11 Şubat 2013 Pazartesi

BAHÇELİ, SAĞDUYU VE PARADİGMA...

Bahçeli, sağduyu ve paradigma…





TBMM’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret ettik. Bursa’da ekonomi basınının emektarlarından dostum Orhan Çelik, Kent Gazetesi’ndeki yazar ve yöneticilerle Ankara’ya gelip sayın Bahçeli’yi ziyaret edeceğiz, deyince ziyarete katılmak istedim. Bu fırsatı değerlendirip, ben ‘80’lerin başında üniversite öğrencisiyken, çiçeği burnunda bir öğretim üyesi olarak bir dönem “Türkiye Ekonomisi” dersine giren Bahçeli ile son gelişmelere ilişkin sohbet fırsatı yakaladım. 

Gazeteciler MHP liderini yakalayınca ne yaparsa biz de onu yaptık aslında ve konu döndü dolaştı “Terör”, “PKK” konusuna odaklandı.  Galiba pek de fena olmadı,  bu konu sadece partinin en hassas, hatta kimine göre varlık nedeni saydığı bir konu değil, aynı zamanda gündemin tepesine yerleşmiş bir konuydu.

Öncelikle dikkatinizi çekmek isterim ki, bu konu bütün siyasi partilerin ezberini bozmuş… Meclis dışındaki küçük partileri bir yana bırakalım, Ak Parti, CHP, MHP, hatta BDP bile siyasette yepyeni şeyhlerle karşı karşıya…
Bütün siyasi partiler yeni duruma uyum sağlamada gelgitler yaşıyor…
Baksanıza on senedir devleti yöneten ve adeta devletle özdeş hale gelen Ak Partihükümetinin Başbakanı bir yandan olayın demokratik, barışçı bir şekilde çözülmesi için PKK’nın lideri Öcalan ile müzakerelerin sürdüğünü duyuruyor; diğer yandan da “Biz terör örgütü ile görüşmeyiz, bu işi güvenlik birimlerimiz yapar” demek zorunluluğu hissediyor. BDP bir yandan “Muhatap biziz, hükümet Kürt sorununun çözümü için bizimle görüşmeli” diyor; diğer yandan İmralı’ya gidip Apo ile görüşmeyi de kendileri yapmak isteyecek bir kafa karışıklığı yaşıyor.
CHP, bir yandan “Sorunun çözümü için yapılan her türlü girişime, müzakereye destek” açıklıyor; diğer yandan “Apo ile görüşüyorlar” diye hükümete veryansın ediyor…
Peki bu konuda politikasını başından beri değiştirmemekle övünen MHP’de durum nedir?
MHP’de Bahçeli ile belirginleşen en önemli değişim, şiddetten, sokak kavgalarından uzaklaşmak… Bazıları hiç boşuna, “Binlerce ülkücü sokaklara dökülür” diye heveslenmesin, derim!
Bahçeli sohbet sırasında sorularımızı yanıtlarken en çok hükümetin gelgitlerinden yakındı:
PKK ne istediği konusunda net ifadeler kullanıyor, isteklerini net söylüyor. BDP de net ifadeler kullanıyor. Ama Hükümet kamuoyunu aldatma içinde. İfade ettikleri bu ‘çözüm süreci’nden neyi anladığını, bununla ne yapmak istediğini açıkça ifade etmiyor. Ortada bir ‘Analar ağlamasın’ lafıdır gidiyor… ‘Analar ağlamaya devam etsin, ağlasın’ diyen kimse var mı?”
Bahçeli, toplumun bölünmek istemediğinden emin.
Hükümet kanadı bir yandan “müzakere süreci” diyor, diğer yandan sanki PKK’cıların derdi canlarını kurtarmakmış gibi, silahını bırakanların istediği ülkeye gidebileceğinden söz ediyor.
Bahçeli hükümetin bu şekilde bir sonuç alamayacağından da emin:
Bir taraftan da dağda 27 yıl kalan biri sizce niye o kadar sene dağda kalmıştır? Siz hiç elinize silah alıp dağa çıkmak ister misiniz? Para verseler bunu yapar mısın? Bir davası, amacı olmayan insan dağa çıkar mı hiç? Silah bırakma deniyor... Siz bir yasada ufak tefek değişiklikler yaptık, falanca hakkı tanıdık dediniz diye  silah bırakacaklarını mı sayıyorsunuz?”
Kürt sorununa en katı yaklaşımıyla bilinen MHP lideri Bahçeli’nin bu tespitlerine katılmamak mümkün mü?
Ama iş çözüm noktasına gelince MHP’nin artık bütün hesaplarını şiddet değil, seçim ve oy üzerine yapan bir parti haline gediğinden şüpheye düşebiliyorsunuz.
Örneğin, Cumhurbaşkanı Gül’e sunulan resmi raporlardaki en önemli tespitlerden birisi şu: “Önce PKK’yı bitirelim, sonra Kürt sorunu çözeriz görüşü artık gerçekçi değildir”… Çünkü güvenlik öncelikli politikalar örgüte halk desteğini artırıyor!
Sonra, “Türk milletinin birliği” kaygısı…
Bu ülke sınırları içinde yaşayan şu kadar milyon insan “Ben Türk değilim kardeşim, Kürdüm” diye tutturuyorsa, Türk kavramının artık eskisi gibi algılanmadığını görmek gerekmiyor mu?
Ve madem ki demokraside aslolan vatandaşın isteği, desteği,  oyu,  rızasıdır…
O zaman kendisine Türk diyen kadar, Kürt, Çerkez, Arnavut vs. diyenlerin de kendisini bulacağı yeni ve birleştirici bir kavrama ihtiyacımız yok mu?
CKMP’nin “Milliyetçi Hareket Partisi” adını almasının yıldönümü olan 9 Şubat’ta, geleneksel millet/ulus paradigmasını gözden geçirmesi gerekmiyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder