16 Temmuz 2018 Pazartesi

Mustafakemalpaşa’da büyük tehdit: Altın!





Verimli  topraklara, gürül gürül akan derelere, şelalelere, kaplıcalara, kayın ormanlarına sahip Mustafakemalpaşa ilçemizi  derin bir tedirgilik sarmış: Altın... Siyanürlü altın...

İlçenin içme ve kullanma suyunu sağlayan ormanlık bölgede, yabancı bir şirkete siyanürle altın çıkarma izni verilmesine her siyasi görüşten, her yaştan, bütün kesimlerden tepki  var. 
Açıktan bayrak açmasalar da Ak Partili siyasiler bile iktidarın siyanürle ilçenin mahvına adım atmasına tepkili.
Önce olayı özetleyeyim...
Bursa’da en verimli arazilerin bulunduğu yerlerden birisi olan Mustafakemalpaşa ilçesinin güney doğusu  ormanlar, tertemiz sular ve şelalerle ünlü... 
Başta Suuçtu olmak üzere Sapçık, Kösehoroz gibi fay hatlarının kırılmasıyla oluşan birbirinden güzel şelaleler var.
Aşağıda ise Derakadı köyü yakınlarında Tümbüdek kaplıcaları...
Saniyede 50 litre, yaklaşık 50 derece sıcaklıkta, pekçok şeye iyi gelen bir doğa mucizesi...
Mustafakemalşapalılar, Tümbüldek kaplıcasını aslında hayli geç farkederler, uzun seneler derelere karışır, boşa akar sıcak sular...
Zaman sonra belediye, ailelerin kalabileceği, pansiyon tipi tek katlı, mütevazı  evler yapar...
Son yıllarda, bazı turizmcilerin dikkatini çeker burası. 
En son belediye başkanını bir yakını dahil  yatırımcılar buraya lüks oteller yapmak için harekete geçer. Yatırım desteği için bölge Turizm Bakanlığı tarafından  “Turizm Bölgesi” ilan edilir.
Tumbüldek’te irili ufaklı tesisler çoğalmaya başkarken, daha turizm yatırımları bitmeden bu sefer Enerji Bakanlığı’nın yabancı bir şirkete bölgede altın arama izni verdiği ortaya çıkar!
Devletin AES Madencilik A.Ş. firmasına verdiği  Altın ve Gümüş Kompleks Madeni Tesis Alanı”  doğrultusunda Bursa Büyükşehir Belediyesi  1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği yapar ve turizm alanındaki bir bölgeyi maden alanına çeviren plan bu yeni plan bir ay süreyle (19 Ekim -19 Kasım 2017 arasında) askıya çıkarılır.
Büyükşehir Beldiyesi’ne başvurunun, Enerji Bakanlığı değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı Plan İnceleme ve Denerlendirme Kurulu kararı ile geldiği anlaşılıyor.
Bölgede 250 metre derinliğine kadar inen sondajlar yapılır ve Kömürcükadı Köyü mevkiinde altın bulunur.
Bulunan altın rezervi, işletme için gerekli miktarın iki katı zengindir. (Galiba bir metreküp toprakta  0,8 gram yerine 1,2 gram) 
Altının yeri tespit edildikten sora maden alanı  3 bin 899 hektar  olarak tespit ediliyor.
Ama ruhsat sınırları içinde Kömürcükadı ile birlikte Bahariye, Akarca, Şapçı, Derekadı’nın bir bölümü, Güveçdere var.  
Yani sonuçta ormanlık vs. toplam 40 bin dekarlık alan altın ve gümüş çıkarılması için AES Madencilik A.Ş.’ye devredilmiş durumda.
Sonra iş bölgedeki  vatandaşın “razı edilmesi”ne  gelir...  
AES Madencilik  Kömürcükadı  ve Akaraca köylerinde vatandaşlarla toplantı yapar.  Toplantılarda, köylerin 3 yıl içinde tahliye edilmesi gerektiği,  ama “kimsenin mağdur olmayacağı” söylenir!...
Köylülere ödenecek paralar da açıklanır.  
Örneğin meyve bahçelerinin dönüme 21 bin, sulanan verimli tarlaların dönümüne  19, 18 bin, sulanmayan verimsiz tarlaların dönümüne  de 18 bin lira ödeneceği, bir tür kamulaştırma yapılacağı söylenir.   

Açıkçası, bazı aileler de “burada artık yaşayamayız, iş bitmiş” diye yerini yurdunu satıp terke başlamış bile.
Bölgede konuştuğumuz bir vatandaş, durumu “Konuyu Ankara ile bağlantısı olan Ak Partililere de sorduk. Karar verilmiş. Kimseyi dinlemiyorlar.  Belediye başkanı  karşı görünüyor ama birşey yapmıyor. Büyükşehir Belediye başkanına da sorsan belki istemiyorum der, ama planı kendileri yaptı, maden için imar planını kendileri kabul etti. Sondajlar falan yapıldı. Yarın iş makineleri gelecek, biz karşıyız vatandaş olarak,  engel olmaya çalışacağız bütün gücümüzle. Ama devletin polisi jandarmasına karşı ne yapabiliriz ki... Bergama, Artvin gibi şeyler olacak burada  diye özetledi ve hükümete sitem etti.
Peki ne olur?
Yöre halkı gergin, tepkili ama  şu anda bunun olmayacağını gösteren birşey yok.
Altın topraktan siyanür gibi bir güçlü zehirle ayrıştırıldığından, olağanüstü miktarlarda siyanür kullanımı ile bölgede hem geniş bir tarım alanı, hemde yeraltı suları etkilenecek...
Yeraltı suyu deyince...
Bölge Mustafakemalpaşa ilçesinin içme ve kullanma suyunun geldiği bir yer!
Sadece ilçede tüketilen su değil, buradan geçen Kirmastı çayı bölgedeki  arazileri sulayarak Marmara’ya dökülüyor.  
Tabi Tüblüldek Kaplıcaları herhalde birkaç yıllda Suriye’de bombalanan yerlere döner, terkedilir, virane olur.  
Turizm vs. hayali kuranlar hüsrana uğrar.
Sadece altın çıkarılan köyler değil,  çok geniş bir alanda tarım ve doğal yaşam tahrip olur.

BERGAMA’YI HATIRLAYALIM....

Türkiye’de madencilik maalesef, özgür bir ülkenin, kendi topraklarındaki madenlerini çıkarıp değerlendirmesi, ülke kalkınmasında kullanması gibi kitabî söylemlere uymuyor.
Hatırlayın, daha yakın geçmişte, Bergama’da insanlar siyanür yüzünden altın arama deyince büyük gedirginlik, panik yaşadı  ve karşı çıktı.
Her siyasi görüşten, her yaştan bölge halkı, Ankara’ya kadar uzanan gösteriler yaptı, STK’lar deyim yerindeyse poposunu yırttı, durdurmak için...
Ama olmadı, siyanürle yaşamak istemeyen, protesto edenlerin üzerine polis, jandarma salındı, susturuldu.


Peki sonuç ne oldu?
Sonuçta Eurogold diye bir yabancı firma, tonlarca altını çıkardı,  siyanürle ayrıştırdı, temizledi,  yükledi araçlara ve ülkelerine götürdü...
Adamlar kaç ton altın götürdü, onu bile öğrenemedik.
Türkiye’ye altının KDV kadarını bile vermediler.  
Eurogold firması, işin kaymağını götürdükten, rezervleri azalttıktan sonra işi, bişbirlikçisi Altın Koza diye bir “Türk şirketi”ne devretti.. .
Fetöcü bu şirketin buradan kazandığı altınlarla Türkiye’nin başına nasıl belalar örmeye kalktığını ise 15 Temmuz’da gördük  hep beraber diye düşünüyorum.
Merak etmeyin,  Mustafakemalşapa’da da film aynı ...
Madeni çıkaracak olan AES Madencilik A.Ş.,  Eurasian Minerals” adlı yabanı firmanın Çolakoğlu Ticari Yatırımlar A.Ş. ile Bursadaki bu altın işi için kurdukları bir şirket.
Sözleşmeye  göre, Çolakoğlu maden işinden, çıkarılacak altının onzuna göre belli bir komisyon alacak.  Üretimden izabe geliri (NSR) yüzde 3,5 olacak. Madencilik-turkiye.com’daki bilgilere göre, hisseler Çolakoğlu’nun olacak, ama Altının sahibi Euroasian Minerals...
Yani Mustafakemalpaşa’nın altınları da yabancılara gidecek...
Altınlarımız gidecek...
Geriye, Mustafakemalpaşa’ya ve Bursa’ya kirletilmiş bir doğa ile boşaltılan birkaç köy ve tahrip edilen, kanser gibi ölümcül hastalıklarla boğuşan  yaşamlar kalacak...
Aynen Bergama’daki  gibi...

MUSTAFAKAMALPAŞA’LILAR DERTLİ Mİ DERTLİ...

Geçtiğimiz hafta sonu Bursa’daki Mustafakemalpaşalılar Derneği’nin Başkanı Kıvanç Atmaca’nın davetlisi olarak bir grup gazeteci  ilçede altın çıkarılması planlanan bölgeyi  gezdik.
Mustafakemalşapa’nın Ak Partili Belediye Başkanı  Sadi Kurtulan, tabi iktidar, muhalefet, bütün siyasi parti ve sivil toplum örgütleri olarak ilçede siyanürle altın işletmeciliğine karşı olduklarını vurguladı. Yani topyekün bir kenetlenme var. 

Ünlü eğitimci, Tan Okulları’nın sahibi  Şükrü Akyollu ile Kemal Dayıoğlu, Nevzat Kocakurt gibi derneğin eski başkanları da bizimle ilçenin güzelliklerini gezdi. .
Suuçtu’ya uzun zamandır gitmemiştim. Artık Milli Parklar işletmesi  şelalenin yanına kadar asfalt yol yaptırmış, dinlenme, piknik alanları da yapılmış.
Tabi giriş de artık ücretli olmuş...
Pazar günü, minibüsüne akrabaları doldurup gelen bir Bursalı, umumi WC’ye girerken, “Artık tuvalete de para almayın, daha girişte bastırdım 23 banknotu kardeşim” diye söyleniyordu.
Kıvanç başkan ve arkadaşları, Bursa’da yaşayan ama kalpleri ilçede atan, doğduğu toprakları seven insanlar...
Ama gelişmeler maalesef hep olumsuz, hep olumsuz...
Öğretmenevi’ndeki toplantının ardından Çaltılıbük’te “Hayrat”a denk geldik, ağırlandık. İnsanlar müthiş misafirperver, pozitif...
“Hayrat”a, bu haliyle ilk kez rastmadım. 
Köyden göçen insanlar yılda bir gün bir araya geliyor, topluca yemek  yiyor, sohbet ediyor, hasret gideriyorlar.
Aynı şekilde Çamlıca köyünde de Hayrat’a denk geldik.
Mustafakemalşa çok dertli....

Ovaları, yanlış tarım politikaları sonunda kimliksiz bir hale gelmiş, inşaatlarla hızla tahrip edilmiş...
Pek çok tarla sahipsiz gibi duruyor, belli ki sahipleri ya üretime küsmüş, ya da göçmüş, topraklarını terk etmiş.
İlçenin nüfusu 100 bin, ama bunun bir buçuk katı insanın Bursa’ya göçtüğü söyleniyor.
Müthiş güzel dağlık, ormanlık alanları, here çeşit meyvenin, sebzenin yetiştiği verimli toprakları  var...
Ama mermer ocakları her yere kangren gibi işlemiş.
İnsanlar aslında mermer çıkarılmasına karşı değil; ama şirketler maalesef açtıkları dev çukurları öylece bırakıyor, çevreye sürekli toz yayıyor ve işi bittikten sonra da hiç ocağı rehabilite eden yok.
Yaralarıdan birisi de Kestelek köyündeki  Bor Madeni tesisi...
Mustafakemalpaşalılar “açık ocak”a geçiş nedeniyle çalışan işçi sayısının çok azalması, düşük ücret ve taşeronların yayılmasından rahatsız...
Bir de Kestelek’teki  madenlerin yıkanması sırasıyda kirlenen derelerin suladığı tarlaların “ot bitmez hale gelmesi”...
Güzellikler,  birilerinin para hırsına heba edilmesin, Mustafakemalpaşa, namı diğer, binlerce yıllık tarihe sahip Kirmastı siyanüre kurban gitmesin diyorum...


9 Temmuz 2018 Pazartesi

İşte! Yeni Türkiye!


Bugün 9 Temmuz 2018.
Tarihi bir gün yaşıyoruz...
Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın TBMM'deki yemini ve ardından "Yeni Türkiye"nin yönetim merkezi Beştepe Külliyesi'ndeki açılış töreniyle yeni bir dönem başlıyor.
Erdoğan bu yeni dönemin ilk "Cumhurbaşkanı" oluyor.




Adı "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" ama bence fazla sürmez, adı "Başkanlık" şeklinde de değişecektir.

Bakınız, bu Yeni Türkiye, bizim 1945'ten sonra girdiğimiz Amerikancı yolun geldiği son aşamadır.
Bayar-Menderes döneminin "Küçük Amerika" hayallerinin gerçek olduğu yerdeyiz...
Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan resimlerinin yan yana konulması rastlantı değildi.
Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde Sosyalist ve Kapitalist blok arasında bir seçim yapmış ve Amerikanın başını çektiği batı blokunda yer almıştı.
O zaman iktidardaki CHP yönetimi, bu yola Türkiye'nin "batı medeniyeti"ni tercih etmesi, çağdaşlık mantığı ile girmişti.
Ama "Batı", "kapitalist sistem" Türkiye gibi ülkeleri toplum olarak kendi aralarına almak, uzun kavgalar sonunda elde ettikleri kendi toplum değerlerine yaklaştırmak, karıştırmak için değil; salt “kendi kısa vadeli çıkarlarına göre kullanmak” için çalışıyordu. 
NATO gibi ortaklıkları bunun için yapıyordu...
Sonuçta, CHP'nin 1960'larda başlattığı "Planlı Kalkınma" dönemleri, "ithal ikamesi" modelleri, bilinen nedenlerle işlemeyince...
Türkiye tamamen batının ucuz işgücü, ucuz hammadde kaynağı ve vergisiz mal satacakları bir pazar haline geldi... 
Çiller döneminde imzalanan AB ile Gümrük Birliği anlaşması bunun belgesiydi.
Kendini hala Atatürk'ün yolunda, bağımsız siyaset ve ekonomi savunucusu sanan CHP'nin bu 70 senede hep muhalefette kalması şaşırtıcı değildi...
Avrupa sosyal demokrat partilerinin yaptığı gibi neoliberal, vahşi kapitalist politikalara alternatif ekonomi ve sosyal politikalar üretemediler...
Ecevit'in "halkçı" sloganlarının sadece lafta kalması ise son umutları yok etmekten başka işe yaramadı...
"Ekonomiyi nasıl düzelteceğiz? Elbette yabancı sermayeye güven vererek.." diyen CHP liderlerinin kararlı adımlarla ilerleyen vahşi kapitalist gelişme karşısında "ayak bağı" olmaktan başka bir durumları kalmamıştı...
Evet, kendini Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk'ün partisi ve devletin hakiki sahibi sanan CHP artık yeni system için sadece bir "ayakbağıydı”
DP, AP, ANAP, DYP ile süren gelenek ise AKP ile rüştünü ispatlamış, yerli yabancı büyük sermaye sahiplerini, kendi çıkarlarına en uygun parti olduğu konusunda ikna etmişti...
Artık "Vahşi kapitalizm"; "Türkiye Cumhuriyeti", "Parlamenter Demokrasi", TBMM gibi kurumları kolayca değiştirileceği birer tabela haline getirmişti.
Yarın yeni bir Türkiye'ye uyanacağız... 
Türkiye'de güç sahipleri, yani ben ona para, silah ve siyasete hakim olan kesimler diyorum, 70 yıllık yatırımlarının meyvesini alıyorlar...
Hükümetin islamcı, muhafazakarlığına bakarak “Türkiye batıdan kopacak” vs. heyülası görenler...
Hiç böyle birşey olmayacak...
Hatta tam tersine...
Türkiye, batıyla her zamankinden daha yakın...
Ama "Batının gittiği yoldan giden" değil,
"Batının dediğini yapan"... yeni bir Türkiye...
Zaten siyasette sağcılık ve solculuk arasındaki fark bu değil midir?
Anlayın artık,  Sağcılar” batının dediğini yaparak, çıkarlarına uygun yapı yaratarak; “Solcular” da batının gittiğı yoldan giderek "Batı medeniyeti"nin bir parçası olmak gereğine inanırlar...
Osmanlıdan beri bizde siyasetin dizaynı budur…
Atatürk'ün liderliğindeki Cumhuriyet,  "Batının gittiği yoldan gitmeyi" planlamıştı.
Zaten, topraklarını İngiliz, Fransız, İtalyan emperyalistlerinin işgalinden yeni kurtarmış bir Türkiye, onların lafına kanacak dereleri çoktan geçmişti... 
Ne ki, zaman, konjonktür...
1946'dan beri istikrarla gelen kronik cari açıkların, dış ticaret açıklarının, yabancı sermaye ile kalkınma düşlerinin getirdiği son noktadayız...
Artık ekonomi yönetimi tamamen "vahşi kapitalizm"in temsilcilerinin eline geçecek, başka şansı yok...
"Yerli, Milli" işi, parayı yabancı markalara basıp kendi adına ürettip, üzerine adını yazdırdığın bir sektörden öteye geçemeyecek...
Dövizin artıp Türk parasının ucuzlamasını fırsata çeviren "Yabancı sermayenin teveccühü" ile karşılaşacağız.
Önümüzdeki birkaç yılda dünya kadar şirket yabancıların kontrolüne geçecek...
Zaten bu değeri düşen varlıklara da yabancı sermaye girişi, bu "teveccüh" olmazsa, IMF kapıda bekliyor olacak... 
Aylar öncesinden komisyon kurup hazırlıklarını bile yapmışlar.
Ekonomi medyası, artık yabancı para babalarının içerideki talanını anlatacak ballandıra ballandıra...
Tabi yeni zamları, sıkacağımız kemerleri, artan işsizliği, iflasları, pek çok noktadan cebimize uzanacak elleri yazmaya gerek yok...
Ama mega projelerle, yerli yabancı konsorsiyumlara kâr ve müşteri garantili yapılan görkemli köprü, kanal, havaalanı, otoyol, hastane vs. muhteşem binalarımız olacak...

Çay, kahve, börek ve keklerin bedava olacağı kahvehaneleri dört gözle bekliyoruz...
Her mahalleye bir, hatta bazen iki üç tane…

Selam olsun Türkiye'ye...