Son aylarda memlekette güzel bir şey olsun da yazayım diye bekleyip duruyorum…
Ama ben bekledikçe her şey tepetaklak gidiyor. Türkiye’nin bir yanı, her geçen
gün biraz daha yangın yerine dönüyor. Dolar her yeni güne yeni rekorla
başlıyor. İşe siyasi belirsizlik de eklenince özellikle ekonomide, işin
varacağı yeri tahmin etmek bile zorlaşıyor. Örneğin ekonominin yumuşak karnı ihracat
düştükçe düşüyor.
Sevgili okurum, ta 12
Eylül darbesinin asıl gerekçelerinden saydığım ünlü 24 Ocak Kararları’ndan itibaren, Türkiye ekonomisinde “ihracat”a özel bir misyon biçildi…
Öyle ki memleketi kalkındıracak yegâne şeyin ihracat olacağı muştulandı. Hatırlarım,
rahmetli Özal yıllarında ihracat
haberlerini seferberlik, cephede zafer kazanma haberi gibi sunardık! Çalıştığımız
gazeteler en küçük ihracat haberlerini bile manşet yapabiliyordu. Hiç unutmam, Ankara Atpazarı’nda Çorumluların Almanya’ya bir kamyon
mercimek satmasını bile heyecanla haber yapmıştık!
Evet sahnenin önünde hep ihracat vardı; ihracat yapanlar Akıncı Beyi gibi madalyalarla
ödüllendirilir, en küçük ihracat artışı gururla açıklanırdı. Hatta ekonomimiz “ihracata dönük ekonomi” olarak
tanımlanırdı; ama sahnenin arkasında asıl numara ithalattı…
Bu yazıyı yazarken, cumhuriyet dönemi boyunca dış ticaret
dengemizdeki gelişmelere baktım da... Çok ilginç. Türkiye ihracat-ithalat dengesini sadece, Atatürk’ün “devletçi”
politikalarının etkili olduğu 1930’lu yıllarda sağlayabilmiş… Devlet denk bütçe ve dengeli dış ticareti sadece 1929-47 arasında görmüş. Hatta dış ticaret
fazlası verilmiş her yıl…
Fakat savaş sonrası ABD’nin
kuyruğuna takıldığımızdan itibaren dış ticaret açığı kronik hale gelmiş. Öyle bir çark kurulmuş ki, bugün bu açıkların
kapatması için memleketin batması lazım!
Şaka değil!
Zira, yuvarlak rakamlarla Türkiye’nin ihracatı 150 milyar dolarsa ithalatı 250 milyar dolardır.
Bakınız, ithalat deyince insanlar lüks otomobiller, cep telefonları, makyaj
malzemeleri, yabancı marka elbiseleri düşünüyor ve cari açıkların azalması için
“yerli araba alalım, yerli sigara içelim”
gibi komik formüller üretebiliyor!
Oysa, gazın ayağı hiç öyle değil.
Bugün evinize tek bir ithal mal almasanız bile bununla cari
açığı kapatmanız mümkün değil. Çünkü tüketicinin
satın aldığı bütün ithal malların toplam ithalat içindeki payı sadece yüzde 10 civarında! İthalatın
yüzde 70’den fazlası sanayiden tarıma her alanda kullanılan hammadde ve ara mallar, kalanı da makine teçhizat, petrol, doğalgaz vs.
Memlekette fabrikalar yerli bir şey kullanmaktan tamamen
uzaklaşmış, hepsi cayır cayır ithal malla çalışıyor! İthalatın kesilmesi demek
bu fabrikaların durması demek!
Çark böyle kurulmuş.
Bu yüzden bizde dış ticaret açıkları sadece kriz
dönemlerinde biraz azalıyor!
Yani cari açığın azalması demek, bu yapıda, eyvah kriz
geliyor demek!
Yüksek cari açıklar, patlamaya hazır bomba gibi yanı
başımızda bekliyor ve yaklaşık 10’ar yıllık aralarla memleketi krize sokuyor. “Cari Açık Ekonomisi” olarak
tanımladığım sistemin kriz mekaniği işte bu…
“Dolar 3 TL olunca,
ihracat patlar” diyenler!
Hayal görüyorsunuz…
Bunun olması için yurtdışına satacağınız malın tamamen yerli
girdili olması lazım. Örneğin armut, şeftali, zeytin veya mermer, maden ürünü vs.
ihraç ediyorsanız tamam, dolar yükselince köşe olursunuz... Çünkü ucuz para (TL)
ile üretmiş, pahalı para (döviz) ile satmışsınızdır. Yabancı rakiplerinizle
fiyat rekabeti de yapar, ortalığı hallaç pamuğu gibi atabilirsiniz!
Ama maalesef ihraç edilen malların çok büyük bölümü dövizle satın alınan hammadde ve aramalarla, makine ve teçhizatla, ithal enerjiyle, gazla üretiliyor. Sadece gariban işçiye verdiğiniz düşük ücret de sizi kurtarmaz. Bu yüzden dolar artınca bayram falan edemezsiniz.
Ama maalesef ihraç edilen malların çok büyük bölümü dövizle satın alınan hammadde ve aramalarla, makine ve teçhizatla, ithal enerjiyle, gazla üretiliyor. Sadece gariban işçiye verdiğiniz düşük ücret de sizi kurtarmaz. Bu yüzden dolar artınca bayram falan edemezsiniz.
Ve yıllık 40-50 milyar doların altına düşmeyen cari açıklara
rağmen de bu ihracat politikası maalesef sürdürülemiyor.
Bunu görmek için aşağıdaki tabloya bakmak yeterli.
Bunu görmek için aşağıdaki tabloya bakmak yeterli.
Tabloda görüldüğü gibi, 2000-2008 döneminde ihracat istikrarlı
olarak artıyor. 2008 sonunda patlak veren küresel krizin de etkisiyle patinaja
giriliyor ve son 7-8 yıldır, 130-155
milyar dolar bandı arasına sıkışıp kalmışız.
2014’de 157,5 milyar dolar olan
ihracatın bu yıl 140 milyar dolara düşebileceği tahmin ediliyor.
Ağustos ayında ihracat 2014 Ağustosuna göre yüzde 5 azalarak
10,4 milyar dolara gerilemiş. Ama Ocak-Ağustos dönemine baktığınızda düşüş
yaklaşık yüzde 9’a ulaşmış. Yılın ilk 8 aylık ihracatı 104,4 milyar dolardan 95,1 milyar dolara düşmüş. Düşüş sanayi
mamullerinde ortalama yüzde 12 olurken, örneğin madencilikte yüzde 14,6,
çelikte yüzde 23, savunma sanayi ve havacılıkta yüzde 8, otomotivde yüzde 9,8,
elektrik elektronikte yüzde 14.
Peki ihracat nereye
gidiyor?
Efendim, grafiğe bakınca ilk görülen şey şu: 2023 için açıklanan 500 milyar dolar ihracat tamamen hayal!
Yani AKP hükümetinin yeni Türkiye vizyonu ile açıkladığı 2023'de ihracatı 500 milyar dolara çıkarma hedefi, çöktü...Geçmiş olsun!
Yani AKP hükümetinin yeni Türkiye vizyonu ile açıkladığı 2023'de ihracatı 500 milyar dolara çıkarma hedefi, çöktü...Geçmiş olsun!
7 senedir patinajdan çıkamayan ihracat, 8 sene sonra nasıl
dörde katlanacak ki!
8 Haziran’da yaşanan sandık iradesini boşa çıkarma gayreti,
2 Kasım’da da nükseder ve kaostan çıkılıp “yapısal
reformlar” gündeme gelmezse, yeni bir ivme yakalama şansı görünmüyor.
Ancak siyasi iktidar bunları görecek durumda değil.
Üstelik ateşle oynuyor.
Üstelik ateşle oynuyor.
Örneğin Suriye, Irak
ve İran ile yeni gerginliklere
yelken açılıyor.
Dikkatinizi çekerim, Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı 3 ülke sırasıyla
Almanya, İngiltere ve Irak…
Irak, özellikle
de Kuzey Irak sadece ihracat değil,
ciddi inşaat ve petrol işleriyle de büyük bir partner. Esad’a kızıp Suriye pazarından
olan Türkiye, Kürtlere operasyon
yapacağım diye Irak pazarını da
riske atıyor gibi…
Unutmadan... İhracat pazarı listesinde 9. sırada İran, 12. sırada Mısır var!
Yani ihracat tarafı resmen SOS veriyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder