Doğa gezilerinde tanıştığım yol arkadaşlarımızda yeni bir tutku dikkat çekiyor: Kanyon… Değil yaklaşıp içinde yürümek, uzaktan görebileceğimiz noktalara ulaşmaya bile cesaret edemediğimiz devasa derin vadiler, uçurumlar, keskin kayalar, suyun akışıyla oluşmuş derin vadiler, şelaleler, oyuklar, mağaracıklar…
Bursa Kanyon ve
Doğa Sporları Derneği (KANYONBURSA)
yaklaşık 100 doğaseverle dirsek teması kurmayı başarmış ve artık Bursa
civarındaki kanyonları teker teker keşfediyor. 9 Temmuz 2020 Perşembe günü
kanyoncu dostlarla Mustafakemalpaşa’nın
en önemli doğal güzelliklerinden Suuçtu
Şelalesi’ne gittik. Giriş kapısı,
yeme içme yerleri açılan, bilet kesilen Suuçtu’da kayaların tepesinden hışımla ve çevreyi
serinleterek yere düşen suları uzaktan seyretmek varken; şelalenin tepesine
çıkıp 40 metre yükseklikten köpükler saçan buz gibi sularla birlikte aşağı
inmenin eşsiz heyecanını yaşadık.
KANYONBURSA
Bugün sizlerle Suuçtu’daki “ekstrem” faaliyeti ve kanyon tutkusunu paylaşmak istiyorum. Önce KANYONBURSA’dan söz etmek isterim. Yol
arkadaşımız, doğa yürüyüşlerinin vazgeçilmez, en cevval isimlerinden Yılmaz
Ergül ve arkadaşlarınca kurulan dernek henüz bir yaşında sayılır. 2019’da
kuruluşunu tamamladı.
Tamamen gönüllü ve yeni bir dernek olmasına rağmen 30
civarında üyesi var. Kanyon faaliyetiyle ilgilenenler için eğitim programları
düzenliyor, Bursa’nın kanyonlarını, sarp derelerini adeta yeniden keşfediyor.
KANYONBURSA, kendini şöyle tanımlıyor:
“Bursa Kanyon ve
Doğa Sporları Derneği öncelikle Kanyonlar ve Kanyoning sporu olmak üzere, tüm
doğa sporlarını tanıtıp sevdirmeyi amaçlayarak faaliyet yürütmek üzere bir
araya gelen sportif ve kar amacı olmayan arkadaşlar topluluğudur.”
Amaç neymiş? Okuyoruz:
“Türkiye Kanyonlarının keşfini yapmak, haritalandırmak, konu ile ilgili arşiv ve başvuru kaynakları oluşturmak, kanyonların; doğa severler ve doğa sporcuları için güvenli parkurlar haline gelebilmesi üzerine çalışmalar yapmak, kanyon sporunun ( kanyoning ) Türkiye’de tanınması ve yaygınlaşması için çalışmalar yapmak, bu branş ile ilgili olarak gerekli eğitim, disiplin, güvenlik ve teknik standartların oluşturulmasında öncülük etmek, bu standartlar ile ilgili araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmak, bu branş ile ilgili olarak Türkiye’de yetkin kişilerin yetişmesini sağlamaktır.
Bununla beraber;
Kanyonların doğal halleri ile kalmaları, ekosistemdeki vaz geçilmez rollerinin
devamlılığının sağlanması ve bu şekilleri ile alternatif turizme
kazandırılabilmeleri için çalışmalar yapmak, kanyonların doğal güzelliklerinin
ve işlevlerinin devamlılığı adına çevre bilinci geliştirmek ve bu bilincin
yayılması ve gelişmesini sağlamaya çalışmak da derneğin öncelikli amaçları
arasındadır. Ayrıca; Özellikle gençlerin doğa sporları ile tanışmalarını
sağlamak ve bu sayede daha sağlıklı beden ve ruh yapılarına sahip olmalarına
destek olmak ile birlikte, bireyler arasında doğa ve çevre bilinci oluşmasını
ve gelişmesini sağlayarak, yine bu sayede doğanın korunmasına katkı sağlamak.
Dernek üyeleri arasında sevgi, kardeşlik ve dayanışma sağlamak da derneğin
kuruluş amaçları arasındadır.”
Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ataç. Başkan Yardımcısı Yılmaz Ergül derneğin faaliyetlerini anlatırken, Bursa dışında da etkinlik düzenlediklerini öğrendim. Anlaşılan Ergül ve ekibi için Kastamonu’daki Horma ve Valla kanyonları bir dönüm noktası olmuş. Hatta dernek Horna Kanyonu geçişini yapan bir grup doğaseverin öncülüğünde kurulmuş. Kurucular: Mustafa Ataç, Yılmaz Ergül, Erkan Hubup, Elif Zeybek, Hamza Çimen, Necla Türemen, Erdal Gültekin, Evrim Aliz, Ayşin Noral, Uğur Çimen ve Serdar Kurtaran.
Horna kanyonu hem Bursa
civarındaki kanyonlardan çok daha uzun, hem de daha yaygın bir faaliyet
geçmişi, her şeyden önce popülerliği var.
KANYON…
“Kanyon”, sözlükte “Genellikle
kireçtaşı, kumtaşı gibi suyu kolaylıkla geçiren katmanlar içinde görülen, bir
akarsuyun oyarak oluşturduğu, yamaçları duvar gibi dik, dar koyak” diye
tanımlanıyor. Bu “koyak”, iki dağ ya
da kaya arasındaki dere, dereboyu anlamında...
Kanyonlar öteden beri kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdir.
Aşırı dik, sarp, çoğu zaman kayalık olduğu için insanlar yaklaşamaz.
Hani “el değmemiş yerler” denir ya, aynen öyle.
Ancak son yıllarda yaygınlaşan doğa yürüyüşleri zamanla
kanyonları ulaşılabilir kıldı.
Zira artık doğa yürüyüşleri, sabahtan akşama kadar
yürünen,(hatta bazen kamplı, birkaç gün alan) kendi içinde eğitimleri olan, “Dağcılık” faaliyeti haline gelen,
ayakkabı ve pantolonundan sırt çantasına, özel kıyafetler gerektiren bir
etkinlik haline geldi.
Eğitim ve uygun ekipman devreye girdikçe kanyonlar da yavaş yavaş ulaşılabilir hale geldi.
Örneğin doğa yürüyüşlerinde ilk geçtiğim kanyon Balaban-Kanlıgöl kanyonu idi. Ardından Sansarak ve Bursa’daki en zorlu kanyon olarak bildiğim Yenişehir Cennet Kanyonu’nu geçmiştik.
İznik’teki Sansarak
Kanyonunu ayağınız ıslanmadan geçme şansınız yok, suya gireceksiniz. Ama Cennet Kanyonu’nu geçmek için iki
noktada kayadan iple inmek, 3-4 metreden suya atlamak ve yaklaşık 80-100 metre
yüzmek sorundasınız!
Bursa’da irili ufaklı pek çok kanyon var.
İlginç olan, bu kanyonların adeta yeni keşfediliyor
olması.
Üstelik bu sadece Bursa’da böyle değil. Örneğin Muğla ile Antalya arasındaki Saklıkent Kanyonu’nu bir çoban keşfetmiş! Ve o çoban devletten burayı 49 yıllığına kiralamış, bir restoran açmış, 18 kilometre uzunluğundaki kanyonda tahta köprüler vs. yapılmış ve yerli yabancı turistleri gezi alanı haline getirilmiş.
Kastamonu’daki Horna
kanyonu da tonlarca demir, ahşap kullanılarak yürüyüş yolları ile halka açılmış,
turistik bir yer olmuş.
Doğa harikası bu kanyonların herkesin ziyaretine açık
olması, herkes için ulaşılabilir olması, eyvallah, çok güzel şeyler.
Ama bizzat o derin kayalarda, kaygan taşların üzerine
basarak, coşkun sulara atlayarak, istasyonlar kurup iple kayadan, şelaleden
inmek, çıkmak…Onun hazzını yaşamak isteyenlere
kapalı olmamalı kanyonlarımız.
SU UÇTU, BİZ DE UÇTUK!
Suuçtu Şelalesi’ne pek çok kez gittim, gördüm. Su az iken de bol iken
de. Bugün “Ekstrem Faaliyet”e
katılıyoruz… Fazla yürüme olmayacak. Doğrudan araçlarla Suuçtu Şelalesi’ne gideceğiz. Şelalenin dibine varıp seyredip,
serinleyip, fotoğraflar çekip dönmeyeceğiz! O koskoca kayanın üzerinden
dağcılık ipiyle ineceğiz!
Dağcılık eğitimleri kapsamında kayadan inmişliğim var,
ama bu kadar yüksek bir kayadan, şelalenin orasından, tepende koskoca dere
akarken iple inmek…
Ama emin ellerdeyiz... Yılmaz Ergül ile Serdar Kurtaran her gördüğümde kendimi güvende hissettiğim insanlardır. Hamza Çimen de tecrübeli, çok kez birlikte
yürüdüğüm, “dağ gibi”, güven veren birisi. KANYONBURSA ekibinden Şenol Demir, Emrah Kandemir ve Mustafa İsmail Ataç ile ilk kez karşılaşıyoruz. Bu sefer ekip kalabalık değil. Sadece 7 kişi. Ben “misafir sanatçı”. İçlerinde tek bayan, yol arkadaşlarımızdan Evrim Aliz.Mustafakemalpaşa’da kısa bir çay molası verip alışverişimizi yaptıktan
sonra Suuçtu yoluna düşüyoruz. Bazen
yürüyüşlerimizin başladığı Sincansarnıç köyünden,
bu sefer araçla geçip doğru şelaleye varıyoruz.
Girişte otomobil için 10 TL giriş parası ödüyoruz. Burası artık paralı
bir yer. Verilen hizmet nedir derseniz, araçlarınız yol kenarında boş alanlarda
park ediyor. Otopark diyelim. Bir de umumi WC var. Ancak tuvaletin temiz
olmadığını, tek bir klozet dahi olmadığını, dolayısıyla itici olduğunu yazmam
gerekiyor. Tuvalete kokuyu takip ederek ulaşabilirsiniz. Üstelik burada
temizlik için su sorunu yok.
HAZIRLIK BAŞLIYOR…
Aracımızı günübirlik piknik amaçlı gelenlerin araçlarının yanına park ediyoruz.
Arabanın bagajındaki çanta ve torbalardan dağcılık ipleri
çıkıyor.
Ekip iple iniş için özel elbiselerini giyiyor.
Önce şelaledeki suyun etkisini azaltmak için, dalgıçların
giydiklerine benzeyen, vücudu sıkı sıkı saran, üşütmeyen, su geçirmeyen bir
kıyafet giyiliyor.
Sonra en önemli şey kemer takma. Dağcılık kemeri…
Ve tabi kafaya gelecek taş, fazla su vs. darbelerinden
korunmak için kasklar…
Birazdan, sürtünme ile yanmadan elleri koruyacak
eldivenleri unutmadan…
Teçhizat çok önemli. Yılmaz Ergül, zaman içinde teknik malzeme ihtiyaçlarını tamamen çözdüklerini söylüyor. Malum bu özel teçhizat hem ender bulunuyor hem de oldukça masraflı.
Ekip doğrudan, ormanlık alandan şelalenin tepesine
çıkıyor.
Yukarıda öncelikli iş güvenli bir istasyon kurmak…
“İstasyon kurmak”, sizi taşıyacak ipleri sağlam biri kaya, bir ağaç kökü
gibi bir yere sıkı sıkı bağlamak demek…
İstasyonun sağlamlığı hayati önemde! Zira birazdan
hayatın oraya bağlanan ipin ucunda olacak. En ufak yanlışlık bir felakete neden
olabilir.
UFUKTAN İP ATILIYOR!
Şelalenin önünde günü birlik gelen vatandaşlar var.
İçlerinden birisi beyaz gelinlik ve damat elbisesi ile
gelen çift…
Şelaleye yaklaşmaya çalışıp herkes hatıra fotoğrafı
çekiyor…
Vee birden yukarıdan ekibin fırlattığı dağcılık ipleri sarkıyor
şelalenin dibine kadar. …
Yukardan sular sanki şelaleyi ikiye bölmüş… İplerden
birisi ortaya, birisi sol kenardaki su akıntısının üzerinde uzandı.
Aşağıdaki ziyaretçiler önce şaşkınlık yaşadı, bazıları bu
ipleri fotoğraflamaya başladı.
Vee sonra şelalenin tepesinden, kayanın ve suyun mavi
gökyüzü ile kesiştiği ufuktan dağcı dostların önce kaskları, ardından üniforma
haline gelen sarı renkli tişörtleri göründü.
Sulu yerlerde kayalar genellikle kaygandır, yosunludur. Sadece Aras gibi suyun çok temiz ve çevrenin kayalık olduğu yerlerde kaya kaygan olmaz.
Aslında ayağımızdaki ayakkabılar “kaymaz” diye satılanlardan.
Oldukça güvenlilerdir.
Ama burada risk çok fazla.
Sizi kaymadan kurtaracak en önemli şey, iple inerken kaya
ile aranızdaki açı… Mümkün olduğu kadar 90 dereceye yakın bir açı yakalamak işe
yarıyor.
Tabi şelalenin aktığı kaya dümdüz bir kaya değil.
Özellikle soldaki şeritte insan boyunu aşan kesmeler var.
Adımlarınızı gayet dikkatli atmanız, ipi iyi kullanmanız
gerekiyor.
Aşağıdan bakınca şelalenin tepesindeki insanlar nasıl
küçücük, birer nokta gibi görünüyorsa, şelalenin tepesinden bakınca da
aşağıdaki insanlar küçük, renkli noktalar gibi görünüyor.
Belinizdeki kemere takılı bir iple, kendinizi gökyüzünde
hissediyorsunuz…
Kah bir kartal, kah paraşütçü…
Heyecan, korku, tedirginlik, tutku, coşku…
ŞELALEDE BAYRAK DALGALANIYOR!
Ve ekip ikişer ikişer inmeye başlıyor.
İlk inişlerin ardından önce derneğin adının yazıldığı
pankart, ardından derneğin flaması, en son da al yıldızlı bayrağımızı şelaleden,
dalgalandıra dalgalandıra - indiriyorlar…
Tanık olduğumuz manzara sıra dışı…
Suuçtu’dan iple iniş yapıldığını hiç duymamıştım.
Duyduğum kadarıyla daha önce birkaç kişi, eğitim amaçlı
olarak burada iple iniş yapmışlar.
Ancak bugünkü gördüklerim özellikle bayrağımızı şelalenin
sularında dalgalandırarak inmek…
İşte bu bir ilk…
Bugün Suuçtu şelalesinden ilk ipli iniş yapan kadın
sporcu da Evrim Aliz oldu.
İniş sırasında ve sonrasında, şelale çevresindeki
vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. Pek çoğu ekip arkadaşları ile hatıra
fotoğrafları çekti. İçlerinden birisi, yaklaşıp çektiği fotoğrafları “Mustafakemalpaşa Dostları” adlı sosyal
medya grubunda anında paylaştığı haberini verdi.
‘DELİ’ OLMAK İYİDİR!
Toplumun, yerleşim yerleri dışında, ulaşımı zor doğal
ortamları keşfetmeleri dünyada da çok eski bir durum değil. Zira buralarda ne ekip biçebilir, ne
konaklayabilir, hatta ne de yürüyerek
ulaşabilirsiniz. Ancak Avrupa’da kanyonlar 19. Yüzyılda keşfedilmiş,
bugün birer turistik nokta haline gelmiş.
Bizde yeni keşfediliyor gibi.
Doğa tutkusunun
peşinden iplerle, istasyonlarla, çekiçlerle, dağcılık kemerleriyle giden bu dostlara
takılıyorum: “Ne işiniz var bu kayanın
tepesinde kardeşim. Herkes gibi şelalenin önünde fotoğraf çektirip, mangal
yapıp keyfinize baksanıza…”
Yanıt gülümseyerek geliyor: “Haklısın.
Delilik bizim yaptığımız... Sıra dışı
işler, değişik şeyler yapmak çok çekici geliyor. Hiçbir şeyde bu heyecanı
bulamıyorum. Herkes AVM’lerde gezmek, evde koltuğa oturup televizyon izleme,
keyif çatmak istiyor. Biz de bundan hoşlanıyoruz.”
Kanyon derken, Bursa’da
bilinen kanyonlar henüz kamunun ya da girişimcilerin ilgisini çekmiş, yaygın
ziyaretlere açılmış değil. Sadece Orhaneli’deki
Sadağı Kanyonu tahta köprülerle
düzenlenip, biletli girilen yer haline gelmiş durumda.
Kanyonların herkesin ulaşabileceği yerler haline gelmesi
önemli. Ancak olayı ticari bir yer
haline getirmeden uzak durarak.
Kanyonlar kanyonculuk faaliyetinin yarattığı
güzelliklerden uzak kalmamalı…
Korkuyla yüzleşmek, kendine güveni güçlendirmek, takım
çalışması, karşılıklı güven, sağlam iletişim, stresi yenme, spor, takım ruhu,
risk hesaplama…
Bugün sıra dışı bir “ekstrem faaliyet” sağ salim
gerçekleştirildi.
Şelalede ipleri topladıktan sonra, piknik alanındaki
bankın üzerine sofra kuruyoruz. Piknikçiler çay ikram ediyor. Ateşlerini
kullanıp sucuk pişiriyoruz.
Öğle sonu çıktığımız Bursa’ya karanlıkta dönüyoruz.
Yürümeye, dağları, dereleri, şelaleleri velhasıl
memleketi tanımaya devam…