26 Ocak 2012 Perşembe

2012 ‘Küresel adalet yılı’ mı olacak?

Fransa’nın kredi notunun düşmesi ve sonrasında ortaya çıkan durum, Avrupa’nın tamamında bu yıl işlerin hiç iyi gitmeyeceğini netleştirdi. TÜSİAD da bu yıl Türkiye için en büyük tehdidin Avrupa pazarındaki daralmadan gelebileceğine işaret etti. “Avrupa öksürse Türkiye nezle olur, yatağa düşer” derdik. Peki şimdi ne olacak?


Sevgili okurum, İngilizlerin tanınmış ekonomi dergisi “The Economist” her yıl başında dünya ekonomisi ve ülkelerin durumu ile ilgili okurlarına özel bir sayı çıkarır. Bu sayı çok rağbet görüyor, değişik dillerde yayımlanıyor. Bu yıl Türkçesi de çıktı. Ancak İngilizce pratik olsun diye “The World in 2012”nin aslını okumayı tercih ettim. Tahmin edebileceğiniz gibi 146 sayfalık dergide Türkiye ile ilgili sadece tek paragraflık değerlendirme yazısı ile makro ekonomik göstergelerle ilgili tahmin rakamları çıktı.
Önce kısa 2012 Türkiye vizyonuna bakalım:
İktidarda peş peşe 3. dönemine giren ılımlı İslamcı parti AKP, ülkenin laik kesimiyle girdiği uzun vadeli mücadelesinde galip geldi. Fakat çoğunluğun kendine yönelmesi, 1982 militarist anayasası ile ilgili reformları ilerletmek için görüşmeleri zorunlu hale getiriyor. Kamuoyu desteğini böyle sağlayabilecek. Bu uzun mesafe koşucusu bile devlet ve yeniden gündeme gelen Kürt azınlıkla yüzleşiyor.  Ve şiddetten önce muhaliflerin bastırılması birinci önceliği olacak. Türkiye’nin 2009 resesyonu dışındaki kritik ekonomik yükümlülükleri hafifleyecek, Fakat ülke ekonomisi hala bazı devinimlere sahip olmaya devam edecek.”
Ekonomist’in Türkiye için 2012 tahminleri ise şöyle:
Büyüme: yüzde 3,5.
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH): 729 milyar dolar.
Kişi başına milli gelir: 9,760 dolar.
Satın alma gücü paritesine göre GSYH: 1 trilyon 121 milyar dolar.
Satın alma gücü paritesine göre kişi başına milli gelir: 15.000 dolar.  
Ekonomist’in dünya özel sayısında benim dikkatimi çeken en önemli şeylerden birisi şu: 2012 yılında başta ABD olmak üzere gelişmiş batı ekonomileri veJaponya nerdeyse yerinde sayacak. Yani “zenginler” bu yıl büyüyemeyecek, mevcudu koruma derdinde olacaklar.
Kıta düzeyinde bakarsak, yaşam standardının en yüksek, en zengin memleket durumundaki Batı Avrupa’da büyüme yüzde (eksi) 0,2 olacak. Yani 2012’de Avrupa, az da olsa küçülecek, fakirleşecek. Diğer zengin kıta olan Kuzey Amerika’da büyüme sadece yüzde 1,4 olacak.  Japonya yüzde 2,2 büyümeyi başarabilecek. Japonya’da çok ilginç şeyler oluyor. Dünyayı sarsan Japon devleri artık sallanıyor.  Daha yılbaşında elektronik devi Sony, 8 yıldır sürdürdüğü savaşta pes etti ve LCD televizyon pazarını Güney Koreli Samsung’a teslim etti. Japonya’da kamu borçları milli gelirin yüzde 212’sine ulaşmış durumda.
2012’de en yüksek büyümeen fakir ülkelerin yer aldığı Asya ve Uzakdoğu’da yaşanacak. Kıta toplamda yüzde 6,5 büyüme ile rekor kıracak. Onu yüzde 5 ileSahra altı Afrika, Yüzde 4 ile Kuzey Afrika, yüzde 3,5 ile Latin Amerika izleyecek. 
2012’de rekortmenlere bakalım: Macau (Çin’in güney batısında bir bölge): yüzde 15. Mongolya (güney Çin): yüzde 14,8. Libya: yüzde13,6, Irak: yüzde 10,9, Angola: yüzde 9,9. Liste Nijerya, Çin, Etiyopya, Ruanda, Laos olarak devam ediyor.
Almanya, Fransa, Finlandiya, Hollanda’da büyüme “0”!
“Zenginler” yerinde sayacak, “sosyal devlet, refah devleti” zora girecek, kemer sıkma yaygınlaşacak.
Yoksullar ise büyüme hızını artıracaklar.
Olayın dinamiklerine kafa yormak ayrı konu,  ama bu resmi görünce aklımdan “2012 küresel adalet yılı mı olacak” diye geçirdim.
Takdiri ilahi” mi desek!
İyi pazarlar

22 Ocak 2012
.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Cep delik cepken delik!


Yeni bir yıla girerken, işinde, evinde kendi muhasebesini yapmayan yoktur. Tabi en önemlisi de, ülkeyi yönetenlerin yapacağı muhasebedir. Ama bu rakamları görünce, kimse başbakan olmak bile istemez… Nasıl istesin ki, memlekette “tasarruf açığı” 60 milyar dolar… “Cep delik cepken delik!” 


Anadolu Ajansı Ekonomi Haberleri Müdürü Metin Türkyılmaz ile Parlamento Haberleri Müdürü Süfyan Kızılaslan, emekli olduktan sonra oluşturduklarıwww.551vekil.com sitesinde, IMF verilerini kullanarak, üşenmeden, bütün ülkelerin gelir/tasarruf dengesini çıkarmışlar. Belli başlı 58 ülke ekonomisine baktığınızda, 2012 yılı için, kimlerin elinin güçlü ve şanslı olduğu çok net görülüyor.
Tahmin edeceğiniz gibi, bu yıl da ülkesi ve insanı için en çok para harcama, yatırım yapma gücüne sahip olan ülke, Çin…
Çin, bu yıl ABD’nin 1,5 katı, Japonya’nın 2,75 katı, Hindistan’ın 4,8, Almanya’nın 5,2, Fransa’nın 6, Rusya’nın 7,3 İtalya’nın 8,2,  İngiltere’nin 10, Türkiye’nin 21 katı yatırım yapabilecek. Çin bu yıl tam 4,16 trilyon dolar tasarruf yapıp, bunun 3,73 trilyon dolarını yatırımlara aktaracak.
Çin’in dinamizmi,  asıl, dev dış ticaret fazlasının yanı sıra, gelirlerinin büyük bölümünü yatırıma çevirebilmesinden kaynaklanıyor. ABD, galiba, trilyon dolarlık savaş bütçelerinden, şirket kurtarmalardan, hortumlamalardan kurtulamadığı için halkına verecek bir şey bulamıyor! Baksanıza, ABD bu yıl da, 15,49 trilyon dolarlık GSYH ile, açık ara en büyük ekonomi. 2. Sıradaki Çin’in GSYH’sı 7,74 trilyon dolar. Ama iş tasarrufa gelince, tablo değişiyor ve ABD’nin tasarrufları 2,15 trilyonda kalırken, Çin’in yüzde 53,7’lik yüksek oranına karşılık, ABD tasarrufların sadece yüzde 14,12’sini yatırıma ayırabiliyor.
Bu yıl, dünya ülkeleri içinde 175,3 milyar dolar yatırımla 18., 115,6 milyar dolar tasarrufla 24. sırada yer alacak olan Türkiye’nin böylece, 59,7 milyar dolar tasarruf açığı oluşacak. Yani bu yıl Türkiye’nin planladığı yatırımları gerçekleştirebilmek için dışardan 60 milyar doları bulması gerekecek. IMF tahminlerine göre 801,9 milyar dolar olacak GSYH’nın yüzde 21,86’sı kadar yatırım yapan Türkiye’de, tasarruf oranı yüzde 14,419’da kalacak. Bundan dolayı da GSYH’sının yüzde 7,441’ü kadar bir tasarruf açığı meydana gelecek.
Maalesef ekonomimiz “açıklar ekonomisi”… “Dış ticaret açığı”, “döviz açığı”, “bütçe açığı” en sık duyduğumuz şeyler… Kronik, doğdum bittim var bunlar!  Bu “tasarruf açığı” da memleketin en kronik hastalıklarından birisi. 
Ülke yatırım yapamıyor!
Türkiye, birçok batı ülkesinde 30-40 yıl önce tamamlanan karayolu, demiryolu gibi temel altyapı yatırımlarını bile tamamlayamadı. Hala hükümetin en çok övündüğü konu “şu kadar yol yaptık, bu kadar asfalt döktük, şu kadar köy susuzluktan kurtuldu” retoriği. Yine de memlekette, “yol, su, elektrik, kanalizasyon” tamamlanmış değil.
Topu topu 32 milyar dolarlık GAP projesi 30 senedir bitmedi. Demiryolları rafta. Büyük kentlerdeki metro yatırımları tıkandı. Örneğin, Ankara Büyükşehir Belediyesi, 20 senede tek bir istasyon ekleyemeyince topu attı ve işi Ulaştırma Bakanlığı’na havale etti.
Tasarrufu olmayan bir ülkemin imdadına “yap işlet devret” yetişti. Bursa’daki ilk örneklerinden birisi  otobüs terminalidir.  Bursa’da kanalizasyon, çevre yolu dahil büyük projeler dış kredilerle oldu.  Ama faturayı pahalı su olarak ödüyoruz. Yakında çevre yolu girişine gişe kurulursa şaşırmayalım.
Büyüklerimiz boşuna “Ayağını yorganına göre uzat” dememişler.
İyi pazarlar


16 Ocak 2012

9 Ocak 2012 Pazartesi

Perdenin önü ve arkası…


Gündemin karmaşasında ne kadar dikkat ettiniz bilmiyorum, büyük bir devalüasyon gerilimi yaşıyoruz. 
TCMB, doları 1,9’un altında tutabilmek için, son 5 ayda 12 milyar doların üzerinde döviz sattı. Satışın yarısı da son 10 günde oldu. 
Ama nafile...


Sevgili okurlar, gündemin hareketlendiği bir dönem yaşıyoruz. Daha, Güneydoğu sınırında 35 köylünün savaş uçakları ile bombalanmasının dumanı tüterken, bir önceki Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ “terör örgütü kurmak ve yönetmek” iddiasıyla tutuklandı.
Kafalar karışık. Düşünsenize, AKP hükümetinin Genelkurmay Başkanı, arkasındaki en büyük güç olan, varoluş gerekçesini de “teröre karşı mücadele” olarak şekillendiren bir paşa, şimdi “terör örgütü yönetmek” ile suçlanıyor. 
Bu nasıl bir iş? Başbuğ’un emekli olmasından bu yana ne değişti de birden terörist oldu?
Ergenekon davası gibi bunda da sorular yanıtsız. Fakat hükümetin bu olaylarda “askeri vesayate karşı”, “özgürlükçü”, “anti-darbeci” rolünü başarıyla oynadığı ve kamuoyundan destek gördüğü de muhakkak.  
Muhalefet ise perdenin önüne konulanlarla oyalanmaya, “darbeci”, “askerci”, “statükocu” algılanmaya devam ediyor, bununla da barışık görünüyor. Bu pencereden bakınca, İlker Başbuğ’un adliye önünde en ateşli taraftarlarının neden İşçi Partililer olduğu da anlaşılabiliyor.  
Dinci-muhafazakâr-liberal iktidar ilericilikten, daha fazla demokrasi, özgürlük, insan haklarından yana; Atatürkçüler, solcular, devrimciler, sosyalistler, sosyal demokratlar ise statükodan, askeri vesayet ve darbe rejiminden, işkencelerden, diktatörlükten yana!
Tiyatroculara rahmet okutan bir sahne!
Ama bunlardan ziyade, ekonominin çarkına bakmanın daha anlamlı olacağını düşünüyorum.
Defalarca yazdım, yineledim: Bu cari açık ekonomisi uzun vadede sürdürülemez! Uluslararası sermayenin şekillendirdiği, akıl babası IMF ve Dünya Bankası olan, büyüklerin çıkarına işleyen bu çark, ülke kaynaklarının yağmalanması, iplerin dışarıda olması demektir. Cari açık ekonomisi ikide bir krize girer, her krizde adamlar daha fazla taviz ister, alırlar.
2011’de yüzde 8,5 olarak gerçekleşen büyüme ile bu çark, ülkeyi yine devalüasyonun eşiğine getirdi. Dolar, son bir yılda 1,5 liradan 1,9 liraya geldi. Enflasyonun yüzde 10 olduğu bir ülkede bu açık, kan kaybıdır. Döviz rezervleri 93 milyar dolardan 79 milyar dolara inerek, kısa vadeli dış borç seviyesinin altına inmiş durumda.
Olayın bir yanı da borçlar.  Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, devlet 2012’nin ilk üç ayında 48 milyar lira iç, 6,6 milyar lira da dış borç ödeyecek. 25 Ocak’ta 12,6 milyar, 15 Şubat’ta 12,4, 7 Mart’ta 10,6 milyar liralık büyük itfalar var.
Devlet bunları kasasından da ödeyemeyecek. 3 ayda 40,4 milyar lira borçlanacak.
Ve tabi unutmayalım. Dış borçta hazine devede kulak.  Asıl döviz borcu ödeyecek kesim, özel sektör. Şirketlerin kısa vadeli dış borcu Eylül’de 80,1 milyar dolardı. Toplam özel sektör dış borç stoku 203,8 milyar dolar. Türkiye’nin “AB tanımlı”, yani kamu, özel, yükümlülükler dahil toplam borç stoku da 503,3 milyar dolara ulaşmış.
Hazinenin programında, bu yıl için “dış borçlanma” hanesi boş. Peki ihracatı 135, ithalatı (oransal ve tahmini olarak, çünkü ithalat rakamları niyeyse çok geç belli oluyor) 220 milyar dolar olan bir ülkede doları ne kadar tutabilirsiniz? 
Doların freni iyice patlarsa, bu yüksek enflasyon ve felaket demektir.
Bazen Erdoğan-Gül karşı karşıya getiriliyor ya…
İçimden “Acaba Anayasa fırlatma zamanı mı geldi” diyorum. 
Nasıl olsa, yenisini yapacaklar!
İyi pazarlar

9 Ocak 2012