3 Ocak 2023 Salı

Bursa turizmini bir duayen ile konuştuk (1)

 

Ünlü rehber YELKENKAYA:

‘Milyonlar sanki değerleri yok etmek için harcanıyor’

 

B

ursa’da turizmin durumunu sürpriz bir isimle, turizm rehberlerinin duayeni  diyebileceğim Ersen Yelkenkaya ile konuştuk. Yelkenkaya sadece yabancı dil bilen, kokartlı bir turizm rehberi değil. Uzun yıllar Bursa’daki en büyük sanayi kuruluşlarından OYAK Renault’da çalışan, yöneticilik yapan, dolayısıyla Bursa’yı değişik yönleriyle iyi bilen bir isim. Dopdolu, söyleyecek sözleri var. Beni kırmadı, konuştu. 

İstanbul’daki bir Fransız okulunda okuyup operacı olmak hayalleri kuran bir ‘frankofon’ genç olarak hayata atılan Yelkenkaya ile Kükürtlü’de Lübnan kökenli bir işletmeciye ait otantik “cafe”de buluştuk. İlerlemiş yaşına rağmen hala turistlere rehberlik için koşturan Yelkenkaya’nın anlattıkları turizm konusunda Bursa’nın hiç de iyiye gitmediğini ortaya seriyor.

Yelkenkaya Bursa turizminde yaşananları, sorunları ve yapılması gerekenleri anlattı. Bize önce çok yönlü kişiliği ile kendini, sonra Bursa’yı tanıttı… İşte duayen turizmci ile yaptığımız söyleşinin ilk bölümü: 

 -          Ersen Yelkenkaya’yı Mora Dergisi okurlarına tanıtır mısınız?

-          Ersen Yelkenkaya İstanbul’da doğdu. Ortaokulu ve liseyi Saint Benoit’da (Fransız Lisesi), üniversiteyi Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Fransız Filolojisi bölümünde okudu. Dedem İstanbul Barosu’nun sayılı avukatlarındanmış. İstanbul Kadıköy Kızıltoprak’ta yaşayan anne ve teyzem Burhan Felek’in kitaplarında bahsi geçen bir ailedir. Abileri Emin bey Rus harbinde yüzbaşıymış. Annem o zaman keman dersi, Kız Sanat Enstitüsü eğitimi almış. Babam Beylerbeyli, Karadenizli bir ailenin oğlu. Orada bir köşkleri varmış. Doğumuma gelince… İkinci Dünya Harbine Türkiye girmiyor, ama Winston Churchill illa Türkiye’yi savaşa sokmak istiyor. İsmet Paşa ‘girmeyeceğiz’ diye ısrar ediyor. Ankara’dan İsmet Paşa, Fevzi Çakmak gelecekler Kıbrıs’tan da Churchill gelecek, Adana Mersin yolunun  kesiştiği noktada bir kasaba var, o kasabada bir tren istasyonunda buluşurlar. O buluşmada sabahlara kadar müzakere edilir. Ve sonunda İsmet Paşa ‘hayır’ diyor, ‘Türkiye bu savaşa girmeyecek.’ Tarih, 30 Ocak 1943. İşte o gün annem İstanbul Kadıköy Kızıltoprak’ta beni doğuruyor. İşte böyle anlamlı bir günde doğmuşum.

 OPERA HAYALİ KURAN GENÇ BİR FRANKOFON

 Üniversiteye gittiğimde, bütün hayalim bir opera sanatçısı olmaktı. Hatta Can Gürzap, iki yaş küçük olmasına rağmen konservatuvara girmişti. Ondan tavsiyeler almıştım. Doğan-Ferhan Onat, Türk operasının büyük isimleri. Muhammer Esi… Onlarla beraber çalışma yapmama rağmen operaya girmek kısmet olmadı.  Ama Fransız Filolojisinden mezun olurken, Özdemir Nutku, Sevda Şener gibi hocalarla beraber tiyatro derslerinde oldum. Ahmet Kutsi Tecer’in kızı Leyla Tezer ile hala görüşürüz. Bir yandan tiyatro, bir yanda da opera ile ilgilenen kişilerdik.

 -          Okul sonrası?

 1969 yılında Ankara Televizyonu kuruldu. Erman Okay, Cenk Koray gibi arkadaşlarla, Yalın Tolga’nın rejisiyle ilk defa sahneye çıktım ve çalışmaya başladım. Radyodan uzak değildim. Çünkü çocukken, İstanbul Radyosu Çocuk Saati Programındaydım. Rahmetli Orhan Boran ile orada tanışma fırsatım olmuştu. Büyük bir sesti ve ben onu kapmışımdır. Ve ben 1972’ye kadar Ankara’da lale devrimi yaşadım.  O arada yabancı bir şirkette çalıştım.

Deniz Kuvvetleri Tiyatrosu’nda çalışırken askere çağrıldım. Beni ilk sahneye çıkaran Yalın Tolga’dır. Askerde kura çekince Bağlarbaşı Şile yolu üzerindeki birlik çıktı. Şans güldü. Derken bir gün Böhler elektrot fabrikasında  işe başlamıştım ki, bir arkadaşım ‘Yahu sen Frankofon (Fransızca konuşan) adamsın,  Fransızca biliyorsun, niye OYAK Renault’ya gitmiyorsun’ deyince, 1 şubat 1973’te yedek subay pardösümle Oyak Renault’nun kapısından girdim. Giriş o giriş... Memur olarak işe başladım. Metod, Dış İlişkiler.. derken Halkla İlişkiler servisinin başına geçtim.

 -          Evet, sizinle Halkla İlişkiler  Müdürü iken tanışmıştım bir gazeteci olarak…Galiba 30 seneyi geçti.

 -          Ve 30 yıl sonra, yaşımı da doldurmuştum, emekli oldum. Yerel Gündem 21’e Sanatçılar Grubu adına girdim. Bu arada Bursa’da Yalın Tolga çağırdı, Gençlik Tiyatrosu’nu kuralım teklifinde bulundu. Yerel Gündem 21 Sanatçılar Çalışma Grubu temsilcisi iken 40. Altın Portakal Yarışmasında Ömer Kavur’un ödülünü verdim. O zaman bakan Erkan Mumcu idi. Unutamadığım anılardan birisidir. Aynı yıl Süleyman Turan ile film jürisinde bulunduk. Sonra kendimi turizme adadım. 1960’lı yılların sonunda yabancı turist hocaları gezilere götürüyordum. Turizm  merakı oralarda başlamıştı. Turist Rehberi oldum. Türkiye Turizm Rehberler Birliği kurulunca müsteşarın emriyle Bursa Bilecik Kütahya Rehberler Odası kurucu başkanı seçildim.

 Yaşım 80’e gelmesine rağmen hep yapacak bir şeyler bulmuşumdur. Sıkılmam, okurum. Müzik dinlerim. Evli ve iki çocuk babasıyım. Eşim ressam. Kızlarımın birisi Almanya’da birisi Bursa’da çalışıyor. Bir evim var. 70 Yaşına geldiğim gün artık araba kullanmayacağım demiştim. Hatta arabanın önünde değil arkasında otururum. Hani çocuklar arabanın önüne oturtulmaz. Çünkü refleksi zayıftır. Eee 70 yaşından sonra ben de çocuk olduğuma göre artık arabanın arkasına geçtim. Araba kullanmamaya gayret ediyorum.

 BURSA ŞANSIZLIKLAR İÇİNDE

 -          Bu kentin yöneticileri, yerel yönetimler, siyasetin temsilcileri yıllardır Bursa’nın ‘turizm kenti’ olduğunu söyler. ‘İnanç turizmi’,  ‘Kış turizmi’ gibi hedefler oldu. Ama bugün Bursa’nın bir turizm kenti sayılamayacağını görüyorum. Siz turizmci cephesinden  nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

-          Samimi hislerimi söyleyeceğim… Ama suçluların kimler olduğunu bilmiyorum. Dördüncü Turizm Sempozyumu Yapıldı. Benim yazılarım yayımlandı orada. 1968’de de ben Bursa’ya gelmiştim. Bursa turizmde şanssızlıklar içinde çabalayan bir yer.

 -          Neden?

 İstanbul’a yakınlığı nedeniyle Bursa’nın iyi bir yerlere gelmesi  lazımdı, ama sıralayayım… Rahmetli Halit Cura zamanında Mudanya’ya yabancı gemiler gelirdi. Turistler gelirdi. Dil bilenler Bursa’yı gezdirirler. Daha sonra onlar kayboldu. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası bir TIR ile İstanbul Sultan Ahmet’te Bursa’nın tanıtımını yaptı. Ben de görev almıştım. Ben orada turistlerin ‘Biz deniz yoluyla Mudanya’ya gideceğiz. Oradan Bursa’ya bizi kim alacak, nasıl gideceğiz, kim gezdirecek?’ sorularına cevap veremedim ve bu işin ne kadar yarım yapıldığına şahit oldum. Ayrıca dünyada kentler bir isme sahiptir. Paris ‘aşk kenti’dir. Bursa ‘yeşil Bursa’ olarak… yabanı dillerde de öyle tanımlanır. Şimdi ben size soruyorum. Yeşil Bursa nerede?

Turizm kongrelerinde Bursa’da bir gece konaklamayı sağlamak için planlar yapalım dendi. Yapabildik mi? Yapamadık.  Çünkü söylediklerimiz orada kaldık. Bursa’nın tarihi değerlerini onaracağız diye, yok ettik. Bunlardan birisi Muradiye Hamamı, Muradiye Medresesi. Bursa da Osmanlı’nın başkenti olduğu için 1. Murat Camisinin yanında ‘Gir-Çık’ Hamamı’ vardı.  ‘Çık-Çık Hamamı’ da denirdi. Ne demektir? İnsanoğludur, abdesti kaçar… Hemen girip abdest alıp, gusül abdesti falan alıp çıkacak. O Çık-Çık Hamamı’nı tuvalet yaptılar… Oysa o hamam dursaydı, herkese islamın insanlara verdiği değerin örneği olmaya devam edecekti.

 

(1.  Bölümün sonu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder