Doğa
gezilerimizde dün (07 Temmuz 2019 Pazar)
Yıldırım ilçesinde Erikli’nin hemen yukarısındaki Balaban’dan yukarı Balıklı Kanyonuna çıktık. Kanyon boyunca irili ufaklı şelalelerin
keyfini çıkararak Kanlıgöl’e ulaştık.
Buraya neden “Kanlıgöl” dendiğini
bilmiyorum, ama kanyonda yürürken, sıcakta oluşan terle daldığım Kanlıgöl suyu, tahminlerimin çok
ötesinde soğuktu ve bir an sanki şoka girip kalbim duracak sandım!
Temmuz
sıcağı ile boğuştuğumuz Bursa’da,
hemen birkaç kilometre uzaklıkta yaşadığımız
bu serinlik, aslında bu kentin doğasının hiç de sandığımız kadar merhametsiz
olmadığını kanıtlıyor. Dağlarımız,
ovalarımız, dereler, kanyonlar, ormanlar…
Her birisi,
günlük yaşamımızı zenginleştirmede, burnumuzun dibindeki saklı hazineler gibi
duruyor.
Koza Dağcılık
rehberliğinde bu hafta doğa yürüyüşüne katılan dostlarımız iki gruba ayrıldı.
Gruplardan birisi minibüsleriyle Uludağ
Bakacak’a gitti. Onlar Bakacak’tan
Erikli Yayla’ya, oradan Kanlıgöl tarafına geldi ve Kanlıgöl’ün
yaklaşık iki kilometre üzerinde bir başka şelale başında bize katıldılar.
Benim de
katıldığım grup ise minibüslerle Balaban
Mahallesi’nin üst kotlarına vardık. Ve araçlardan inerek, asfalt yolun
hemen kenarından oldukça meyilli bir yerde ormana girdik.
Doğa
yürüyüşlerine katılanların sürekli artıyor olması, yeni yeni insanları aramızda
görmek keyif verici. Bu arada tabi yaz tatilleri, sıcaklar, deniz kenarlarının
çekiciliği vs. de katılmaları etkiliyor.
Balaban mahallesinden başlayıp; kısa bir
yürüyüş sonrası Balıklı Kanyonu’na
girdik. Kanyon burada içi kocaman kayalarla dolu bir dere…
Dere aşağı
kotlarda susuz..
Yukarı
çıktıkça derede su görmeye başlıyoruz.
Yukarı
çıktıkça derenin suları çoğalıyor ve biz Balıklı
Kanyonda ilerledikçe bir sürü irili ufaklı “şelale” görmeye başlıyoruz.
Bazen
kanyonun kenarındaki patikalardan, bazen kanyonun içinden, kayalara basa basa,
bazen ayakkabıyı suya sokarak çapıl cupul ilerliyoruz.
Rota oldukça
yokuş ve kanyonun içindeki kayalarda herhangi bir sakatlık olmasın diye oldukça
rahat, güvenli ilerliyoruz. Bugünkü rotamız toplam 10 kilometre gibi, mesafe
olarak, ama siz kilometreye bakmayın...
SU DAĞITIM
MERKEZİ!
Bazen üç
metrelik bir kaya engelini aşmak, tırmanmak için dakikalarca beklemeniz,
uğraşmanız gerekiyor.
Kanyonda su
miktarının arttığı noktada kendimizi bir an “su dağıtım merkezi” gibi bir yerde
bulduk…
Burada
deredeki su için sağlı sollu iki su kanalı yapılmış.
Beton su
kanallarının birisi Balaban, Fikyekızık
tarafına gidiyor, diğeri Hamamlıkızık
tarafına..
Anlaşılan bu
kanallar yıllar önce arazi sulamak için yapılmış. Ancak şimdi bu su
kanallarının içinde kalın su boruları dikkat çekiyor. Bunlar içmesuyu taşıyor
olmalı. Ara sıra su kaynaklarına bağlanmış “loger” gibi noktalar görüyoruz.
BALIKLI
KAYNONU KURUMUŞ
Sadece
derede akan su değil, içilecek bütün kaynak suları dereden, kaynaklardan boruya alınıp aşağıya indiriliyor.
Buraya “Balıklı Kanyonu” denildiğine göre
buralarda bir zamanlar balık tutuluyor olmalı.
Ancak artık bunlar tarih olmuş. Zira derenin ciddi bir bölümünde hiç su yok.
Resmen kupkuru.
Ancak artık bunlar tarih olmuş. Zira derenin ciddi bir bölümünde hiç su yok.
Resmen kupkuru.
Suyun olduğu
yerlerde de hemen sular borulara alınmış.
Biz yukarıya
doğru yürüdükçe, deredeki sular çoğalıyor, şelaleler de daha bir coşuyor.
Sarp yerleri
aşarken terliyoruz.
Biz
ağaçların gölgesinde yürüyoruz genellikle. Fakat yine de hava sıcak.
Rehberimiz molaları akarsu manzarasının güzel olduğu yerlerde veriyor.
Rehberimiz molaları akarsu manzarasının güzel olduğu yerlerde veriyor.
Sırtımdaki
tişört terleyince ilk düşündüğüm şey, molada hemen şelalenin dibindeki su
birikintisine atlamak!
KANLIGÖL…
Kanlıgöl adını
duymuştum, ama kafamda bir şey canlandıramamıştım.
Zira “göl” dediklerine göre bu sarp kayaların arasında nasıl birşey olacak, tasavvur
edememiştim.
Şimdi Kanlıgöl denen şey karşımda…
Burası
bildiğin şelale…
Su tertemiz görünüyor.
Sıcaktan, terden hemen kurtulmak istiyorum…
O da ne!
Daha ikinci adımda birden su beni yutuyor, zorunlu olarak yüzmeye
başlıyorum...
Ama o kadar soğuk ki, bir anda nefes alamadığımı hissettim.
Ama o kadar soğuk ki, bir anda nefes alamadığımı hissettim.
Can havliyle
kenara doğru ilerleyip sudan çıkmaya çalıştım.
Bir anda
şoka girip kalbim duracak sandım, yani o derece soğuk…
Tabi bunda,
benim hiç alıştırmadan, sıcak, terli halimle öylece buz gibi suya dalmanın da
etkisi oldu.
Yaptığım yanlıştı. Ama olan olmuştu ve resmen yıldım..
Titremeye başladım.
Yaptığım yanlıştı. Ama olan olmuştu ve resmen yıldım..
Titremeye başladım.
Fakat müthiş serinlik, yürüyüşün bundan sonraki bölümü için ilaç gibi geldi.
Kanlıgöl’de öğle molası verdik, yemek
yedik.
Yemek molasından sonra bir grup iki kilometre yukarıdaki “Depolu çeşme” dedikleri yere yakın bir başka şelaleye doğru tırmandık.
Yemek molasından sonra bir grup iki kilometre yukarıdaki “Depolu çeşme” dedikleri yere yakın bir başka şelaleye doğru tırmandık.
Buraya
vardığımızda, diğer grup da bir süre sonra, yukarıdan aşağı bize katıldı.
Diğer grupla
birleştikten sonra biz geldiğimiz yere doğru geri döndük ve Kanlıgöl’e indik.
Diğer grup,
minibüslerle Bakacak’a ulaştıktan
sonra orada güzel Bursa fotoğrafları
çekmiş.
Malum, Bakacak, Bursalıların dağa bakınca, belki her gün gördükleri ve bildikleri kayalık bölge.
Malum, Bakacak, Bursalıların dağa bakınca, belki her gün gördükleri ve bildikleri kayalık bölge.
Dönüşte, Balıklıgöl Kanyonundaki “su dağıtım merkezi” diye tarif ettiğim
yere inince rotayı sulama kanalına kırdık ve Balaban’a su götüren kanalları takip ederek Balaban sırtlarına
indik. Sonra da yürüyüş Balaban’da sona erdi.
Buradan
minibüslerimize binerek, Erikli’deki
bir “Cafe”de çay ve karpuz ile biraz
dinlendik, sonra da evin yolunu tuttuk.
VATAN
SEVGİSİ NASIL BİR ŞEY?
İnsan
düşünmeden edemiyor…
Sözünü
ettiğimiz yer, Bursa’da, Uludağ’ın eteğinde, yani hemen
burnumuzun dibinde cennet gibi yerler.
Ama bu doğal
zenginliklerimizi değerlendirmede müthiş yanlışlarımız var.
Örneğin, Uludağ deyince tepesine lüks turistik
otel yaptığımız, bütün derelerini, kaynak sularını şişeleyip sattığımız,
insanların rastgele piknik yaptıkları, sağı solu yiyecek içecek atıklarıyla
kirlettikleri bir yer görüyoruz.
Hadi su ve
turizm tarafını bir kenara bırakalım…
Balıklı Kanyonu için
yürüyüş rotaları belirlenip, rotalar daha rahat, yaygın yürüyüşler için düzenlenemez
mi?
Çok mu
masraflıdır patika açmak, bir uçurumdan geçmek için sal yapmak vs.
Bakınız…
Şu anda
oralarda taşlara sarılarak, kayarak, ağaçlardan, dallardan tutunarak yürüyen kuşak olarak, bir ya da iki kuşak
öncesi köylü olan insanlarız…
Yeni
kuşaklar şehirde doğup büyüyor. Onların ne
kanyonda, ormanda yürüme alışkanlığı, ne de ilgisi, merakı, sevgisi var…
Gençlerin
çoğu ne ağaçları tanıyor, ne çiçekleri, ne otları!
AVM köşeleri, apartmanlar, caddeler,
sanal dünya…
Bildiğin
doğaya yabancı kuşaklar geliyor…
Bu çok tuhaf
bir durum…
Medyada
bangır bangır vatan millet edebiyatı, savaş varmış gibi her gün şehit
cenazeleri, vatan kurtarmalar, gırtlağına kadar siyaset…
Oysa
ülkesini, doğasını yani vatanını tanımayan insan onun neyini sevecek?
Doğayı,
toprağı, dağı, ovayı sevmek, vatanı sevmektir…
Vatan
dediğin başka nedir ki?
Velhasıl…
Örneğin
belediyeler, yerel yönetimler, Bursa’nın
çevresinde onlarca, belki yüzlerce yürüyüş rotası düzenleyerek, rotalarda
yürümeyi biraz daha kolaylaştırarak…Kaybolmayı
önlemek için işaretler koyarak…
Ağaçları, çeşit
çeşit çiçekleri, otları, bitkileri, hayvanları tanıtan görsel, tanıtıcı
tabelalar koyarak…
Meraklılara
ücretsiz kamp alanları düzenleyerek…
Hem yeni
kuşaklara doğayı sevdirmeye çalışsalar, hem orta ve yaşlı kuşak için kentin
stresinden bir kaçış kanalı açsalar…
Bu cennet
vatanı daha bir severek yaşasak…
Davet
bizden.
Yürümeye,
doğayı, kanyonları, dağları, köyleri velhasıl memleketi tanımaya devam..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder