9 Kasım 2011 Çarşamba

Ucuz kurbanlık nasıl olacak?

Kurban kesmek, artık sadece dinsel bir görevi yerine getirmek değil, aynı zamanda muhafazakâr ağırlıklı toplumun en yangın geleneklerinden birisi. Hepimiz ucuz kurbanlık arıyoruz.  Ama biraz araştırınca görüyoruz ki, tek tek sığır, koyun değil; hayvancılığın kendisi yıllardır yanlış politikaların “kurbanı”!



Kurban Bayramı deyince hepimizin aklına, olanaklar ölçüsünde kurbanlık hayvan alıp kesmek geliyor. Açıkçası, kişisel olarak, kentlerde bu yaptığımız işin,  olayın ruhuna ne kadar uygun olduğu kafamı hep karıştırmıştır. 
Öncelikle kurban kesmek, İslam dinine göre de, “Benim maddi durumum iyi, az çok zengin sayılırım, bunun sadakası için yoksullara, karnı aç yatan insanlara yardım ediyorum” demektir. 
Ve kesilen hayvanın en azından, üçte ikisini fakir-fukaraya dağıtmak esastır.
Dürüst olalım, yaşadığımız manzara şu: 
Zengin olmayı bir tarafa bırakalım, borçtan iflahımız kesilmiş bile olsa, “komşudan geri kalmamak için” gider büyük- küçük bir hayvan alırız…  Tek başımıza alamazsak “ortak” alır etini paylaşırız (İşin burası benim kafama hiç girmiyor, çünkü küçükken bize anlatılan kurban kesmek, hayvanı alıp kurban etmektir. Kesip kilo ile paylaşmak, dini açıdan ne derece doğru bilmem) Sonra bizim evde kurban kesilir, apartmandaki alt, üst, yan komşulara, en fazla birkaç apartman ötedekine pay göndeririz. Sonra genellikle pay gönderdiğimiz evde de zaten kurban kesilmiştir, onlar da bize gönderir! 
Ve... Diyelim bir koç kesmişsen, bir şekilde mutfaktaki buz dolabının etle dolduğunu görürüz! Sonuçta bol bol kavurma yaparız, mangal yaparız ve Kurban Bayramı da bir “Et bayramı”na dönüşür. 
Doğrusu, yüksek et fiyatları nedeniyle yılın 12 ayında et iştahımızı tavukla vs. geçiştirmekten bir hal olduğumuz için bu da çok hoşumuza gider, hakikatten bu “et bayramı”na bayılırız… 
Elbette bu bizim suçumuz da değil, öyle bir kent atmosferindeyiz ki, hangimiz, hangi komşunun sofrasında ne kaynadığını, aç mı tok mu olduğunu biliyoruz? Kanımca bu ayrı ve çözülmesi gereken önemli bir sorun.
Ama bu bayram gününde dikkatinizi, “ucuz kurbanlık” hayalinin gerçek olma koşullarına çekmek istiyorum.
Bakınız, Türkiye’de vatandaş, geçen yıl kurbanlık hayvan için cebinden yaklaşık 5 milyar lira para ödedi. Satılan sığır sayısı 600 bin, koyun, keçi sayısı da 2 milyon 250 bin oldu. Bu yıl da yaklaşık o kadar satılması tahmin ediliyor. Yani bu bayram da 5 milyar lira hayvancılık sektörüne akacak.
Hayvan üreticileri, özellikle et ve süt fiyatlarındaki istikrarsızlık yüzünden son yıllarda üretimi genelde Kurban Bayramı’na göre planlıyor. Yetiştirici en iyi parayı kurbandan kazanır halde. 
Hem toplu hayvan satışı, hem de canlı hayvanı kasaplara vermenin sıkıntılarından kurtulma var...  
5 milyar lira küçümsenecek bir rakam değil. Ancak maalesef üreticilerin yarasına merhem olmuyor ve işte olayın püf noktası bu: 
Kurbanlık fiyatlarından ne yetiştirici memnun ne de kurban kesen vatandaş. 
Çiftçi fiyat ucuz diye yolu trafiğe kapatıp eylem yapıyor, vatandaş ise pahalılık nedeniyle kurban alamamaktan yakınıyor.
İkisi de aynı kentte oluyor.
Türkiye sözde bir tarım ülkesi, ama et fiyatları, mübarek benzinde, doğalgazda ve elektrikte olduğu gibi mesela Avrupa’dan çok yüksek! Sığır etinin kilosu Almanya’da ortalama 5 Euro, bizde 20 liranın üzerinde. Alman vatandaşının alım gücünden falan söz etmiyorum. 
Bulgaristan AB üyesi, bu yıl oradaki Müslümanlar kurbanlık koyunu 100-150 Euro’dan, sığırı 500 Euro’dan aldı.
Şimdi rakama bakarsanız, bizim çiftçinin Almanya’daki çiftçiden çok kazanıyor olması lazım.
Öyle mi? Asla!
Tam tersine, Alman çiftçisi malını yetiştirici birlikleri aracılığı ile satar, pazarda öyle ayaz yemez,  beyler gibi yaşar.  
Keza Bulgaristan’da hayvanın satış fiyatı ucuz da olsa, çiftçi bizdekinden fazla kazanır.
Peki neden? Örneğin Almanya’da –Bütün AB ülkeleri gibi- hayvancılık ciddi şekilde desteklenir, topluluk bütçesinin yüzde 60’ı tarıma gider. 
Çiftçi, sütünün miktarına, doğan buzağı, beslediği inek, tosun sayısına göre ciddi maddi yardımlar alır. 
Mazotu, ilacı, gübreyi uygun fiyattan alır.
Yani çiftçi neredeyse, satış fiyatına yakın bir desteği üretim aşamasında devletinden görür.
Aynı şekilde örneğin eski sosyalist ülkelerde meraya dayalı ucuz beslenme oldukça iyi organize edilmiş durumda, bu da üretim maliyetlerini etkiliyor.
Oysa Türkiye’de bugün hayvancılığa sağlanana destekler, maalesef sadece üç-beş gözü açığın işine yarayacak şekilde düzenlenmiş. Yem bitkisinden, et ve süte, “üretime bağlı” maddi destekler ya hiç yok, ya da çok yetersiz.
Kurban murban…  Sonuçta üretilen, satılan şey ettir. 
Ucuz etin en önemli kaynaklarından birisi meralar. Maalesef Türkiye’de yıllardır mera ıslahının sadece lafı yapılıyor. Mera ve otlakların büyük bölümü, ya konut vs. şeklinde işgal ediliyor ya da araziye açılıyor. Meraların hızla azaldığı bir gerçek.
Ayrıca adına “terör” denen olaylar, hayvancılığa en büyük darbeyi vurdu. Örneğin şiddetin son aylardaki tırmanışına bakarak, önümüzdeki ilkbahar ve yaz aylarında, yine 1990’lardaki gibi “yayla yasağı” geleceğinden endişeliyim. 
Bu yasaklar sanmayın ki sadece Hakkari’de, Tunceli’de oluyor. Karadeniz, hatta İç Anadolu’da bunlar yaşanıyor. Sadece “yayla yasağı” değil, insanlar yakın meralarda bile akşam güneş battıktan sonra dışarıda hayvan otlatmaya çekiniyor.
Halbuki, Anadolu’da, yılın büyük bölümünde ıslah edilmiş, bakımlı mera ve yaylalarda otlatarak pek ala hayvancılık üretim maliyetlerini, vatandaşa ucuz et sağlamak mümkündür.
Kurban Bayramı’nda hem ucuz kurban kesmek, hem de üreticinin yüzünün gülmesi için mutlaka bu temel sorunların hallolması gerekiyor. Aksi takdirde,  et fiyatı yükselince ithalat silahını çiftçinin ensesine dayayan, sadece üç-beş firmanın cebini dolduran bu politikalarla ne üretici, ne de vatandaşın tatmin olması mümkün, diye düşünüyorum.
Kurban Bayramınız kutlu olsun


 06 KASIM 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder