23 Mayıs 2017 Salı

'Uluabat biterse Bursa biter'


Karacabey Sempozyumu teşhisi koydu: Plansız yapılaşma ve rant baskısı Karacabey'i tehdit ediyor.










İstanbul-İzmir Otobanı, TEKNOSAB, Liman projeleri ile yapımı devam eden TOSAB inşaatının yarattığı yapılaşma baskısı, Karacabey'de rahatsızlık yaratıyor. Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Naci Güncü, gelişmelerin “hem fırsat hem tehdit” içerdiğini belirterek, bölgede verimli tarım alanları ile Uluabat'ın korunması gereğine işaret etti ve “Uluabat biterse Bursa biter” dedi.

KTSO ve Uludağ Üniveresitesi Karacabey Meslek Yüksekokulu'nun ilçedeki STK'ların katılımı ile düzenlediği “Karacabey Sempozyumu”ndaki bildirilerden oluşan kitap, KTSO Başkanı Naci Güncü ile U.Ü. Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Ak, Karacabey MYO Müdürü Yrd. Doç. Dr. Metin Güldaş tarafından basına tanıtıldı.
KTSO Başkanı Güncü, sempozyumu Karacabey’in sahip olduğu doğal kaynaklar, tarih, kültür, tarım, hayvancılık, turizm, sanayi ve ticarette potansiyelin ortaya konulması, eğitim, sağlık ve sosyal hayatın değerlendirilmesi, başta tarım, hayvancılık, sanayi, ticaret, ekonomi ve sosyal yaşam olmak üzere mevcut durum, sorunlar ve çözüm önerilerinin tartışılması, Karacabey’in güçlü yanlarını belirleyerek bunları en uygun fırsatlarla eşleştiren, zayıf ve tehdit edici yönleri azaltmayı hedefleyen sistematik bir eylem planı hazırlanması olduğunu anlattı.
Karacabey için bir “gelecek vizyonu” belirlediklerini, ilçedeki dinamiklarin “güzel bir duruşu ve birlikteliği olduğunu” kaydeden Göncü, gerçekleşen 8 farklı alanda çalıştayda sorunların ele alındığın hatırlattı.
Karacabey'in SÜTAŞ, Matlı, Nestle gibi sektöründe lider firmaların yanı sıra 11 salça fabrikasına sahip olduğunu, “Karacabey soğanı”, “Karacabey domatesi” ve “Mihaliç peyniri” gibi coğrafi işarete sahip markaları bulunduğunu kaydeden Güncü şöyle devam etti:

Sorunlar, sorunlar... 

“Bölgeden geçecek olan otoyol, hızlı tren ve liman projeleri Karacabey için bir çok açıdan hem tehdit, hem de büyük fırsatlar sunmaktadır. Yeni otoyol ve sanayi alanları nedeniyle İstanbul sanayisinin bu bölgeye taşınma riski, dış göç alma, Nilüfer Çayı ve Uluabat gölünün kirliliği Karacabey için önemli tehdit unsurlarıdır.
Genç neslin köyden kente göçü nedeniyle tarımsal üretimde sürdürülebilirlik sorunu vardır.
Tarım arazilerinin rant amacıyla tarım dışı kişi ve kurumlara geçmesi, sanayinin Uluabat, Nilüfer ve iç sulara olumsuz etkileri, ilçenin hızlı göç alması nedeniyle yaşanacak sosyolojik sorunlar, tarım sektöründe çalışan nüfusun azalması büyükşehir yasası nedeniyle tarımsal alanların sanayi amaçlı kullanılma olasılığı ve plansız sanayileşme Karacabey’in tarımı ve geleceği için bir tehdit oluşturmaktadır.
Uluabat Gölü yönetim planının uygulamaya konması, Karacabey’deki sanayileşme eğiliminin tarıma yönelik olması, ilçede Uludağ Üniversitesinin bir eğitim biriminin bulunması, yeterli doğal kaynaklar ve başta Karacabey Longozu olmak üzere önemli bir turizm potansiyelinin bulunması, Karadağ’daki ıhlamur ve defne ormanları, Uluabat gölünün bir bölümünün ilçe sınırları içerisinde yer alması, Karacabey’e yakın limanların varlığı ve lojistik konumunun iyi olması, Üniversite-Sanayi işbirliği potansiyelinin yüksek olması, büyük fabrika ve hayvancılık işletmelerinin bölgede yatırım yapmak istemeleri, yeni otoyol, hızlı tren ve liman yatırımları, bölgedeki arazi toplulaştırma çalışmaları, sanayi ve kentleşme açısından Bursa’nın doyum noktasına ulaşmış olması, Karacabey ovasının tarımsal verimliğinin yüksek olması Karacabey’in gelişimi ve geleceğine yönelik önemli fırsatlar sunmaktadır.
Karacabey’in verimli tarım toprakları, doğal kaynakları, tarihi ve kültürel varlıklarının korunması için Karacabey’in tüm ilgili kurumlarının duyarlılığı ve işbirliği Karacabey’in gelecek vizyon ve misyonunu belirlemek açısından önemli bir fırsattır. Karacabey Sempozyumu, Karacabey’e ilgi, duyarlılık ve gönüllü işbirliğinin en somut örneği ve Karacabey’in geleceği açısından da tarihi bir işbirliği için büyük bir fırsattır.
Sonuç olarak, Karacabey’de sağlıklı bir kentleşme için, Karacabey’in tarihi ve kültürel değerleri ve Türkiye’nin en önemli tarımsal alanlarından birisini oluşturan verimli tarım arazilerinin korunması, turizm potansiyelinin koruma ve kullanma dengesini gözetecek şekilde planlanması, bölgede çevre kirliliğine neden olmayan tarıma dayalı sanayinin desteklenmesi ve geliştirilmesi, yeni otoyol, hızlı tren ve yeni limanın verimli tarım arazilerini koruyacak, çevreye, ekolojiye en az zarar verecek şekilde ortak akılla planlanması, sağlıklı ve sürdürülebilir bir sosyal ve kültürel yaşam, için Karacabey’in ilgili kurumlarının temsil edileceği bir kurul tarafından Karacabey’in gelecekteki vizyon ve misyonun belirlenmesi gerekmektedir.”

300 bin yeni nüfus... 

Toplantıda, TEKNOSAB ve 300 bin nüfusun yapayacağı konut alanlarının yapılaşma baskısını artırdığı, sadece otoyol için bin 800-2 bin dönüm verimli arazinin kamulaştırıldığı, “Tapu dairelerinin önünün ana baba günü gibi” olduğu, çiftçilerin toprağı elden çıkardığını ve arazilerin rant maksatlı olarak bölge dışından gelen bazı zengin kişilerin eline geçtiği anlatılırken, Akçalar'dan TİGEM arazisine kadar uzanan Karacabey Ovası'nın korunabilmesi için, bölgenin “Büyük Ovalar Koruma Kanunu” kapsamına alınması istendi.

'Rakiplerimiz yorgun, enerjisi düşmüş'...



ORKA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, GESİAD'ın “Sinerji Toplantısı”nda konuştu ve markalı ihracattaki fırsatlara vurgu yaptı. Orakçıoğlu, “Türkiye'nin önün açık. Dünyada rakiplerimizin yorgun ve enerjisi bitmiş olduğunu görüyoruz” dedi.

Damat Tween” mağazalarının sahibi ve uzun yıllar hazırgiyim ihracatı birliklerinde başkanlık yapan Süleyman Orakçıoğlu, GESİAD'ın Almira Otel'deki toplantısının konuğu oldu ve Bursalı işadamlarına konuştu. Toplantıda GESİAD Başkan Ramazan Kaya dernek faaliyetleri hakkında bilgi verirken, derneğin yeni üyeleri Kazım Bağcı, Yusuf Katana, Recep İzmirli, Uğur Akın, Okan Sami Nahit, Emine Uysal, Mustafa Akdemir, Murat Doğan ve Mustafa Demir'e üyelik rozetleri takıldı.
GESİAD üyesi işadamlarına konuşan Orakçıoğlu, en son 2015 yılında Giresun'da açılan ve 800 kişinin istihdam edildiği GİTESK'in tanıtım videosunu izletti ve çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Dünya pazarında “marka”lı olmanın önemine vurgu yapan Orakçıoğlu, ORKA Holding bünyesinde bir yandan ihracat yaparken, bir yandan da yurt dışı mağazaları hızla artırdıklarını söyledi. Hazır giyim ve konfeksiyon sektöründe kilo başı ihracat değeri ortalamasının 12-16 dolar olmasına rağmen kendi markalarında bu rakalım 65-110 dolara çıktığını kaydeden Orakçıoğlu, bir yandan dünya çapında mağaza açarken, bir yandan da internet üzerinden satış yaptıklarını kaydetti. İnovasyona dikkat çekerken, leke tutmaz gömlekler, radyasyondan koruyucu, bakır karışımlı kıyafetler ürettiklerini kaydeden Orakçıoğlu, toplantı öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Sorular ve yanıtlar şöyle:
    - Bursa'lı işadamlarına tekstil konusunda neler söylersiniz?
Türkiye'nin önü açık. Herşeyden önce bunu söyleyeyim. Yeni nesil ihracatta kendimizi çok doğru pozisyonlayabilirsek, gerçekten önümüz açık. Süleyman Orakçıoğlu olarak sektörde 11 yıl başkanlık, başkan yardımcılığı yaptım, yaşadıklarımız var. Girişimcilik ödüllerim var. Dünya girişimcilik Akademisi'ne giren ilk Türk ünvanım var. Sektörde öncülük yapan, liderlik yapan, markalı ihracat ve tasarım ve koleksiyonla, yurt dışı mağazacılık noktasında geldiğimiz bir yer var. 21. Dönem Mimar Sinan Üniversitesi'nde marka yönetimi dersi veriyorum.

- Tekstildeki durumu nasıl görüyorsunuz?

Zaman zaman sorunlar yaşıyoruz, doğrusu. Ama dünyada rakiplerimize baktığımızda da gerçekten rakiplerimiz yorgun. İtalya'ya, Fransa'ya bakıyoruz. Bunların geçmişte hayal markalar olarak gördüğümüz, gıpta ile baktığımız markaların enerjisinin düştüğünü ve yorgun olduklarını görüyoruz. Bu sadece bizim hazırgiyimde, erkek modasında, konfeksiyonda değil. Tekstilde de böyle. Fakat herşeyden önce biz yeni bir heyecanla biz bu işi gelecek nesillere sevdirmeliyiz. Ve onların bu işi sahiplenmeleri konusunda onların önünü açmalıyız. Yapmamız gereken en önemli şey bu. Geçmiş yıllarda tekstil mühendisliğini üniversitede gençler ilk sıralara yazardı. Şimdi bu düştü. Nedenleri var, ama bunları aşabilecek birikimlerimiz de var. Mesela kendi firmamıza baktığımızda bu enerjiyi ve birikimi görebiliyoruz. Sadece ihracat departmanımızda çalışan 30 arkadaşımız var ve bunlar 17 farklı dil biliyorlar. Her şeyden önce donanımlı olmalıyız. Hangi işi yaparsak yapalım, donanım konusunda kendimizi geliştirirsek başarı konusunda önümüz açık. Sadeleşelim derken sıradan, farklılaşalım dernek acaip olmayacağız, işimizi iyi yapacağız.

İTALYA'DA 9 GÜNDE 9 MAĞAZA...

- Marka ve inovasyon için neler söylersiniz?

Hükümetin aldığı çok önemli önmemli önlemler var. Kredi Garanti Fonu'nun finansman destekleri vs. Bugün de bir reform paketi açıklandı. Hepsini birleştirdiğimiz zaman biraz da görev ve sorumluluk bize düşüyor. Bir aslında herşeyi bir şekilde yönetenlerden bekliyoruz. Halbuki önce biz de kendimize güvenmeliyiz. İnanmalıyız ve 20 yıl önce kendimizi karşılaştırdığımız zaman çok ilerde olduğumuzu geliyoruz. Yani İtalya'da 9 günde 9 mağaza açabilecek konuma gelebilmiş bir markayı bu ülke çıkarıyorsa... hatta bu sayıyı biz bu yıl 21'e çıkarabileceğiz. Bunları yapabiliyorsak... Güneşin doğduğu yerde, Avustralya'da da varız, burada da varız. Kendi adımıza yurt dışında bu yıl açılacak, netleşmiş 62 mağazamız var. Bunun sayısı daha da artabilir. Bu sadece bizim istememizle olmuyor. Markmıza dünyada duyulan ilgiyle oluyor. Her yerden gelen bayiilik talepleri... Bir Türk markası olarak ben hem Ermenistan'da varım, hem Azerbeycan'da varım. Aynı anda Filistin'de varım, aynı anda İsrail'de varım. Demek ki ürünüm bu pazarlarda bir bariyerle karşılaşmıyor. Yani ben önümüzün açık olduğunu düşünüyorum.

- Başarının püf noktası nedir?

30 yıllk bir birikim ve inanmak var. Herkes bugün markalaşmak konusunda birşeyler söylüyor. Ama biz 30 yıl önce kendi koleksiyonumuzu yapıp kendi markamızla dünyaya satmaya başlamıştık. Bir anda olmuyor. Sabır gerektiriyor. İyi bir ekip, iyi bir donanım, fırsatları da değerlendirmek lazım. Yeniden söylüyorum. Dünyadaki rakiplerimin yorgun ve enerjileri düşük. Biz kendi içimizdeki gündemden bunun farkına varamıyoruz.

- Tekstilde Hindistan, Pakistan gibi ülkeler büyük bir tehlike haline geldiği ve mevcut üretim modelinin sınırına geldiğimiz düşünceleri var. Ne dersiniz?

Birşeyleri yaşadımığımız için söz söyleme hakkı görüyorum kendimde. Ev tekstilinde dünyanın en büyük ikinci fuarını yapabiliyorsak, bu duruma geldiysek, demek ki birşeyler yapmışız. Biz firma olarak Pakistan'da Lahor'da mağaza açtık. Şimdi Pakistan'da 5 mağazamız daha yolda. Ve bize söylenen şey şu: Mağazalarıza niye Türk bayrağı koymuyorsunuz? Ön yargılı olmayalım arkadaşlar. Şu bizden daha iyisini yapmaya başladı değil... Biz ondan nasıl daha iyisini yaparız...

Yanlış hisse mi kapılmışlar?

Biz kazanalım, mazeret kazanmasın. İşimizi iyi yapalım. Geçen hafta Madrid'de liderler konferansındaydım. Orada bir arkadaşımızın söylediğini aktarmak isterim. 1990'lı yıllarda mor inek yapmak modaydı. Bunu yaparsan, farklı olursan farke diliyordu. Şimdi mor inek yapmak yerine işini iyi yapmak gerekiyor. Bu dönem böyle.

İç pazardaki konumuzu yeterli görüyor musunuz?

Önemli oran rekabet konusunda yurt içi ve dışarısı diye ayırmamak... Hem içeride hem dışarıda başarılı olmaya çalışmak esas. Dışarıda belki deneyim kazanıyorsunuz. İçeride hareket kazanıyorsunuz. Rekabet konusunda da ülkeye gelen markalardan korkmuyorsunuz. Birçoğunun da, kendi işimiz açısından söyleyeyim, gelip istedikleri sonucu alamadan döndüklerini de görüyoruz

İç piyasada talep daralmasından söz ediliyor...

Performans açısından Ocak ve Şubat aylarında iç piyasada bir düşme vardı. Tabi bunun başka nedenleri de var. Merkez Bankası'nın emisyonu yüzde 40'a yakın daraltması en büyük nedenlerinden birisiydi. Merkez Bankası'nın amacı da enflasyonu düşürmekti. Ama Mart ve Nisan aylarında bir hereketlenme olduğunu gözlüyoruz. Hükümetin aldığı önlemlerle ben bu hareketlenmenin önümüzdeki aylarda da devam edeceğini düşünüyorum.

Moda ve tasarımda başarıyı nasıl yakalıyorsunuz?


