Bu yazı 28 Ocak 2013, Pazartesi 12:12:20 eklenmiştir. | |
Avrupa’da otomotiv piyasası, 2008 krizi sonrasında bir türlü belini doğrultamadı. Satışlar düşmeye devam ederken, maliyet savaşı Avrupa’daki fabrikaları kapanmanın eşiğine getirdi. Fransız Renault, çalışanlara “sihirli formülü”nü açıkladı: Ya fabrika kapanacak, ya da fedakârlığı işçiler omuzlayacak! |
Avrupa’nın diğer ülkeleri gibi Fransa’da da otomotiv sektörü kan kaybediyor. Bu, Bursa’dan yapılan ihracatlardan da anlaşılıyor. Firmalar üretimini büyük ölçüde, ucuza üretebildikleri ülkelere kaydırmış durumdalar.
Fransız kamuoyu her ne kadar buna tepki gösterse de sonuçta ekonominin acımasız kuralları galebe çalıyor.
Fransız kamuoyu her ne kadar buna tepki gösterse de sonuçta ekonominin acımasız kuralları galebe çalıyor.
Hatırlanacaktır, en son Sarkozy döneminde, Renault’nun Clio 4 modelini Bursa’daki fabrikada üretme kararı hayli tepki çekmiş, Sarkozy devreye girmek zorunda kalmıştı. Sarkozy, Renault’nun Clio 4’ü Fransa’daki fabrikalarda üretmesi için patron Carlos Ghosn’u Elysee Sarayı’na davet etmiş, ikna etmeye çalışmıştı.
Hatta Sarkozy, bu “pazarlık”ta, Renault’taki yüzde 15 devlet hissesini koz olarak kullanmış, konu Flins’teki elektrikli Zoe’nin üretimi için 300 milyon Euro desteğin sağlanmasıyla kapanmış, Clio 4 Bursa’da kalmıştı. Elbette Fransız otomotiv devi, kendi devletinin baskılarına direnerek üretimi Bursa’ya aktarırken, çok güçlü bir argümana sahipti: Maliyet…
Bursa’da otomobil daha ucuza üretiliyordu.
Hatta Sarkozy, bu “pazarlık”ta, Renault’taki yüzde 15 devlet hissesini koz olarak kullanmış, konu Flins’teki elektrikli Zoe’nin üretimi için 300 milyon Euro desteğin sağlanmasıyla kapanmış, Clio 4 Bursa’da kalmıştı. Elbette Fransız otomotiv devi, kendi devletinin baskılarına direnerek üretimi Bursa’ya aktarırken, çok güçlü bir argümana sahipti: Maliyet…
Bursa’da otomobil daha ucuza üretiliyordu.
Anlaşılan o ki, siyasi plandaki tepkilere rağmen Renault, küresel rekabette üretimi ülke dışına çıkarma seçeneğini gündemde tutmaya devam ediyor.
Bu çerçevede, geçtiğimiz hafta Le Monde gazetesinde çıkan “Fransa’da Renault için bir mucize olmayacak” başlıklı yazı oldukça ilginçti.
Yazıda özetle şöyle deniliyor:
“Daha az çalışanla daha çok araba üretmek… İşte Renault’nun çalışanlarına sunduğu formül bu. Burada hesap, 2012’den 2016’ya kadar, kişi başına yıllık araba üretimini 12’den 17’ye çıkarmak… Bundan işletmenin kazancı yıllık 400 milyon Euro. Peki çalışanların kazancı ne? 7 bin 500 kişinin çıkarılması ile fabrikayı kapanmaktan kurtarmak… Piyasa koşulları maalesef çalışanlara fazla seçenek bırakmıyor. Ama sanki firmanın başka seçeneği mi var?
Renault grubunun Fransa’daki fotoğrafı hiç iç açıcı değil. Yayınlanan son ticari veriler ipuçlarını ortaya seriyor. Fabrikalarda kapasite kullanımı, verimlilik eşiğinin (başa başnoktasının) yüzde 20 altına indi ve yüzde 61’e düştü. Nissan’ın İngiltere Sunderland’daki üretim düzeyine ulaşmak için Fransa’daki gibi 5 bölge daha eklemesi gerekiyor. Fabrikaları karşılaştırdığınızda, Fransa’daki fabrikalarda işçi daha az çalışıp daha çok ücret alıyor. Araba üretimi daha pahalı.
Bu süreç aslında epeydir var ve Fransa’da otomobil sektörü son on yılda 39 bin çalışanını kaybetti. Bu eğilim önümüzdeki beş yıl daha devam edecek. Metalürji sektörü gözlemcileri bugünden 2015’e kadar 40 bin kayıptan söz ediyor. Bugün yılda 2,2 milyondan biraz fazla araba üretiyoruz. Uzmanların çoğu, üretimin 2 milyonun altına düşmesi halinde sektörün belirsizliğe itileceğini tahmin ediyor. Belki fabrikaları sonsuza kadar kaybedeceğiz. Fabrikaların kapanması, rekabeti tamamen kaybetme riskini getirecek.”
Tabi Fransa’da Renault fabrikalarının akıbeti henüz netleşmiş değil. En son açıklamalarda çıkarılacağı söylenen 7 bin 500 kişiden 5 bin 700’üne başka yerlerde iş bulunacağı söylendi. Sendika ile pazarlıklar, ücretlerin ve sosyal hakların budanması baskılarıyla devam ediyor.
Sonuçta Renault krizi aşmak için fedakârlığı çalışanlarından istiyor. Yapabilirse çalışanların maaş ve sosyal haklarını budayacak.
Peki bu Türkiye’ye yansımayacak mı?
Elbette yansıyacak!
Hatta son dönemde TOFAŞ’ta, Renault’ta, belli başlı yan sanayi firmalarında yaşananları bu sürecin bir parçası olarak görmek yanlış olmayacak. Zira gerek işyerlerinde sendikalarla yaşanan sorunlar, gerek çalışanların hızla taşeron firmalara devredilmesi, ücret ve sosyal haklara yönelik memnuniyetsizliklerin artması gözden kaçmıyor.
Baksanıza TOFAŞ’ta bin civarında kişi 2013’ü göremedi. Çıkarılmakla kalmadı, bunlardan bazıları tazminat vs. konusunda mağdur oldu, “Ben TOFAŞ’ta çalıştım ama ayrılınca sahip çıkmadı, meğer taşeronun işçisi görünüyormuşum” türünden sızlanmalar yaşandı.
Özeti şu ki, sektörde maliyet ve ucuzluk savaşı kıyasıya devam ediyor.
Ancak maliyet deyince hemen gözü çalışanın aldığı paraya dikmek…
Ücretlerin görece yüksek olduğu Avrupa’da neyse de…
Türkiye’de hiç akıllıca görünmüyor.
İşçi meteliksiz olursa otomobilini kime satacaksın!
İyi pazarlar.