Doğa yürüyüşlerimizde farklı yol arkadaşlarıyla iki ayrı gün, iki ayrı rotada ama aynı bölgede yürüdük: Dağyenice!
Neredeyse kentin kenar mahallesine
dönüşmeye başlayan Dağyenice köyü/mahallesi,
Uludağ’ın eteklerindeki diğer
semtler gibi hızla ve plansızca yapılaşıyor.
Keza pek çok sulama göleti gibi Dağyenice Göleti ve çevresi de piknik
yeri, tarlaların, bahçelerin “villalık
arsa” niyetine satışa çıkarıldığı, ortada düzgün imar planları olmadığı
halde, parayı basanın ormanın, tarlanın, bahçenin ortasına binalar yaptığı bir
yer olup çıkıyor.
Bugünlerde Dağyenice göletinde bir inşaat yürüyor... Bu bence kamunun, devletin, belediyenin ciddi sınavı...
Bu yüzden gözlerimizin yeni çekim alanı kabul edilen bölgelerde olması gerekiyor.
Bu satırları okuyanların Misi-Gümüşçeken ile Doğancı-Dağyenice-Atlas-Çalı arasında
bolca bulunan yürüyüş rotalarında yürümelerini öneriyorum. Zira bu hızla
giderse buraların doğa yürüyüşleri yapacağımız orman, mera, yayla olmaktan çıkması
fazla uzun sürmeyecektir.
“Koronavirüs”
belasından herkes nasibini alıyor. Dağcılık kulüpleri toplu yürüyüş
programlarına Mart’ın ikinci haftasından beri ara verdi. Haftanın en azından
bir gününü yürüyerek geçirenler için sıkıcı bir durum. Ama tehlike de ciddi. O
zaman kontrollü ve 3-5 kişilik küçük gruplarla yakın rotalarda yürümeye
çalışıyoruz.
SABAHIN SEHERİNDE YÜRÜMEK!
Dağyenice bölgesine ilk yürüyüşümüz Beşevler Mahallesi yakınlarındaki Cephanelik’ten başladı. Tarih 11
Haziran 2020 Perşembe. Uyarı levhalarından başka askeriyeye ait bir şey kalmadığı
anlaşılan Cephanelik’in önündeki
sokakta aracımızı park ettikten sonra saat 05.30’da yürümeye başladık. Aslında bu
kadar erken saatte yürüyüşe başlamak kafama yatmamıştı. Ancak sabahın
serinliğinde yürümenin keyfi başkaymış.
Cephanelik’ten Dağyenice
Mahallesine, oradan da doğrudan Dağyenice
Göleti’ne çıktık. Normal günlerde yürüyüşe başlama saati sayılan 09.30’da
biz 13-14 kilometre yürümüş, Atlas mahallesine yakın bir yerde kahvaltı etmeye
başlamıştık.
Dağyenice’den gölete çıkan yol, büyük ölçüde asfalt
bir yol. Gölete yaklaştıkça stabilize toprak yola dönüşüyor. Aslında doğa
yürüyüşlerinde asfalt yoldan uzak durmayı tercih ederiz. Ancak saat erken
olduğu için yol boyu sadece bir araca rastlıyoruz.
Barajın güney kıyısından yürüyoruz. Dolgu
hattından kıyıya tahliye kanalının kenarından geçiyoruz. Anlaşılan gölette su
seviyesi arzu edilen düzeyde değil, tahliye kanalı ve çevresi kurumuş.
Dağyenice
Göleti’nin
güney kıyısı büyük ölçüde orman,
çam ağaçları ile kaplı. İlerledikçe çevredeki çöp yığınlarından, yanmış
odun kömür öbeklerinden buranın hayli yaygın kullanılan bir piknik, mesire
alanı olduğunu anlıyorsunuz.
Biraz ileride, ağaçların altında birkaç
otomobil, yanında çadır, akşamdan kalma odun kömürleri ve sabahın sessizliği…
Anlaşılan kamp yapılmış ve insanlar çadırda uyuyor. Gürültü yapmadan ilerlemeye
devam ediyoruz…
KIYIDA JİLETLİ TEL ÖRGÜ…
Taa, karşımıza üzeri jiletli telle kaplı
tel örgü çıkana kadar.
Suyun kenarından sağ yukarıdaki yola kadar
telle çevrilmiş bu alanda çam ağaçları komple kesilmiş. Yerine tek sıralı, tek
katlı binalar yapılıyor. Çevrede, orada kesilen ağaçlardan çok daha fazlasını oluşturan
çam tomrukları… Orman işletmesinin deposu görünümünde.
Sonradan bu tomrukların bölgede kurulacak,
ormanlık alanın içine serpiştirilerek yapılacak bungalov tarzı çok sayıda ahşap
bina için kullanılacağını öğreniyoruz.
Yani karşımızda jiletli telle çevrili 8-10
dönüm alan daha başlangıç!
Jiletli teller arasında geçiş noktası
bulamayınca sahilden uzaklaşıp araba yoluna çıkıyoruz. O da ne.. Yolun
kıyısında, burada kurulacak tesisler için görkemli bir giriş yapma hazırlığı
var. Demir halkalardan ilginç bir tasarım yapılıyor. Burası şantiye gibi.
Yolun bozuk olmasının da etkisiyle olmalı,
kapıdaki araçların çoğu arazi aracı.
Jiletli teller bu “şantiye”nin sınırlarında bitiyor ve biz yeniden göletin kıyısına
inerek yürüyoruz.
Sulama göletinden önce burası ormanlık olduğu
ve mesele çok eski olmadığı için de su altında kalmış ağaçlar kurumuş, ilginç
bir manzara oluşturmuş. Bataklık alanları andırıyor. Gözlerimiz suyun içindeki
ağaçların tepesinde su kuşlarının yuvasını arıyor, ama bulamıyor.
HER TARAF ÇÖP, AMA YER ‘SAHİPLİ’, ÜCRETLİ!
Piknik ve kamp için kullanılan orman içi
alanda ağaç banklar, masalar var. Bu bankları, masaları kim kurdu bilmiyorum.
Ancak bu masaları kullanan, banklara oturan, kamp yapanlardan bazı kişilerin
ücret istediğini, “Burası bizim”
dediğini duydum.
De…arkadaş, örneğin bir umumi WC, içme suyu
ya da ortalıkta bir temizlik vs. göremiyorsunuz.
Çam ormanıyla çevrili bir Tatlısu göleti…
Doğa muhteşem.
İnsanlar da belli ki doğayı çok sevdiği
için buralara kadar geliyor, gece uyku tulumunda yatmayı, sıcak koltuğundan
uzakta kalmayı göze alıyor…
Ama bunlarla tezat bir durum var: Her taraf
çöp...
Sahil boyu yürümeye devam ediyoruz. Orman alanda, çadırların yanında duran
otomobillerin oraya nasıl geldiklerini düşünüyorum. Zira orada yol yok.
Biraz ileride küçük su akağında çamura
saplanmış, patinaja tutulmuş bir otomobil görüyoruz. Genç insanlar çaresiz, döndükçe
çamura batan ön tekerlere bakıyorlar. Biz 4 kişiyiz. Onları cesaretlendiriyor,
bagaj kapısını açtırıp, sağdan soldan
tutup, çekerek çamurdan çıkarıyoruz aracı.
Hedef Atlas,
ama köye varmadan planı değiştiriyor, geri “çeşme”ye dönüyoruz.
Burası Dağyenice
göletinin güneyindeki tarım arazilerinin ilerisinde, Misi tarafından gelen
yolun üzerinde bir çeşme. Çeşmenin ayaklarında su teresi toplama umudum boşa
çıkıyor. Bu sene su teresi yok.
Yanındaki tek ağacın gölgesinde öğlen
molası veriyoruz.
Mola sonrası dönüşte daha ormanlık bir
rotaya giriyoruz. “off-road”cuların
uğradığı bu yol bizi önce yukarı tepeye çıkarıyor, sonra dereye, Misi köyüne
indiriyor. Misi’den Cephanelik yönünde ilerliyoruz. Bugün yaklaşık 28 kilometre
yol tepmişiz. 12 saat sonra başladığımız noktaya ulaşıyoruz.
SICAKTA KÖPEKLER SAKİN…
İkinci yürüyüşümüz ise 26 haziran 2020 Cuma günüydü.
Bu sefer araçlarımızla doğrudan Dağyenice
mahallesine gittik ve cami yakınlarında bir yere aracı park ederek yürümeye
başladık.
Bu sefer yürüyüş saat 9.30 gibi başladı.
Tabi sıcak bastırıyor. Ama olumlu tarafı, bugün sadece dönüşte köpek saldırısı
oldu. Onun dışında bir gerginlik yaşamadık. Öncekinde pek çok yerde bu
köpeklerin havlaması, saldırısı ile karşılaşmıştık. Malum insanlar dağın başına
ev yapınca güvenlik kaygısıyla mutlaka bahçede köpek besliyor. Bunların çoğu
zincirle bağlı. Ama bağlı olmayanlar da oluyor ve sıkıntılı anlar yaşıyoruz.
Bugün mahallenin en kestirme yerinden
yukarı tırmanıyoruz. Sırt boyu toprak yoldan ilerliyor, sonra bizi Misi’ye dindiren yolla buluşuyoruz.
Bu sene sarı kantaron çiçeği çok fazla... Dayanamayıp
biraz topluyoruz.
Dağyenice’nin dört bir yanında olduğu gibi bu yolun
sağında solunda da villa tarzı yapılar görüyoruz. İlginç mimari tasarımlar var. Belli ki ciddi
paralar harcanmış. Paraya kıyabilenler satın
aldıkları arazilerde, doğanın içinde, manzaralı, havadar, bahçeli, havuzlu vs. gösterişli
evler yapmış.
Bazılarında ise tavuk, kaz, ördek vs.
yetiştirildiğini görüyorsunuz: “Hakiki
organik yumurta. 10 adet 15 Tl”… Tabi sığır, keçi vs. yetiştirilen
çiftlikler de var.
TARİHİ PINAR VE ÇEŞME
Mümkün olduğu kadar yoldan çıkıp patikaları
takip ederek orman içinden “çeşme”ye
varıyoruz.
Burada mola vermeyi planlıyorduk, ancak
arkadaşların daha iyi bir fikri var ve Dağyenice
Göletini gören yoldan Atlas tarafına doğru ilerleyip yaklaşık 4 km sonra “Tarihi Çeşme”ye varıyoruz.
Bu çeşme ve çeşmenin başındaki ulu çınar, tarihi Misya yolu üzerinde bir yermiş. Çok güzel, buz gibi ve temiz bir suyu var.
Tarihi pınarın başında, ulu çınarın
gölgesinde öğle molası veriyoruz.
Tarihi pınar ve ulu çınar altındaki molada
dinlenip karnımızı doyurduktan sonra dönüşe geçiyoruz. Bu sefer göletin
güneyinden kuzeyine yöneliyoruz. Önümüze çıkan dereden karşıya geçmek için birkaç
yüz metre ilerliyoruz. Arazi ekili. Neyse ki traktör yolları var.
Arpanın hasat zamanı gelmiş. Erikler
olgunlaşmaya başlamış. Çevrede boş, yaban otu kaplamış tarlalar var.
Mısır ekili bir tarlada mısırın çapalanmadığını,
yaban otların adeta tarlayı bastığını fark ediyoruz.
Tarlaların içinde basit barakalar dikkat
çekiyor.
Dağyenice
Göleti, bir sulama göleti. Bunun için yapıldı.
İlginçtir, arazide yaygın sulama kanalları, borular vs. göremiyorum.
Gölün kıyısına ulaştığımızda çok sayıda
piknikçi görüyoruz.
Yine her taraf çöp…Piknikçilerin bıraktığı
yiyecek içecek atıkları, şişeler, poşetler... Çöp malzemelerinin yeni gözdesi
de maskeler.. her köşede atık maskeler görüyorsunuz.
Bir genç çift götürdükleri poşetlere atık
şişeleri, çöpleri doldurmuş. “Ne yapalım şimdi bunları, hepsini taşıyamayız ki”
diye yardım istiyor. Bizim elimizde kendi çöplerimiz var. Ayrıca çöp konteyneri
yerini bilmiyoruz. Gençleri tebrik ediyor geçiyoruz.
Ve “Şantiye”ye
yaklaşınca bizi yine suya kadar uzanan jiletli tel bekliyor.
Burada, önünde tomruk yığınları olan tek
katlı yapıların yapıldığı, kapısında bayrak ve flamalar asılı noktayı hemen
geçip yine sahilden ilerlemeyi hedefliyoruz..
Ama… Birkaç hafta önce yürüdüğümüz
çamlık alan tel örgüyle kapatılmış.
İçeride iş makineleri çalışıyor.
Göletin sonuna kadar telden sahile geçiş
noktası bulamıyoruz.
Uyarı levhaları asılmış. İnşaat alanı, girmek yasak!…
Asıl şoku baraj dolgu noktasında karşıya
geçecek yer bulmakta yaşıyoruz. Önceden kullandığımız yaya geçidi
kapatılmış. Tahliye kanalının duvarından
atlayarak zorlukla karşıya geçebiliyoruz.
Dolgu yolundan, kuzey batı yönünde bir
patikadan ilerleyip tepeye, off-road
cuların yoluna giriyoruz. Su
birikintilerinde patinaj yapmak bu off-road meraklılarının bayıldıkları bir şey
galiba.
Ve Keles
yolu, Gökçeören ya da Bursa ovası,
Küçüksanayi manzaralı sırttan ilerleyerek Dağyenice’ye aracımızı park ettiğimiz yere ulaşıyoruz.
Dağyenice Camisinin avlusunda muhteşem bir
çınar ağacı var. Çınarın dibinde akşam yorgunluk çaylarımızı içiyoruz. Eh
oldukça açık alan sayılabilecek bir yerde 15 kilometre yol teptik, yorulduk.
Şansımıza parçalı bulutlu bir hava vardı ki, Burası kahvehane gibi bir yer. İnsanlar
bize çok misafirperver davranıyor.
DAĞYENİCE’DE NELER OLUYOR?
Bursalılar hatırlayacaktır, yaklaşık 10 yıl
önce tek bir termal su kaynağı olmayan Dağyenice, “Turizm Bölgesi” ilan edildi ve Bursa
“Termal Köy” kabul edildi. 2008’de Kültürpark’ın
karşısında, eski tabakhane bölgesinde bulunan su, Özel İdareye ait Jeotermal A.Ş.
tarafından Dağyenice’ye taşınacak, Dağyenice 2 milyar dolarlı bir yatırımla
büyük bir “Termal Köy” olacaktı.
Avrupalı turistler Bursa’ya akın edecekti,
paraya para demeyecektik!
Projeler hazırlandı, maketler yapıldı. 7
kat imar izni verildi.
Elaltından para sahipleri köylülerin
tarlalarını birer ikişer kapmaya başladı. Tarlalar bir anda “villalık arsa” oluverdi.. Tabi
ortalıkta maketlerden, laflardan başka sadece gölete yapılan toprak yol inşaatı
vardı.
Vee bu projeleri açıklayan Vali “Fetöcü”
olmaktan hapse girince işin rengi değişti. Bölgede arazi kapatanların büyük
çoğunun da Fetöcü olduğu yolunda bilgiler, iddiaların arkası kesilmedi.
Zamanın Büyükşehir Belediye başkanı da aynı
yoldan devre dışı kaldı.
Gün geldi, devran döndü. Vali de Belediye
başkanı da değişti.
Projeler hayal olsa da ortada bir gerçek
vardı: Rant…
Bu arada valilik artık devre dışı kaldı.
