30 Eylül 2017 Cumartesi

Gaziantep izlenimleri...


Gaziantep’e niye “Doğunun Paris’i” denildiğini sonunda öğrendim dostlar. Hem de yerinde, kendi gözlerimle görerek... 
Bir hafta boyunca Gaziantep’in deyim yerindeyse altını üstüne getirdik; belli başlı yerlerini gezme şansımız oldu ve bu kent beni gerçekten şaşırttı. 
Hani Doğu ve Güneydoğu Anadolu kentlerinin son hallerini bilmediğim için sizlere tam bir kıyaslama yapma şansım yok açıkçası. Ama namını hak etiğine ilişkin güçlü bir kanıya sahip oldum.
Malum, gezmek, turizm deyince, cebinizdeki paraya göre, ilk önce yurt dışı ya da şöyle deniz kenarları düşünülür. Ama maddi açıdan çok da rahat değilseniz, en güzeli memleketi gezmektir.
Pek çok şehri gördüm. Ama en çok merak ettiğim yerlerden birisi Doğu ve Güneydoğu Anadolu.  Adı terörle, cinayetlerle, kışın kardan kapanan yollarıyla, feodal geleneklerle andığımız bölge nasıl bir yerdir, insanlar nasıl yaşar, ne yer ne içer, neler yaparlar, nasıl bir dünyadır, hep merak ederim. Bu merakı gidermek de hiç kolay olmuyor, “güvenlik” başlığı altında, buralarda gezip tozmayı neredeyse imkansız hale getiren şeyler var.

En son oğlumuzun askerlik yaptığı Van’a gitmeye karar vermiştik. Van’a özel arabamızla gidecektik, bu vesileyle de ulaşabileceğimiz bütün şehirleri görmeyi düşlüyorduk. 2015 ilk baharı. Havaların güzelleşmesi için ayak sürüp duruyorduk ki, yeniden “terör” olayları patlak verdi, yolların güvenli  olmadığı haberleri geldi ve hevesimiz kursağımızda kalmıştı.
Yeniden bir gezi düşü kurarkan, Eylül ayında eşimin bir arkadaşını ziyaret için Gaziantep’te bulduk kendimizi.  Eşim Aysel’in okul arkadaşı Emine hanım, Aysel gibi hemşire olmayı değil de bankacı olmayı seçmiş. Eşi Abdulrahman bey de eğitimci, lise öğretmeni. Bu gezi sayesinde şimdi pırıl pırıl bir aileyle, hep beraber tanıştık.

Gaziantep’e, İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan kalkan Sabancı Grubu iştiraklerinden Pegasus’un Boing uçağıyla gittik.  Yolculuk havaalanından havaalanına yaklaşık iki saat. Doğrusu hava da çok güzeldi, güneşliydi, bulutların üstünden yeryüzünü seyrederek uçmak gibi hoş bir şey yaşadık.
Anadolu’nun büyük bölümü kurak. Mevsim sohbahar. Gaziantep’e doğru yaklaşırken uçak alçaldıkça, çorak arazi dikkat çekiciydi. Ama dikkat ettim çok geniş alanlar gayet düzenli bahçeler gibi. Hani Mudanya, Gemlik civarında gezerken dağ taş zeytinlik görürsünüz ya, Gaziantep’in çevresi de aynı çağrışımı yapıyor.
Sıra sıra, simetrik ağaçlar görünüyor yukarıdan. Tahmin etmeye çalışıyorum. Gaziantep’te bu ağaçlar zeytin olamaz. Fıstık aklıma geliyor gelmesine, ama hiç fıstık ağacı görmediğim için gözümün önünde bir şey canlandıramıyorum.   Meğer bunlar benim ilk kez Gaziantep’te göreceğim bu meyveymiş: Antefıstığı!

CIVIL CIVIL MODERN BİR ŞEHİR 

Havaalanı’na iner inmez Gaziantep’deki canlılığı farketmek mümkün. Örneğin, yıllar önce indiğimiz Şanlıurfa Havaalanı çok sönük bir yerdi. Ama burası öyle değil.  Sadece yurt içi değil, Erbil’e, Franfurt’a uçaklar kalkıp iniyor, vızır vızır.
Havaalanı’nda bizi, ziyaretine gittiğimiz aile karşıladı. Abdulrahman hoca, oğlu Mehmet Ali ile birlikte,  akşam saatlerde, karanlık olmuştu, havaalanından alıp evlerine götürdüler. 
Antep’in ciddi bir sanayi, üretim ve ticaret yeri olduğuna ilişkin bilgilerim vardı. Ama özellikle şehir yaşamı ile ilgili bu kadar zengin bir ortam beklemiyordum.

Şehrin yakın çevresindeki çorak, kurak tepelerin aksine, Gaziantep oldukça düz, ova görünümünde ve yemyeşil. Belli ki bu ağaçların tamamı insanların diktiği, suladığı, vatandaşın emeğiyle oluşan bir güzellik. Sebze meyve bahçeleri yemyeşil.
Yıllar önce Bursa’ya gelirken,  kentin girişlerinde “Bursa’ya Hoş Geldiniz” tabelaları vardı. Altında da “Ali Osman Sönmez” imzası olurdu!  Gaziantep’de de gözlerim aslında “Gaziantep’e Hoş Geldiniz- Konukoğlu”  gibi bir levha aramadı dersem doğru olmaz.  
Böyle bir tabela göremedim. Ama İstanbul’da görmeye alıştığımız residans-gökdelen konut ve işyerleri dikkat çekiciydi. Bunlar Bursa’da yeni yeni oluyor, olacak... 
Haliyle örneğin en büyük iki AVM’den birisi olan Sankopark gibi şehirde pek çok bina, işyeri Konukoğlu ailesine ait. Kentin en önemli projeleri onlardan soruluyor.  Özellikle inşaat alanında. Konukoğlu ailesinin girmediği sektör, alan kalmamış.

Şehir merkezinin Bursa’dan daha düzgün olduğunu yazsam ne kadar uygun olur bilmem, ama kentin bütün ana arterleri, gayet  düzenli,  sinyalizasyon, asfaltlama gayet yerinde. Binalar, işyerleri gayet düzenli, yol boyunca ağaçlar, özellikle çınar ağaçları, AVM’ler pırıl pırıl. Dolaştığım yerler genelde Bursa’nın yeni yerleşim bölgesi konumundaki  Nilüfer ilçesine benziyordu.  Caddeler gayet düzenli, ama trafik bütün büyük kentlerdeki gibi yoğun.

Trafikteki  arabalara bakınca bu kentte orta ve yüksek gelirli kesimin hayli geniş bir kitle olduğunu düşünüyorsunuz.  Mesela bir kaç otomobilin en yeni modellerini ilk kez burada gördüm.  Bunlardan birisi Skoda Kodiaq’dı.
Dikkatimi çekti, konutlar, apartman daireleri oldukça büyük. 200-250 metrekare dairelerden sözediliyor. Tabi fiyatlar da yüksek. 20 ve üzeri yaştaki bir apartmanda daireler 300 bin liranın üzerinde. Residans tipi binalarda daire fiyatlarının bir milyon liranın üzerinde olduğu söyleniyor. 
Patır patır da bina yapıldığına göre, demek ki alım gücü var. 

Ev sahibimiz Abdulrahmen bey  ve eşi  Emine hanım, bir hafta boyunca bizi, sahiden bölge kültüründe tarif edildiği gibi ağırladılar. Gezdik, yedik içtik, hiç elimizi cebimize attırmadılar.
Bir hafta boyunca gündüzleri mümkün olduğunca gezdik. Akşamları, parkları, cadde ve sokakları dolaştık. Gaziantep’te kent merkezinde çok güzel parklar var. Bizim Külürpark’dan çok daha geniş bir alana sahip. Eski belediye başkanlarından Celal Doğan zamanında yapılmış bu parkın ününü duymuştum, ama sahiden çok iyi düzenlenmiş.  İstersen yaklaşık 2 kilometrelik bir yürüyüş hattında yürüyorsun, istersen spor yap. Masalparkı, Annelerparkı, Festivalparkı, Safariparkı...
Yalnız bir şey dikkatimi çekti, havaların soğuk olmamasına rağmen, insanlar parkları ve cadde, sokakları oldukça erken saatlerde terkediyor.  Gece saat 10’dan sonra pek sokakta açık yer ya da caddede dolaşan insanlar göremiyorsunuz.
Gaziantep Üniversitesi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi.
Gaziantep caddelerini gezerken, buranın gerçekten Doğunun Parisi ünvanını hakettiğini düşünüyorsunuz.
Örneğin tramvay Gaziantep'te de var.   
Ha evet, biz şehrin merkezi sayılabilecek yerlerini gezdik. 
Ev sahibimiz bize kuşkusuz kentin güzelliklerini göstermeye çalıştı.
Mesela hiç gecekondu mahallesi görmedim.
Hatta sokakta, caddece dolaşan Suriyeli dilenci sayısı Bursa’dan çok daha azdı.
5 tane Organize Sanayi Bölgesi varmış, örneğin oraları görmeye zamanımız olmadı.

Gaziantep gezisinin en hoş sürprizlerinden birisi, üniversitede gazetecilik okurken sınıf arkadaşlarımdan sevgili Nazan ile haberleşip buluşmamız oldu. Otuz küsur yıl önceki dostlukların dipdiri olduğunu görmek harikaydı. Nazan gazeteciliği değil bankacılığı seçmiş ve uzun yıllar yöneticilik yapmış, başarılı bir kariyere sahip. Arkadaşı olmaktan gurur duyduğum bir insan.

Havaların güneşli, güzel gitmesi de bizim için şans oldu açıkçası.

Gaziantep’i bize hafta boyunca gezdiren Abdulrahman hocamıza ve eşi Emine hanıma çok teşekkür ederek ayrıldık. Onlar yaş olarak da bizim akranımız olduğu için, benzer olayları, dönemleri yaşıyoruz. Hepimizin de çocukları daha yeni yeni kendi hayatlarını kurmaya çalışıyor. Kızları Duygu eczacılık okumuş, kendi işyerini açmanın heyecanını, telaşını yaşıyordu. Eğitim hayatı devam eden Mehmet Ali, ileride ne iş yapar,  nasıl bir gelecek onu bekliyor, bilmiyorum, ama bize yatak odasındaki ayaklı piyanosundan Tiersen’in “Valse d’Amelie”sini öyle bir çaldı ki, alıp götürdü, piyanoya vuran parmaklarıyla bu genç kızın bütün duygusal  gitgellerini, kararsızlıklarını hissetirdi, bence geleceğin müzisyeni olabilir.

Gaziantep’te gördüklerimizden bazı kareler şöyle: 
Zeytin Han


Camisi olmayan minare...   
Camisiz minare... Dev bir minare. Tam üç şerefiyesi var. Ama ilginçtir bu minarenin yanında bir cami yok, ben göremedim. Zaman yoktu, çevredekilere de hikayesini soramadım. 



Yemekler yemekler... Gaziantep'in çok zengin bir mutfağı var. Yemekler genelde etli ve kebap türü. Patlıcan (balcan deniyor, Birecik patlıcanı diye özel bir cins patlıcan var) ve biber en yaygın kullanılan sebze. Ünlü restoranları var. Mesela "Usta"lar çok revaçta. Halil Usta, Recep Usta, Mehmet Usta... Etin, kebabın binbir türlüsü. Mesela "Küçleme" diye sığırın yumuşak sırt etinden çok lezzetli kebap türü. Lahmacunları ise çok ince hamurdan yapılmış, çıtır çıtır. "Beyran çorbası" içelim, deyince sahiden çorba içeceğiz diye düşünmüştüm, ama bu koyun eti haşlaması ve pirinçten yapılan lezzetli, çok duyurucu bir yemekmiş. Yine "Nohut Dürüm", bildiğin lavaşa benzer bir ekmeğe sarılıp ayranla içilen, bu haliyle de karnınızı doyuran bir yemek.
"Soğuk dövme" çorbası, bildiğin soğuk yoğurt içine aşlık konulmuş. Sahiden soğuk. "Analı kızlı", "Ali Nazik", "Frig plalı", "Yuvalama" vs. çok farklı yerel lezzetler burada ilgi görüyuor.
Baklava çok ünlü olduğu, zaten bilindiği için yazmayacağım. Gaziantep'te gerçekten çok yaygın bir baklava geleneği var. Ancak "Koçak", "Çelebioğulları", Güllüoğulları" gibi birkaç marka ön planda. Pek çok yerde baklava kilosu 30-40 lira iken, bu markalarda fiyat iki katına çıkıyor. Ama dikkat ettim, uçakta Gaziantep'den dönenlerin yarıdan fazlasının elinde bu markalara ait baklava kolileri vardı.


Antep fıstığı ağacı... Hayatımda ilk kez gördüm. Mevsim Sohbahar ve meyveler toplanmış. Bölgede yaygın olarak yetiştirilen bir ağaç ancak dikkatimi çekti fıstık bahçeleri çok da bakımlı görünmüyordu. Ağaçlar belli ki düzenli dikilmiş, özenle yıllarca bakılmış ancak sanki çiftçinin bıkkınlığını ele veriyor gibi. Pek çoğu budanmamış, bakımsız ve dipleri sürülmemiş vs. Fıstık, ağaçtan toplanıyor, kurutuluyor, kabuğundan çıkarılıyor vs. oldukça da zahmetli bir iş. Çok farlı kalitede ve yöntemde fıstık hazırlanıyor. 




Gaziantep çarşılarında kurutulmuş gıdanın özel bir yeri var. Yazları hava sıcaklığı yüksek, nem de düşük olduğu için kurutma yapmaya uygun bir ortam var. Mesela biber kurutma işi eskiden yaygın olmasına rağmen artık büyük şehirlerde pek rağbet edilmiyor. Mesela pazarda kurutulmuş biber, patlıcan alıp da yılda kaç kez evde dolma yapıyoruz? Ama burada pazarlar kurutulmuş patlıcan, biber ve domatesle dolu. 

Bu kadar çeşitli sebze kurutmasını ilk defa bir arada gördüm. 
Dikkatimi çeken şeylerden birisi tarhana oldu. Malum tarhana Türklerin en yaygın tükettikleri yiyeceklerden birisi. Ama çok farklı tarhana türleri var. Gaziantep tarhanası, bizim Tokat tarhanalarını andırıyor. Tarhananın ana maddesi burada da buğday ve yoğurt... Ama Tokatlılar tarhanayı yoğurduktan sonra düz yuvarlak veya mantar şeklinde yapıp kuruturken, burada elle rastgele küçük parçalar halinde ayrılmış ve öyle kurutulmuş. Denedik, oldukça lezzetli. 
Antep Kalesi... Kale çevresinde sıkışık mı sıkışık bir trafik var. Otoparkçılar para kırıyor. Arabanızı parkedemiyorsunuz. Orası yasak, buraya girilmez... Kale öyle çok yüksek bir kayalık gibi falan bir yer değil. Ancak içerisi çok farklı mağaralardan oluşan ilginç bir kale.  


Şehitkamil Belediyesi'nin yaptırdığı Biyolojik Park gerçekten çok geniş bir çam ormanlığı içinde, cennetten bir köşe gibi. Parkın bir bölümünden isteyen mangalını yakabiliyor, bir bölümünde ise çevresi binbir çiçekle, otla süslenmiş gölet ve gezinme yerleri. Manzara güzel olunca, yeni çiftler de çok ilgi gösteriyor. Biz parkı gezerken, damanlık ve gelinlik elbiseleriyle çiftler çevrelerinde dolaşan fotoğrafçılara poz veriyordu. Çevre Dülük Ormanı.. 
Gaziantep tarihi İpekyolu üzerinde bir kent. Ve bu tarihi mirası canlı tutmak için müze civarında, İpek Yolu'nun kenarına yük taşıyan develerin anıtları dikilmiş. İpek yolunun geçtiği yerde tabi bugün bölünmüş, asfalt yol var. Deve yerine de otomobiller dolaşıyor kuşkusuz.. Birisi sizi geçmişe, diğeri geleceğe taşıyor. 
Gaziantep Kalesi yakınlarında bir dizi han var. 
Zincirli Bedesten, Bakırcılar Çarşısı, Almacı Pazarı çok canlı. Bana en ilginç gelen şeylerden birisi bu tarihi hanların içinde "Mağara" diye bilinen, yeraltında pek çok mekanın olması. Bunlar geleneksel eşyalarla dekore edilmiş. Odalar oluşturulmuş. Gidiyorsunuz oralarda kahve içiyorsunuz. Hatta bazılarında canlı müzik var. Alkollü  içki yok galiba, ama nargile kullanımı oldukça yaygın.
Tarihi Yeni Han. Bu hanın içinde gıda ve hediyelik eşya satan işyerleri var genelde. 
Gaziantep'in Büyükşehir Belediye Başkanı, eski bakanlardan Fatma Şahin. Dikkat ettim belediyecilik her yerde aynı tas aynı hamam. Örnek mi, hani kentsel dönüşüm deniyor ya... Nasılki Bursa'da, onca riskli yapının olduğu mahalleler dururken, sırf rantı yüksek, iyi para getirir diye yıkımlar Nilüfer'de yoğunlaşıyorsa, Gaziantep'te de ana yol üstü, müze yanında gördüm yıkımı. Yani kentsel dönüşüm her yerde müteahhitlere teslim, onlara iş yaratmak için çıkarılmış gibi duruyor. Belediyeler hep birbirine benziyor, hatta dikkat ettim, orada da Büyükşehir Belediye Başkanı'nın Cumhurbaşkanı ile ödül verme resimleri var kentin ana caddelerinde, billboardlarda. Orada da büyükşehir belediye başkanının "gidici" olduğu konuşuluyor, merak etmeyin... Tesadüf, Gaziantep'te de Olay TV ve gazetesi var. Ama Bursa'nın Olay TV si ve Olay gezetesi standartlarında yayını yok henüz.


Gaziantep'teki "mağara"larda odun közünde kahve gerçekten çok hoş. Bu kahvenin sadece yapılışı değil sunumu da çok özenli. Bölgede en çok ilgi gören yerlerden birisi Thamis Kahvesi. Bu közde kahve yapılan yerlerde, kahve içmek için oturulan yerle de tamamen yöresel, otantik mobilya tarzında düzenlenmiş. 
Dülük Ormanı'nda Biyolojik Park. Belediye'ye ait büyük bir restorant var. Gaziantep'te evet çok güzel yemekler var, ama özellikle dışarıdan gelenlere yönelik olarak faaliyet gösteren bu mekanlarda fiyatların hayli yüksek olduğunu da yazmam gerekiyor. Ancak belediyeye ait bu mekanda, fiyatların oldukça makul olması dikkatimizi çekti. 



Şimdi bu da ne,  diyeceksiniz... Bu yuvarlak delik gibi görünen yer, bir zeytin deposunun üstten görünüşü. Evet burası dev bir küp gibi. Taşın oyulmasıyla yapılmış. Öyle ki buraya zeytin yağı depolanırmış. Düşünün ne kadar sağlam bir kayaymış ve toprağa sızdırmıyormuş tonlarca zeytin yağını... Tabi bugün sadece içi aydınlatılmış ve ziyaretçiler bizim gibi üstten, aşağı bakabiliyor. Zeytin deyince Gaziantep'de hatırı sayılır zeytin üretimi var. Zeytinleri Gemlik tipine göre daha küçük gibi ama kendine has bir lezzeti var. Biz oradayken, yeşil zeytinler hasat ediliyor, insanlar  kırıp bidonlara yerleştirmeye çalışıyordu, kış için. 




Veee Zeugma... Çingene Kızı... Gaziantep'in Nizip ilçesine 70 kilometre uzaklıktaki Komagene uygarlığına ait antik Zeugma Kentinin belli başlı bütün eserleri alınarak Gaziantep'teki Zeugma Müzesi'ne getirilmiş. Dağın tepesinde yıllar süren kazıların sonunda kente önemli bir müze kazandırılmış. Ancak gezerken, keşke onca eser yerinde korunsaydı, orijinal haliyle ziyarete açılan dev bir yer olsaydı diye düşünmedim değil. Rivayete göre, kazılar sırasında pek çok değerli eser de kaçırılmış, çalınmış vs. Müzede özellikle duvar ve yer mozaikleri çok etkileyici. Düşünsenize sarayların zeminlerinde, duvarda, pek çok öyküyü konu alan renkli taşlarda yapılmış, mozaik tablolar oluşturulmuş. Hayran olmamak elde değil. İnsan bu topraklarda ne büyük medeniyetlerin yaşadığını düşünüyor ve gurur duyuyor. 





Gaziantep'in çok geniş bir ormanlık alanda kurulan Hayvanat Bahçesi Türkiye'nin en büyük hayvanat bahçesidir desem her halde doğru olur. zira daha büyüğünü  ben görmedim. Bursa'nın hayvanat bahçesinin kat be kat büyüğü. İçinde bir de "Safari" gezisi düzenleniyor ziyaretçiler için. Afrika'daki safari gezilerinden öğrendiğimiz korumalı üstü açık arabalarla birbirinden  farklı kuşlardan karaca ve geyiklere, atlara çok sayı ve türde hayvanı yakından gözleme şansınız oluyor. Tabi buranın safarisinde yırtıcılar yok. Onlar ayrı ayrı yerlerde barınıyor

Gaziantep'in en büyük AVM'lerinden birisi olan Sankopark. Malum Konukoğlu ailesi Antep'in adeta patronu. En büyük işyerleri de onlara ait. AVM'lerin, Bursa veya İstanbul'dakilerden çok farkı yok. Ancak dikkat ettim, sadece baklava değil, farklı sektörlerde Gaziantep markası görmek sevindirici. 

1 yorum: