4 Şubat 2013 Pazartesi

Yaşasın, 60 lira kazanıp 100 lira harcıyoruz!


  Bu yazı 04 Subat 2013, Pazartesi 12:29:42 eklenmiştir.

Gazetecilikte galiba en büyük savaş “haber” alanında veriliyor… Herkes olayı işine geldiği gibi verme peşinde… “Haber” propagandanın bir parçası olmuş. “Ben gerçek durumu olduğu gibi vereyim, yorumu okur yapsın” diyene rastlamak gerçekten zor. Üstelik bu, yoruma, çarpıtmaya en kapalı görünen ekonomi haberleri alanında bile böyle…


Sevgili okurum, bu yazı için bilgisayarın başına oturduğumda, Ankara’da bombalı bir günün akşamıydı. Başkentin en merkezi yerlerinde, TBMM’ye yakın bir bölgede, Ankaralıların sokağından bile polis araması ile geçtikleri bir yerdeki Amerikan Büyükelçiliği’nde bomba patladı, binanın girişi ceset parçalarıyla doldu.
Saklanacak, gizlenecek bir şey değildi, bütün sokaklar tutulmuş, insanlar panik içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bizim yöneticiler, ilk ağızda kanıksanmış refleksleriyle hemen topu taca atmaya yelteniverdi! Ortada ne fol var ne yumurta, hemen El Kaide, PKK, İran vs. senaryoları düzmeye başladılar.
Neyse ki, olay yeri ekibi çok hızlı çalıştı, kamera görüntüleriyle “canlı bomba” tespiti yapıldı, THKP-C diye bir sol bir örgütün adı zikredilmeye başlandı. Senaryolar birden değişti.  Bir ara, canlı bomba olarak adı açıklanan vatandaşın bir yerlerden çıkmasını bile  düşünmedim değil… Umarız gerçek neyse ortaya çıkar da, gerçek yerini bulur.
İnternetteki haberlere bakıyorum… Başbakan “Başbuğ’a terörist diyeni tarih affetmez” demiş… Bu insan, “Ergenekoncu” ilan edilmiş, “terör örgütü lideri” olduğu iddiasıyla hapse atılmıştı…
İyi de şu hale bakın… Basın sadece bir habercilik, aktarma işi yapmıyor, coşkulu bir taraftar edasında… Başbuğ paşayı “Terörist” yaparken de, ona terörist diyeni tarih önünde yargılamaya gönderirken de aynı kararlılıkta…
Her halükarda siyasi iktidara tam destek…
Temel saik bu…
Hani basın “Dördüncü Kuvvet” olacaktı, tarafsız, objektif olacaktı…
Hani toplumun genel çıkarı için bütün erklere, güç odaklarına yapıcı eleştiriler yönetecekti, gerçeğin sesi olacaktı, iktidar da muhalefet de bundan yararlanacaktı… Haberi olduğu gibi verip, yorumu kamuoyuna bırakacaktık…
Basının topluma gerçek faydası, “Dördüncü kuvvet” rolü budur.
Ama galiba basın patronlarının “kuvvet” ve “fayda” sözcüklerinden anladıkları çok başka!  
Bakınız, TUİK, geçtiğimiz hafta 2012 yılının dış ticaret verilerini açıkladı. Akşam televizyonlar, söz birliği etmişçesine haberi “İhracat rekoru” diye verdiler.
Aralık 2012 ihracatı, Aralık 2011 ihracatından yüzde 1,4 daha fazlaymış. Rekor bu…
İhracatın artışı, düşüşü, bunun nedenleri, sonuçları ayrı şey.
Ama gazetecilik açısından bizde işin namusu, olayı okura olduğu gibi vermektir.
30 yıla yakın ekonomi haberciliğinin içinde olan birisi olarak, gazetelerde deneyimli muhabir kalmadığını bildiğim için, bu haberi –adını yazmayacağım ama tahmin etmeniz zor değil- memleketin en büyük ve en iddialı ekonomi gazetesinden öğreneyim dedim.
Gözlerime inanamadım: Gazetedeki ihracat haberi, TUİK’in sitesinde yayımlanan basın bülteninin birebir kopyası. Metin kopyalanmış, sayfaya yapıştırılmış. Satırı satırına aynı!
TÜİK, son dönemde enflasyonu, cari açığı düşük göstermek için hesaplama yöntemleriyle oynadığı yolunda eleştiri alsa da, ülkemizin en ciddi veri merkezi.
Habercinin görevi, verileri almak, objektif bir şekilde haberleştirmektir. 
Ekonomi muhabiri, rakamların dilinden anlayan kişidir. Yoksa ekonomi gazetesinde ekonomi muhabiri de mi yok?
TÜİK açıklamasının konusu, “2012 yılı dış ticaret verileri”…
Ama koskoca ekonomi gazetesi “dış ticaret” deyince sadece ihracatı görmüş!
Evet ihracat 152,5 milyar dolara yükselmiş…
Ama gazete okuru, ithalat rakamının ne olduğunu öğrenemiyor!
İthalatın 236,5 milyar dolar olduğunu ancak TUİK sitesinin köşelerinden öğreniyoruz…Basın bülteni tamamen “asayiş berkemaldır müdürüm” vizyonuyla hazırlanmış, gazete de aynen alıp sayfasına koymuş.
Ne varmış bunda kardeşim, objektif olacağım diye gerçeği yazıp, milletin moralini mi bozayım” denilebilir mi?
İşte sorun burada… Bu tür hilelerle, siyasi iktidara yağcılık olsun diye dış ticarette her şeyi güllük gülistanlık göstermenin ne hükümete ne memlekete bir faydası var.
Türkiye 236,5 milyar dolar ithalata karşılık 152,5 milyar dolar ihracatla bir yere gidemez… Bu mekanizma bugüne kadar ülkeyi değil, sadece yönetenleri zengin etti. 
60 lira kazanıp 100 lira harcayan birisin geleceği olabilir mi?
İşte dış ticaretimizin gerçeği bu.

İyi pazarlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder