10 Eylül 2020 Perşembe

Kirazlıyayla, Derbent: Zenginliği ele giden topraklar…


 

Doğa yürüyüşleri kapsamında 30 Ağustos 2020’de Yenişehir’e bağlı Süleymaniye’den maden şirketlerinin faaliyeti yüzünden hızla yaşanmaz hale gelmeye başlayan Kirazlıyayla köyüne (mahalle), oradan İznik’e bağlı Derbent’e yaklaşık 18 km yürüdük.

İznik ve Yenişehir arasındaki tepelerin iki yamacında havadar, mümbit topraklara sahip bölge halkı “madencilik” faaliyetinden dertli mi dertli...


Doğrusu, insan yaşananları görünce, tahrip edilen doğaya mı; tarlasını, bahçesini sulayamaz hale gelen köylülerin haline mi; şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklarda anamızın ak sütü gibi bize helal olan, bizim olan yeraltı zenginliklerimizin yabancı şirketlere teslim edilmesine mi üzüleceğini bilemiyor!

30 Ağustos Zafer Bayramı günü Koza Dağcılık rehberliğinde pandemiye karşı maskelerimizi takıp, “sosyal mesafe”mizi de korumaya çalışarak, yaklaşık 48 kişilik doğaseverle Süleymaniye köyüne vardık. Sabah çaylarını köy kahvesinde içtik.


 

SÜLEYMANİYE

 

Süleymaniye ormanın eteğinde oldukça şirin bir yer. Diğer bütün “mahalle”ler gibi burası da adeta yaşlı ve emeklilerin yaşadığı bir yer olmuş. Burada da son yıllarda, yaşamını büyük şehirlerde sürdüren insanların yaptığı “yazlık evler”, “hobi bahçeleri” görüyorsunuz.

Köylerde traktörden çok otomobil olması, ortalıkta hayvana pek rastlanmaması dikkat çekiyor.


Süleymaniye’den yukarı önce traktör yolları, sonra patikaları izleyerek meyilli ormanlık alandan tepelere doğru yükseliyoruz.

Bölgede ekinler çoktan hasat edilmiş. Pek çok tarla hiç ekilmemiş. Ayçiçeği ekiminin yaygınlığı dikkat çekici. Gündöndü başakları kurumuş, hasat zamanı. Birkaç noktada yola serip ayçekirdeği kurutan üreticileri görüyoruz.


 

HEM İZNİK GÖLÜ HEM YENİŞEHİR OVASINI GÖRMEK…

 

Önce coğrafyayı tarif etmeye çalışayım... İznik ile Yenişehir arasında bir tür sıradağ var. Tepeye çıktığınızda bir yanda İznik Gölü’nü, bir yanda Yenişehir Ovası’nı görüyorsunuz. Tepenin bir yamacında İznik’e bağlı Göllüce, Mustafalı, Derbent, diğer yamacında Yenişehir’e bağlı Reşadiye, Kozpınarı ve Yenişehir Ovası

Süleymaniye köyü meydanı

İznik’e bağlı Derbent’in nufusu 2013’den 2019’a 500’den 440’a gerilemiş. Aynı dönemde Yenişehir’e bağlı Süleymaniye’nin nüfusu 180 den 160’a, Kirazlıyayla’nın nüfusu 140’dan 120’ye düşmüş.

Köylerde eğitim olmadığı için eski okul binaları harabeye dönmüş.

Rehberimiz bizi mümkün olduğunca ormanlık alandan yürütüyor.


Orman “bozuk baltalık” denen meşe ormanı.

Hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerinde, yaprak kımıldamıyor.

Tepeye çıkınca hem serinlik başladı hem de harika bir manzarayla karşılaştık.

Kirazlıyayla’ya yaklaşırken bir keçi sürüsü görüyoruz.


Diz boyunda kurumuş otlara bakarsan, bu bölgede hayvancılık kalmamış... Bu yüzden sürüyü ve çobanı görünce seviniyorum.

 

KİRAZLIYAYLA’DA DUYGU DOLU ANLAR…

 

Kirazlıyayla’ya birkaç yüz metre yaklaşınca bizi ellerinde Türk bayrakları ile köylü kadınlar karşılıyor. Bizim köyü ziyaret edeceğimizi, maden şirketine karşı verdikleri hak mücadelesinde kendilerine moral vermek istediğimizi, yanlarında olduğumuzu duymuşlar.


Hiç tanımadıkları insanların sırt çantalarıyla kadınlı erkekli grup halinde kendilerine destek için geldiğini görünce duygulanan, gözyaşı dökenlere tanık olduk.

Tabi, halkın akla hayale gelmeyecek şeytanlıklarla sürekli birbirine karşı fişeklendiği bir ülkede tanımadığın insanların birbirine gösterdiği bu içtenlik, dayanışma duygusu, samimiyet karşısında gözyaşı dökmeseniz bile burnunuzun direği sızlıyor, nefes alış verişiniz hızlanıyor.

 


MADEN ŞİRKETİNE ÖFKE…

 

Yürüyüş grubumuz “Koza Dağcılık Olarak Kirazlıyayla Köylülerini Selamlıyoruz” yazılı bir pankart ve Karadeniz çalgısı tulum eşliğinde, bize katılan köylü kadınlarla birlikte köy meydanına girdi.


Burada köylüler maden şirketinin daha şimdiden köyü susuz bırakmaya başladığını, sulama göletine el koyduğunu, şirketin açtığı sondajlar yüzünden su kaynaklarının kuruduğunu anlattılar.

Bir dokun bin ah işit:

“- Suyumuzu, yolumuzu kestiler. Bahçelerimizi sulayamadık. Sulama olmayınca mahsul alamadık. Bizim köyün yoluna asfalt yapılmazken şirkete otoyol gibi yol yapıldı.”


“- Su almaya gittiğimiz Kamışlıgöl yolunu Albay’larının söz vermesine rağmen jandarmalar kapattılar.  Şu anda fidanlarımızı, domates biberimizi sulayamıyoruz. Göletten su alamıyoruz. Köylü tepki gösterince jandarma gelip bize baskı kurmaya çalışıyor. Biz devletimize karşı değiliz, maden şirketine, haksızlığa karşıyız.”

“- Valiyle kaymakamla görüşemiyoruz.  Bizi kabul etmiyorlar. Belediye başkanı  (isim veriyor) köyü sattı. Oy verdik, seçtik, şimdi niye bizim yanımızda değil.”


Öfke, hayal kırıklığı…

Doğayı korumak yaşamı, insanı korumaktır.

Dolayısıyla doğayı tahrip edenlere karşı verilen mücadeleye destek olmak doğaseverlerin, yurdunu sevenlerin görevidir diye düşünürüm.

Burada Yenişehir Çevre Platformu ile Koza Dağcılık adına yapılan açıklamada kısaca köylülerin, Bursa’daki akademik odaların ve STK’ların verdiği mücadele sonunda mahkemenin maden faaliyetinde “Yürütmeyi durdurma kararı” verdiği açıklandı.


Ancak her ne kadar mahkeme kararı nedeniyle faaliyet “şimdilik” dursa da ne köylüler ne de STK’lar şirketin inadından vazgeçeceğine inanıyor.

Mücadeleye devam” havası var.

 

‘EY GÜZEL DEVLETİMİZ…”

 

35 senedir gazetecilik yapıyorum. Türlü sloganlar gördüm. Ama köy meydanına asılmış pankarttaki yazıya bakar mısınız:


“Ey Bizim Güzel Devletimiz Köyümüze Dokunma Huzurumuzu Bozma”!..

Pankartın asıldığı yerin önünde, “devlet”i temsil eden bir jandarma aracı ve görevli jandarmalar.

Devletine, hükümetine yürekten bağlı insanların yaşadığı derin hayal kırıklığı…

Köylülerden kulağımıza gelen laflara bakın: “Jandarma burada mağdur olan bizim değil, huzurumuzu bozan, bizi susuz bırakan gavurun maden şirketini koruyor...”


Karakola götürülen kadınları tehdit etmişler. Bu madene karşı çıkarsanız kocalarınız, çoluğunuz çoğunuz mimlenir, yedi ceddiniz devlet kapısında iş bulamaz”…

Üzüntü verici.

 

NELER OLUYOR

 

Gelin maden meselesine bakalım.


Resmi bilgilere göre Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Kirazlıyayla köyünde Meyra Madencilik adlı firma “Çinko-Kurşun-Bakır Zenginleştirme Tesisi ve Atık Barajı Projesi” yürütüyor.

Köy tamamen ruhsat alanında.

Şirket Reşadiye köyüne uzanan geniş bir arazide maden çıkarma ruhsatı almış. Ruhsat 1/25,000 ölçekli H23-a4 paftası içinde.

Saha Yenişehir’e 14, Gemlik limanına 76 km uzaklıkta.

 


MEYRA MADENCİLİK

 

Projenin sahibi Meyra Madencilik, üç mühendis tarafından 2012’de kurulup, 2013’de bu bölgede kurşun, çinko ve bakır ocağı bulur. Bir yıl sonra yasal izinlerini tamamlayıp maden cevheri üretip satmaya başlar. 2017’de kurşun, çinko, bakır potansiyelinin büyük olduğu sonucuna varılır.


Artık kazanılacak para büyüktür ve şirket yabancılara satış kıvamına gelmiştir!

2018’de şirketin yüzde 60 hissesi Delta Star Enerji ve Madencilik A.Ş’ye geçer. Artık Meyra, Lübnan kökenli uluslararası Delta Group’un bir firmasıdır.

Delta Group ballı bir iş yakalamıştır. Zira son 15 yıldır dünyada maden ve metal fiyatları rekor üstüne rekor kırmakta, maden cevheri para basmaktadır. Çin’deki yüksek büyüme maden metal sektörünü parlatmıştır.


Meyra der ki, “Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmak amacıyla, Bursa Yenişehir de başlatmış olduğu kurşun, çinko ve bakır madenciliği…

“Ülkemizin maden zenginliğini yeryüzüne çıkarmak, ekonomiye kazandırmak ve ülkenin sanayi ürünlerinde dışa bağımlılığını azaltmak amacı ile..”

Peki Türkiye’yi böylesine “yerli ve milli” amaca ulaştıracak şirketin patronu kimdir?

Delta Group’un, dolayısıyla Meyra Madencilik’in patronu Mehmet Habbab, Lübnan kökenli olmakla birlikte ABD’de yetişir, iş hayatına 1970’de ABD firması Smith Corona adı ile büro ekipman şirketi kurarak başlar.

On sene içinde Türkiye pazarına girer. 

Allah” yürü ya kulum demiştir!


1980’lerin başında Delta Petroleum Co. şirketini kurarak petrol ve gaz işine girer. Akdeniz’de ve Karadeniz’de büyür, depoları, tankerleri, Türkiye’de yüzden fazla akaryakıt istasyonu ile lider petrol hizmet ve ticaret şirketlerinden biri olur. 1985 yılından bu yana Irak’ın ana tedarikçilerinden biridir.  2012 yılında Türkiye’de madencilik işine girer, krom madenciliğinde ilk on şirketten birisi olur.

Mehmet Habbab, bürokrasi ve iş dünyasında çevre edinir. DEIK’teki Türk-BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) İşadamları Konseyi Başkanlığı, Türk-Lübnan İşadamları Konseyi Başkan Yardımcılığı, Orta Doğu İşadamları Konseyi Başkan Yardımcılığı görevlerini yapar. Türk-Arap İşadamları Federasyonu Başkanı olur.

Delta’nın CEO’su Sami Habbab, 2018’de Meyra Madencilik’te işin başına geçer.

 

YAPILACAK İŞİN ASLI NEDİR?

 

Kirazlıyayla’da köyün kapladığı alandan daha fazla alanda maden çıkarılıyor. Şimdi buraya “Zenginleştirme ve Flotasyon Tesisi” inşaatına başlandı. Yani bölgeden Bakır, Kurşun ve Çinko madeni çıkarılacak, açık ocak sistemi ile, yüzde 99’a kadar saflaştırılacak. 

Yani maden cevheri taşından toprağından arındırılarak saflaştırılıp maden cevheri olarak başta Çin olmak üzere dünya pazarına satılacak. 

Binlerce ton taşın toprağın içinden bakır, çinko ve kurşun cevherinin ayıklanması işi de anlaşılan su ile yapılacak ki, köylülerin susuzluktan yakınmalarının nedeni anlaşılıyor.

Köylüler çok tepkili, kararlı ancak devleti arkasına alan şirketin mahkeme kararını kale alıp pes edeceğine inanmak da saflık olur.

Vatandaş olarak yeraltı zenginliklerinin çıkarılıp ekonomiye kazandırılması,  ülkenin dışarıya bağımlılığının azaltılması fikir olarak hepimizi heyecanlandırıyor. Ancak bu parlak sloganlarla yapılan işlerde madenlerin öylece çıkarılıp yurt dışına götürüldüğü, parayı sadece yabancı şirketlerin kazandığı, ham maden olarak  ihraç edildiği için zaten düşük katma değerle çalışıldığı.. vs. vs.

Sonuçta Afrika ülkelerinde olduğu gibi yeraltı zenginliklerimizin bize değil yabancılara kazandıracak şekilde kullanıldığı da hepimizin malumu…

Eee geriye bize sadece tahrip edilen doğamız, zehirlenen arazimiz, talan edilen yeraltı zenginliklerimiz mi kalacak!??

Kendi yeraltı zenginliklerimizi kendi insanımızın çıkarıp, ham değil işlenip hak ettiği değeri alarak satılması, parasını bizim insanımızın, devletimizin kazanması; doğamızın, bölge insanımızın, köylülerimizin, yaşamın velhasıl ülkenin korunmasının, kalkınmasının bir yolu yok mudur kardeşim!

Kirazlıyayla insanı bizi bağrına basıyor, lokma ikram ediyor ve dostça ayrılıyoruz.

Allah yardımcıları olsun, sabır ve güç versin.

 

ARAPLARIN ROMANOV ÇİFTLİĞİ

 


Kirazlıyayla’dan sonra tepelerde İznik Gölü manzaralı güzel fotoğraflar çekerek yürümeye devam ediyoruz.

Öğle yemeği molası ormanın içinde, tarihi bir çeşmenin başında… 

Çeşmenin uzun petekleri (hayvanların su içmesi için yapılan yalak ) bir zamanlar burada büyük koyun, keçi, sığır sürüleri sulandığının kanıtı gibi…

Çeşmenin başında tulum eşliğinde halay çekiyor, dinleniyoruz.

Hedefimiz Derbent..

Ormandaki patikalardan sonra açık alana girince bir keçi sürüsüne rastlıyorum. Çobanın hayvanlara iyi baktığını fark ediyorum.

Bir  Arap zenginine ait koyun ağılı

Eee güz geldi. Eskiden Ekim ayına “Koç ayı” derdik. Hayvanlar semirmiştir ve keçilere teke, koyunlara  koç katımı zamanıdır…

Çobanla ayaküstü sohbet ediyoruz.

Hemen önümüzde çadır tipli kocaman bir koyun ağılı…

Biraz ileri gidince Romanov  sürüsü çıkıyor karşımıza..

Hani şu tek seferinde 4-5 kuzu doğuran, et verimi yüksek Rusların koyun cinsi Romanov..


Dünyalar benim oluyor… Çiftlik çok modern, planlı, başarılı görünüyor.

“Helal olsun Derbent köyünde böyle başarılı girişimciler varmış” diye çok seviniyorum. 

Ama sevincim çobanla konuşurken yarım kalıyor. Meğer bu ağılın sahibi bir Arap zenginmiş. Civarda böyle altı çiftliği, yüzlerce koyunu varmış. Bizim fakir köylüye sadece asgari ücretle çobanlık düşmüş.

Maden ocaklarımız, en büyük fabrikalarımız gibi meralarımız, yaylaklarımız da ele çalışır olmuş!..

 

Derbent’e giden asfalt yola çıkınca artık sıcaktan terlemiş, yorulmuştuk.

Araçlarımıza binip evin yolunu tutuyoruz.  


Yürümeye, dağları, köyleri, gölleri, yaylaları, meraları velhasıl memleketi tanımaya devam…