Çiçeği burnunda “Kalkınma Bakanlığı”, memleketi kalkındırmaya, milyonlarca işçi ve memurun hayalini kurduğu “kıdem tazminatı”nı buharlaştırarak başlamak istiyor. İşin garibi, bu tazminat sistemi o kadar çıkmaza sokuldu ki, hükümetin yeni “kişisel tazminat”ı için şartlar uygun görünüyor! |
İşveren örgütleri, TÜSİAD, BUSİAD, MESS, TOBB, BTSO, yıllardır kıdem tazminatlarından şikâyet ediyordu. Gazeteci olarak katıldığımız yüzlerce basın toplantısında bu serzenişi duyduk.
Patronlar, kıdem tazminatlarının çok yüksek olduğunu, “işçi çıkarmaya korktuklarını”, tazminatların firmaları “iflasa sürüklediğini” söyleyip durdular.
“İşçi çalışıyorsa, maaşını alıyor. Bu tazminat da nerden çıktı” dediler.
Ama tazminat, çalışma yaşamında istikrar, sosyal adalet ve çalışanların hakkı hukuku, demokratik standartlardan sayıldığı için, biraz da tepki olur kaygısıyla hükümetler bu sesleri pek duymaz gibi göründü.
Göründü, ama elleri de boş durmadı. Özellikle, son küresel krizlerde işin “maliyet yarışına” dökülmesi, hükümetleri hemen “işçilik maliyetlerini düşürme”ye itti.
Evet, gerçekten de küresel rekabet bir fiyat ve maliyet savaşıydı. Piyasanın kralı, malı en iyi ve ucuza yapandı…
Ancak, maalesef bizim işadamlarımız gibi hükümetlerimiz de, fiyatları düşürebilmenin tek yolu olarak gözlerini çalışanın cebine diktiler.
Hükümetler bu yüzden “kayıt dışı”na göz yumdular. Sigortasız, kayıtsız çalışma çığ gibi yayıldı.
Yetmedi, sendikalar duman edildi. Devlet anayasal bir kurum olan sendikaları, sıradan derneklere dönüştürmek için elinden geleni yaptı. Çalışanların “örgütlü hak alma” kanalları iyice kapatıldı. Grev çadırları polis, jandarma tarafından basıldı, sendikalara “yasadışı örgüt”, bu alandaki aktivistlere de “terörist”muamelesi yapıldı.
Yetmedi, “özel istihdam büroları” mantar gibi çoğaldı. Artık koskoca şirketlerde çalışan insanlar, çoğu zaman bir tabeladan ibaret , sorun çıkınca izini kaybettiren taşeron şirketin adamı haline getirildi.
Sadece özel şirketler değil, bakanlıklarda bile artık, işçiler bu taşeronlara çalışıyor. Esnek çalışma vs. de aynı şey için getirildi.
Bugün devletin hastanelerinde hemşireler, doktorlar bile temizlik şirketlerine bağlı çalışabiliyor.
Yetmedi, kamuda, yerel yönetimlerde işin içine siyaset sokuldu, her iktidar kendine göre bir sendikayı öne çıkardı, çalışanlar bölündü, dayanışma yerini güvensizlik ve patrona yaranmaya bıraktı, çalışanlar sendika demeye korkar hale geldiler. Sendikalı işçi sayısı hızla azaldı.
Yetmedi, patronlar sürekli “girdi-çıktı”larla, sigorta primlerini eksik ödedi. “15 yıl çalıştım, 8 ay prim çıktı” haberleri duyar olduk.
Tabi SGK da yıllardır, devletin “arpalığı” olarak görüldüğü ve toplanan sigorta primleri, yüksek enflasyon ortamında iyi işletilmedi. Hükümetler parayı sorgusuz sualsiz başka işlere aktardığı için, SSK çıkmaza sokuldu. Sanki burası bir sigorta şirketi değil de, “Banker Bilo” filmi sahnesiymiş gibi, “alınan sigorta primleri, emekli maaşlarına yetmiyor” dendi.
Patronlar, bu iş için ayrılması gereken parayı kata yata, lüks otel kahvaltılarına harcadığı için, işçi ayrılırken tazminat ödemek zul oldu.
Şimdi artık, “maliyet operasyonu”nda, çalışanların kıdem tazminatlarını tamamen ortadan kaldırmaya sıra geldi galiba.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın açıklamasına göre, zaten tazminatı kaldırmak o kadar da büyük bir kayıp değilmiş. Tazminatların kaldırılması “sadece yüzde 7’yi ilgilendiriyormuş. Yani çalışanların yüzde 90’dan fazlası, zaten bir işyerinde uzun yıllar çalışamadığı için, tazminat falan alamıyor!
Hesap ortada. Mevcut sisteme göre kıdem tazminatı, bir aylık brüt maaşınızın, çalıştığınız yıl ile çarpımından oluşuyordu. Bakana göre, örneğin, 37,5 sene çalışmış olan birisi, “bireysel tazminat” sisteminde 12 aylık brüt ücreti kadar tazminat alacak. Yani, şu anda yaklaşık 38 bin lira alacak bir işçi, bakan dediği yasayı çıkarırsa, artık 12 bin lira kıdem tazminatı alabilecek.
Üstelik, çıkarıp o parayı vermeye de elleri gitmiyor. “İsteyen tazminat yerine aylık maaş alacak”mış…
Bütün hesap bu, gerisi hikaye..
Gerçekçi olalım. Evet, özellikle Uzakdoğu düşünüldüğünde işçilik ve üretim maliyetleri yüksek, bu ihracatta sorun. Ancak, yıllar itibariyle bizde çalışanların reel gelirleri zaten düşürüldü ve bakın, asgari ücret “açlık sınırı” rakamının altında.
İşçiliğin genel üretim maliyeti içindeki küçücük payını da düşünürseniz, artık sıranın üretimdeki asıl maliyet kalemlerine gelmesi zorunlu.
Dünyanın en pahalı elektriğini, gazını, benzinini, kullanacaksınız; tarım ve sanayide temel girdileri kazık fiyattan satacaksınız, sonra da çıkıp “işgücündeki katılıklar” diye çalışana yükleneceksiniz…
Ama unutmayın, kendi ayağınıza sıkıyorsunuz!.
Zira üçretleri kısarak üreteceğiniz malların satacağınız kişiler yine işçi, memur vs.
Zaten yaşadığınız “ekonomik kriz”lerin nedeni de bu değil mi?
İyi pazarlar.
18 Eylul 2011