Büyükşehir Belediyesi’nin yeni Başkanı bir
süredir farklı bir projenin peşinde ve gördüklerimiz, bu projenin yürüdüğünü
kanıtlıyor.
‘A TİPİ MESİRE YERİ’
Buna göre, Büyükşehir Belediyesi, Orman
Bölge Müdürlüğü’nden kiraladığı 500 dekar ormanlık alan ile Özel İdare’den belediyeye geçen
yaklaşık 180 dekar alanı, BURFAŞ aracılığı ile turizm amaçlı değerlendirecek.
Bu alanın büyük bölümü kuzey yakasında. Ama
güney yakasında da oldukça geniş bir alan var.
İnşaat göletin güney kıyısında başladı.
Henüz kuzey kıyısında bir faaliyet yok. Ancak 700 dekarı bulan alan göletin iki
yakasını da kapsıyor.
İşin sahibi BURFAŞ, ama bu projeyi kendisi yapmıyor. Üstlenici firma Rota 16 İnşaat Turizm Restoran Sanayi ve Ticaret
A.Ş. Bu inşaat bittikten sonra da burayı BURFAŞ işletmeyecek gibi
görünüyor.
Ancak girişine “Dağyenice A Tipi Mesire Yeri” tabelası asılacak olan tesislerin, Dobruca ve Merinos parkındaki gibi doğrudan kurum tarafından mı yoksa müstecir
tarafından mı işletileceği konusu kesinleşmemiş gibi. Başkan, işletme modeliyle
ilgili yaklaşımını, “Biz sadece öncülük
ve aracılık edeceğiz. Kamu marifetiyle değil, özel sektör marifetiyle hayata
geçirmeyi ve işlettirmeyi düşünüyoruz. Bu manada yaptığımız yurtdışı ve yurtiçi
yatırımcılarla görüşmeler var” diye
özetliyor. Yani burası yabancı bir şirket tarafından işletilirse şaşırmamak
lazım.
Yine, açıklamalara bakılırsa, buraya “Bungalov evler, piknik alanları, mesire
alanları, kır kahvesi ve yöresel ürün satışı yapılan alanlar” yapılacak.
2012 yılında Dağyenice
Termal Turizm Merkezi ilan edilmişti. 13 Eylül 2019 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 1532 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bu iptal
edildi.
Tabi bu “iptal” sadece dönemin belediye
başkanı ve valisinin “Fetöcü” olması ile ilgili değildi. TMMOB’ne bağlı akademik odalar, DOĞADER gibi STK’lar
mahkemelere dava açarak projenin iptalini talep etmişler, mücadele etmişlerdi. İptal
için sağlam gerekçeleri vardı. Proje pek çok yasaya aykırılığın yanı sıra
devletin sulama için yaptığı gölet, çevredeki arazilerin toplulaşması için
harcanan kaynakların da çöpe atılması demekti.
Ayrıca zaten termal su da yoktu.
GÖZLERİMİZ DAĞYENİCE’DE…
Dağyenice Göleti’nin
akıbetini hep hep birlikte göreceğiz. Burada olacaklar, kent merkezine yakın
bütün sulama göletlerinin akıbetini de etkileyecektir. Göletlerin bakımsız,
korumasız çöp yığını olmaktan kurtarılması kuşkusuz olumlu bir gelişme. Ancak
bunu yaparken, bu doğa cennetlerini halkın kullanımına kapatmak, sadece orta ve
üst gelir gruplarına hitabeden kar amaçlı “turistik tesis” haline getirmek
Bursalılara büyük haksızlık olacaktır.
Bu yüzden Bursalı ve doğa dostları olarak
gözlerimiz Dağyenice Göleti ve
çevresinde.
Umarım hem Bursa hem de Türkiye için örnek bir model çıkar.
Hem bu potansiyel
bizde var. Hem de Bursa iyi şeyleri
hak ediyor.
Yürümeye,
dağları, ormanları, köyleri, gölleri, göletleri velhasıl memleketi tanımaya
devam…