Bir tasarım ekibimiz var. 15 yıl önce de dünyada çok önemli markalara tasaarımcılık yapmış olan firmalarla çalıştık. Dünya çapında başarılı bir tasarım ekibimiz var. Dünyadaki trend şu: sade, lüks ve ulaşılabilir olmak. Herşeyin en kalitelisini üreteceksiniz, tasarım ve sunum anlamında da mağaza için görselleri vs. yapacaksınız. Fiyat olarak da ulaşılabilir olacaksınız. Bizim ana stratejimiz tamamen bu.”

Endüstri 4.0 hepimize dokunacak!


Bursa'da “Endüstri 4.0” konusunda en kapsamlı panel BUSİAD Yenilikçilik ve Yaratıcılık Uzman Grubu tarafından “Endüstri 4.0 Uygulamaları” başlığı ile yapıldı.




Yoğun katılıma sahne olan ve moderatörlüğünü Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği (ENOSAD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sedat Sami Ömeroğlu’nun yaptığı panele konuşmacı olarak Schneider Electric OEM Segment Müdürü Kerem Barlak, ABB Robotlar ve Robot Sistemleri Yerel Ürün Grup Müdürü Gürsen Torum, Emko Elektronik AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Ispalar ve Festo Müşteri Çözümleri Müdürü Fikret Kemal Akyüz katıldı.
Panelde dile getirilen çarpıcı tespit ve öngörülerden bazıları şöyle:

* 1, 2 ve 3. sanayi devrimleri arasında zaman sürekli azaldı. Yeni sanayi devrimi önümüzdeki 40 yılda tamamlanacak. Artık insanlar ve makineler, nesneler internet üzerinden “big data-büyük veri” ile bütünleşecek. Örneğin mühendisler başlarına takacakları “artırılmış gerçeklik gözlüğü” ile bir binaya baktığında onunla ilgili bütün planları, malzemeyi, kaliteyi görecek. Hatta insanlar sürekli yanlarında taşıdıkları bu cihazlarla hiçbirşeyi ve kimseyi unutmayacak, canları Bir şey istediğinde diledikleri yerden sipariş verebilecek ve bu sipariş nerede olursa olsun, üretim bandına kadar takip edilecek.
* Endüstri 4.0'ın temel hedefi, batıdan doğuya kayan üretimi yeniden batılı ülkelere çekmek. Bunun temel argümanı ise verimlilik. Üretimde insan yerine robotlar vs. kullanılacak. Bu da insanların işsiz kalması demek. Sadece Almanya'da birkaç yılda 490 bin kişi işten çıkarılacak. Ancak endüstriyel otomasyon sektörü büyüyecek ve bu sektör bu sürede 430 bin yeni istihdam yaratacak. Fakat Türkiye gibi teknolojiyi büyük ölçüde ithal eden ülkelerde işsizlik, devasa sorunlara yol açacak düzeye ulaşabilecek.
* Endüstri 4.0 değer zincirinde en tepeyi oluşturacak. Bu da yüksek katma değerli üretimin batıya, “evine dönmesi” anlamına gelecek. Türkiye Avrupa ile Çin ve Uzakdoğu arasındaki bir konumda ve durumu fark ediyor, ancak eli zayıf. Zira GSMH içinde sanayiin payı yüzde 22'nin bile altında. Yeni yatırımların yüzde 60'ı da düşük teknolojili alanlara yönelik. Elektronik, otomasyon vs. alanlarda 6,5 milyar dolar ihracata karşılık ithalat 17 milyar lira. Onun çok bok büyük bölümü de yabancı sermayeli küresel şirketlere ait.

* Teknolojide gelişim akıl almaz hızla gelişmeye devam edecek. ABD ve Rusya'nın robot asker projesi olduğuna inanılıyor. Bu sürecin sonunda “yapay” zeka da artık insan zekası ile birleştirilebilecek. Yani insan zekası makineye nakledilebilecek. İnsanlar çalışsın diye aydınlatılan fabrikalar, robotlarla çalışacağından karanlık olabilecek. Ve nihayet herkese kimlik kartı gibi takılacak çiplerle, insanlar tamamen kontrol altına alınabilecek, kimse yalan söyleyemeyecek, dolayısıyla da insanlar üzerinde tam bir kontrolün altyapısı hazırlanmış olacak.