Gaziantep’e niye “Doğunun
Paris’i” denildiğini sonunda öğrendim dostlar. Hem de yerinde, kendi gözlerimle görerek...
Bir hafta
boyunca Gaziantep’in deyim yerindeyse altını üstüne getirdik; belli başlı
yerlerini gezme şansımız oldu ve bu kent beni gerçekten şaşırttı.
Hani Doğu ve
Güneydoğu Anadolu kentlerinin son hallerini bilmediğim için sizlere tam bir
kıyaslama yapma şansım yok açıkçası. Ama namını hak etiğine ilişkin güçlü bir
kanıya sahip oldum.
Malum, gezmek,
turizm deyince, cebinizdeki paraya göre, ilk önce yurt dışı ya da şöyle deniz kenarları
düşünülür. Ama maddi açıdan çok da rahat değilseniz, en güzeli memleketi
gezmektir.
Pek çok şehri
gördüm. Ama en çok merak ettiğim yerlerden birisi Doğu ve Güneydoğu
Anadolu. Adı terörle, cinayetlerle,
kışın kardan kapanan yollarıyla, feodal geleneklerle andığımız bölge nasıl bir
yerdir, insanlar nasıl yaşar, ne yer ne içer, neler yaparlar, nasıl bir dünyadır, hep merak
ederim. Bu merakı gidermek de hiç kolay olmuyor, “güvenlik” başlığı altında,
buralarda gezip tozmayı neredeyse imkansız hale getiren şeyler var.
En son oğlumuzun
askerlik yaptığı Van’a gitmeye karar vermiştik. Van’a özel arabamızla gidecektik, bu
vesileyle de ulaşabileceğimiz bütün şehirleri görmeyi düşlüyorduk. 2015 ilk
baharı. Havaların güzelleşmesi için ayak sürüp duruyorduk ki, yeniden “terör”
olayları patlak verdi, yolların güvenli
olmadığı haberleri geldi ve hevesimiz kursağımızda kalmıştı.
Yeniden bir gezi
düşü kurarkan, Eylül ayında eşimin bir arkadaşını ziyaret için Gaziantep’te
bulduk kendimizi. Eşim Aysel’in okul
arkadaşı Emine hanım, Aysel gibi hemşire olmayı değil de bankacı olmayı seçmiş.
Eşi Abdulrahman bey de eğitimci, lise öğretmeni. Bu gezi sayesinde şimdi pırıl pırıl
bir aileyle, hep beraber tanıştık.
Gaziantep’e,
İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan kalkan Sabancı Grubu iştiraklerinden
Pegasus’un Boing uçağıyla gittik. Yolculuk
havaalanından havaalanına yaklaşık iki saat. Doğrusu hava da çok güzeldi, güneşliydi,
bulutların üstünden yeryüzünü seyrederek uçmak gibi hoş bir şey yaşadık.
Anadolu’nun büyük
bölümü kurak. Mevsim sohbahar. Gaziantep’e doğru yaklaşırken uçak alçaldıkça,
çorak arazi dikkat çekiciydi. Ama dikkat ettim çok geniş alanlar gayet düzenli
bahçeler gibi. Hani Mudanya, Gemlik civarında gezerken dağ taş zeytinlik
görürsünüz ya, Gaziantep’in çevresi de aynı çağrışımı yapıyor.
Sıra sıra,
simetrik ağaçlar görünüyor yukarıdan. Tahmin etmeye çalışıyorum. Gaziantep’te
bu ağaçlar zeytin olamaz. Fıstık aklıma geliyor gelmesine, ama hiç fıstık ağacı
görmediğim için gözümün önünde bir şey canlandıramıyorum. Meğer bunlar benim ilk kez Gaziantep’te
göreceğim bu meyveymiş: Antefıstığı!
CIVIL CIVIL MODERN BİR ŞEHİR
Havaalanı’na iner
inmez Gaziantep’deki canlılığı farketmek mümkün. Örneğin, yıllar önce indiğimiz
Şanlıurfa Havaalanı çok sönük bir yerdi. Ama burası öyle değil. Sadece yurt içi değil, Erbil’e, Franfurt’a
uçaklar kalkıp iniyor, vızır vızır.
Havaalanı’nda
bizi, ziyaretine gittiğimiz aile karşıladı. Abdulrahman hoca, oğlu Mehmet Ali
ile birlikte, akşam saatlerde, karanlık olmuştu, havaalanından alıp evlerine
götürdüler.
Antep’in ciddi
bir sanayi, üretim ve ticaret yeri olduğuna ilişkin bilgilerim vardı. Ama
özellikle şehir yaşamı ile ilgili bu kadar zengin bir ortam beklemiyordum.
Şehrin yakın çevresindeki çorak, kurak tepelerin aksine, Gaziantep oldukça düz, ova görünümünde ve yemyeşil. Belli ki bu ağaçların tamamı insanların diktiği, suladığı, vatandaşın emeğiyle oluşan bir güzellik. Sebze meyve bahçeleri yemyeşil.
Yıllar önce Bursa’ya
gelirken, kentin girişlerinde “Bursa’ya
Hoş Geldiniz” tabelaları vardı. Altında da “Ali Osman Sönmez” imzası
olurdu! Gaziantep’de de gözlerim aslında
“Gaziantep’e Hoş Geldiniz- Konukoğlu”
gibi bir levha aramadı dersem doğru olmaz.
Böyle bir tabela göremedim. Ama İstanbul’da
görmeye alıştığımız residans-gökdelen konut ve işyerleri dikkat çekiciydi. Bunlar Bursa’da yeni
yeni oluyor, olacak...
Haliyle örneğin en büyük iki AVM’den birisi olan Sankopark gibi şehirde pek çok bina, işyeri Konukoğlu ailesine ait. Kentin en önemli projeleri
onlardan soruluyor. Özellikle inşaat
alanında. Konukoğlu ailesinin
girmediği sektör, alan kalmamış.
Şehir merkezinin
Bursa’dan daha düzgün olduğunu yazsam ne kadar uygun olur bilmem, ama kentin
bütün ana arterleri, gayet düzenli, sinyalizasyon, asfaltlama gayet yerinde.
Binalar, işyerleri gayet düzenli, yol boyunca ağaçlar, özellikle çınar ağaçları, AVM’ler
pırıl pırıl. Dolaştığım yerler genelde Bursa’nın yeni yerleşim bölgesi
konumundaki Nilüfer ilçesine benziyordu.
Caddeler gayet düzenli, ama trafik bütün
büyük kentlerdeki gibi yoğun.
Trafikteki arabalara bakınca bu kentte orta ve yüksek
gelirli kesimin hayli geniş bir kitle olduğunu düşünüyorsunuz. Mesela bir kaç otomobilin en yeni modellerini ilk kez burada gördüm. Bunlardan birisi Skoda Kodiaq’dı.
Dikkatimi çekti, konutlar, apartman daireleri oldukça büyük. 200-250 metrekare dairelerden sözediliyor. Tabi fiyatlar da yüksek. 20 ve üzeri yaştaki bir apartmanda daireler 300 bin liranın üzerinde. Residans tipi binalarda daire fiyatlarının bir milyon liranın üzerinde olduğu söyleniyor.
Patır patır da bina yapıldığına göre, demek ki alım gücü var.
Ev sahibimiz
Abdulrahmen bey ve eşi Emine hanım, bir hafta boyunca bizi, sahiden
bölge kültüründe tarif edildiği gibi ağırladılar. Gezdik, yedik içtik, hiç
elimizi cebimize attırmadılar.
Bir hafta boyunca
gündüzleri mümkün olduğunca gezdik. Akşamları, parkları, cadde ve sokakları dolaştık. Gaziantep’te
kent merkezinde çok güzel parklar var. Bizim Külürpark’dan çok daha geniş bir
alana sahip. Eski belediye başkanlarından Celal Doğan zamanında yapılmış bu
parkın ününü duymuştum, ama sahiden çok iyi düzenlenmiş. İstersen yaklaşık 2 kilometrelik bir yürüyüş
hattında yürüyorsun, istersen spor yap. Masalparkı, Annelerparkı,
Festivalparkı, Safariparkı...
Yalnız bir şey
dikkatimi çekti, havaların soğuk olmamasına rağmen, insanlar parkları ve cadde,
sokakları oldukça erken saatlerde terkediyor.
Gece saat 10’dan sonra pek sokakta açık yer ya da caddede dolaşan insanlar göremiyorsunuz.
Gaziantep
Üniversitesi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi.
Gaziantep
caddelerini gezerken, buranın gerçekten Doğunun Parisi ünvanını hakettiğini düşünüyorsunuz.
Örneğin tramvay Gaziantep'te de var.
Ha evet, biz şehrin merkezi sayılabilecek yerlerini gezdik.
Ev sahibimiz bize kuşkusuz
kentin güzelliklerini göstermeye çalıştı.
Mesela hiç
gecekondu mahallesi görmedim.
Hatta sokakta,
caddece dolaşan Suriyeli dilenci sayısı Bursa’dan çok daha azdı.
5 tane Organize
Sanayi Bölgesi varmış, örneğin oraları görmeye zamanımız olmadı.
Gaziantep gezisinin en hoş sürprizlerinden birisi, üniversitede gazetecilik okurken sınıf arkadaşlarımdan sevgili Nazan ile haberleşip buluşmamız oldu. Otuz küsur yıl önceki dostlukların dipdiri olduğunu görmek harikaydı. Nazan gazeteciliği değil bankacılığı seçmiş ve uzun yıllar yöneticilik yapmış, başarılı bir kariyere sahip. Arkadaşı olmaktan gurur duyduğum bir insan.
Havaların güneşli, güzel gitmesi de bizim için şans oldu açıkçası.
Gaziantep’i bize
hafta boyunca gezdiren Abdulrahman hocamıza ve eşi Emine hanıma çok teşekkür
ederek ayrıldık. Onlar yaş olarak da bizim akranımız olduğu için, benzer
olayları, dönemleri yaşıyoruz. Hepimizin de çocukları daha yeni yeni kendi hayatlarını kurmaya çalışıyor. Kızları Duygu eczacılık okumuş, kendi işyerini açmanın heyecanını, telaşını yaşıyordu. Eğitim hayatı devam eden Mehmet Ali, ileride ne
iş yapar, nasıl bir gelecek onu
bekliyor, bilmiyorum, ama bize yatak odasındaki ayaklı piyanosundan Tiersen’in “Valse
d’Amelie”sini öyle bir çaldı ki, alıp götürdü, piyanoya vuran parmaklarıyla bu genç kızın bütün duygusal gitgellerini,
kararsızlıklarını hissetirdi, bence geleceğin müzisyeni olabilir.
Gaziantep’te
gördüklerimizden bazı kareler şöyle:
Zeytin Han |
Gaziantep'ın orta yerinde. Kale'nin dibinde. Tarihi bir Han. Bursa'nın Tuzpazarı'nı andırıyor. Zeytin sadece adında değil. "Antep zeytini" diye birşey var, ilk kez gördüm. Daha küçük kalibreli ama yeşili, siyahı ile hayli tutuluyor. Bu hanın içinde eskiden sadece zeytin satılıyormuş. Şimdi Bey Mahallesi'de kent dışından gelenlerin uğrak yerlerinden birisi gibi.
Camisi olmayan minare... |
Camisiz minare... Dev bir minare. Tam üç şerefiyesi var. Ama ilginçtir bu minarenin yanında bir cami yok, ben göremedim. Zaman yoktu, çevredekilere de hikayesini soramadım.
Yemekler yemekler... Gaziantep'in çok zengin bir mutfağı var. Yemekler genelde etli ve kebap türü. Patlıcan (balcan deniyor, Birecik patlıcanı diye özel bir cins patlıcan var) ve biber en yaygın kullanılan sebze. Ünlü restoranları var. Mesela "Usta"lar çok revaçta. Halil Usta, Recep Usta, Mehmet Usta... Etin, kebabın binbir türlüsü. Mesela "Küçleme" diye sığırın yumuşak sırt etinden çok lezzetli kebap türü. Lahmacunları ise çok ince hamurdan yapılmış, çıtır çıtır. "Beyran çorbası" içelim, deyince sahiden çorba içeceğiz diye düşünmüştüm, ama bu koyun eti haşlaması ve pirinçten yapılan lezzetli, çok duyurucu bir yemekmiş. Yine "Nohut Dürüm", bildiğin lavaşa benzer bir ekmeğe sarılıp ayranla içilen, bu haliyle de karnınızı doyuran bir yemek.
"Soğuk dövme" çorbası, bildiğin soğuk yoğurt içine aşlık konulmuş. Sahiden soğuk. "Analı kızlı", "Ali Nazik", "Frig plalı", "Yuvalama" vs. çok farklı yerel lezzetler burada ilgi görüyuor.
Baklava çok ünlü olduğu, zaten bilindiği için yazmayacağım. Gaziantep'te gerçekten çok yaygın bir baklava geleneği var. Ancak "Koçak", "Çelebioğulları", Güllüoğulları" gibi birkaç marka ön planda. Pek çok yerde baklava kilosu 30-40 lira iken, bu markalarda fiyat iki katına çıkıyor. Ama dikkat ettim, uçakta Gaziantep'den dönenlerin yarıdan fazlasının elinde bu markalara ait baklava kolileri vardı.
Antep fıstığı ağacı... Hayatımda ilk kez gördüm. Mevsim Sohbahar ve meyveler toplanmış. Bölgede yaygın olarak yetiştirilen bir ağaç ancak dikkatimi çekti fıstık bahçeleri çok da bakımlı görünmüyordu. Ağaçlar belli ki düzenli dikilmiş, özenle yıllarca bakılmış ancak sanki çiftçinin bıkkınlığını ele veriyor gibi. Pek çoğu budanmamış, bakımsız ve dipleri sürülmemiş vs. Fıstık, ağaçtan toplanıyor, kurutuluyor, kabuğundan çıkarılıyor vs. oldukça da zahmetli bir iş. Çok farlı kalitede ve yöntemde fıstık hazırlanıyor.
Gaziantep çarşılarında kurutulmuş gıdanın özel bir yeri var. Yazları hava sıcaklığı yüksek, nem de düşük olduğu için kurutma yapmaya uygun bir ortam var. Mesela biber kurutma işi eskiden yaygın olmasına rağmen artık büyük şehirlerde pek rağbet edilmiyor. Mesela pazarda kurutulmuş biber, patlıcan alıp da yılda kaç kez evde dolma yapıyoruz? Ama burada pazarlar kurutulmuş patlıcan, biber ve domatesle dolu.
Dikkatimi çeken şeylerden birisi tarhana oldu. Malum tarhana Türklerin en yaygın tükettikleri yiyeceklerden birisi. Ama çok farklı tarhana türleri var. Gaziantep tarhanası, bizim Tokat tarhanalarını andırıyor. Tarhananın ana maddesi burada da buğday ve yoğurt... Ama Tokatlılar tarhanayı yoğurduktan sonra düz yuvarlak veya mantar şeklinde yapıp kuruturken, burada elle rastgele küçük parçalar halinde ayrılmış ve öyle kurutulmuş. Denedik, oldukça lezzetli.
Zincirli Bedesten, Bakırcılar Çarşısı, Almacı Pazarı çok canlı. Bana en ilginç gelen şeylerden birisi bu tarihi hanların içinde "Mağara" diye bilinen, yeraltında pek çok mekanın olması. Bunlar geleneksel eşyalarla dekore edilmiş. Odalar oluşturulmuş. Gidiyorsunuz oralarda kahve içiyorsunuz. Hatta bazılarında canlı müzik var. Alkollü içki yok galiba, ama nargile kullanımı oldukça yaygın.
Veee Zeugma... Çingene Kızı... Gaziantep'in Nizip ilçesine 70 kilometre uzaklıktaki Komagene uygarlığına ait antik Zeugma Kentinin belli başlı bütün eserleri alınarak Gaziantep'teki Zeugma Müzesi'ne getirilmiş. Dağın tepesinde yıllar süren kazıların sonunda kente önemli bir müze kazandırılmış. Ancak gezerken, keşke onca eser yerinde korunsaydı, orijinal haliyle ziyarete açılan dev bir yer olsaydı diye düşünmedim değil. Rivayete göre, kazılar sırasında pek çok değerli eser de kaçırılmış, çalınmış vs. Müzede özellikle duvar ve yer mozaikleri çok etkileyici. Düşünsenize sarayların zeminlerinde, duvarda, pek çok öyküyü konu alan renkli taşlarda yapılmış, mozaik tablolar oluşturulmuş. Hayran olmamak elde değil. İnsan bu topraklarda ne büyük medeniyetlerin yaşadığını düşünüyor ve gurur duyuyor.
Gaziantep'in çok geniş bir ormanlık alanda kurulan Hayvanat Bahçesi Türkiye'nin en büyük hayvanat bahçesidir desem her halde doğru olur. zira daha büyüğünü ben görmedim. Bursa'nın hayvanat bahçesinin kat be kat büyüğü. İçinde bir de "Safari" gezisi düzenleniyor ziyaretçiler için. Afrika'daki safari gezilerinden öğrendiğimiz korumalı üstü açık arabalarla birbirinden farklı kuşlardan karaca ve geyiklere, atlara çok sayı ve türde hayvanı yakından gözleme şansınız oluyor. Tabi buranın safarisinde yırtıcılar yok. Onlar ayrı ayrı yerlerde barınıyor
