3 Haziran 2013 Pazartesi

Gezi Parkı’nın duvarı ve iktidar…


  Bu yazı 03 Haziran 2013, Pazartesi 11:51:12 eklenmiştir.

Hükümetin hem cari açığa yama yapmak, hem yakınlara rant sağlamak için büyük umut bağladığı “İnşaat ya Resulallah” politikası öyle sanıyorum ki, İstanbul Gezi Parkı’nın duvarına çarptı, yarıldı… 

İnşaat markaları adına, kent merkezinde kalmış gecekondu ve kaçak yapı bölgelerinde vatandaşın üzerine polis gönderen iktidar, Gezi Parkı’nda, her kesimden, her yaştan ve meslekten İstanbulluların zorlu direnişiyle karşılaştı. 
Gezi Parkı, bu haliyle ya yeni bir kavgalar, çatışmalar dönemi başlatacak; ya daiktidar “yatırım” uğruna kentleri tahrip etme politikasını yeniden gözden geçirmek zorunda kalacak.
İstanbullu değilim, ama Gezi Parkı gibi bir yere AVM yapılırsa çok üzülürüm. Neden derseniz, Taksim meydanının arkasında kalan bu park benim gözümde İstanbul’un en güzel yeridir. Cebimde, bir bardak çay içecek, restorana girip iki tabak yemek yiyecek para olmadığı senelerden tanırım o parkı...  Gördüğüm ilk planlı, bakımlı, koskoca çınar ağaçları olan bir parktı. Şaşırmış, hayran kalmıştım. Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın oradan başlar, arkalara doğru önce ileri geri yürür, sonra bir bankın üzerine oturup kuş seslerini dinlerdim. Parkta dolaşan simitçilerden bir simit alır, parktaki bir çeşmeden de su içerdim. Banklara, ağaçların dibine oturmuş onlarca genç, yaşlı insan görürdünüz parkta. Kimisi o yörede oturan, çocuklarını, torunlarını dolaştıran; kimisi kendini İstanbul’un ortasında bulmuş, kenti, insanları tanımaya çalışan gariban köylü tiplerdi. Sonra dolaşırken, çok güzel bir kütüphane keşfetmiştim. Bol güneş alan, 3 katlı, sessiz, sakin bir kütüphaneydi. Yanlış hatırlamıyorsam adı “Vehbi Koç Kütüphanesi” gibi bir şeydi. Kütüphaneyi keşfettikten sonra o park benim için daha bir çekici olmuştu.
Taksim’i herkes gibi gösteriler, anıt ve 1 Mayıs tartışmalarıyla bildim.
Birkaç yıl önce, çeyrek asırdan fazla zaman önce üniversiteden aynı sınıfta okuduğumuz bir grup arkadaşla birlikte gitmiştim Taksim’e. Saat gecenin 04.00’üydü. Ve Taksim beni yine şaşırtmış, hayran bırakmıştı. O saatte Taksim pırıl pırıl, ışıl ışıldı ve ister inanın ister inanmayın birer hamburger yiyebilmek için bir dükkânın önünde hayli kuyruk beklemiştik. Barların her birinden ayrı bir nağme yükselirdi gecenin karanlığına; yaşama sevinci, hüzün, aşk ve acılar alkolle yoğrulur, dinerdi… Gündüzleri trafik, otobüs ve insan kalabalığı, gecenin o saatinde, meydanda sarı renkten bir “taksi denizi”ne dönüşmüştü.
Dedim ya, benim gözümde Taksim demek İstanbul demek…
Geçtiğimiz haftanın en yakıcı olayı, bu parkın yıkılıp yerine AVM yapılması girişimi ve buna direnen İstanbulluların polis şiddetine maruz kalması, onlarca insanın yaralanmasıydı.
Gazlama ve hastanelerde yaralı sayısın artmaya devam ettiği saatlerde şu haber düştü ekranlara:
Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği yetkililerince, Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açılan; ‘Taksim Parkı üzerine Topçu Kışlası adıyla alışveriş merkezi yapılmasına olanak tanıdığı ileri sürülen 27 Şubat 2013 tarihli, 139 sayılı Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması’ talepli dava karara bağlandı.
Yürütmeyi durdurma kararına rağmen, Taksim sokaklarında gazlama devam ediyordu.
Şimdi soralım:
İstanbul’da AVM yapılacak başka yer mi yoktu? Hükümet niye illa da polis zoruyla bu parkı yıkmak durumunda kalıyordu? İktidarda hiç mi vicdan yoktu? “Parkımızı yıkma” diyen genç yaşlı, kadın erkek, her meslekten, her inanıştan insanlara TOMA’larla, gaz ve plastik mermilerle saldırmak, emniyet görevlileri için nasıl bir ruh haliydi?  (Bu yazı yazılırken, olaylarda iki kişinin öldüğü, 6 kişinin beyin travması geçirip yoğun bakımda olduğu, hastanelerde yaralı sayısının 200’den fazla olduğu, polisin helikopterden de bazı sokaklara gaz attığı iddiaları dolaşıyordu.)
Bildiğim şu ki, bu tür kentsel alanlara rant/talan projeleri için hükumete baskı artarak sürecek. Kim bunlar? Örneğin, “Topçu Kışlası AVM”nin sahibi kimlerse, bu zulmün öznesi onlardır…
Ama hükümet bu baskılara kolayca boyun eğer, çıkar odaklarıyla al takke ver külah politikası güderse, biz “Türk Baharı”na hoş geldiniz!
Bir yanda “Cari açığımız”, bir yanda kural, sınır tanımaz rant hırsı…
Ayda ortalama 5 milyar dolar cari açık…
Doların ucunu gösterenler, memleketin en değerli mekanlarına göz dikiyor.
İstanbul Emek Sineması, Gezi Parkı, Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği, Kuğulu Park vs.
İktidar için başarı, TOMA ve biber gazına mı kaldı dersiniz?
İyi pazarlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder