TCMB bugünlerde dolara hücumu frenlemek için ihale üstüne ihale yapıyor. Umarız ki, epeydir döviz rezervlerinin fazlalığı ile övünen banka, doların ateşini söndürür. |
Ancak geçmiş deneyimlere ve tek bir tuğlası bile sökülemeden sapasağlam duran cari açık ekonomisine bakılırsa, “merkez”in dövize hücum edenlere “alın size dolar” diye piyasaya dolar saçmasının etkileri sınırlı kalacak. Zaten hükümet de “enflasyon artabilir” açıklaması ile olacakları kabullenmiş görünüyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) doların 1,9 lirayı görmesi ve psikolojik sınır kabul edilen 2 liraya ulaşacağının anlaşılması üzerine geçtiğimiz hafta içinde iki rekor ihale açtı, piyasaya 2 milyar dolara yakın döviz sattı.
Merkez, ayrıca bankaların döviz yükümlülüklerini de hafifleterek, dolara talebi frenlemek istedi. Bu operasyonla dolar 1,85 liraya geriledi. Dolar, haftayı 1,84 lira ile bitirdi.
Elbette, ilk göze çarpan şey, rekor döviz satışına rağmen kurun çok da fazla düşmemiş olması. Ayrıca gözünü “yurtdışı piyasalardaki olumsuz gelişmeler”e diken ve bu yolla güvenini yitiren piyasa aktörlerinin her an dolara yüklenebileceğini, paniğe çok açık bir ortam oluşmaya başladığını da görmek gerekiyor.
Sizlere, doların önümüzdeki günlerde nereye kadar çıkacağını söyleyebilecek durumda değilim. Ama bu gidişin hiç de hayra alamet olmadığını ve daha şimdiden toplum olarak bunun faturasını ödemeye başladığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Daha dün, doğalgaza küt diye yüzde 12 zam yapıldı. Enflasyonu yüzde 6-7 diye açıklayan Türkiye, hem enerjide hem ısınmada en temel ürünlerden birisi olan gaza bir kalemde yüzde 12 zam yapabildi! Demek ki bu kış vatandaş ısınmak için yüzde 12 daha fazla ödeyecek. Aynı şekilde doğalgaz kullanan bütün fabrikaların, işyerlerinin yakıt, enerji giderleri artacak.
Tabi iş doğalgaz fiyatı ile kalamaz. Bakın, hemen elektriğe yüksek oranlı bir zam yapıldı, zira artık Türkiye elektriği büyük ölçüde doğalgaz yakan santrallarda üretiyor.
Eee tabi, yarın doğalgaz, elektrik maliyetleri artan firmalar, kuşkunuz olmasın ki, bunu fiyatlarına yansıtacaklardır ve “iğneden ipliğe” her şeye şakır şakır zam gelecektir.
Türkiye uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşadı ve geleneksel olarak enflasyonun kaynağı kamudur. Zira öteden beri devlet ilk adım olarak benzine, mazota, elektriğe zam yapar. Gerekçesi de –her zaman olduğu gibi- “döviz fiyatlarındaki artış” olur.
Burada, devletin bütçe açıklarını kapatmak için kendi elindeki “KİT”lerde yaptığı zamları da unutmamak lazım. İçki ve sigaradan şekere, uçak biletinden TEKEL kibritlerine, boğaz geçişinden belediye otobüs biletine, okul harçlarına, her şeye zam yağardı.
Burada, devletin bütçe açıklarını kapatmak için kendi elindeki “KİT”lerde yaptığı zamları da unutmamak lazım. İçki ve sigaradan şekere, uçak biletinden TEKEL kibritlerine, boğaz geçişinden belediye otobüs biletine, okul harçlarına, her şeye zam yağardı.
Üretimdeki en temel girdiler olan akaryakıt ve elektrik faturaları kabaran özel sektör de şakır şakır zam yağdırmaya başlardı.
Tabi bu zam ve enflasyon oyununun en büyük kuralı adaletsizliktir!
Tabi bu zam ve enflasyon oyununun en büyük kuralı adaletsizliktir!
Mutlaka güçlü ve örgütlü olanlar diğerlerine fark atarlar…
Enflasyonun belirleyici dinamiği, “fiyat artışının, ücret artışından fazla olması” dır. Yani elinde satacak malı olanlar, piyasayı kontrol edenler daima ücreti, emeği ile geçinenlerden daha avantajlıdır.
Enflasyonun belirleyici dinamiği, “fiyat artışının, ücret artışından fazla olması” dır. Yani elinde satacak malı olanlar, piyasayı kontrol edenler daima ücreti, emeği ile geçinenlerden daha avantajlıdır.
Zaten “adaletsizlik”, bir kesimden diğerine gelir transferi olmasa enflasyon kimsenin işine gelmez!
Düşünsenize, hem mallar ve hizmetler, hem de ücretler aynı oranda arttı…
Kimse kimseden bir şey aşıramadı!…
Böyle bir şey eşyanın tabiatına aykırıdır!
Böyle bir şey eşyanın tabiatına aykırıdır!
Zaten böyle olsa kimse fiyat artırmaya kalkmazdı.
Giderlerin yüzde 50 artacaksa, niye durup dururken malının fiyatına yüzde 50 zam yapacaksın ki?
Giderlerin yüzde 50 artacaksa, niye durup dururken malının fiyatına yüzde 50 zam yapacaksın ki?
Kasaya girenle çıkan eşitlenirse, niye boşa çabalayacaksın ki?
Yüksek enflasyon toplumda adaletsizliği artırır, ücretliler aleyhine bir dengesizlik yaratır. Bu yüzden haklın gözünde onun adı “enflasyon canavarı”dır!
Yüksek enflasyon sadece ücretlileri değil, çiftçi-köylü kesimini de ezer.
Satın aldığı her şeye zam geldiğini görüp, kendi ürettiği şeyleri ucuza satmak zorunda kalan çiftçiler bu durumu, “Onlarınki sanayi malı, bizimki enayi malı” diye tanımlardı!
Doların yükselişini film seyreder gibi izleyenler ve bu filmin İstanbul Kapalıçarşı ile borsa, banka sahnelerinden ibaret kalacağını sananlar için yine hatırlatalım ki, bu iş salt fiyat artışları ile kalmayacak.
Enflasyonun yarattığı “adaletsizlik”, doğal olarak ücretli kesimleri vuracak.
Ürünlerine zam yaparken gözünü çalışanın cebine diken firmalar satışlarının azaldığını görecekler.
Satışların azalması ve durgunluk, insanları işsiz kalmasına, finansman yapısı zayıf olan firmaların zora girmesine, kapanmasına yol açacak.
Konu iyimser veya karamsar olmak değil. Ekonominin kendi kuralları var ve sizin iradenizden bağımsız olarak, kendi kulvarında yürür.
Türkiye son on yılda, dış konjonktürün de etkisi ile sağladığı yüksek büyüme ortamını iyi değerlendiremedi ve örneğin şu döviz dengesini bir türlü kuramadı. Sizin ekonominiz ithalat ile dönüyorsa, dışarıya sattığınız mal, satın aldığınız malın neredeyse yarısı ise, bu durumu sürdüremezsiniz!
Değil karamsar olmak, iyimserlikten uçsanız, yatıp kalkıp hükümete methiyeler de düzseniz bu cari açık orada dururken, sonucu değiştiremezsiniz.
Hükümetler değişiyor ama ithalata dayalı ekonomi devam ediyor. Ne hükümet tek bir çivi sökebiliyor, ne de muhalefet bir alternatif geliştirebiliyor. Bakan Ali Babacan, güya döviz dengesini sağlamak için “İthalat kalemlerini tek tek inceliyoruz” diyor.
Kolay gelsin, bakalım kaç sene daha izleyeceksiniz!...
Türkiye’de bu yılın Ocak-Eylül döneminde toplam 602,2 bin araba satılmış. Bunun 235,8 bini yerli, 366,3 bini ithal. Burada üretilen araçlarda ithal parça oranlarının yüksekliğini de eklersek, koskoca bir sektör harıl harıl döviz yiyor!
Başbakan Erdoğan, isim vermeden Koç Grubu’ndan “Türk otomobili” istiyor, “babayiğit” bekliyor…
Koç’un patronu sıkıştı. Ortakları Fiat ve Ford’u ikna etmeden bu işe girişemez.
Hadi herkes göstersin “babayiğitliğini”, görelim. Yüksek faizli yabancı kredi ile at oynatmak kolay.
Gelin, yollarda Türk otomobilleri dolaşsın, döviz dışarı gitmesin.
Şu cari acık düzeninde tek bir tuğla sökülsün!
İyi pazarlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder