9 Ocak 2012 Pazartesi

Perdenin önü ve arkası…


Gündemin karmaşasında ne kadar dikkat ettiniz bilmiyorum, büyük bir devalüasyon gerilimi yaşıyoruz. 
TCMB, doları 1,9’un altında tutabilmek için, son 5 ayda 12 milyar doların üzerinde döviz sattı. Satışın yarısı da son 10 günde oldu. 
Ama nafile...


Sevgili okurlar, gündemin hareketlendiği bir dönem yaşıyoruz. Daha, Güneydoğu sınırında 35 köylünün savaş uçakları ile bombalanmasının dumanı tüterken, bir önceki Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ “terör örgütü kurmak ve yönetmek” iddiasıyla tutuklandı.
Kafalar karışık. Düşünsenize, AKP hükümetinin Genelkurmay Başkanı, arkasındaki en büyük güç olan, varoluş gerekçesini de “teröre karşı mücadele” olarak şekillendiren bir paşa, şimdi “terör örgütü yönetmek” ile suçlanıyor. 
Bu nasıl bir iş? Başbuğ’un emekli olmasından bu yana ne değişti de birden terörist oldu?
Ergenekon davası gibi bunda da sorular yanıtsız. Fakat hükümetin bu olaylarda “askeri vesayate karşı”, “özgürlükçü”, “anti-darbeci” rolünü başarıyla oynadığı ve kamuoyundan destek gördüğü de muhakkak.  
Muhalefet ise perdenin önüne konulanlarla oyalanmaya, “darbeci”, “askerci”, “statükocu” algılanmaya devam ediyor, bununla da barışık görünüyor. Bu pencereden bakınca, İlker Başbuğ’un adliye önünde en ateşli taraftarlarının neden İşçi Partililer olduğu da anlaşılabiliyor.  
Dinci-muhafazakâr-liberal iktidar ilericilikten, daha fazla demokrasi, özgürlük, insan haklarından yana; Atatürkçüler, solcular, devrimciler, sosyalistler, sosyal demokratlar ise statükodan, askeri vesayet ve darbe rejiminden, işkencelerden, diktatörlükten yana!
Tiyatroculara rahmet okutan bir sahne!
Ama bunlardan ziyade, ekonominin çarkına bakmanın daha anlamlı olacağını düşünüyorum.
Defalarca yazdım, yineledim: Bu cari açık ekonomisi uzun vadede sürdürülemez! Uluslararası sermayenin şekillendirdiği, akıl babası IMF ve Dünya Bankası olan, büyüklerin çıkarına işleyen bu çark, ülke kaynaklarının yağmalanması, iplerin dışarıda olması demektir. Cari açık ekonomisi ikide bir krize girer, her krizde adamlar daha fazla taviz ister, alırlar.
2011’de yüzde 8,5 olarak gerçekleşen büyüme ile bu çark, ülkeyi yine devalüasyonun eşiğine getirdi. Dolar, son bir yılda 1,5 liradan 1,9 liraya geldi. Enflasyonun yüzde 10 olduğu bir ülkede bu açık, kan kaybıdır. Döviz rezervleri 93 milyar dolardan 79 milyar dolara inerek, kısa vadeli dış borç seviyesinin altına inmiş durumda.
Olayın bir yanı da borçlar.  Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, devlet 2012’nin ilk üç ayında 48 milyar lira iç, 6,6 milyar lira da dış borç ödeyecek. 25 Ocak’ta 12,6 milyar, 15 Şubat’ta 12,4, 7 Mart’ta 10,6 milyar liralık büyük itfalar var.
Devlet bunları kasasından da ödeyemeyecek. 3 ayda 40,4 milyar lira borçlanacak.
Ve tabi unutmayalım. Dış borçta hazine devede kulak.  Asıl döviz borcu ödeyecek kesim, özel sektör. Şirketlerin kısa vadeli dış borcu Eylül’de 80,1 milyar dolardı. Toplam özel sektör dış borç stoku 203,8 milyar dolar. Türkiye’nin “AB tanımlı”, yani kamu, özel, yükümlülükler dahil toplam borç stoku da 503,3 milyar dolara ulaşmış.
Hazinenin programında, bu yıl için “dış borçlanma” hanesi boş. Peki ihracatı 135, ithalatı (oransal ve tahmini olarak, çünkü ithalat rakamları niyeyse çok geç belli oluyor) 220 milyar dolar olan bir ülkede doları ne kadar tutabilirsiniz? 
Doların freni iyice patlarsa, bu yüksek enflasyon ve felaket demektir.
Bazen Erdoğan-Gül karşı karşıya getiriliyor ya…
İçimden “Acaba Anayasa fırlatma zamanı mı geldi” diyorum. 
Nasıl olsa, yenisini yapacaklar!
İyi pazarlar

9 Ocak 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder