İstanbul Taksim’de “Gezi Parkı yıkılmasın” diyen küçük bir grup gencin başlattığı direnişin “kelebek etkisi” ile bir halkın sel sel olup meydanlara akmasına şahit olduk. Halkın, vatandaş olmaktan kaynaklanan demokratik talepleri için meydanlara inmesi gibi güzel, gurur veren bir tablo, siyasi iktidarın ve galiba ağırlıkla da Sayın Başbakan’ın “kibri”, 10 yıllık iktidar ve oy desteğinin sarhoşluğu yüzünden bir anda istikrarsızlığa dönüştü… Üç haftada borsa tepetaklak gitti, dolar 2 liraya merdiven dayadı, memleketin milyarlarca doları buharlaşıp gitti... |
Toplumbiliminde “L’Effet Pappillon - Kelebek Etkisi” diye bir terim vardır. “Bir kelebek kanat çırpar ve dünyanın öbür ucunda kasırgalara neden olur” denir… Gerçekten de bazen sıradan, basit bir toplumsal olay, çok büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilir.
Gezi Parkı’nda en çok 100 kişinin başlattığı direniş, milyonları harekete geçirdi…
Üç haftada kimsenin öngöremediği bir yere geldik…
İddiam şu ki, Türkiye’de demokrasi ve katılımcı yönetim açısından çok büyük bir fırsat olan bu olay, maalesef Başbakan Sayın Erdoğan’ın tutumu nedeniyle heba edildi.
Eğer Başbakan çıkıp, “Ben, Başbakanınız olarak ülkem için, İstanbul için çok güzel bir şey yapmaya çalıştığımı düşünüyordum. Madem siz istemiyorsunuz, buyurun parkı güle güle kullanın. Gezi Parkı’nın içine bina yapma planımızdan vazgeçiyoruz” deseydi, bu iki cümleyi kursaydı, bugün bambaşka bir yerde olacaktık.
Hem gençler seslerinin yönetimce duyulup, adam yerine konulduklarını düşünecek, mutlu olacaklardı; hem de siyasi iktidar vatandaşın gözünde daha güvenilir, “milli iradeye saygılı” bir görüntü verecek, destek görecekti.
Oysa Sayın Başbakan, başından beri parkta çadır kurarak seslerini duyurmaya çalışan gençlere tepkiyle yaklaştı. Nasıl olsa onlar “çevreci”, “üç beş çapulcu”ydu ve daha önce birçok defa yapıldığı gibi zabıta memurlarını, olmadı polisi gönderip parkı “temizleyecekti”…
Ama olmadı, sabahın köründe çadır yakma ve uygulanan zorbalık, vicdanları kanattı, herkesi isyan ettirdi.
Destek için gelenlerin değişik siyasi parti ve gruplara mensup olmasında, her birinin olayı farklı yerlere taşımak istemesinde şaşılacak bir şey yok…
Ama olay başından beri şiddetten tamamen uzak olma özelliğiyle, rotasını korudu.
Polisin müdahale etmediği hiçbir gösteride tatsızlık çıkmadı.
Polis, radikal sol grupları şiddetle bastırmak üzerine organize olduğu için barışçıl gösterilere hazır değildi, yeni bir yöntem geliştiremedi, eski alışkanlıkla, Allah yarattı demedi, daldı…
Polis şiddeti hem barışçıl gösterilerin bir anda barikat savaşına dönmesine, şiddetin dozunun artmasına, hem de sokağa inenlerin sayısının çığ gibi artmasına yol açtı.
Ama bunlardan da vahimi, karşı mitingler oldu.
Başbakan, siyasi muhaliflerinin göstericilere destek vermiş olmasını gerekçe göstererek, partisine oy veren halkı meydanlarda topladı, “Bunlar bizim iktidarımıza, türbanımıza, inançlarımıza saldıran, dış mihrakların piyonu” propagandası yaptı. “Camide içki içtiler”, “başörtülülere saldırdılar” gibi, asılsız olup olmamasına bakmadan, kışkırtıcı sözleri defalarca söyledi. Şükür ki AKP’ye oy vermiş insanlar bu kışkırtmalara gelmedi…
İstanbul Okmeydanı’nda babasının ekmek almaya gönderdiği 14 yaşındaki Berkin Elvan, evinin önünde polisin attığı gaz bombası fişeği ile beyin kanaması geçirmiş. Meğer bu Berkin, benim Tokat’taki köyümden uzun seneler önce İstanbul'a göçen bir hemşehrimizin oğluymuş…
Acıyı daha bir yakın hissettik.
Acıyı daha bir yakın hissettik.
Ankara Kızılay’da polis kurşunuyla ölen 24 yaşında OSTİM sanayi sitesinde çalışan işçi Ethem Sarısülük’ün cenaze töreni de bizim mahalledeydi. Şu kadarını yazayım ki, vahamete bakın: On binlerce kişi, devletin polisinin kurşunu ile can veren bir genç için bir araya geldi, iktidara öfke vardı ve Ethem Sarısülük bir “şehit” gibi uğurlandı!
Şu kadar araç yakıldı, şu kadar maddi hasar var diyenlerin yitip giden birisi polis memuru 5 canı, sakat kalan onca insanı da anması gerekmez mi?
Sayın Başbakanım, hiçbir yerde suçlu aramayın… Kendi ayağınıza sıktınız!
Büyük emeğiniz olan istikrar ortamı kibrinize kurban gitmek üzere…
Hala 75 milyonun başbakanıyım diyebiliyorsanız, lütfen halka şiddet uygulayan, öldüren, yaralayan görevlileri yargıya teslim edin.
Camide içki içen kimse bulup yargılatın; ama yürüdü, durdu diye içeri atılanları serbest bırakın. Barışa ihtiyacımız var.
İyi pazarlar…