22 Ocak 2015 Perşembe

Yeryüzü daha adaletsiz bir yer oluyor


Kapitalist dünyanın patronları her yıl İsviçre’nin Davos kentinde “Dünya Ekonomik Formu” adı altında toplanır. 40’dan fazla devlet ve hükumet başkanı ile önde gelen işadamları yine orada. Doğrusu gazeteci olarak izleme fırsatım olmadığı için Davos’taki oteller, kayak merkezleri, yiyecek içecekler, kürkler,  sergilenen lüks makam araçları, koruma/izleme ordusu ve teknolojisi, gece alemi vs. hakkında sadece tahminlerde bulunabilirim.  
Ama bu yıla damgasını vuran şey bunlar değil: 
Dünyada artan adaletsizlik… 
Ve de can güvenliklerinden her zamankinden kaygılı olan patronlar…
Davos kasabasının küresel ekonomi politikalarının dizayn edildiği bir merkez, ana odak olduğunu düşünmek elbette doğru olmaz.  Ancak küresel ekonomiyi yönlendiren “liderlerin” burada yan yana birlik ve uyum mesajı verdikleri, “işte dünyanın patronu biziz” dedikleri çok açık.
Paranın patronları medya önünde şov yaparken, yoğun kar ve soğuk altında bu politikalardan rahatsızlık duyan demokratik kitle örgütleri, sendikalar kasklı, coplu polislerin müdahalesine rağmen pankart açıp slogan atarak sesini duyurmaya çalışır.
Davos’ta protesto gösterileri olağan hale gelmişti. Ancak bu yıl güvenlik tedbirleri resmen abartılmış!  
Düşünsenize, başbakan, devlet başkanı ya da şirket sahipleri bu yıl ilk kez İsviçre’ye özel uçaklarıyla  gelecekler ve ilk kez Zurih’teki askeri havaalanına inecekler. Forma katılacaklar buradan askerlerin refakatinde helikopterle Davos’a götürülecekler.
Davos’ta her taraf polis, özel tim,keskin nişancı; kuş uçurtulmuyormuş.
Tabi Paris’teki son Charlie Hebdo saldırısının bu önlemlerde etkisi olduğu yabana atılamaz…
Ama sadece bu değil…
Anlaşılan dünya patronlar için gittikçe güvensiz bir yer oluyor.
Üstelik bunun sorumluları da kendileri!
Nasıl mı?
Bakınız bu yıl farklı bir şey oldu ve toplantının açılışına Oxfam adlı İngiliz yardım kuruluşunun raporu damgasını vurdu.
Oxfam’ın açıkladığı araştırma raporu, Davos’ta estirilen büyüme, refah, zenginlik rüzgarının koca bir üfürme, balon, kandırmaca olduğunu kanıtlıyor, Davos kahramanlarının foyasını açığa çıkarıyor.
Rapor, küresel ekonomiyi  yönlendiren patronlara, “İşte”, diyor “Bakın bu sizin eseriniz. Dünyada eşitsizlik, adaletsizlik gittikçe artıyor… Dünya nüfusunun sadece yüzde 1’i, dünyada üretilen bütün mal ve hizmetlerin, servetin yarısına sahip oldu. Nüfusun kalan yüzde 99’u ise kalan yüzde  50’yle yetinmek zorunda.”
Araştırma çok çarpıcı. Buna göre dünya giderek daha adaletsiz bir yer oluyor.
Dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin kontrol ettiği servet 2009 yılında yüzde 44 olurken, 2014’te yüzde 48’e yükselmiş.
Bu yılın sonunda da yüzde 50’yi aşması tahmin ediliyor.
Yani zenginler ile fakirler arasındaki uçurum derinleşiyor…
Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oluyor...
Dikkatinizi çekerim bu adaletsizlik, zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki bir adaletsizlik değil… Lüks, bolluk, servet içinde yüzen zenginler ile yoksul insanlar arasındaki adaletsizlik…
Bakmayın siz o süslü “kişi başına milli gelir” hesaplarına…
Dünyanın her yerinde zenginlerin serveti hızla artıyor. Ama işçi, köylü, memur, küçük esnaf-sanatkar, küçük ve orta ölçekli ve özellikle de“yerel/ulusal” çapta faaliyet gösteren sanayi ticaret kesimi hızla yoksullaşıyor.
Servetler giderek daha az insanda toplanıyor.
Eskiden dünya kadar araba markası vardı. Şimdi dünyada otomotiv sektörünü elinde tutan firmalar bir elin parmakları kadar kaldı.
Ve adaletsizliği hepimiz hissediyoruz...
Örneğin Türkiye’yi ele alalım.  OECD raporlarına bakıyoruz: Türkiye, Meksika’dan sonra gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu dünyanın ikinci ülkesi… 
Maşallah adaletsizlikte rekora yakınız…
OECD Raporu, 1985’den bu yana ekonomik büyümelerin gelir adaletsizliğine etkisini ele almış .
Bir yandan dolar milyarderi listesine giren yeni işadamlarıyla övünüyoruz…
Başktente yüzmilyonlarca dolar harcanıp bin küsur odalı CB  Sarayı yapılıyor,  din görevlilerinin altına trilyonluk lüks otomobiller çekiliyor…
Büyük kentlerde birbiri ardı sıra dev gökdelenler dikiliyor;
Ama öte yandan köylülerin yoksullaşmasını, tarımın iflas edip topraklarını terk edip kentlere sığınmalarını…
Maden işçilerinin feodal dönemden kalma “dayıbaşı” vs. yöntemlerle çalışmasını…
İşçilerin tek tek sendikasız, hak hukuksuz, patronun iki dudağı arasına sıkışmış hayatlarını…
Emeklilik yaşı 60’a çıkarılan ülkede 40 yaşın üzerindekilerin hızla iş hayatı dışına itilmesini…
Rantiyecilerin dağı, ormanı, denizi, ovayı; dereleri tepeleri orada yaşayanlara dar etmelerini…
…vs. vs. izliyoruz!
Davos’ta patronlar bu yıl kendi canlarından daha fazla korkar olmuş. 
İşte iki şey yine karşıya geldi…
"Adalet"  ve “güvenlik”!
Anlaşılan, yeryüzünde adalet bozuldukça daha fazla polise, askere, zırhlı araca ihtiyacı olacak Davos patronlarının...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder