“Zeytin Dalı” sloganı ile Suriye’nin kuzeyindeki
Afrin kentine önde savaş uçakları, ardından tanklarla girdiğimiz bir gündeyiz...
İktidarı muhalefeti siyasette tam bir “milli duruş” sergiliyoruz!
ABD ve
Rusya’nın “izin verdiği” savaş uçakları Afrin’e bombalar yağdırıyor.
ABD’nin “war
on teror- terörle savaş“ şiarlı “Irak operasyonu”ndaki gibi, “Şu kadar hedef vuruldu”ları izliyoruz
televizyondan.
Kara toprağa düşen acılara gözlerimiz kapalı.
Uçakların bombaladığı yerlere, en önde, hangi milleten, ulustan olduğunu bilmesek de cihat
yolunda savaştığını düşünen; ücretli, saçlı sakallı,
“Aullahuekbaaar!”diye Arapça
naaralar atıp, tekbir getirdiği için kendimizden saydığımız
ABD yapımı ÖSO’nun
sarı pazubentli askerleri giriyor.
Nasıl olsa “onlar için oradayız!”...
Ardından,
canımız; kınalı kuzularımız, kolları tek tek ailemize kadar uzanan, milletçe üzerine
titrediğimiz; bir yandan meydanlarda şehitliğini, ölümünü kutsarken, kalbimizin gizli köşesinde tek bir kılına zarar gelmesini bile
istemediğimiz yoksul Anadolu çocukları, Mehmetçik...
Mehmetçik, TSK, ordu deyince bizde herkes
iktidarın arkasında esas duruşa geçer... “Yekvücut” oluveririz.
Hamaset, haslet
birbirine karışır.
Kimse çıkıp da “Ya bu Afrinliler, PYD’liler Türkiye’ye ne
zarar verdi, ne işimiz var orada, ÖSO kim oluyor da millet olarak arkasından
gidiyoruz, bizi Suriye’de ÖSO mu temsil ediyor” gibi sorular soramaz...
Hatta bildiğimiz
en naif, masum ifade olan “barış”dan sözetmek bile hainlikle eş tutulur..
Tarih kitapları okudukça, bu huyumuzu Osmanlı’dan,
özellikle de son döneminden devraldığımızı anlamaya başladım.
İyi savaşçıyız, iyi gaza geliyoruz; duman
ediyoruz...
Ancak hesap kitap bilmiyoruz be kardeşim!
Mesela ekonomi, iktisat bilmiyoruz...
Koskoca
Osmanlı bu yüzden batılıların oyuncağı olmuş. Sonunda da bölünmüş, yıkılmış. “Cihan
Padişahı” Vahdeddin ülkesini İngilizlere teslim etmiş, sonunda gidip onlara sığınıp can telaşına düşmüş.
Son zamanlarda “Osmanlı, Osmanlı” deyip duranlar
var ya...
Dostlar, “Yerli ve Milli” iddialı bu retoriği
anlamak için meğer benim kitap okumam gerekiyormuş!
Kitabın adı: Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950).
Yazarı: Yahya S.Tezel., Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanmış.
2015
de yazılmış.
Kitabın asıl
konusu, Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 1950’lere
kadarki ekonomi politikaları, uygulamaları. Ancak girişte yazar genç cumhuriyetin
nasıl bir miras devraldığının anlaşılması bakımından müthiş bir çalışma yapmış
ve Osmanlı dönemi iktisat politikalarına çok özet değerlendirmeler yapmış.
Yahya Sezai Tezer’in adında Prof.
, Doç. eki olmadığına bakmayın, İngiltere’nin ünlü Cambridge Üniversitesi’nde, bizde Bilkent gibi önemli okullarda
dersler veren, uluslararası bilim camiasında bilinen iyi bir isim.
Tezer’in Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşümle ilgili ilginç kitapları
varmış.
Aşağıda, kitabı
okurken, altını çizdiğim satırları bulacaksınız.
Öncelikle, fırsat yaratıp
kitabı alın, okuyun derim. Ama buna fırsatınız, zamanınız yoksa aşağıdakileri satır
satır okumanızı öneriyorum.
Çünkü satırlar kitabın sayfalarından rastgele seçildiği için her birisi kendi başına apayrı bir konu...
Ara başlıklar
dışında tamamı, birebir kitaptan alındı.
Yani benim cümlelerim değil.
“- Türklerin Orta
Asya’daki devlet geleneği çok büyük ölçüde göçebe-otlayıcı
bir kültürün devlet geleneğiydi.
* Batı Avrupa’da
1000-1350 arasında nüfusun üç misli armasını mümkün kılan iktisadi gelişmeler...
-
Avrupa’da orta çağdan beri kaydedilen verimlilik artışları, önemli ölçüde doğrudan üreticilerin çabalarıyla gerçekleştirilmiştir. Siyasi,
askeri ve dini örgütlenme toplumsal ilişki yapıları içinde doğrudan üreticilerin
üretiminin belirli bir kısmını sahiplemeleri, verimliliği artıran teknik gelişmeleri
yaratmak ve uygulamaktaki rolleri ikincildir.
* Bizans tarihinin aşağı yukarı her döneminde devletin sömürüsü mahalli güçlü ailelerin sömürüsünden daha ağır olma
eğilimini taşımış, köylüler zaman zaman
mahalli güçlü ailelere manastırlara sığınmayı yeğlemişlerdir
.
- * Kendi
zamansallığı içinde Avupa’da görülmemiş bir dev kent olan İstanbul’un iaşesini karşılama politikası yerli tüccarları memurlaştıran bu uygulamayla sürdürüldü.
...üstelik devlet birçok halde uzun
mesafe ticaretini doğrudan doğruya kendi
memurlarına yaptırıyordu.
-
* İpekli
kumaş ticaretinde devlet tekeli vardı.
- * Esnaf
ve zanatkarların iktisadi ve toplumsal yaşamları bürokratik yetki yapısına karşı
hiçbir özerkliği olmayan loncalar içinde örgütlenmişti. .... Bizanstaki loncalar esnaf ve zanaatkarları merkezin siyasi, sosyal ve iktisadi denetimi altında tutmaya
yarıyordu.
-
* İstanbul’daki
İtalya kolonisi 1180 yılında 60.000 kişiyi bulmuştu. İmparatorluk ekonomisi
üstündeki denetimini yitirdiğini hissseden Bizans devletli İstanbul’daki İtalyanları
öldürmek, yabacıların mallarına el koymak, ayrıcalıklarını kaldırmak gibi
yollara başvurdu. Bu ise dördüncü haçlı seferleri sırasında İtalyanların İmparatorluk
kurmalarına yol açtı. Bu imparatorluğun yaşamı çok kısa sürmüş olsa da
paleologların İstanbul’u geri almalarına kadar sürede Venedikliler Ege, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’e serpiştidikleri
kolonileriyle doğu ticaretini iyice ellerine aldılar.
-
*... bu üretim sürecinde gerçekte sahiplenilen şey toprak değil, sürüdür... Ancak onbinlerce hayvandan noluşan sürülerin hareket
halinde otlaması ekili alanlarını bozan yerleşik tarıma dayanan siyasi
yapıların iktisadi temellerini kemiren sonuçlar yaratır.
-
*..Türk
istilasının Anadolu’daki hıristiyan büyük toprak sahiplerini önemli ölçüde ortadan kaldırmış
olması olasılığı yüksektir.
-
* Devletin zilyetliği
eski sahiplerinde kalan haraç arazileri üstündeki mali haklarını belli bir
süre için, hizmeti ya da ödüllendirilmesi
istenilen kişilere bırakması uygulamasına, ikta
uygulamasına gidildi.
-
* Selçuklular,
Moğol hükümetinden önemli miktarlarda dış bor almış, bu borç geri ödemeyince
Osmanlı Duyun-u Umumiyesi’ni hatırlatırcasına Anadolu’nun belli bölgelerindeki vergi
gelirleri borcun ödenmesini sağlamak için Moğol aracılara bırakılmıştır.
-
* İkta Selçuklu, tımar
Osmanlı toplumsal yapı kurumu.
- ...Anadolu, Karaman,
Sülkadriye ve Rum eyaletleri toplam vergi
gelirlerinin yüzde 56’sını 16 bin 500 kadar tımar, zeamet ve umera
hasında bulunan yükümlülükler ödemekteydi. Gelirlerin yüzde 17’si vakıflar ve mülklerde,
yüzde 26’sı ise padişah haslarından
doğmaktaydı.
-
Tımar,
zeamet ve ümera haslarında oluşan vergi gelirlerinin eyaletin topam vergi
gelirine oranı Rumeli’de yüzde 46, Diyarbakır’da yüzde 63, Halep ve Şam’da yüzde 38 idi. Mısır’da
tımar sistemi yoktu.
-
* İstanbul hükümetinin kendisine boyun eğen yerel güçlülerin yarı özerk statülerini kabul
ettiğine dikkat edilmelidir.
- * Bitlis
ve Van yöresinde Kürt Ruzheki Prennsliği hüküm sürdü.
- * Hıristiyan
nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ise Osmanlı hükümeti bazı hıristiyan toprak beylerinin
varlıklarını korumalarına izin vermiş, birçok manastırın arazi varlığına dokunmamıştır.
- *Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki artizan sanayi bu yüzyıllarda hayli zengindi, pamuklu
ipekli, tiftikli kumaş, halı, deri ve madeni eşya yapımı bu sanayiin başlıca
kollarıydı.
-
* İstanbu'daki
büyük mezbahalara yılda aşağı yukarı dört milyon koyun, üç milyon kuzu, iki yüz
bin sığır gelmekteydi. Fırınlara, saraylara, kışlalara ve imaretlere, yılda yaklaşık
180 bin ton buğday sağlamak gerekmekteydi.
-
1 * 16.
Yüzyılın ikinci yarısında Bursa 65 bin, Kayseri
ve Edirne 30 bin, Ankara 25 bin nüfusa sahipti. İzmir’in nüfusu yüzyılın
sonunda 2,5-3 bindi.
-
* İran ipeği adı altında doğudan gelen ve Bursa’dan Avrupalılara satılan ham ipek ve ipekli kumaş..
-
** Osmanlı
devleti hem merkezi öğesi hem de yerel uzantılarıyla ticari faaliyetlere o
ölçüde karışmaktaydı ki, para kullanılarak yapılan mübadelelerin yaygınlığına
rağmen fiyat oluşturucu bir piyasa ticareti
sözkonusu değildi. Paranın ve ticaretin bulunduğu fakat fiyat oluşturucu
piyasaların bulunmadığı bir ortam sözkonusuydu.
-
* Kıdemli
devlet görevlilerine ait hasların sahiplerine
sağladığı yıllık getiriler 16.
Yüzyıda 7 bin, hatta 10 bin duka altını
gibi dönemin koşullarına göre büyük değerlere erişebilmektedir.
-
* Asker
ihtiyacının devamlı artması sonunda 1400-1550 döneminde 11 bin-14 bin kişiden
oluşan Yenişeriler ordusunda asker sayısı 1579’da 26 bine, 1598’de 35 bine
ulaşmıştı.
-
< * osmanlı
hükümeti bütçe açıklarıyla tanıştı.
Merkezi hükümetin toplam harcamaları 1527’de 150 miyon akçeden 1567’de 222
milyon akçeye (3,7 milyon duka altına) çıkmıştı. 1591’de 363 milyon akçeye (5,2
milyon duka altına)çıktı. Buna karşılık 1527 ile 1591 arasında toplam gelirler
akçe olarak yüzde 32,duka altın olarak yüzde 13 oranında arttı.
-
* Tımar
dirlik sisteminde ehliyete
ve bu sistem içinde başarıya dayanan
adam seçme eğilimini 17. Yüzyıl başlarında
ortadan kalktığı görünmektedir.
-
1550’lerden itibaren köylerden kasaba ve şehirlere bir genç erkek nüfusu göçün başladı. Köylerini terketmek zoruna kalan
birlerce genç öğrenci suhte olarak medreselere yönelmiş ya da geçidi asker, levend olmanın yolunu tutmuştur.
İÇ İSYANLAR VE ZENGİN PAŞA VALİ SALTANATI
-
1599-1610
döneminde yoğun isyanlar bu
çalkantıların zirvesi sayılabilir. Merkezi hükümet bu hisyanlara karşı önceleri
insafsız bir bastırma politikası uyguladı.
Merkezden gönderilen güçler Anadolu’da yüz binlerce isyancıyı öldürdü. Köyler
yağmalandı, terkedildi. Köylüler dağ başlarıa orman içlerina sığınmaya başladı.
... gönderilen eyalette insafsız bir talanla büyük servetler biriktiren paşa
valiler idam ediliyor, servetlerine merkezlerce el konululuyordu. Öte yandan merkezin
hışmına uğrama sırasının kendilerine geldiğini sezen paşa ve valiler de isyan ediyor,
umutsuz direnme içinde kendini kurtarmaya çaışıyordu. (Abaza Mehmet Paşa, Sivas Valisi Varvar Ali Paşa, Abaza
Hasan Paşa, İbşir Paşa, Seydi Ahmet Paşa vs.)
-
* 1614-55
yılları arasında 10 önemli müsadere ile
el konulan servetlerin toplam değeri yaklaşık 20 milyon duka altın.... 17. Yüzyıl
isyanları ve tarımın talan edilmesi, büyük köylü kitlelerini dağ köşelerine
itmiş, göçebe-otlatıcılığı güçlendirmiş
ve Anadolu ekonomisi para-pazar ilişkilerini bir hayli zayıflatmış olsa gerekir.
... köyler ve kasabalar soyuldu, eski toplumsal yapılar daha da dağıldı...
çaresizlik içinde saraydaki altın ve gümüş eyşadan para kesildi, bakır mangır basıldı. Zenginler vergilenmek
istenildi.
BÜYÜK KURULUŞLARIN HEPSİ YABANCILARIN
e
- * Büyük
hasları kesime alan mültezimlerin
hazineye büyük ölçekli peşin ödemeler yapmak zorunda olması, para sermayesinin
Osmanlı sosyo-ekonomik güç dengesinde önemli bir yer elde etmesini
kolaylaştırdı. ... Valiler, eyaletlerin vergi gelirleri karşılığında İstanbul
hükümetine ödenen güvence akçesini sarraflardan bor alıyor sarrafların bu
borçlara uyguladığı yılık faiz oranları yüzde 25’in altına düşmüyordu.
-
“Valinin bütün para işleri sarrafın
mutemetinin elinden geçerdi... talanın sadece küçük bir parçasını valiye
bırakırdı.. tarım vergilerini hasattan önce toplama yetlisi elde ederler.. zor
durumda kalan köylülere yüzde 30 faizle borç verir, ürünleri ucuza kapatırdı.”
-
*1581’de
İngiltere Osmanlı İmparatorluğuyla yapılan ticareti konu alan Turkey Company kuruldu. 1583 de bu
tekelci şirket aracılığı ile İngilizler, Fransızlarınkine benzer ayrıcalılar
elde ettiler. Hollandalılar 1612, Avusturyalılar 1615’de İsveçliler 1737’de Sicilya Krallığı 1740, Danimarkalılar
1746, Prusyalılar 1761, İsyanyollar
1782, Ruslar da 1783 de Osmanlı hükümetinden kapitülasyon diye
bilinen ticaret ve yargı ayrıcalıklarını aldılar. 1740’da Babı Ali ayrıcalık antlaşmalarını süresiz olarak geçerli olduğunu kabul
etmek zorunda kaldı.
-
* İngilizler
1697de, Mısır ve İstanbul arasındaki ticari taşımacılık tekelini de ele geçirdiler. 17.yüzyıl boyunca Osmanlı -Avrupa ticaretine İnglizler hakim
oldu. Osmanlı ülkelerinde genellikle ham
ipek tiftik, pamuk ve meyan kökü gibi hammaddeler alıp, yünlü kumaşlar, madeni
eşyalar gibi mamul maddeler satan Levant
Company tüccarlarının büyük karları
İngiltere’deki sermaye birimimine ve İngiliz merkantilizminin gelişmesine
önemli katkılarda bulundu. Osmanlı ekonomisi için “arzı kıt talebi bol bir
ekonomidir, bu nedenle elde tutmalıyız” dedi Colbert... 1780’lere
gelindiğinde yılda 4,4 milyon sterlinlik bir düzeye ulaşmış bu ticaretin beşte
üçü Fransızların elindeydi. Fransızlar da Osmanlılara daha çok sanayi malları
satıyordu.
HÜKÜMET YABANCI ŞİRKETİ YERLİYE TERCİH EDİYOR
- * Bab-ı Ali, Avrupalı
tüccarların çıkarları yerli artizanal
üreticiler ve esnafın çıkarlarıyla
çatıştığında kendi kulları aleyhine karar
almaktan çekinmemiştir. .. 18. Yüzyılda İstanbul esnafı Fransız kumaş
ihracatçıları karşısında pazarlık güçlerini artırmak için bir ortaklık
kurunca, Fransızların şikayeti üstüne Osmanlı hükümetinin bu ortaklığı dağıtması ve esnafı cezalandırması bunun önemli bir örneğidir. Fransız hükümetinin Osmanlı
İmparatorluğunda Fransız ihraç mallarıyla rekabet edebilecek yerli sanayi işletmelerinin engellenmesi
için İstanbul’daki elçisine talimat
verdiği de bilinmektedir.
- * İngiltere’nin
Osmanlı İmparatorğu’na yaptığı ihracatın değerini 24 yılda 12 misli artmasına
yol açan bu ticaret patlamasıdır ki, ticaretle ilgili eski Osmanlı kurum ve
düzenlemelerinin piyasa ilişkileri açısından 1838 Baltalimanı Anlaşması dikkat çekicidir... Bu sözleşmeyle, Osmanlı
ülkelerinde iş yapan yabancıları, mallarını imparatorluk harç ve benzeri
ödemelerden bağışlıyordu. Yapancılar sadece ithalat değerinden yüzde 5,
ihracatın değeri üstünden yüzde 12 gümrük vergisi ödeyecekti. ...Osmanlı-Avrupa
ticareti 1783’de 4,4 milyon sterlinden 1850’de 18 milyon sterline, 1911’de 70 milyon
sterline yükseldi. 1840-1913 arasında ihracat 10 kat, ithalat 12 kat arttı.
BİR DÜĞÜNE MİLYON STERLİN... BALLI MAAŞLAR,
SARAYLAR...
- * 1850’de
padişahın kızlarının birinin düğününde 2 milyon sterlin harcandı. Nazırlara
yılda 5-8000 altın lira maaş ödeniyordu.
- * 1913’te
Teşvik’i Sanayi Kanunu çıkarıldı.
Yasayla ortaya çıkan işletmelerin çoğu yabancılar ve onların koruduğu yerli
gayrimüslimlerce kuruldu. 1915’de İstanbul ve Anadolu’da 585 işyerinde 30 bin
kadar işçi çalışıyordu. Bunları yüzde 60’ı gıda, dokuma ve halı kesimlerindeydi.
- * 1831’de tımar lağvedildi. Müsadere yöntemi kaldırıldı. Müsadere
1840’da çıkarılan ceza kanunu ile suç sayıldı.
- *
1890’a
Suriye ve Mezopotamya’daki ekili arazinin
yaklaşık üçte birisi Abdülhamid’in
özel mülküydü.
- * İngiliz
uyruklu özel ve tüzel kişiler 1857-92 arasında İzmir yöresinde 2,6 milyon dönüm
tarım arazisi satın almış, pamuk plantasyonları ve üzüm bağları kurmuşlardı.
- * Bab-ı Ali 1854 de İngiliz ve Fransız hükümetlerinin yardımı
ile 3,3 milyon sterlin tahvil satarak ilk borçlanmasını yaptı.
-
* Osmanlı hükümeti bu tarihten 1914’e kadar 359 milyon Osmanlı Lirası (OL) net dış borç yükü alına girdi. Ancak
hem tahvillerin nominal değerinin
altında satılması hem de aracı bankalara ödenen yüksek komisyonlar nedeniyle eline sadece 222 milyon OL geçti. 1863’de bütçe gelirlerinin yüzde
17’si dış borç servisine ayrılmışken, bu oran 1874’te yüzde 55’e çıktı.
-
Osmanlı hükümeti 1875 yılında dış borçlar üstündeki faiz ve anapara ödemelerini durdurduğunu, yani iflas ettiğini açıkladı. Dış borç faiz
ve anapara ödemeleri yıllık toplam harcamaların 1910-11’de yüzde 33’üne çıktı. Duyunu Umumiye İdaresi büyük nüfuz
kazandı, Osmanlı demir yolu yapımcısı ve
işletmecisi yabancı şirketlere kilometre başına belirli bir gelir güvencesi tanımaktaydı. Kilometre
başına net hasıla bunu karşılamazsa,
ardaki farkı hükümet karşılamaktaydı.
HERŞEY DIŞ BORÇLA
YAPILIYOR...
-
... Baron Hirsch firması 1870 borcu ve bu borçla ilgili demiryolu
yapımı işi nedeniyle iki yılda 6,5 milyon sterlin kazanç sağladı. Aracılar Avrupalı bankaları aracılılığı
ile Osmanlı hükümetini daha çok
borçlanmaya özendiriyordu. Önerilen borçlara temkinli yaklaşan bir sadrazamı görevden aldırtabilmişlerdi.
* Dış
borçların ancak sekizde birisi yatırımlara gidiyordu. 25 milyon OL’sı demiryolu,
1 milyon. Lirası İstanbul Limanı, 1
milyon lirası Konya sulama projesiydi. Geri kalanı sarayın ve mensuplarının savurganlıklarıydı.
MERKEZ BANKASI (OSMANLI BANKASI) BİLE YABANCILARIN
- * Toplam
ticaret gelirlerinde en büyük payı, yabancı kapitalistler ve onların organik
uzantıları İstanbul ve İzmir’deki gayrimüslim çevreler almaktaydı. Bankacılık
işlerinin tümü Galata Bankerleri adı ile
Yahudi, Ermeni ve Rumların elindeydi.
- * Padişah ve ailesinin İstanbul’daki sarraf bankerlere olan borcu 1863’de 11
milyon sterlini bulmuştu.
- * 1850’den
itibaren Deutsche Bank ve Credit Lyonnais şubeleri olan en önemli Avrupa bankalarıydı.
Fransız ve İngiliz sermayesiyle 1856 ‘da kurulan Osmanlı Bankası DUİ (Duyunu umumiye idaresi) çerçevesinde
Padişah’dan devlet ve para bankası
işlevini görmek üzere ayrıcalık
aldı.
LİMANLAR, MADENLER
YABANCILARIN...
- * Deniztaşımacılığı
tamamen yabancıların denetimindeydi. 1911’de limanlarda yükleme boşaltmaların
yüzde 90’ı yabancı gemilere aitti. İstanbul, İzmir, Selanik ve Beyrut
limanlarında 1891-1909 arasında yabancı şirketlerin kârı 3 milyon sterlinden
fazlaydı.
- * 1910’da
yabancı şirketlerin madencilik üretiminden aldıkları pay yüzde 69’a, yerli
gayrimüslümlerin yapı yüzde 12 olmuş, Türk işletmecilerin payı ise yüzde 19’a
düşmüştü. 1902-9 arasında çıkarılan
manganez,demir, antimon, çinko kurşun, boraks, lületaşını yüzde 93-99’u yurt
dışına gönderiliyordu.
- * Fransızlara
ait Tütün Rejisi 1888-1909 arasında
2 miyon yatırım yapıp 4 milyon sterlin kar sağladı.
ABDÜLHAMİT DÖNEMİ SATIŞLARIN
ZİRVESİ...
- * Oriantal Carpet Manufactures Ltd. El tezgahlarında halı üretimini organize
ediyordu. İstanbul’da bir bira fabrikası vardı.
-
* Osmanlı devletinin egemenliği bir yarı
sömürge statüsüne ingirgendi. Mali kaynaklar DUİ yönetimine girdi. Yıllık dış transferler 1913’de 6,6
milyon siterlini buldu. Dış ticaret, deniz ve demiryolu taşımacılığı, liman ve
rıhtımlar, liman kentlerindeki elektrik, havagazı, su, tramvay,
madencilik,imalat sanayi yabancı sermaye sahiplerinin denetimindeydi.
-
*İstanbul
levantenlerinin Paris’in en pahalı mahallelerinde birbiriyle görkem ve lükste yarışan köşkler yaptırdıkları
bilinmektedir. Osmalı içinde harcadıklarıd a görkemli mesken yapımına ve tüketimine
gitmiştir.
-
* 1913
yılında merkezi hükümete bağlı
kuruluşlarda 190 bin kişi çalışıyordu. Bunun yarısını ordu ve donanmadaki subaylar oluşturuyordu.
-
* Sened-i İttifak, Tazminat Fermanı
vs. devletin batı tipinde yeniden örgütlenme çabalarıydı, ama
süreklilik kazanmadı.
*“Batı uygarlığının bazı yönlerine aşina...
en azından bir batı dilini bilen... bu insanların... çoğu çağdaşlarının yaptığı
gibi ..rahat bir cehalet içinde kafir batıyı horgörmeleri olanaksızdı. Aksine
hem eğitim hem de çıkarlarından ötürü batıyla uyuşmuşlardı.”
“İKTİSADİ MİLLİYETÇİLİK” FİYASKOYLA SONUÇLANDI
- * İktisadi milliyetçilik İttihat ve Terakki Partisi döneminde dillendirildi. Ne varki
İngiliz ve Fransız tahakkümünden kurtulalım derken Osmanlı İmparatorluğu Alman
emperyalistlerin arenası haline geldi.
-
* Aşar ve ağnam’ın
bütçe içindeki payı yaklaşık yüzde 40 civarında.
-
* * Devletin harcamaları içinde yaklaşık yüzde
50’si askeri harcamalara, yüzde 35’i dış borçlara gitti.
* Bütçe gelirleri
savunma harcamalarına ve maaş ödemelerine yetmediği için dış borçlanma
artırıldı. 1914’de 157 milyon siterlin olan Osmanlı dış borç tahvillerinin
yüzde 48’i Fransızların, yüzde 19’u Almanların, yüzde 13’ü İngilizlerin
elindeydi. Yabancıların Osmanlıdaki doğrudan yatırımlarının tutarı 74 milyon
sterlindi. Bunun yüzde 63’ü demiryolu, yüzde 9’u limanlar ve liman
şehirlerindeki belediye hizmetleri, yüzde 12’si bankacılık sektörlerindeydi.
Bunların yarısı Fransız, yüzde 28’i Alman ve yüzde 15’i İngiliz kapitalistlere aitti.
-
* Daha
1. Dünya Savaşı başlamadan, Osmanlı İmparatorluğu emperyalist güçler arasında nüfuz
bölgeleri halinde paylaştırıldı. Savaştaki yenilgi ise galip güçlerin Türklerin
anayurdu haline gelmiş Anadolu’yu fiili işgallerle parçalama girişimine yol
açtı.”
İyi haftalar...