Türkiye, demokrasisini bir türlü evrensel standartlara
ulaştıramamanın sancısını yaşıyor. Demokrasi, hukuk, adalet yerine her
sorunu askerle, polisle halletme derdi yüzünden başımız bir türlü
beladan kurtulmuyor. Belki de aslında biz çok iyi niyetliyiz (saftirik
olarak da okuyabilirsiniz) ve memlekette siyasete hakim olanlar
demokrasi olsun istemiyorlar, bilemiyorum…
7 Haziran seçimi sonrasında “Çözüm Süreci”nin “buzdolabına konulması” ile patlak veren çatışmalar, kitlesel kıyımlara varan şiddet, kan ortamında, 1 Kasım seçimi öncesi “Oslo Görüşmeleri” yine polemiklerin odağına oturdu.
Anamuhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu, AKP’nin “PKK’ya yerine getiremeyeceği sözler verdiğini”, terörün bu yüzden tırmandığını savunurken, CHP Sözcüsü Haluk Koç, önceki gün Oslo görüşmeleri sonrasında hazırlanan ve gizli saklı denilen “AKP-PKK Mutabakat Metni”ni basına gösterdi. Hatırlanacaktır, Koç, 18 Eylül 2012 tarihinde yaptığı basın toplantısında da aynı metni açıklamıştı.
Sevgili okurum, nasıl ki Çetin Altan “Demokrasiyi göremeden” ölüp gitti ise ben de galiba şu siyasi polemiklerin mantığını bir türlü anlamadan göçüp gideceğim!
Önce şu Oslo meselesini özetleyeyim: “Oslo görüşmeleri”, Türkiye’den MİT ve üst düzey emniyet yetkilileri ile PKK yöneticileri ve Avrupa’daki “Kürt diasporası” denen çevrelerden bazı isimlerin katılımı ile yapılan ve şiddeti, çatışmayı sona erdirmeye; bazı demokratik talepleri karşılayarak Kürt sorununu görüşmelerle çözmeye yönelik bir dizi gizli görüşme.
Görüşmeler gizli olduğu için başlangıcını bilmiyoruz. Ama 2011’daki görüşmelere, “Beşinci görüşme” dendiğine göre, öncesi de varmış.
Mayıs 2011’de Oslo’da gerçekleştiği tahmin edilen ve medyaya sızdırılan son görüşmelere MİT
Müsteşarı Hakan Fidan, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, KCK Yürütme
Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, PKK'lı Sabri OK, Kongra-Gel Başkan
Yardımcısı Zübeyir AYDAR ve Koordinatör Ülke (İngiltere) temsilcileri katılıyor.
Bu görüşmelerin sadece metni değil, ses kayıtlarını da internette
bulup dinleyebilirsiniz. Ses kaydının gizlice tutulduğu, katılanların
bilgisi dışında ifşa edildiği anlaşılıyor. Koordinatör ülke temsilcisi
tabi İngilizce konuşuyor. Heyettekilerin hepsi İngilizce bilmiyor olmalı
ki, Türkçe’ye çevriliyor.
Ve.. görüşmelerin sonunda bir metin hazırlanıp, taraflarca imza altına alınıyor.
Metni okuyunca ne düşüneceğinizi bilmiyorum. Ama bu güzel ülkenin, bu
sorunu silah ve şiddet dışında, demokratik yol ve yöntemlerle çözmek
zorunda olduğunu bilmemiz gerekiyor. Oslo olayı, devletin ilk kez ciddi
olarak “güvenlik konsepti” dışına çıkma niyetini gösteriyor.
Şimdi memleketi yönetmeye talip olanların, nerede yanlış yapıldığına
kafa yorması ve çatışmayı, operasyonları değil iç barışın yolunu
göstermesi; silah dışında çözümlere odaklanması gerektiğine inanıyorum. Oslo ve “çözüm süreci” gibi gayretleri elinin tersiyle itmek, “fabrika ayarları”, “son teröriste kadar…” savaş naraları Türkiye’yi iyi bir geleceğe taşımaz.
İşte üzerinde çokça spekülasyon yapılan “Oslo Mutabakatı”nın tam metni:
“Üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan iş bu mutabakat
metni, taraflar arasında arabuluculuk yapan HD (Hakem Devlet)
temsilcileri tarafından, taraflar adına imza altına alınmış ve aslı HD
merkezinde arşive alınmıştır.
Türkiye ve PKK temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde mutabakata varılan hususlar:
Yaşanan çatışmalı sürecin Türkiye’de şiddet, can ve mal kaybına neden
olduğu gerçeğinden ve kalıcı barış, güvenlik, uzlaşı ihtiyacından
hareketle; taraflar Oslo toplantıları sürecinin devamı konusunda hem
fikirdirler.
Taraflar, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk ilkeleri
temelinde Kürt sorununun çözümünde diyalog ve müzakere yolunun esas
alınması konusunda görüş birliğine ulaşmış ve bir an evvel müzakerelere
başlamanın gerekliliğine inanmaktadırlar.
Oslo sürecinin başlangıcından bugüne dek yürütülen çalışmalar ve atılan
olumlu adımlar, Kürt sorununun siyaset zemininde ve kamuoyu nezdinde
tartışılabilir hale gelmesine ciddi katkı sağlamıştır.
Üzerinde mutabakata varılan hususlar:
1-) Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında Kürt sorununun
çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha
belirtmişlerdir.
2-) Taraflar, bu güne kadar Oslo ve İmralı süreçlerinde vurgulanan Kürt
sorununun kalıcı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek
çalışmaların Anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ederler.
3-) Taraflar, 10 Mayıs 2011 de İmralı’da yapılan görüşmede Sayın Öcalan tarafından sunulan, “Türkiye’de Temel Toplumsal Sorunların Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı”, “Türkiye’de Devlet ve Toplum İlişkilerinde Adil Barış İlkeleri Taslağı” ve “Kürt Sorununun Demokratik Çözüm ve Adil Barışı İçin Eylem Planı Öneri Taslağı”
adı altındaki taslaklar konusunda, en geç Haziranın ilk haftasına kadar
görüş ve önerilerini sunarlar. Kürt tarafı, sözü edilen taslakları
memnuniyetle karşılar, prensip ve ilkesel olarak kabul eder.
4-) Taraflar, ayni süre içinde yukarıda adı geçen taslaklarda zikredilen Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet Komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar.
5-) Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda Örgütü temsilen iki kişinin Sayın Öcalan’ı
ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan
sonra, birer alt komisyonlarının da Sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini
taahhüt eder.
6-) Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve
çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarını
engelleme vb. yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen
siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması sürecin
yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım
olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Newroz ve sonrasında
tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder.
7-) Taraflar, seçimlerin güvenli bir ortamda geçmesi ve ortamın
normalleşmesi için, en üst düzeyde kamuoyuna açık çağrı yapacaklardır.
8-) Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde
gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik
operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin
karşılıklı geliştirilmesi esastır. Bu çerçevede taraflar, 15 Hazirana
2011′e kadar her türlü operasyon ve askeri eylemlerini durdururlar.
9-) Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları
tartışmak üzere hazırlıklarını yaparak 2011-Haziran ayının ikinci
yarısında bir araya gelmeyi kararlaştırmışlardır.”
TOPLANTI TUTANAKLARI… KİM NE SÖYLEMİŞ…
Yukarıdaki mutabakat metninin hazırlanması öncesinde yapılan
görüşmelerin tutanakları da sanal ortamda var. Kolaylık olsun diye
görüşme tutanaklarını da aynen sunuyorum. Biraz zaman ayırabilirseniz,
televizyon ekranlarında her gün yeniden üretilen “terör” paradigmasının
nasıl kof bir şey olduğunu göreceksiniz…
İşte o görüşmelerde kimin ne söylediği:
“Afet GÜNEŞ: Öncelikle tekrar bizi biraraya getirmede
katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Bu çalışmaya başlarken çok uzun
soluklu bir çalışma olacağının bilincinde başladık her iki taraf olarak.
Yine her zaman aynı şeyi söyledik zaman zaman kesintiler olabilir kimi
zaman inişler ve çıkışlar yaşanacaktır dedik. Önemli olan amaçta
değişiklik olmamasıydı. Çünkü bizi bir araya getiren her iki tarafta da
çözüm iradesi bulunmasıydı. Böyle giriştik bu işe.
Tüm gücümüzle karşılıklı asgari müşterekleri yakalamaya çalıştık bugüne
kadar. Her seferinde biz kendi konumumuzu da izah etmiştik ve biz bir
kanat devletle olan tüm iletişimin sağlanmasında hakeza diğer kanatta
İmralı ile daha sonra üstlendiğimiz misyon çerçevesinde bir kanal
olduğumuzu söylemiştik. Muhataplarımızın tabi zaman zaman beklentilerini
de alıyoruz. Bizi daha farklı bir profilde görmek istediklerini
söylüyorlar. Birçok konuda zaten açık konuştuk yine açık söyleyeceğim,
kimi zaman bu bizi rencide etti yani neden bu güvensizlik diye. Ancak
zamanı geldiğinde siyasi iradeye daha yakın kişilerin bu platformda yer
alabileceğini zaten belirtmiştik. Her vesileyle bugüne kadarki
temaslarımızda ne vaat ettikse kendi ölçülerimiz dahilinde
gerçekleştirdik. Bu gelişmede nihayetinde benzer bir şekilde oldu. Sayın
Fidan bizimle birlikte bu toplantıya katıldı. Kendileri başbakanlık
müsteşar yardımcısı onunda ötesinde Başbakan’a en yakın kişilerden biri.
Hakan FİDAN: Ben öncelikle merhaba diyorum tanıştığımıza
memnun oldum. Bu ekibin yeni üyesiyim. Afet Hanım’ın da dediği gibi
yaklaşık bir ay önce İmralı’da Sayın Öcalan ile bir araya geldik. Zaten
ismimi söylemiştim. İsmim Hakan Fidan. Müsteşar yardımcısıyım ama sayın
başbakanımızın özel temsilcisiyim. Şuan özellikle Türkiye’nin
Ortadoğu’da taraf olduğu krizlerde arabuluculuk görevlerinde ekip varsa
ekibin içerisindeydim şahıs varsa da şahıs olarak görev aldım. Hala
belli çalışmalar devam ediyor. Bu konuda arkadaşlarımızın uzun zamandır
sizinle beraber devam ettirdikleri çalışmalar gerçekten her türlü
takdirin ötesindedir. Ama bir noktadan sonra verilen raporlar
çerçevesinde olayın teknik görünen bir çalışmadan öte daha siyasi
içerikli daha farklı bir boyuta taşınması ihtiyacı hasıl olunca sayın
başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi.
Takdir edersiniz ki oldukça hassas bir durum siyasi riski kabul
edilemeyecek derecede yüksek bir durum. Kendisi bu konuda bir kaç cümle
bile etmedi sadece bir iki defa bir şey söyledi. Ama etrafta bazı
bakanlar defalarca gidip benim ismim ve benim pozisyonumda burada
bulunmamın hükümet için çok ciddi bir risk alanı sıkıntı alanı olduğunu
söyledi. Özellikle muhalefetin bulunduğu şartları biliyorsunuz. Zaten
onların resmetmeye çalıştığı bir gerçeklik var buna hizmet edeceklerini
kamuoyuna açıklamalarına rağmen. Sayın başbakan bu noktada ciddi
olduğunu samimi olduğunu siyasi riski de yüklenmeye hazır olduğunu
birkaç defa söyledi.
Bu çerçevede biz arkadaşlarımızla beraber çalışmaya başladık. Orada
Sayın Öcalan ile iki saatten fazla bir görüşmemiz oldu odasında. Üç
kişiyiz baya uzun ve verimli bir görüşme oldu. Kendisinin sağlık durumu
oldukça iyi. Zihni fevkaladeden iyi çalışıyor. Artikülasyonları oldukça
sağlıklı. Konuları karşılıklı tartıştık. Tabi verdiği cevapları sürekli
siyasi tahlilden geçirerek olaylara yaklaştığı için bizde siyasetin ve
şu anda hizmet etmekte olduğumuz siyasetçinin ne düşünmekte olduğunu
elimizden geldiğince aktarmaya çalıştık. Ben burada en büyük görevin de
açıkçası bu olduğuna inanıyorum. Yani şu anda iktidarda bulunan seçilmiş
siyasetçinin psikolojisi nedir perspektifi nedir olaylara nasıl
yaklaşıyor ben bunu aktarmaya çalışacağım. Sizden aldığım perspektifi de
tabi oraya yansıtacağım ama bu arada belli konularda da belli
mutabakatlara varma belli konularda tartışma görevini de cevap verme
görevini de elimizden geldiği kadar üstleneceğiz. Ama tekrar ediyorum ki
ben burada ne dersem diyeyim belki çok fazla reklamlara gidebilir diye
düşünüyorum ama hükümetin çok ciddi niyeti var. Bu iyi niyeti
Türkiye’deki reel şartların izin verdiği ölçüde hayata geçirmeye realize
etmeye çalışıyor. Bu noktada sayın başbakan beni görevlendirdi. Ben
tekrar burada olmaktan dolayı memnuniyetimi ifade ediyorum. Ve teşekkür
ediyorum.
Sabri OK: Sağolun teşekkürler. Daha iyi öğrenmek daha iyi
anlamak için bir kaç soru sormak istiyoruz. Siz gittiniz önderlikle
görüştünüz. Kendisi de buna değer veriyor heyecanlı umutlu olduğunu
olmak istediğini söylüyor. Ve tartışmanızın tabi ki siz biliyorsunuz
bize iletilen mektup çok kısadır çok temel bazı ilkeler ve çerçeveden
ibaret. Tartışmanızın ve görüşmenizin özetini bizimle paylaşmaya değer
gördüğünüz hususları varsa dinlemek isteriz.
Hakan FİDAN: Tabi. Şöyle ifade edeyim benim o zaman notlarım
vardı şimdi yanımda değil. Ama ana başlıkları aklımda. Benim açıkçası
yıllardır okuduğum Kürt sorununun nereden kaynaklandığı ne boyutlara
geldiği siyasallaşma süreci örgütleşme süreci sürekli takip ettiğim
konular. Yani Sayın Öcalan ile ilgili açık kaynaklara çıkan ve bizdeki
olan bütün bilgiler malumunuz. Ama tabi orada bire bir belli konuları
tartışmak farklı oluyor. Hapishanede geçen on senenin ve okumanın
verdiği çok ciddi bir transforme edici gücü var. Zihinsel manada
çözümleme manasında onu görüyorsunuz. Ve tabi yıllar boyu belli olayları
yaşamış belli noktalara gelmiş belli dersleri çıkarmış.
Şimdi bulunduğu yerden çok daha sağlıklı çok daha objektif çok
daha nesnel var olan sıcak şartlardan etkilenmeyen çözümlemelere
ulaşıyor. Bunu sürekli satır aralarında felsefi olarak görmek beni
memnun etti. En azından orada geçen süre gerçekten verimli bir süre
olmuş. Bu noktada şunu da yakından takip etmeye çalıştık belli düşünce
dönüşümleri zihinsel atlamaların hangi noktadan nereye geldiğini görmek
de şahsen benim düşünce olarak bulunduğum yer açısından önemliydi. Çünkü
görüyorsunuz ki yüzde doksan beş gelen bütün konularda birleşen bir
genel çizgiye gelindi. Ama orada olumlu bir hava var. Kendi dünyasında
böyle bir psikoloji içerisinde. Fakat ona şunu söyledik biz Türkiye’deki
siyasi rejimi ve şartları dikkate aldığımız zaman şu an hiç kimsenin
özellikle sayın başbakanın çıkıp böyle bir şeyi ifade etme şansı yok.
Ama şunu herkes bilir burada olumlu bir şey varsa sizin katkınız olmadan
olumlu hale gelmeyeceğini biz hepimiz biliyoruz. Bu bilinen bir gerçek
bunun üzerinde konuştuk. Sonuç olarak bütün Türkiye’nin yönetiminden
sorumlu bir devlet adamı siyasetçi kimliğiyle beraber oda geliyor bu
psikolojinin algılanmasında ve bu değeri kullanmakta fayda var diye
düşünüyorum. Ben kendisine tüm çıplaklığıyla anlattım.
İmralı’daki çözüm iradesini olaya iyi niyetle yaklaşımı Sayın Öcalan’ın
yıllar içerisindeki oluşturduğu düşünsel evrimi ulaştığı sonuçları
ulaştığı sonuçların bölgeye yönelik vizyonunun ülkeye yönelik vizyonunun
yüzde 90, 95 oranında kendi çizdiği vizyonla nasıl örtüştüğünü de
anlattım. Bu benim kendi gözlemim entellektüel analitik yaptığım şey.
Çünkü ben herkesin söylediğini doğru varsaymak zorundayım. Niyet
okumasına gidemem. Bu şartlardan dolayı bunu söyledi bu şartlardan
dolayı bunu söyledi diyemem. Ama bütün çıplaklığıyla anlattım. Tabi
yazık olan ne oluyor şimdi bu irade ve düşünsel hava varken modalitede
ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bunun bir özel benzerini biz Amerika ile
İran arasındaki nükleer kriz var biliyorsunuz. İşte burada İran tabi
bize güveniyor. Amerika da bir ölçüde güveniyor. Her iki taraf da biz
nükleer değişime hazırız diyor. Fakat modalitede hiç kimse harekete
geçemiyor. İran ile en yüksek düzeyde konuşuyoruz biz hazırız diyor.
Amerikalılar ile en yüksek düzeyde konuşuyoruz biz hazırız diyor. Hadi
gelin değişin dediğimiz zaman o diyor ki işte o toprakta olsun bu
toprakta olsun modaliteyi bir şeye getiremiyoruz.
“Önderliğin yol haritası”…
Mustafa KARASU: Sabri arkadaş izah etti bende o çerçevede
bazı şeyler söylemek istiyorum. Biz belki birinci Oslo görüşmesinde
olmadı ama ikinci Oslo görüşmesinden sonra hep şunu söyledik. Artık esas
konulara girmemiz gerekiyor. Güven artırıcı önlemler yapılıyor işte biz
ateşkes ve tek taraflı eylemsizlik kararı alıyoruz. Türkiye’de bazı
şeyler yapılacak Kürt sorununda adım atılacak deniyor bunlar hep
söyleniyor. Sonunda dördüncü Oslo’da daha somut bir karara gidilerek
önderlik yol haritası verecekti ve bunun üzerinde neler yapılacağı
konusunda müzakere edilecekti. Bu konu dördüncü Oslo’da var. Şimdi biz
buraya gerçekten beşinci Oslo’ya müzakere için geldik.
Afet GÜNEŞ: Tamam ben de diyorum ki önderliğin yol haritası elimde. Maddeleri de belli. Haydi buyrun müzakere edelim.
“Önderlikle görüşmeler…”
Mustafa KARASU: Ben şuna inanıyorum Devlet istesin şu anda bizi uçağınıza alıp götürebilirsiniz isteseniz.
Afet GÜNEŞ: Kesinlikle. Ben diyorum gelin götüreyim.
Mustafa KARASU: İsterseniz götürürsünüz.
Afet GÜNEŞ: Götürürüm tabi. Şu an götürürüm yani bir sakınca yok.
Mustafa KARASU: Demek ki o zaman önderlikle görüşme sorunu da yok.
Sabri OK: Benim hakkımda iddianame hazırlandığı söyleniyor. Bir tarafta kapatılırken bir tarafta açılıyor.
Afet GÜNEŞ: Hep söyleniyor yani. Bir dosyanın tamamlanması adına yapılan operasyonlar.
Mustafa KARASU: Sabri arkadaş hakkında dava açılmış. Niye açılıyor biri kapatılırken. Şimdi Sabri arkadaşı gönderebilir miyiz?
Sabri OK: Karasu'yu göndereceğiz.
Afet GÜNEŞ: Karasu yeter bize.
“Önderliği muhatap kabul etme”
Mustafa KARASU: Bence DTP’nin de bizim de önder
Apo’yu muhatap göstermemizden rahatsız olmayın. Önder Apo’nun
muhataplığının meşrulaşması Türkiye’nin çıkarınadır. Türkiye toplumunun
önder Apo’yu muhatap olarak benimsemesi Türkiye’nin çıkarınadır. Şu
söyleniyor otuz yıldır savaştık Apo’yu nasıl muhatap olarak kabul
edelim. Bence aşiret devleti değildir Türk Devleti. Çıkarı söz konusu
olduğunda Türkiye’nin bunları unutması demiyorum karşılıklı birbirimizi
affetmesini bilmeliyiz. Bu savaşın başlatıcısı önderi odur. Bunu sizde
kabul ediyorsunuz diyorsunuz ki en makul önderliktir onunla
anlaşabiliyoruz o doğru yaklaşıyor.
Afet GÜNEŞ: Çünkü değiştim diyor.
“Taleplerin meşru kabul edilmesi”
Afet GÜNEŞ: Devlet de şu an karşı taraftaki talepleri bu
halkın talepleri nedir onları masanın bir kenarına koyuyor. Ben bunların
içerisinden hangilerini yapabilirim ne kadar zamanda yapabilirim hangi
koşullarda yapabilirim oda bunu tartışıyor kendi kendine zaten.
Sabri OK: Tamam aşalım bunları beraber götürelim.
Afet GÜNEŞ: Zaten diyorum ki sizden gelen yani bu tabandan
gelen partiden gelen örgütten gelen talepleri önüne koydu onun üstünden
bakıyor.
Devlet kurumları ikna oldu mu?”
Mustafa KARASU: Bize şunu söylediniz, dediniz ki
Devlet de Genelkurmay da aynı görüşte hükümet de biz buraya üçüncü
Oslo’da bütün devlet makamlarının düşüncesi olarak geldik. Yani devlet
bu konuda bir konsensüse girdi dediniz önceden yoktu ama şimdi bu oldu
dediniz.
Afet GÜNEŞ: Ordunun şu an yaptığı planlı bir operasyonu yoktur.
Sabri OK: Asker pozitif etki ve tepki göstermiş biliyoruz ve
şunu da genelde biliyoruz siz de bilirsiniz bölgedeki askeri komutanlar
genelde yani içinde farklı düşünenler olabilir ama genelde aslında
hepsi daha çok çözüm ve barış isteyenlerdir.
Afet GÜNEŞ: Diyorum ki yürümekte olan bir süreç var. Bu
süreç önemli bir süreç. Bizim bugüne kadar yürüttüğümüz karşılıklı
çalışmalarla gelinmiş olan bir süreçtir. Kendi kendine falan olmadı bu
birlikte yürüttüğümüz çalışmaların sonucudur. Gerek devletin
hazırlanmasında gerek toplumun hazırlanmasında gerek örgütün
hazırlanmasında şu masada yürüttüğümüz çalışmaların çok büyük katkısı
olmuştur. Beğenseniz de beğenmeseniz de yeterli bulsanız da bulmasanız
da bir yıl içerisinde yürüttüğümüz çalışmalar bugün bu meseleyi Türk
kamuoyunda ve Türk parlamentosunda tartışılabilir bir hale getirmiştir.
Bunu bu kadar küçümsemek gibi kimsenin bir lüksü yoktur kimse
küçümseyemez bu bir. İkincisi bugün itibariyle geldiğimiz noktada
önümüzde işte hazırlığını yapmakta olan bir hükümet ortaya neyi
koyacağını neyi yapıp neyi yapamayacağını işte hukukçulara vermiş adalet
bakanlığı ayrı bir çalışma yürütüyor daha sonuç raporu çıkmamış bilmem
ne bakanına bir görev vermiş çalış bakalım raporunu çıkart demiş daha
sonucu çıkmamış.
Öcalan’ın serbest bırakılması için söz verme…
Sabri OK: Şimdi bunlar oluyor. Devlet de arayıp hangi ilde
hangi dağda birileri var ben de imha ederim demesin çünkü biz çözüm
sürecindeyiz
Afet GÜNEŞ: Peki ne kadar süre bekletmeyi düşünüyorsunuz dağlarda
Sabri OK: Biz istiyoruz ki en kısa sürede bu sorun çözülsün böyle altı yılda yedi yılda değil
Afet GÜNEŞ: Yani bu neresinden bakarsak bakalım çünkü çözümün
parametreleri içinde işte basit bir takım taleplerden anayasa
değişikliğinden Öcalan’ın serbest bırakılmasına kadar çok geniş bir
skala var. Talepleri şöyle bir göz önüne getirdiğimiz zaman çok geniş
bir skala var. Bunların üç ayda beş ayda sekiz ayda bir senede
tamamlanabilmesi söz konusu değil.
Sabri OK: Bugün için size kısa bir şey hazırlasak nasıl olabilir.
Afet GÜNEŞ: Yani götürmeye çalışırız ama dediğim gibi altı
buçuğa kadar yetiştirebilirseniz. Ama ne olur on beş sayfa yazmayın
gözünüzü seveyim niçin söylüyorum.
Sabri OK: Yok biz kısa yazacağız.
Afet GÜNEŞ: Hakikaten kısa yazmayı hiç bilmiyorsunuz
Sabri OK: Doğru
Afet GÜNEŞ: Nasıl bir şey oluyor biliyor musunuz. Bakın çok
samimi söylüyorum sıkıntıyı içeri giriyoruz konuşmuyoruz biz sana bilmem
ne getirdik falan demiyoruz al şunu içinden oku diyoruz. Çünkü bu
kadarda deklare etmek istemiyoruz. Açıkçası adam bir başlıyor zaten o da
böyle sindire sindire okuma derdine oturuyor bir buçuk saat okuyor. Biz
de mutfak kadar bir yerin içerisinde boş boş oturuyoruz. O okuyor biz
oturuyoruz. Artık bir buçuk saatin sonunda zaten üstünde çok da tartışma
yapmak istemiyoruz. Şimdi sen çevir arkasını diyoruz ne diyeceksen de
diyoruz. Onunda yazması maşallah bir yarım saat kırk beş dakika sürüyor.
Ona da yalvarıyoruz ne olur kısa yaz diye. Devlet size çok büyük bir
fırsat yaratmış durumda. Sizin karşılıklı olarak birbirinizle iletişim
sağlamanızı dolaylı dahi olsa fikirlerinizi birbirinize yansıtmanızı
yazışmanızı çizişmenizi onlar üzerinden karşılıklı görüş teatilerinde
bulunmanızı sağlıyor
Sabri OK: Önemli buluyor şüphesiz ama herşey değil.
“Habur’da tutuklama olmayacak sözü”
Afet GÜNEŞ: Habur bizim iki buçuk senedir neredeyse yürüyen
tüm ilişkilerimizin Ankara’dan başlayarak söylüyorum özelde kırılma
noktasını oluşturdu. Gelenler yeteri kadar eğitim almamışlardı ve ne
amaçla geldiklerinin bile farkında değillerdi. Adeta bir siyasi
gösteriye dönüştürüldü. Burada sizin de çok iyi bildiğiniz gibi hukuk
ihlal edildi. Her şey yok edildi. Amaç size verilen bir takım sözlerin
tutulmasıydı. Tabi burada belki başta konuştuğumuzdan farklı olan
gelişme şuydu. Şimdi gruplar geldiğinde kıyafet filanda birşey katmak
istemiyorum yalnız kitlenin içerisinde çok provokasyona açık kişiler
vardı. Yani şu beklenti vardı bunlar gelecekler tutuklanacaklar kapıdan
tutuklandıktan sonrada bir takım hareketler geliştirilecek. Bunun alt
yapısı hazırlandı orada. Biz bunları gözlemledik şimdi üç kişi
tutuklanacak ve sürekli bu şaiya yayılıyordu aralarında. İşte içlerinden
galiba üçü tutuklanıyormuş şimdi dördü. Ondan sonra böyle bir
kitleselleşme bir tepki geliştirmek için tepki koymak için öylesine bir
organizasyon vardı ki.
Sabri OK: Ama şunu biliniz ki bizim de hani yüzde yüzlük yok ama ilişkilerimizden biliyoruz ki bunlar tutuklanmayacak.
Afet GÜNEŞ: Biz biliyoruz ama.
Sabri OK: Biz de biliyoruz ama müsaade edin biz bunu bilmeyene nasıl bildirelim. Söylesek olmayacak. Bizim de bu sıkıntımız var.
“Erdoğan’ın siyasi risklere katlanacağı garantisi…”
Hakan FİDAN: Şimdi Başbakan bu meselede
hiçbir meselede yapmadığı kadar şey yapıyor. Çıktı grup toplantılarında
mecliste diğer bütün halk konuşmalarında ben neye mal olursa olsun
açılım sürecinin arkasındayım ben siyasi riski bu noktada göze alıyorum
siyasi kariyerim pahasına da olsa. Burada partiye sürekli mesaj var
kardeşim bu noktada benim üzerime gelmeyin tabanla etkileşiminiz sizde
nasıl bir netice üretiyorsa üretsin. Çünkü sürekli negatif şeyler
gelmeye başladı. Yani buradan dolayı efendim oy kaybediyoruz batıda
görüştüğümüz geniş kitleler bizden şey yapıyor. Tabi muhalefetin
özellikle Habur’dan sonra ortaya koyduğu ajitasyonun etkisi şu anda
giderek büyüyor.
İçişleri Bakanı hakkında gensoru verildi biliyorsunuz. O bu işe
aylarını yıllarını verdi. Afet hanımla beraber ciddi bir moral bozukluğu
yarattı. Çünkü oraya herkes bir milat olarak bakıyordu. Ondan sonra bu
sorunda hükümetin daha cesur adımlar atmasına ilişkin meşru bir hak
zemini de hazırlanacaktı psikoloji de hazırlanacaktı. Neden yani burada
örgüt de iyi niyet gösterisinde bulunuyor. Artık insanların kafasında
bir tabu oluşmuş örgüt silahtan vazgeçmez yani karikatürize edilmiş bir
şey var. Sürekli kanla beslenen kanla hareket eden bir terörist vardır
gibi bir imaj oluşturulmuş. Örgütün burada silah bırakması sembolik
manada da olsa bütün tabuları yıkan halk psikolojisini karar alıcı
lehine harekete geçirmede biraz zemin hazırlayıcı bir faktördü. Şimdi
başbakan burada sürekli buna rağmen mesaj veriyor. Ben bunu anlattım
Sayın Öcalan’a dedim ki başbakan bunu sürekli anlatıyor. Ama dedim biz
birşey gördük oda şu bu hükümetin yaptığı çok reformlar var yani Kürt
kimliğini tanımadan verdiği sosyal haklara kadar bundan beş altı sene
önce masaya oturulduğunda bunların hiçbiri verilmeden belli şartlar izin
verseydi belki şu anda örgüt çoktan normal siyasi hayata dönmüş
türkiyede normal bir hayat yaşıyor ve siyasi zeminde meşru mücadelesini
veriyor olacaktı. Fakat Türkiye’deki şartlar buna izin vermedi.
“Gözaltı ve tutuklamalar hata..”
Hakan FİDAN: Hem sizden hem Sayın
Öcalan’dan yani bizim perspektifimiz bu sürecin kesintisiz devam
ettirilmesi. İşte bir defa görüştük beş ay sonra yok bunu sistematik bir
şekilde. Çünkü yoğun iletişimle biz bir takım krizlerin önüne
geçebileceğimize açıkçası inanıyoruz. Çünkü öbür türlü genel
prensiplerden şey yapıyoruz çünkü önümüze bundan sonra çok daha şeyler
çıkacak modaliteleri aşmak için teknik sorunlar çıkacak onlar üzerinde
enerji harcamamız gerekecek. Belki olasılıkları ortaya masaya yatırıp
avantajı nedir dezavantajı nedir uygulanabilirlik konularını uzun uzun
tartışmamız gerekecek. Ama bütün bu süreç içerisinde dediğim gibi siyasi
iktidarı bu noktada attığı adımlardan dolayı sıkıntıya düşürücü bir
unsurun olmaması lazım. Yani sizde zaten bu konuda oldukça hassassınız
özellikle eylemsizlik konusunda. Diğer konularda bu gözaltına almalar
şunlar bunlar ben bunları gittiğim zaman içişleri bakanı ile uzun uzun
konuşacağım. Onun bana gelmeden anlattığı konularda var zaten. Yani ben
onu burada bir savunma mekanizması psikolojisiyle hareket etmek için
falan söylemiyorum. Zaten yeterince tatsız oluyor bazen konular.
İçişleri Bakanı da sosyal psikologdur. Bu noktada iyi
çözümlemeleri var. Anlıyor. Ama aynı zamanda siyasetin gereklerini de
iyi bilen ona göre bazen farklı demeçler verebilen bir insan. Ama biz
şundan emin olmak istiyoruz yani geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı.
Bu açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri eski
alışkanlıklarından hareketle daha fazla mevzi kazanalım daha fazla
örgütlenelim mantığı içerisinde. Bir noktaya kadar hani tolare
edebiliyorsunuz çünkü dediğim gibi alandaki valiler emniyet müdürleri bu
noktada gerçekten çok değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum
spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır bu
adam şeydir. Geçenlerde bir olay oldu başbakanlıkta. Bir komisyon var
bu televizyonlara ruhsat veren. Şey hani sizden de görüş falan filan
soruyor ya. Sonra bize geliyor benim başkanlığımda bir komisyon
toplanıyor herkese ulusal güvenlik belgesi veriliyor. Türkiye’deki yerel
televizyon ve radyo kurmak isterse müracaatını yapıyor başbakanlığa.
Başbakanlık RTTK’e RTÜK de başbakanlığa gönderiyor yönetmelikte böyle
bir şey var.
Başbakanlıkta ilgili kurumlardan verileri topluyor görüş
oluşturuyor. İşte benim başkanlığımda bir komisyon toplanıyor atıyor
imzayı gönderiyor. Şimdi bir il güneydoğuda oradan bir şey geldi dört
tane isim var. Dört ismin dördüne de örgüt mensubudur sempatizanıdır
diye görüş var. Haklarında valiyi aradık dedik ki eskiden benle beraber
çalışıyordu. Dedim hayırdır ya dedim ben sana bir şey soracağım şimdi
nedir böyle böyle bir talep var. Dedi efendim zaten olmayan yok ki dedi
verin gitsin dedi. Şimdi tamam dedik öyle verdik gitti. Bunu şeyi
anlatmak için bir enstantane söylüyorum. Yani insanların oradaki
meseleye bakışını ama burada demokratik iktidarların yönetemediği tek
bir alan var. Yani bunların hepsi yönetilir. Adamın adı işte bilinen
örgüt sempatizanıdır destekçisidir şudur budur bir noktaya kadar
bunların hepsi yönetilir tolere edilebiliyor.
“Demokratik özerkliğin önünü açmak” için söz verme…
Hakan FİDAN: Şimdi bizim yaşadığımız bir sıkıntıyı
anlatayım size. Her sene on bin tane öğretmen alınır adamı alıyorsun
Güneydoğu’da öğretmen açığı var. Adam ertesi sene gitmek istiyor dört
sene beş sene duruyor batıya gitmek istiyor. Niye benim orada yaşam
şartlarım iyi değil. İktidar beş sene önce dedi ki biz dedi yerel
yönetimler yasasını geçiriyoruz belli şeylerin mahalli teşkilatlarını
kaldırıyoruz. Milli eğitim şunlar bunlar bakanlıklarını kaldırıyoruz
valiliklere ve belediyelere veriyoruz. İlk önce valiliklere uzun vadede
belediyelere gidecek. Aslolan şudur yani şimdi Hakkari’de yol yapılacak
ankaradan devlet planlama teşkilatından görüşülüp şeye çıkıyor işte
Çemişkezek’te ne olacak şurada ne olacak. Bu adamı şimdi öğretmen
alacaksınız oradaki valiliğe kontenjan verilecekti. Valilik bu öğretmeni
alacak adam oraya gidecek kardeşim bilinçli olarak geliyor ben burada
öğretmenlik yapacağım. Daha sonra adamın tayin derdiyle başka yerde
başka pozisyon açılır oraya gitmek ister o ayrı. Biz bunu yapamadık yani
cumhurbaşkanı iki defa geri çevirdi. Aldı anayasa mahkemesine götürdü o
zaman kaldı gitti. Şimdi bu son derece verimliliğe dayalı bir şeydi.
Hani bunun siyasi ideolojiyle falan filanda alakası yok bunun aklın
yoludur bu.
Sabri OK: Evet.
Hakan FİDAN: Yani daha fazla işi aşağıdakilere devredersen merkez de daha anlamlı işlerle uğraşır.
Sabri OK: Daha stratejik düşünsün.
Hakan FİDAN: Daha anlamlı işlerle daha büyük bir şeylerle ve Türkiye’nin gideceği yer de odur.
Hakan FİDAN: Yani ben size burada siyasi iktidarın psikolojisini
fikrini ve parametrelerini elimden geldiğince şeffaf bir şekilde bir
taraftan yansıtmaya çalışıyorum.
Sabri OK: Sağolun.
“Seçim ve oy hesabı değil…”
Hakan FİDAN: Ben modalite önerisi olarak şunu dedim şimdi bir
defa eylemsizliği çok samimi olarak bunu çok samimi olarak söylüyorum
başbakanında fikri budur bir zaman kazanma parametresi olarak ortaya
koymuyoruz. Biz eylemsizliği varolan konuşmaların bir sağlayıcısı olarak
görüyoruz yani varolandan daha sistematik daha yoğun bir müzakere ve
görüşme sürecinin devam ettirilmesinden tarafız. Açıkçası burada zaman
kazanalım şöyle olsun böyle olsun işte seçimlere giderken de şu olsun.
Seçimler bir faktör olarak var şimdi eğer iktidarlar tüccarlar gibi kar
zarar hesabı yaparlarsa burada dolar yerine oy sayısını koyarlar ortaya
hangi hareketten ne kadar fazla oy gelir ona bakarlar bunun hesabını
yaparlar.
Silahlı gücü korumayı kabul…
Afet GÜNEŞ: Ama o iş de silahla çözülmeyecek. Silahın evet kabul ediyorum belli bir işlevi vardı ve bugüne kadar birşey getirmiştir.
Hakan FİDAN: Yani siyasetin kuralı bu. Dışarıda da konuştuk
üst menfaat buradadır. Hep beraber insanlar buraya gitsin diye bir
algılama yok. Siyasetinde böyle erdemleri olduğu gibi bu kadarda bir
aşağılık tarafı var maalesef. Yani belki iktidar partisi yarın
muhalefete düşse aynı türden pozisyon içerisine girebilir. Ama hazır biz
bu fırsat yakalanmışken burada şeyi gözetmek durumundayız diye
düşünüyorum bu perspektifle. Çünkü hangi hareketi yaparsınız yapın hangi
amaçla yaptığınız önemli. Ucuz bir amaç içinde yapabilirsiniz yüce bir
amaç içinde yapabilirsiniz. Bunun için perspektif tartışmalarını
perspektif geliştirme müzakerelerini ben çok önemli buluyorum şahsen.
Çünkü bir şeyi beraber olgunlaştırıyorsunuz o perspektifin sınırları
çiziliyor. Bu noktada sınırını çizdiğimiz amacına yönelik bir
eylemsizliğin ve devamlılığının ben her türlü meşruiyeti ve ilerlemeyi
sağlayacağı noktasında muazzam önemli olduğuna inanıyorum. Bu noktada
zaten örgütün imkan ve kabiliyetleri yerinde duruyor. Buna paralel bizim
de konuşma ve görüşme zemini içerisine girmemiz gerekiyor. Modalite
olarak benim söyleyeceklerim bunlar.
Afet GÜNEŞ: Yani orada en ulvi olan şeylerden birini kaçırıyoruz yemek saati geçti.
Hakan FİDAN: Öyle mi?
Sabri OK: Ben böyle çok kısa bir şey söyleyeyim.
Adem UZUN: Yemekte de konuşuruz sonra tekrar geliriz.
Sabri OK: Veya isterseniz bir ara verelim.
Hakan FİDAN: Yemekten sonra.
*** *** ***
Hakan FİDAN: Burda sorun doğal şartları oluşmamış
konuları anti demokratik yöntemlerle hayata geçirmek. Ben demokratik
mücadele içerisine girip de dünyada sonucuna ulaşamamış hiçbir hareket
görmedim. Bakın dünya siyasi tarihine devrimler tarihine Gandi’den tutun
da Polonya’daki işçi hareketine, efendime söyleyeyim Güney Amerika’daki
hareketlere varana kadar bakın demokratik siyasi mücadele verip de
meşru kabul edilebilir evrensel hedeflerine ulaşamamış hiç bir hareket
görmedim. Buna Amerika’da Fransa’da heryer dahil ama burada meşru yol
kullananlar. Şuan Ortadoğu da böyle yani. Bakın İsrail’in imajı yerle
bir olmaya başlıyor meşru çizgide duran Filistin hareketi daha da güç
kazanıyor. Ama gayrımeşru araç kullanan İngilizce’de irrelevant,
diyorlar artık var olan sosyal doku ve siyasal şartlara uygun hareket
etmeden eylem gösterdiğiniz zaman birşey olmuyor.
Ana dilde eğitim ve seçim barajının düşürülmesi…
Sabri OK: Biz de kendi anadilimizde eğitim istiyoruz yani
talepler anlamında. O açıdan diyoruz ki biz bazı adımları atarken
AKP’nin de ne yapacağını bilmek isteriz. Tamam biz bu adımları atacağız
ama mesela yüzde yedi baraj düşürülür mü. Diyebilirsiniz ki yüzde on
barajı sizi niye ilgilendirir biz Türkiye’nin demokratikleşmesi
konusunda kendimizi sorumlu görüyoruz ve bu Kürtleri de ilgilendiriyor.
Örneğin biz diyebiliriz ki bu kadar tutuklu var biz adım atalım doğru
ama adım atarken insanlar belediye başkanı il başkanı da dahil herkes
içerde
Hakan FİDAN: Habur sonrası iklim değişti bunu yönetemedik yani açıkça söyleyelim.
Sabri OK: Düzeltelim biz size yardımcı olalım.
Hakan FİDAN: Düzeltelim bunu düzeltelim işte zaten Sabri Bey
bu söylediklerinizde çok haklısınız. Benim bizzat burda oluşum size
sistematik bir müzakereyi ve biraraya gelişi teklif edişim sonra Sayın
Öcalan’ın sizle iletişim kurmasına bizim kısıtlı şartlarda da olsa izin
vermemiz sizden mesaj götürmemiz sonra çeşitli iletişim kanalları
bulmaya çalışmamız bu hafta içişleri bakanı da parti yetkilileri ile
görüşecek bütün bunların hepsi kamuoyunda bizleri zor duruma
düşürmeyecek bir modelite icat edip problemi karşılıklı çözme yönünde
atılan adımlardır. Türkiye’de yaşamanın tadı olmaz sıkıntı olmadan ama
artık şu getirilmiş aşamadan itibaren ben meşru bir hareketin bir
engelle karşılaşacağını düşünmüyorum. Onun için bence önderliği bu
konuda ben bu çizgide görüyorum sayın Öcalan’ı. Ama buradaki
arkadaşlarında o konuda bir çözümlemeye gitmeleri lazım diye
düşünüyorum. Yoksa bunu ben ak partinin veya devletin eli rahatlasın şu
olsun bu olsun diye söylemiyorum.
Sabri OK: Yok ben çok yere katılıyorum doğru ama sizinde şu
ayrımı görmeniz lazım. Zamanında bu ülkede komünizm dendi öne çıkarıldı
zamanla irtica dendi öne çıkarıldı ama her zaman söz konusu olan Kürt
olunca önü tıkandı. Mesela çok açık söylüyorum yüzde on barajı Kürt
meselesi içindir hepsi de uzlaştı
Hakan FİDAN: Kesinlikle kesinlikle.
Sabri OK: Seçim döneminde tüm partiler anlaştılar DTP’nin aleyhinde karar çıkarttılar.
Hakan FİDAN: Kesinlikle uzlaşırlar.
Sabri OK: İşte bu.
Hakan FİDAN: İşte ben de onu anlatmaya çalışıyorum Sabri Bey.
Hakan FİDAN: Burada şey sıkıntısı var. Hani maziden alıp
getirdiğiniz sürekli mücadele ederek değiştirdiğiniz bedelini ödediğiniz
bir çizgi var. Ama mazi orda duruyor oradan etkilenenler orda duruyor.
Bunu bir anlatma problemi var.
Sabri OK: Doğru.
Hakan FİDAN: Bunu insanlar bilmiyor ben şimdi gideceğim
diyeceğim Allah’tan başbakan yakın çevre falan öyle değil yani. Benim
anlattığıma inanan insanlar yoksa göndermezler. Ama benimle sadece nötr
ilişkisi olan bir adama ben bunları söyleyeyim hatta iyi ilişkisi
olanlara söyleyeyim diyecekler ki yani sen her zamanki gibi şey
oluyorsun yani bu insanların ben böyle düşündüğüne yani ben sizi teyibe
alayım götüreyim dinleteyim adama isminizin kim olduğunu söylemeyeyim
diyecekler biz bu arkadaşla aynı fikirdeyiz.
Sabri OK: Maalesef doğru.
Hakan FİDAN: Ama ben diyeceğim ki bu konuşan Sabri Ok'tur diyecek ki yalan söylüyor.
Afet GÜNEŞ: Takıyye yapıyor.
Zübeyir AYDAR: Seni kandırmaya çalışıyor.
Hakan FİDAN: Hah
Afet GÜNEŞ: Öcalan zaten beni tabulaştırmayın dedikçe kitle bunu tabu haline getirmeye çalışıyor.
Hakan FİDAN: Yok olmazsa olmaz şimdi dedim ya bizim toplum
bir tane yetenekli adam buldu mu kendisi çünkü tembel, çalışmak
istemiyor ki o yetenekli adamın sırtına yüklen git.
Sabri OK: Hepsi onun sırtına. Devlet de yüklüyor biz de yüklüyoruz.
Hakan FİDAN: Tabi yok yani bizim kendi siyasi liderlerimize
devlet adamlarımıza bakışımızda böyle kendi ellerimizle yaparız kutsal
ederiz ondan sonra kendi elimizle de yeriz hapsede atarız idamda ederiz
tarih kitaplarında kötüleriz de yani hiç sorun değil bizim şimdi kendi
şeyimizde var.
Afet GÜNEŞ: Orada yerleşik bir kadro değil geçmişi olan bir
yer değil Reşadiye o kadar gelme geçme noktası bir yer ki ne zaman
organize oldular da hemen böyle birdenbire aşka gelip eylem yapacak gücü
buldular.
Sabri OK: Bizim güçler her tarafta var onu söyleyelim. Türkiye’nin her tarafında var Karadeniz’de de var Toroslarda da var.
Afet GÜNEŞ: Biliyoruz metropolleri de doldurdunuz bu arada patlayıcılarla doldurdunuz.
Sabri OK: Yok canım.
Afet GÜNEŞ: Hepsini biliyoruz.
Sabri OK: Onlar bir tarafa biz bu süreci ilerletelim önemli olan o.
Afet GÜNEŞ: İşte onları göre göre zor gidiyor bunları da görmesek iyi olur.
Hakan FİDAN: Taktik konularda anlaşılabilir yani aramızda bir
kriz yönetimi yapılır. Kriz hattı kurulur denir ki bizde
bilemeyebiliriz aşağıdaki bürokrat emniyet müdürü falanı zanneder işte
örgütsel faaliyette bulunuyor dersiniz ki hakan bey yani şurada şöyle
bir şey yapılıyor yazıktır günahtır bunun bir şeyi yok veya tam tersine
atılan bu adım halk nazarında şey yapacaktır infial doğuracak dikkat
edersiniz. Bizim yaklaşımımızda şu ana kadar kendi bürokrasimiz şu bu
vesaire ne derden ziyade çözüme yönelik iradenin hedefleri önemli. Şimdi
burada biz aynı yaklaşımı sizden de görürsek yani taktik hataları zaman
zaman görmemezlikten gelir stratejik olarak bu yoğunlaşmaya gidersek.
Sürece yeşil ışık…
Koordinatör Ülke Temsilcisi: Belki daha az zaman
içerisinde olabilir ama bizim Ankara’ya gitmemiz lazım. Dağa gitmemiz
lazım. Oslo altıyı hazırlamamız lazım. Bunların hepsi ayrı birer iş ve
aynı zamanda sizinde kendinizi hazırlayıp koordine edebilmeniz içinde
gerekli olan zamandır. Güzel evet her iki tarafı da tebrik etmek
istiyorum sürecin bu yönünde trafik ışıkları yeşile dönmüş gibi
görünüyor ve her iki tarafında bu eylemsizlik sürecine devam edilmesi
gerektiğini düşünmesi bizleri mutlu etti çünkü olumlu bir siyasi
müzakere yapmak için bir alan bir zemin teşkil edecek.
Afet GÜNEŞ: Artık kendilerini Ankara’da görmek isteriz çünkü en azından mektubu getirecek.
Koordinatör Ülke Temsilcisi: Teşekkür ederim bizi mutlu ettiniz dağa da gitmemiz gerekecek teşekkürler.”