına uygun davranmadığım için gürültü koparan kişi sayısı sadece 2 (iki)...
Ama onların kafasını bulandırdığı kişi sayısı 12’yi bulmuş!
Neyse ki elini vicdanına koyanların sayısı ile bizim yönetim aklandı ve inanın, kabustan uyanma gibi bir şey hissettim!
Analizim şu:
1. İnsanlar “güven” denen şeyi yitirmiş. Ne kendilerine ne de karşılarındaki herhangi birisine…
2. Herşeyin arkasında bir “hinlik” arama ve önyargı çok yaygın. Düşünün, maliyetinin üçte birisine yaptırılan bir iş için bile “soyulduğu” hissine kapılabiliyor.
3. Bencillik tavan yapmış. 4. Katta oturan kişi, apartmanın zemin katının tamamen suyla dolmasına “bana ne” diyebiliyor. Ya da sırf falanca kişiyi rahatsız etmek için gelip bir talepte bulunabiliyor. Üç kuruşluk çıkar için akla gelmedik soytarılıklar görüyorsun.
4. Bunlar her türlü soygun, usulsüzlük, zimmet vs. için çok uygun bir ortam yaratmış. Birileri “Alem buysa kral benim” deyiveriyor.
5. Sadece kişisel çıkarı için çalışanlar az sayıda ama aktif, örgütlü, deli cesaretine sahip. Topluluğun, herkesin ortak yararını düşünen, paylaşımcı, dürüst, mantıklı, aklıselim ve iyi niyetli insanlar ise çoğunluktalar ama pasif, kendi arasında örgütsüz, dayanışmasız, “aman başıma bela almayayım” diye çekiniyor, uzak duruyor. Bu yüzden meydan hırsız, ahlaksız tiplere kalıyor.
6. Yargı, güvenlik vs. iflas etmiş. Sitede sıkça hırsızlık yaşadık. Evler soyuldu. Tek birisinde bile failler bulunmadı, hiçbirisi ceza almadı. Polis hakimden, hakim polisten şikayetçi. Emniyet sürekli güvenlik kamerası takın, dikenli tel vs. yapın diyor. Sonra da “Basın parayı, özel güvenlik tutun” deyiveriyor. Mağdur olarak başvuruyor, sadece öğüt dinliyorsunuz. Yöneticilerin bile can güvenliği yok.
Velhasıl site, mahalle, ilçe ya da kent yönetimi memleket yönetmenin aynasıdır.
“Bana sitelerin, apartmanların, kasabaların nasıl yönetildiğini söyle, sana ülkenin nasıl yönetildiğini söyleyeyim”, durumu yani…
Hani “siyaset esnafı” için iş zamanı, iyi işler, bol kazançlar diliyorum.
Ama “siyaset esnafı” dışındaki idealistler var ya…
Yüce tanrı asıl onlara sabır ve güç versin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder