Dursun EROĞLU İstanbul Taksim’deki “Gezi Parkı” protestosu, Türkiye’yi salladı; önümüze yeni ve tertemiz bir sayfa açtı. Vatandaş, tepkisini gösterdi, ne istediğini gayet meşru yollardan dile getirdi ve de çok büyük destek gördü. Şimdi top hükumette. Ya dediğim dedik, ceberut devlet geleneğini sürdürüp bu fırsatı heba edecek; ya da halkın sesine kulak vererek, demokrasinin çıtasını yükseltecek… |
Öncelikle, gösterilerin en yoğun yaşandığı başkentten, bazı izlenimlerimi paylaşayım.
- Katılanların büyük çoğunluğu 20’li yaşlarda gençlerdi. Bunlar ne 68 ne de 78 kuşağının algı ve davranış kodlarına, klişelerine uyan, yeni bir kuşak. Hiçbir siyasi hedefleri yoktu, hiçbir örgüte bağlı değillerdi. Gezi Parkı’nın yıkılması bir simgeydi, yaşam ve özgürlük alanlarıyla ilgili kaygıları ağır basıyordu.
- Şiddetten uzaklardı. Dikkat ettim, Ankara’da (ki, gösteriler onlarca merkezde yapıldı) polisin müdahalesi olmayan gösterilerde ne bir gerginlik yaşandı, ne kırma dökme oldu… “Şiddet” sadece polisin, kalabalığı dağıtmak amacıyla TOMA ve akrep tipi araçlar, tazyikli su, kimyasal gazlarla, coplarla müdahale ettiği durumlarda yaşandı. Meydanda slogan atıp, bağırıp çağıran, halay çeken insanlar, polis müdahalesinin ardından, bir refleks olarak polise taş da attı, özellikle belediyeye ait birçok şeye de zarar verdiler. Ortalık savaş alanına döndü.
- Gösterilere (her ne kadar Bahçeli farklı konuşsa da), MHP’li gençler dahil, solun her rengi, STK’lar, ev kadınları, lise öğrencileri vs. her kesimden, inançtan insan katıldı. Bu durum, Türk ve Kürt milliyetçileri gibi, birbirine selam vermeyen insanların arasında yakınlaşma iklimi yarattı, ilginç kareler yaşandı.
- Siyasi parti ve sol gruplar olayı doğru “okuyamadılar”. “Çarşı Grubu”, “Taksim Platformu” gibi odaklardan gelen yeni dalgaya pek de uyum sağlamak istemediler. Bir öğrencinin “Abi, parti ve sendikalar meydanı 1 Mayıs alanına çevirdiler. İnsanda iştah bırakmıyorlar” ifadesi bu açıdan anlamlıydı. Çevre, bireysel özgürlük alanları vs. arada kaynadı, bu kesimler bildik sloganları ve parti flamalarıyla eski “kendini gösterme” grupçu tutumunu sürdürdüler. Zaman zaman yine "miting içinde miting" göründüleri de oluştu. Bu durumun katılımı olumsuz etkilediğini söyleyebilirim.
- Hükümet, “Sandıkta kaybedenler bizi böyle düşürmek istiyor” dedi; yanıldı. Zira bu gençlerin hedefi hükümletin düşürülmesi falan değildi, ortada müstakbel hükmet, başbakan adayları vs. yoktu… “Tayyip istifa” sloganı, uygulamalara ve inatçı tutuma tepkiden ibaretti.
- Muhalefet, olayı salt “AKP karşıtlığı”na dönüştürmek istedi. Erdoğan adına yüklenildi. "ceberut devlet" geleneğinin Erdoğan'la sınırlı olmadığını görmezden geldi. “Türk Baharı” yorumları kısmen beklentiler de yaratmaya başladı. Sol parti ve çevrelere göre “devrim başlamıştı”! Oysa hem başlama şekli, hem de halkta kabul görme biçimi bu gösterilerin siyasi iktidar değişikliği değil; devlet ile halk arasında yeni bir ilişki yaratma, halkın hesaba katılması, özetle daha fazla demokrasi talebiydi…
- Ankara’daki olaylarda bin 500 civarında insan değişik şekillerde yaralandı. Bir kişinin kafasından kurşun çıkarıldı, yoğun bakımda, umut yok. Kafa travması geçiren, gözünü, kolunu bacağını kaybedenlerin sayısı 50 civarında. Hafta ortasında bir emniyet yetkilisi, 485 kişinin gözaltına alındığını söyledi. “Nerede tutuluyorlar” dedim, “Onar, yirmişer karakollara dağıttık, toplu kalacak yer yok” dedi.
- Olaylarda “medya desteği” nerdeyse sıfırdı. Facebook, Twitter’ın yanı sıra Hayat TV, Halk TV, IMG TV, Ulusal Kanal, Yol TV pek çok kişinin ilk kez keşfettiği televizyon kanalları oldu.
Hükümet, “mesaj alınmıştır” demişti...
Hükumetin aldığı mesajın ne olduğunu hala anlamış değilim, merak içindeyim...
Ancak benim aldığım mesaj şu:
Vatandaş doğru/yanlış bazı taleplerde bulundu ve toplumdan geniş destek buldu....
Şimdi hükümet kendisine sunulan talepleri dikkate alır, bazı projeleri yeniden gözden geçirirse bu hem Başbakan, hem iktidar partisi için hem de ülkemizin demokrasisi açısından büyük bir kazanım olur. AKP, herkese demokrasi dersi vermiş olur…Yani aslında bu Erdoğan için de bir tehdit değil bir fırsattır!
Yok, hükümet bu gösterileri yapan “çapulcular”la kavgayı seçer, barışçı gösterileri polis şiddetiyle bastırmaya devamda ısrarlı olursa, bu fırsatları hep beraber heba etmiş oluruz, ülke yeni bir gerginliğe ve istikrarsızlığa doğru sürüklenebilir.
Kuşkusuz ki, gönlüm ilkinden yana. Ancak yaşananlara bakınca, demokrasiyi sadece sandıkta görmeye devam edeceğiz gibi geliyor.
Ekonominin çok hassas dengeler üzerinde olduğu bir ortamda hükümetin tutumunun ne olacağını bekleyip göreceğiz.
Unutulmasın ki, atılacak adım, iktidarın en çok övündüğü ekonomi alanında hemen karşılığını bulacak, etkisini gösterecektir...
İyi pazarlar
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder