“Doğduğu köye gitmek”, birçok insan gibi benim için de biraz “inziva” anlamı taşır. İş “Memleketi kurtarmak” oldu mu, merak etmeyin köylerin kent merkezlerinden fazla bir farkı yoktur, yönetilen algılarımız burada da işbaşındadır. Yaratılmış önyargıları, öğrenilmiş çaresizlikleri, taştan anıtlar gibi bulursunuz karşınızda.
Ama konu yaşanmışlıklar, dostluklar, anılar olunca, tadına doyulmayan sohbetler insanın kafasını adeta boşaltır, bol kahkahalı sohbetlerin sonunda kafanızın içinin boşalıp hafiflediğinizi hissedersiniz. Fark ettim ki, insanı, toplumu anlamak için en sağlam zemin burası...
Köy sohbetleri eskiden evin adeta merkezi olan “ocak” başında yaşanırdı. Şimdi, evlerde aynı zamanda yemek pişirme yeri olarak da kullanılan eski ocaklar yok. Soğuk ve uzun kış gecelerinin neşesi, odun-kömür sobasının çevresinde oluşuyor. Zaman zaman yüksek sesli, gürültülü, bol kahkahalı sohbetlerde insanlar ne konuşuyor da böyle coşuyor diye merak ediyorsunuzdur bekli… Ama inanın burada konu hiç önemli değil. İnsanlar ne yapıp ediyor, hayatına dokunan bir şeyi mutlaka buluyorlar, hem de en sahici haliyle…
Erkek erkeğe sohbetlerin bu mevsimde ana konularından birisi av. Domuz, tavşan avı… Bu yıl bu çevrede fazla domuz yokmuş. Domuzlar mısır, buğday tarlalarına zarar verdiği için köylüler domuzu sırf öldürmek için çıkıyor ava. Öldürüp bırakıyor; kimi zaman da ölü domuzu etini köpeklerine yedirmek için eve yakın bir yere getiriyorlar. İnsanlar domuz edi yemiyor. Ama anlaşılan köpeklere verilmek için kesilen yaban domuzlarının kıpkırmızı etini iştahı çeken de olabiliyor... Şaka değil, küspe yok, hormon yok, tamamen doğal, organik, sığır eti gibi et bu… Dinimizde bu etin yenmesi niye yasaklanmış ki! Sabahtan akşama kadar dağ dere koş, takır takır fişek at, kıpkırmızı etini köpeklere ver!
Ve tabi askerlik anıları…Askerlik anılarının demirbaşlarından birisi de sopaydı. Genelde herkes komutanından yediği dayağı anlatırdı. Öyle ya, gizlenecek bir şey yok. Zaten sen “Ben askerde sopa yemedim, kimse anama sövmedi” dersen kimse sana inanmaz.. Bunlar sanki “Allahın emri”dir…
Ama dikkat ettim, son senelerde sopa azalmış. Askerlik anılarının en gözde konusu “terör”… Askerliğini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapan herkesin mutlaka anlatacağı bir şeyi oluyor.
Hakim duydu, genelde “kahramanlık”… Özellikle askerliğini “özel tim”, “komando” olarak yapanlar pür dikkat dinleniyor. Arkadaşını bir çatışmada kaybedenler; günler, hatta haftalarca dağda kalıp saç sakal bıraktıktan sonra dönünce kapıda “terörist”diye üzerine silah doğrultulanlar..
Bazen alttan alta bu insanlarla gurur duyuyorsunuz.
Bazen de kanınız donuyor…
İşte size birkaç anekdot:
“Erzincan’ın bir köyündeyiz. Çevrede terörist görüşmüş dediler. Aradık taradık bir şey yok. Sonra karakolun karşısında bir yerde kazara ortaya çıktı. Eyvah çevremizi sarmışlar dedik. Herkes eline geçen silahla rastgele ateşe başladı. Saatlerce gümbür gümbür atış yaptık. Kurşun ve bombalardan dikili ağaç kalmadı. Ateş kesildi, aradık taradık kimse yok. İki gün sonra bir çoban bağırmaya başladı, terörist burada, diye bağırıyor. Vardık ki, teröristin ellerini ayaklarını bağlamış çoban. Meğer biz ateş ederken bir yere gizlenmiş, orada da aç kalmış halsiz düşmüş. Komutan “canlı getirmeyin” dedi. Gittik, adamın eli kolu bağlı, mecbur alıp karakola getirdik. Komutan bir sürü dayak attı, sonra serbestsin defol git, dedi. Terörist vurulacağını anladı, yalvarıyor. Sonra dışarı çıkardılar. Arkasını döndüğü bir anda ateş edip öldürüldü. Kaçıyordu, vurduk diye rapor düzenlendi”.
“Bizim çevrede terör kalmamıştı. Kimini öldürdük, kimisi kaçtı, dağıldılar. Fakat bu özel tim komutanı rahatsız olmaya başladı. Kasaba çok güzeldi, rahatımız yerindeydi. Vali, bakanlığa yazı yazacak, bizi Güneydoğu’ya gönderecekler diye korkup plan yapmışlar. Bir gece karakol, kaymakamlık binası vs. tarandı. Ölen, yaralanan olmadı. Bize dışarı çıkmayın dediler. Televizyonlarda teröristler ilçeyi bastı diye haber yapıldı. Bizim komutan olayı kutlamıştı.”
“Birgün bizim Albay, kasabanın belediye başkanına takmış. ‘Hepiniz Ermenisiniz’ demiş, ana avrat sövmüş. Başkan da altta kalmamış, ‘elinden geleni yap’ falan demiş. İş inada bindi. Komutan bize, ‘Bana sağ bir terörist getirin. Makam arabasında bana yemek getirtti diye ifade verdirteceğim, içeri tıkacağım bu pezevengi’ dedi…”
İnsanı, toplumu anlamak için soba başı sohbetlere hepimizin ihtiyacı var diye düşünüyorum.
İyi pazarlar…