2 Haziran 2014 Pazartesi

Bu daha başlangıç!

Dursun EROĞLU
Bu yazı için elime klav: 
Gezinin yıldönümü”!  

Büyük kentlerde hatırı sayılır kalabalıkta insanlar  “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam” sloganı atmaya hazırlanırken, hükumet (bunu devlet diye de okuyabilirsiniz) adeta bunları engellemek için seferberlik ilan etmişti…
Bu, Türkiye'nin yaşadığı en barışçı, en renkli, en çevreci, en katılımcı, en çoğulcu, en hoşgörülü, en dayanışmacı, en demokratik, en, en… toplumsal hareketin; iktidarın en çok korktuğu, kaygılandığı,   en çok gaz ve TOMA kullandığı, en çok polis gönderdiği, en fazla yaralama ve ölümlü sokak gösterisi haline getirdiği, en kalabalık gözaltı yapılan, “milli iradeye” en büyük tehdit, en haiane, en dış mikrah… en, en… sayması ne hazin…
Yönetenlerle yönetilenler; para, silah ve siyasete sahip olan iktidar odaklarıyla  özel yaşamlarını her gün daha daralmış hisseden:  rant amaçlı inşaatlar nedeniyle oturacak parkı kalmayan,  birbirine karşı fişeklene fişeklene kapı komşusuna düşman hale gelmekten bunalmış; ezberci eğitimden, işsizlikten, kale alınmamaktan gına gelmiş kitleler arasında yeni bir mücadele filizlenmeye başladı…
Toplumsal mücadelelerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belki 80-100 yılda ancak yaşanabilecek  bir değişim, sadece birkaç ay, birkaç yıl içinde gerçekleşir.  
Koskoca 600 yıllık Osmanlı’da 1919-23 arasındaki değişimler gibi… 
Gezi parkı sanki bunun ipuçlarını veriyordu.  Kronik sorunlara neşteri atıvermişti… Alevi Sünni, Türk-Kürt, hatta sağcı solcu şeklindeki yapay çelişkileri yerle bir edecek dayanışmalar sergiledi.
“Toplumsal çelişki”yi gerçek rayına atıverdi… Zira demokrasi mücadelesi, ucunda toplumun bir adım daha ileri atabileceği bir süreç; vatandaşların kendi arasındaki kavgalar,  birbirini yiyip bitirmesi değil, ancak vatandaşın birlik beraberlik içinde “yönetenlere karşı”, ortak ve somut taleplerle  mücadele etmesi şeklinde olabilir…
Bu yüzden “Gezi Ruhu” denen şey aslında demokrasi umudunun filizlenmesidir…
Gezi, bu nedenle, iktidarın demokrasi sınavıdır…
Maalesef bu sınav iktidar açısından tam bir fiyasko oldu…
İktidar “milli irade”yi temsil ettiğini hissetse,  sokaktaki sesin kendisini iktidara getiren vatandaşın sesi olduğunu fark etse, olayı anlamaya ve insanları ikna edecek bir çözüme odaklansa bugün Türkiye başka bir Türkiye olurdu, biz de başka bir sabaha uyanırdık.
Halbuki  iktidar  Taksim’deki parkın yıkılmasına tepki gösterenleri çapulcu, hain, “seçimle gelemeyenlerin komplosu”, hükumete “darbe girişimi” vs. olarak algıladı- ya da gerçeği bildiği halde kendi çıkarlarına uygun görmediği ve boğmak istediği için böyle gösterdi- polisle, gazla, şiddetle karşıladı…
Kameraların önünde hedef alıp kafaya gaz sıkan, silah çeken, öldüren, sakat bırakan polisler yargıdan kaçırıldı, korundu kollandı…
Sanki 7-8 yıl boyunca AKP iktidarı ile nispeten barışçı, “kalkınmacı” bir dönem geçiren devlet Gezi’den sonra “fabrika ayarlarına döndü”,  demokratik gösterileri düşman ilan edip zorla susturma yoluna girildi.
On milyonlarca dolar harcanıp çeşitli marka biber gazı ithal edildi,  TOMA üreten firmalar birden zengin oldu…
Neredeyse birazcık “dik duran”, hükumete muhalif  her gösteride gaz, TOMA görmeye başladık.  Sanki Gezi, TOMA, gaz, plastik mermi dönemi başlattı!
Ve Gezi’nin salt TOMA’yla, gaz bombasıyla pes etmeyeceğini anlamış olmalılar ki, şimdilerde eski bir numarayı sahneye koymaya başladılar:  Alevi-Sünni gerginliği…
Bir hükumet Alevileri hedef alarak siyasi iktidarını nasıl sağlamlaştırır?
Garip ama yakın tarihimizde çokça kullanılan bir iktidar numarası bu…
Hükumetler, Alevileri hedef aldıkları zaman, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünni halk, iktidarı “kendinden” bilir, öyle bir sahte algı oluşurr… 
Artık iktidarın Sünni halk için kılını kıpırdatmasına gerek yoktur!… 
Bedavadan destek alırsın! İktidarını tahkim edersin! 
Bütün numara bu…
Gezi korkusunun altında, "Gezi Ruhu"nun iktidar cambazlarının bu numarasını ifşa etme kaygısı var.
Bu nedenle Gezi kazanmadıkça bu numaralarla yönetilmeye devam edeceğiz…
İyi pazarlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder