12 Haziran 2014 Perşembe

Angarayı sel aldııı!…



Dursun EROĞLU
Başkent son günlerde müthiş yağışlı… Öyle ki; kendimi bazen Karadeniz’de falan sanıyorum. Aralıksız bir hafta, on gün cisi cisi yağıp, donumuza kadar kuru yer bırakmayan yayla günlerini hatırlıyorum. Aslında yağış hepimizin dört gözle beklediği bir şeydi. Malum, koskoca kışta doğru dürüst kar göremedik ve ciddi ciddi hepimizi kuraklık, susuzluk korkusu sarmıştı.
Ancak öyle şeyler yaşıyoruz ki, sevincimiz kursağımızda kalıyor. Çünkü birbiri ardı sıra cafcaflı AVM’ler açıladursun, kentlerimiz altyapı fakiri!
Ve bu yüzden yağmur karşımıza “bereket” değil “felaket” olarak çıkabiliyor.
Ankara’da birkaç gündür neredeyse aralıksız yağış yağıyor. Dün Kızılay’dan eve dönüşte Batıkent Metro istasyonunu su basmıştı. Metroya binmek, inmek için istasyona gelen insanlar su içinde capıl capıl yürürken, üstü kapalı olduğu halde şemsiyenizi açmak zorundaydınız!
Metro istasyonundan yukarı çıkıp sağanak yağış ve savurgan arasında, rüzgara dayanamayıp şak diye ters dönen ve çalışmaz hale gelen şemsiyeden kurtulup ring otobüsüne binince, o günkü yağış macerasının sona ereceğini sanmıştım. Ancak mahalleye girişte, sileceği hızla çalışan otobüs camından bakınca, sanki denize girmek üzere olduğumuzu düşündüm birden… Arabalar yarı yarıya su içinde yüzüyordu. Bizi götüren otobüsün tekerleri su içinde kaldığından iki durak boyunca duramadı, yolcu indiremedi. En sonunda kaldırıma çıkmak zorunda kaldı… Evet, otobüs yolcu indirebilmek için bir manevrayla kaldırıma çıktı ve bir süre kadırımdan gitti!
Tabii yolculuk bitip oturduğum siteye gelince de başka bir sürprizle karşılaştım. Apartmanların bodrum katlarını su basmıştı. Neyse ki bodrum katlar boştu.
Sevgili okurum, bu günlerde eminim benzer şeyleri hepiniz yaşıyorsunuzdur.
Maalesef yağmur, kar, sıcak, soğuk, rüzgar, fırtına, kuraklık gibi her bir tabiat olayının felakete dönüşebildiği bir ülkede yaşıyoruz!
Tek tek hepsi ayrı ayrı güzellikler sunan bu doğa olayları, maalesef bu memlekette ölümlere, ciddi mağduriyetlere dönüşüyor.
Çünkü altyapı yok!
Misal şu yağışlar…
Temel sorun kentlerde yeterli yağmursuyu kolektörlerinin olmaması…
Bütün çatılardan inen yağmur olukları suyu alıp kanalizasyon şebekesine veriyor!
Cadde ve sokaklardaki mazgallar suyu kanalizasyona veriyor.
Mümkün olsa dereleri de kanalizasyona bağlayacağız!
Böyle olunca da kanalizasyon şebekesi iflas ediyor. Alçak yerlerde zemin katlarda tuvaletler pis su sebillerine dönüşüyor!
Evini kanalizasyon suyu basmış bir kadının halini düşünebilyor musunuz?
Arıtma tesislerindeki manzarayı tahmin edersiniz…
Yollardaki şu “bat-çık”lar ayrı bir hikaye…
Halbuki su sahiden berekettir… Hele hele de Ankara gibi su fakiri bir İç Anadou kenti için!
Ankara’da Dünya Bankası’ndan koca koca paralar alınarak sözde “5 milyon nüfusun ihtiyaçlarına uygun yağmursuyu şebekesi” (ne demekse) planlanmış. Milyon dolarlar alınmış. Kuşkusuz o milyon  dolarlarla  çoook işler görülmüştür! Tabi ne “işi” görüldüğünü biz bilmeyiz. Ama bu “iş”in yağmur suyunu kontrol edemediği ortadadır.
Aslında pekçok sorunu çözmenin yalın, sade yolları vardır.
Ben hesapladım, 10 apartmanı olan bir site içinde bu son bir haftada yağan yağmuru sitenin bahçesinde yapılacak birkaç havuz veya büyük tankerlere toplamak mümkün!
Ve bu su, tahmin ederim ki en azından Temmuz kuraklığında sitenin bütün yeşil alanlarını sulamaya yeter!
Sahi… Yağmur suyunu bir yerlerde toplayıp değerlendirmeyi neden düşünmüyoruz ki?
Rant yaratıp, yedi sülalesini zengin etmekten başka işe yaramaz mı bazı kafalar?
Hani her doğal olayı bir felaket, “kör talih” gibi yaşayan yurdum insanı türkü yakmıştı: Çarşamba’yı sel aldı, Bir yar sevdim el aldı!..
Seli, yağmuru bir afet değil hayat, bolluk bereket kaynağı olarak karşılayacağımız zamana kadar başkentte de makamdan gideceğiz galiba.
İyi pazarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder