Doğa yürüyüşleri kapsamında 30 Ağustos 2020’de Yenişehir’e bağlı Süleymaniye’den maden şirketlerinin faaliyeti yüzünden hızla yaşanmaz hale gelmeye başlayan Kirazlıyayla köyüne (mahalle), oradan İznik’e bağlı Derbent’e yaklaşık 18 km yürüdük.
İznik ve Yenişehir arasındaki tepelerin iki yamacında havadar, mümbit topraklara sahip bölge halkı “madencilik” faaliyetinden dertli mi dertli...
Doğrusu, insan yaşananları
görünce, tahrip edilen doğaya mı; tarlasını, bahçesini sulayamaz hale gelen
köylülerin haline mi; şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklarda anamızın ak sütü
gibi bize helal olan, bizim olan yeraltı zenginliklerimizin yabancı şirketlere
teslim edilmesine mi üzüleceğini bilemiyor!
30 Ağustos Zafer Bayramı günü Koza Dağcılık rehberliğinde pandemiye karşı maskelerimizi takıp, “sosyal mesafe”mizi de korumaya çalışarak, yaklaşık 48 kişilik doğaseverle Süleymaniye köyüne vardık. Sabah çaylarını köy kahvesinde içtik.
SÜLEYMANİYE
Süleymaniye ormanın
eteğinde oldukça şirin bir yer. Diğer bütün “mahalle”ler gibi burası da adeta yaşlı ve emeklilerin yaşadığı bir
yer olmuş. Burada da son yıllarda, yaşamını büyük şehirlerde sürdüren
insanların yaptığı “yazlık evler”, “hobi bahçeleri” görüyorsunuz.
Köylerde traktörden çok otomobil olması, ortalıkta hayvana pek rastlanmaması dikkat çekiyor.
Süleymaniye’den yukarı önce traktör yolları, sonra patikaları izleyerek meyilli
ormanlık alandan tepelere doğru yükseliyoruz.
Bölgede ekinler çoktan hasat edilmiş. Pek çok tarla hiç ekilmemiş. Ayçiçeği ekiminin yaygınlığı dikkat çekici. Gündöndü başakları kurumuş, hasat zamanı. Birkaç noktada yola serip ayçekirdeği kurutan üreticileri görüyoruz.
HEM İZNİK GÖLÜ HEM
YENİŞEHİR OVASINI GÖRMEK…
Önce coğrafyayı tarif etmeye çalışayım... İznik ile Yenişehir arasında bir tür sıradağ var. Tepeye çıktığınızda bir yanda İznik Gölü’nü, bir yanda Yenişehir Ovası’nı görüyorsunuz. Tepenin bir yamacında İznik’e bağlı Göllüce, Mustafalı, Derbent, diğer yamacında Yenişehir’e bağlı Reşadiye, Kozpınarı ve Yenişehir Ovası…
İznik’e bağlı Derbent’in nufusu
2013’den 2019’a 500’den 440’a gerilemiş. Aynı dönemde Yenişehir’e bağlı Süleymaniye’nin
nüfusu 180 den 160’a, Kirazlıyayla’nın
nüfusu 140’dan 120’ye düşmüş.
Köylerde eğitim
olmadığı için eski okul binaları harabeye dönmüş.
Rehberimiz bizi mümkün olduğunca ormanlık alandan yürütüyor.
Orman “bozuk baltalık” denen meşe ormanı.
Hava sıcaklığı
mevsim normallerinin üzerinde, yaprak kımıldamıyor.
Tepeye çıkınca
hem serinlik başladı hem de harika bir manzarayla karşılaştık.
Kirazlıyayla’ya yaklaşırken bir keçi sürüsü görüyoruz.
Diz boyunda
kurumuş otlara bakarsan, bu bölgede hayvancılık kalmamış... Bu yüzden sürüyü ve
çobanı görünce seviniyorum.
KİRAZLIYAYLA’DA DUYGU
DOLU ANLAR…
Kirazlıyayla’ya birkaç yüz metre yaklaşınca bizi ellerinde Türk bayrakları ile köylü kadınlar karşılıyor. Bizim köyü ziyaret edeceğimizi, maden şirketine karşı verdikleri hak mücadelesinde kendilerine moral vermek istediğimizi, yanlarında olduğumuzu duymuşlar.
Hiç tanımadıkları
insanların sırt çantalarıyla kadınlı erkekli grup halinde kendilerine destek
için geldiğini görünce duygulanan, gözyaşı dökenlere tanık olduk.
Tabi, halkın akla
hayale gelmeyecek şeytanlıklarla sürekli birbirine karşı fişeklendiği bir
ülkede tanımadığın insanların birbirine gösterdiği bu içtenlik, dayanışma
duygusu, samimiyet karşısında gözyaşı dökmeseniz bile burnunuzun direği
sızlıyor, nefes alış verişiniz hızlanıyor.
MADEN ŞİRKETİNE
ÖFKE…
Yürüyüş grubumuz “Koza Dağcılık Olarak Kirazlıyayla Köylülerini Selamlıyoruz” yazılı bir pankart ve Karadeniz çalgısı tulum eşliğinde, bize katılan köylü kadınlarla birlikte köy meydanına girdi.
Burada köylüler
maden şirketinin daha şimdiden köyü susuz bırakmaya başladığını, sulama
göletine el koyduğunu, şirketin açtığı sondajlar yüzünden su kaynaklarının
kuruduğunu anlattılar.
Bir dokun bin ah
işit:
“- Suyumuzu, yolumuzu kestiler. Bahçelerimizi sulayamadık. Sulama olmayınca mahsul alamadık. Bizim köyün yoluna asfalt yapılmazken şirkete otoyol gibi yol yapıldı.”
“- Su almaya gittiğimiz Kamışlıgöl yolunu Albay’larının
söz vermesine rağmen jandarmalar kapattılar.
Şu anda fidanlarımızı, domates biberimizi sulayamıyoruz. Göletten su
alamıyoruz. Köylü tepki gösterince jandarma gelip bize baskı kurmaya çalışıyor.
Biz devletimize karşı değiliz, maden şirketine, haksızlığa karşıyız.”
“- Valiyle kaymakamla görüşemiyoruz. Bizi kabul etmiyorlar. Belediye başkanı (isim veriyor) köyü sattı. Oy verdik, seçtik, şimdi niye bizim yanımızda değil.”
Öfke, hayal
kırıklığı…
Doğayı korumak
yaşamı, insanı korumaktır.
Dolayısıyla
doğayı tahrip edenlere karşı verilen mücadeleye destek olmak doğaseverlerin,
yurdunu sevenlerin görevidir diye düşünürüm.
Burada Yenişehir Çevre Platformu ile Koza Dağcılık adına yapılan açıklamada kısaca köylülerin, Bursa’daki akademik odaların ve STK’ların verdiği mücadele sonunda mahkemenin maden faaliyetinde “Yürütmeyi durdurma kararı” verdiği açıklandı.
Ancak her ne
kadar mahkeme kararı nedeniyle faaliyet “şimdilik”
dursa da ne köylüler ne de STK’lar
şirketin inadından vazgeçeceğine inanıyor.
“Mücadeleye devam” havası var.
‘EY GÜZEL
DEVLETİMİZ…”
35 senedir gazetecilik yapıyorum. Türlü sloganlar gördüm. Ama köy meydanına asılmış pankarttaki yazıya bakar mısınız:
“Ey Bizim Güzel Devletimiz Köyümüze Dokunma Huzurumuzu
Bozma”!..
Pankartın
asıldığı yerin önünde, “devlet”i
temsil eden bir jandarma aracı ve görevli jandarmalar.
Devletine,
hükümetine yürekten bağlı insanların yaşadığı derin hayal kırıklığı…
Köylülerden kulağımıza gelen laflara bakın: “Jandarma burada mağdur olan bizim değil, huzurumuzu bozan, bizi susuz bırakan gavurun maden şirketini koruyor...”
“Karakola götürülen kadınları tehdit
etmişler. Bu madene karşı çıkarsanız kocalarınız, çoluğunuz çoğunuz mimlenir, yedi
ceddiniz devlet kapısında iş bulamaz”…
Üzüntü verici.
NELER OLUYOR
Gelin maden meselesine bakalım.
Resmi bilgilere
göre Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Kirazlıyayla köyünde Meyra Madencilik adlı firma “Çinko-Kurşun-Bakır Zenginleştirme Tesisi ve
Atık Barajı Projesi” yürütüyor.
Köy tamamen
ruhsat alanında.
Şirket Reşadiye köyüne uzanan geniş bir
arazide maden çıkarma ruhsatı almış. Ruhsat 1/25,000 ölçekli H23-a4 paftası
içinde.
Saha Yenişehir’e 14, Gemlik limanına 76 km uzaklıkta.
MEYRA MADENCİLİK
Projenin sahibi Meyra Madencilik, üç mühendis tarafından 2012’de kurulup, 2013’de bu bölgede kurşun, çinko ve bakır ocağı bulur. Bir yıl sonra yasal izinlerini tamamlayıp maden cevheri üretip satmaya başlar. 2017’de kurşun, çinko, bakır potansiyelinin büyük olduğu sonucuna varılır.
Artık kazanılacak
para büyüktür ve şirket yabancılara satış kıvamına gelmiştir!
2018’de şirketin
yüzde 60 hissesi Delta Star Enerji ve
Madencilik A.Ş’ye geçer. Artık Meyra, Lübnan
kökenli uluslararası Delta Group’un
bir firmasıdır.
Delta Group ballı bir iş yakalamıştır. Zira son 15 yıldır dünyada maden ve metal fiyatları rekor üstüne rekor kırmakta, maden cevheri para basmaktadır. Çin’deki yüksek büyüme maden metal sektörünü parlatmıştır.
Meyra der ki, “Türkiye’nin dışa
bağımlılığını azaltmak amacıyla, Bursa Yenişehir de başlatmış olduğu kurşun, çinko
ve bakır madenciliği…
“Ülkemizin maden zenginliğini yeryüzüne çıkarmak,
ekonomiye kazandırmak ve ülkenin sanayi ürünlerinde dışa bağımlılığını azaltmak
amacı ile..”
Peki Türkiye’yi böylesine
“yerli ve milli” amaca ulaştıracak şirketin
patronu kimdir?
Delta Group’un, dolayısıyla Meyra Madencilik’in
patronu Mehmet Habbab, Lübnan kökenli olmakla birlikte ABD’de yetişir, iş hayatına 1970’de ABD
firması Smith Corona adı ile büro
ekipman şirketi kurarak başlar.
On sene içinde Türkiye pazarına girer.
“Allah” yürü ya kulum demiştir!
1980’lerin
başında Delta Petroleum Co. şirketini
kurarak petrol ve gaz işine girer. Akdeniz’de ve Karadeniz’de büyür, depoları,
tankerleri, Türkiye’de yüzden fazla akaryakıt
istasyonu ile lider petrol hizmet ve ticaret şirketlerinden biri olur. 1985
yılından bu yana Irak’ın ana tedarikçilerinden biridir. 2012 yılında Türkiye’de madencilik işine
girer, krom madenciliğinde ilk on şirketten birisi olur.
Mehmet Habbab, bürokrasi ve iş dünyasında çevre edinir.
DEIK’teki Türk-BAE (Birleşik
Arap Emirlikleri) İşadamları Konseyi
Başkanlığı, Türk-Lübnan İşadamları Konseyi Başkan Yardımcılığı, Orta Doğu
İşadamları Konseyi Başkan Yardımcılığı görevlerini yapar. Türk-Arap İşadamları Federasyonu Başkanı
olur.
Delta’nın CEO’su Sami Habbab, 2018’de Meyra Madencilik’te işin başına geçer.
YAPILACAK İŞİN
ASLI NEDİR?
Kirazlıyayla’da köyün kapladığı alandan daha fazla alanda maden çıkarılıyor. Şimdi
buraya “Zenginleştirme ve Flotasyon Tesisi”
inşaatına başlandı. Yani bölgeden Bakır,
Kurşun ve Çinko madeni çıkarılacak, açık ocak sistemi ile, yüzde 99’a kadar
saflaştırılacak.
Yani maden
cevheri taşından toprağından arındırılarak saflaştırılıp maden cevheri olarak
başta Çin olmak üzere dünya pazarına satılacak.
Binlerce ton
taşın toprağın içinden bakır, çinko ve kurşun cevherinin ayıklanması işi de
anlaşılan su ile yapılacak ki, köylülerin susuzluktan yakınmalarının nedeni
anlaşılıyor.
Köylüler çok
tepkili, kararlı ancak devleti arkasına alan şirketin mahkeme kararını kale
alıp pes edeceğine inanmak da saflık olur.
Vatandaş olarak
yeraltı zenginliklerinin çıkarılıp ekonomiye kazandırılması, ülkenin dışarıya bağımlılığının azaltılması
fikir olarak hepimizi heyecanlandırıyor. Ancak bu parlak sloganlarla yapılan
işlerde madenlerin öylece çıkarılıp yurt dışına götürüldüğü, parayı sadece yabancı
şirketlerin kazandığı, ham maden olarak
ihraç edildiği için zaten düşük katma değerle çalışıldığı.. vs. vs.
Sonuçta Afrika ülkelerinde olduğu gibi yeraltı zenginliklerimizin bize değil
yabancılara kazandıracak şekilde kullanıldığı da hepimizin malumu…
Eee geriye bize sadece tahrip edilen doğamız,
zehirlenen arazimiz, talan edilen yeraltı zenginliklerimiz mi kalacak!??
Kendi yeraltı
zenginliklerimizi kendi insanımızın çıkarıp, ham değil işlenip hak ettiği
değeri alarak satılması, parasını bizim insanımızın, devletimizin kazanması;
doğamızın, bölge insanımızın, köylülerimizin, yaşamın velhasıl ülkenin
korunmasının, kalkınmasının bir yolu yok mudur kardeşim!
Kirazlıyayla insanı bizi bağrına basıyor, lokma ikram ediyor ve dostça ayrılıyoruz.
Allah
yardımcıları olsun, sabır ve güç versin.
ARAPLARIN ROMANOV
ÇİFTLİĞİ
Kirazlıyayla’dan sonra tepelerde İznik Gölü manzaralı güzel fotoğraflar çekerek
yürümeye devam ediyoruz.
Öğle yemeği
molası ormanın içinde, tarihi bir çeşmenin başında…
Çeşmenin uzun
petekleri (hayvanların su içmesi için yapılan yalak ) bir zamanlar burada büyük
koyun, keçi, sığır sürüleri sulandığının kanıtı gibi…
Çeşmenin başında
tulum eşliğinde halay çekiyor, dinleniyoruz.
Hedefimiz Derbent..
Ormandaki patikalardan sonra açık alana girince bir keçi sürüsüne rastlıyorum. Çobanın hayvanlara iyi baktığını fark ediyorum.
Eee güz geldi.
Eskiden Ekim ayına “Koç ayı” derdik. Hayvanlar semirmiştir ve keçilere teke,
koyunlara koç katımı zamanıdır…
Çobanla ayaküstü
sohbet ediyoruz.
Hemen önümüzde
çadır tipli kocaman bir koyun ağılı…
Biraz ileri
gidince Romanov sürüsü çıkıyor
karşımıza..
Hani şu tek seferinde 4-5 kuzu doğuran, et verimi yüksek Rusların koyun cinsi Romanov..
Dünyalar benim
oluyor… Çiftlik çok modern, planlı, başarılı görünüyor.
“Helal olsun Derbent köyünde böyle başarılı girişimciler
varmış” diye çok
seviniyorum.
Ama sevincim
çobanla konuşurken yarım kalıyor. Meğer bu ağılın sahibi bir Arap zenginmiş.
Civarda böyle altı çiftliği, yüzlerce koyunu varmış. Bizim fakir köylüye sadece
asgari ücretle çobanlık düşmüş.
Maden ocaklarımız, en büyük fabrikalarımız gibi
meralarımız, yaylaklarımız da ele çalışır olmuş!..
Derbent’e giden asfalt yola çıkınca artık sıcaktan terlemiş, yorulmuştuk.
Araçlarımıza
binip evin yolunu tutuyoruz.
Yürümeye,
dağları, köyleri, gölleri, yaylaları, meraları velhasıl memleketi tanımaya
devam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder