At gitsin soğuk savaş gözlüğünü! (1)
Ankara’da “
darbeciler” ile ilgili gündem yoğun. 12 Eylül paşalarının ilk duruşmasından sonra, 28 Şubat’ın önde gelen paşaları da gözaltına alınıyor. Bütün yetersizliklerine rağmen güzel gelişmeler. Darbeci paşalardan belki kurtulacağız… Ama topu tüfeği, askeri ile sokakta darbe yapan güçlerin, psikolojik savaş aracı olarak beyinlerimize yerleştirdiklerinden nasıl kurtulacağız? Burnumuzun üstünde asılı duran soğuk savaş gözlüklerini ne zaman kaldırıp atacağız?
Sevgili okurum, madem devlet darbecileri mahkemeye çıkarıyor, çorbada tuzum olsun kabilinden, ben de darbe kahramanları tarafından kafamızda yaratılan algı ve önyargılarından bazılarını bu köşede sizlere teşhir etmek istiyorum!
İsterseniz, biraz gerilere doğru gidelim…
“
12 Eylül öncesi gençlik” terimi, darbeciler tarafından kavgacı, vatan haini, anarşist, satılmış bir nesli çağrıştırır oldu. Doğrusu, elimizi vicdanımıza koyalım ve hatırlayalım, 12 sabahı çoğumuz, sokak çatışmaları, faili meçhul cinayetler sona erdi diye, darbeye sevindik…
Gerçi, hatırı sayılır kalabalıkta bir kesim biliyor, ya da hissediyordu… Son yıllarda daha bir ortaya çıktı ki, aslında 12 sabahı terörü şıp diye durduranlar, terörün tırmanmasını kaşımıştı, darbe ortamını yaratmıştı.
Sadece sesli düşünüyorum…
İnsanların birbirine sopayla, bıçakla, silahla saldırması için aşırı şekilde birbirine karşı doldurulmuş olması gerekiyor.
Bizde “
68 Kuşağı”, malum ağırlıkla anti-emperyalist, Amerikan karşıtı, yer yer sol, ulusalcı bir siyasal hareketti.
“
78 Kuşağı” kuşağı, daha fazla sol, sosyalizm hayalleri kurdu. Sadece öğrenci gençlik ile sınırlı olmadı, kitlesel hal aldı, 1-2 milyon insanı etkiledi, yoksul halk, gecekondu, yer yer de köylü kesimlerini harekete geçirdi.
Sağ siyaset daha ziyade, sola tepki olarak çıktı. Sağ kesim eli boş durmadı, milliyetçi, yer yer İslamcı bir içerikle örgütlendi, devletten kontrollü bir himaye gördü. Hükümete sol, örneğin CHP gelse de durum değişmedi.
Dikkatinizi çekerim:
ister sağcı olsun, ister solcu olsun, hem 68, hem 78 kuşağını harekete geçiren ülkenin, vatanın, halkın vs. kurtuluşu hayaliydi… Çok marjinal denebilecek örnekler dışında
kimse kişisel çıkar, para kazama, servet elde etme derdinde değildi. Gençlerin yüreğindeki coşku, yaşadıkları heyecan, onları gözünü kırpmadan kavgaya, ölüme sürükleyen şey yurtseverlikleri, vatanseverlikleriydi; daha demokratik, daha özgür bir Türkiye hayaliydi. Öğrenciler parasız, demokratik ve özerk bir üniversite istiyor: işçiler sendikalaşma, daha düzgün çalışma ortamı, yönetimde söz hakkı istiyordu. Yaşı 50 ve üstü olanlar bunun canlı tanığıdırlar.
Ancak, gençlerin böylesi büyük coşku ve fedakarlıkla harekete geçmesi Türkiye’yi istediği gibi yönlendirmeye başlamış emperyal güçler tarafından hiç hoş karşılanmadı. NATO kamuflajı arkasında ABD tarafından kurulan
“derin devlet”, bir yandan “
özel harekatçı” birlikleri yarattı, bir yandan da buna uygun siyaseti organize etti.
Bizi
“komünizmden koruyacaklar”dı…
Kavramları bile onlar belirledi. Alın size “
Milliyetçilik”…
Türk Milliyetçiliğinin, gerçekte Türk insanının maddi, manevi çıkarlarını korumayı, Türk olmayı üstün tutmayı öngören bir anlayış olması gerekmez mi?Peki, bizde kendisine
“milliyetçi” diyen kesimler ne ölçüde buna uygun davrandılar.
Neden tek düşmanları solculardı, komünistlerdi?
Tamam, komünizme de karşı olunmalıydı, ama Türkiye komünist işgal altında falan da değildi. Zaten komünist propaganda yasaktı, bu görüşleri savunan çok küçük gruplar vardı, o kadar. Türk milliyetçilerinin öncelikli meselesi bu olamazdı. Örneğin, “
milli sanayi” diye bastırabilirlerdi, yabancı araba değil, Türk arabası, Türk uçağı, Türk tankı isteyebilir, aya önce Türkler gitsin diye slogan atabilirlerdi, yerli malı kullanımını isterlerdi, ülkedeki yabancı askeri varlığa karşı olabilirlerdi. Türklerin boynunun eğik olduğu o kadar çok alan vardı ki, komünistlere zurnanın son deliği bile olamazdı.
Ama ne oldu? Solcu
Deniz Gezmiş ve arkadaşları İstanbul’da “
6. Filo Defol” yürüyüşü yaptığında, karşılarında, Amerikan askerleri yerine, kendisine “
Türk milliyetçisi” ve “
Müslüman” diyen bir grubu bulmuştu…
Haydaaa! Ortada bir terslik yok muydu?
Normalde,
6 Filo’nun, solculardan çok milliyetçilerce protesto edilesi gerekmez miydi? (devamı haftaya)
At gitsin soğuk savaş gözlüğünü! (2)
İnsanlar, “komünist”, “faşist” diye kapı komşusuna, sınıf arkadaşına, kardeşine, ailesine, köylüsüne karşı kışkırtıldı. Merak etmeyin, sol kesim de benzer hastalıktan tamamen ari değildi. Bu konuda en günahkâr kesim ise kuşkusuz İslamcılar oldu.
Hiç unutmam, bir Orta Karadeniz kasabasındayız. Küçük bir kasaba, genelde sağ görüşten insanlar hâkim. Lise öğrencisiyim, sol fikirler yeni, çekici… Hedefte “faşistler” var. Bir gün çıka çıka bu “faşist” grubun önde gelen isimlerinden birisi çıktı karşıma… Ben halkçıyız, emekten yanayız, yoksulda garibandan yanayız, halkı kurtaracağız diyorum ya; karşımda “faşist” dediğim delikanlı, kasabanın en gariban adamlarından birisinin oğlu! Babası bir ayakkabı tamircisi… Çocuk çok heyecanlı… Sanıyor ki, kasabadaki “goministler”, bir grup çocuk, yok edilirse, kasaba kurtulacak, hem ailesi hem kasabası için ortalık cennete dönecek! Buna kendisini sahiden inandırmış. Kavgaya dünden hazır, keskin bir sustalı taşıyor…
Can korkusu değil de kafamda bir korku, bir çelişki var: Ya biz, hani fakirlerin hakkını savunacaktık… Bu adamın fakirlikte benden aşağı kalır bir yanı yok ki… Bu çocukla niye kavga etmiş olacağım? Ne yapsam, etsem derken bir anda öne çıktım ve “Bak gidip seni … amcaya şikayet edeceğim” deyiverdim. Şikayet etmekle tehdit ettiğim kişi, babası.
Bir anda elindeki sustalının ucunun aşağı çevrildiğini fark ettim. Tehdit yerini bulmuştu. Biraz da “Ben sana ne yaptım da bıçakla yolumu kesiyorsun” türünden diyaloga girince, o da benle kavga etmesinin bir anlamı olmadığı sonucuna vardı sanırım.
“Türk milliyetçileri”nin kanını akıttığı insanların nerdeyse tamamı Türk idi… Türk olmayanlar da T.C vatandaşıydı. Bundan yaman çelişki olur mu….
Bugün, 40 yıl geriye bakıldığında artık kendisini “Milliyetçi” olarak tanımlayan insanların, bu tuzağı görmüş, hissetmiş olduklarını umuyorum. Yeterli olmamakla birlikte MHP’deki değişimin altında da bu tespitin yatmış olabileceğini tahmin ediyorum.
Yine nedense Akıncılık, Milli Görüş vs. siyasal hareketlerin de baş düşmanı sadece solcular oldu. Sadece Müslüman ailelerin çocukları ile kavga ettiler… Sadece insanların dini inancı ve yaşam tarzıyla ilgilenmek bunlar için yeterli olmadı. Kimi yerde patronların, grev yapan, sendikalaşma çabası içinde bulunan işçilerin üzerine bu tür “İslamcı” gençleri gönderdiğini duyduk.
Aslında bütün siyaset ABD ve Rusya’nın başını çektiği “soğuk savaş” tarafından kurgulanmıştı.
Öyle ki, bir “milliyetçi”, “ülkücü” için sizin, bırakın ulusal değerlere, ahlaka, geleneklere uygunluğu vs. Türk olmanız falan da hiç önemli değildi… Tek kriter vardı, komünistlere karşı olmak… Verilen görev de zaten buydu.
Tarihsel olarak bakınca, aslında bizde İttihat ve Terakki’ye kadar uzanan “milliyetçi” gelenek, ilk defa soğuk savaşta bu ölçüde çığırından çıkarılmıştır.
Şeriatçılar, Atatürk’ün öncülük ettiği Kurtuluş Savaşı’nda, açıktan İngiliz Emperyalizminin yararına çalıştı, para silah desteği aldılar. Atatürk’ün dinle, ibadetle bir sorunu olmadığı biliniyordu, Müslümandı. Ama sırf bu “ajan” karakter yüzünden elebaşları cezalandırıldı, devlet ibadet şeklini de “hizaya getirmek” durumunda kaldı.
Geçenlerde, Halil Nebiler’in bir kitabına rastladım. Basın Yayın’dan sınıf arkadaşım. Üşenmeden yazmış bu “ajanlık” öyküsünü.
Düşünsenize, birisi geliyor, islamın şartı diyor, kuran diyor,islami yaşam tarzı diyor, seni tevekküle yönlendiriyor. Sen yaşadığın bütün olumsuzlukları kaderine yorup, Allah’a dua ediyorsun. Herşeyi sineye çekiyorsun. Ama o senin saflığını servete çeviriyor!
Bugün, Türkiye’de en yaygın siyasal islami grup sanıyorum Gülen cemaati.
İyi güzel de… liderlerinin ABD’de yaşaması, devlette, istediği kişinin telefonlarını dinletecek kadar etkili olması, İsrail’in gemi baskını dahil her konuda ABD'nin tarafında yer alması tesadüf mü?
Büyük Rusya’yı toparlamaya başlayan Putin, bazı cumhuriyetlerde Gülen okullarını yasaklamış. Gerekçe, şeriat propagandası falan değil… İddia şu: CIA ajanlığı!
Madem darbeciler yargılanıyor, hadi atalım gitsin şu soğuk savaş gözüğünü… Bizim devrimciliğimiz, milliyetçiliğimiz, müslümanlığımız bize yeter…
İyi pazarlar…