Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırında, adını ilk kez duyduğumuz Kobani kentinin “İslam Devleti” kılıfındaki silahlı barbarlarca kuşatılması bir anda memleketin gündemine oturuverdi. Kobani, Ortadoğu’da süren savaş ve kargaşanın sandığımız kadar uzağımızda olmadığını, Türkiye’yi her an içine alacak bir yangına dönüşebileceğini gösterdi. Son bir haftada, toplumun ne kadar ayrıştığını, iç barışımızın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu, toplum kesimleri arasındaki bağların ne kadar kırılgan olduğunu gördük…
Irak ve Suriye toprakları kan gölüne dönüşmüştü. Sayıları milyonlara ulaşan aç, yoksul, işsiz, çaresiz insan Türkiye’nin dört bir yanına yayılmıştı. Bu insanlık trajedisini, elbette sokak başında “Suriyeliyim” yazısı ile dilenenleri her gördüğümüzde hissedebiliyorduk. Ancak şimdi Kobani meselesi işin rengini değiştirdi.
IŞİD’in Şengal’de Yezidileri katletmesinden sonra toplumda bir duyarlılık oluşmaya başlamış, bu halka yapılan barbarlık, kıyım, kafa kesmeler insanları sokağa dökmeye başlamıştı.
Kobani’nin kuşatılması yeni bir boyut kazandı.
“Kobani’de yakın akrabalarımız var. Hepsinin kafasını kesiyorlar. Türkiye’den yardım bekliyoruz. Ama asker polis buraya gelip bu çeteleri protesto etmemize bile izin vermiyor. Üzerimize gaz bombası atılıyor, silah çekiliyor, su sıkıyorlar. Akrabalarım şurada katledilirken, git evinde otur ses çıkarma diyorlar.”
Orta yaşta bir Kürt kadının TV mikrofonuna söylediği bu sözler, belki de siyasi iktidar ve toplumun büyük kesiminin, sokakları ısıtan IŞİD protestolarını pek de anlamadığını göstermiyor mu?
Yöre halkındaki algı, sanırım şu: “AKP hükümeti IŞİD’i kolluyor. Kobani’deki özerk Kürt yönetimini ezmesini istiyor. Bir yandan çözüm süreci diyor, arkadan bizi hançerlemeye çalışıyor.”
Protestolar, AKP binalarına saldırı…
“Apo pankartları taşıyorlar, bunlar terörist, hainler, acımayın!…”
Gaz bombası, TOMA, silahlar, yakma yıkmalar…
İstanbul’da olayların en şiddetli yaşandığı bir semtte yine mikrofonlara söylenen şu sözler: “Polisler geldi bizim mahalledeki Çingenelere sopalar dağıttı. PKK’cılar olay çıkaracak mahallenizi yakıp yıkacaklar. Ne duruyorsunuz, dediler…”
Ölü sayısı tahminen 40’u da geçti. Büyük bölümü polis kurşunu, gaz kapsülü…
Yaralananların haddi hesabı yok.
Giden canlara iki de rütbeli emniyet görevlisi eklendi. Üstelik bu polisleri kimlerin katlettiği de henüz ortaya çıkarılamadı.
“Hizbullah”ın tekrar hortlaması…
Gezi’deki “Palalı” tiplerin yeniden sahneye çıkması… “Vatan millet…” adına eline sopa, kılıç, tüfek alıp saldıranlar… Provakasyon timleri…
Açıkçası, kişisel olarak hükümetin IŞİD destekçisi olduğuna inanmam. İnternette paylaşılan cinayet videolarını düşünüyorum da, bu kafa kesen barbar takımı fırsat bulsa AKP’lileri de katleder! Ayırmaz…
Nihayet, bizim için aslolan Türkiye’dir. Yanlış ve tehlikeli olan da iç barışı tehlikeye atan girişimler, somut olarak da Türk-Kürt çatışmasına dönük provokasyonlardır.
Üzülerek görüyoruz ki, gerginlik ve iç çelişkileri körüklemek üzerine kurulu yönetim ve siyaset yapma anlayışı sürüyor.
Sanki bu kışkırtıcı politikalar yüzünden onbinlerce insanını yitiren ülke biz değilmişiz gibi... Hala "hain", "düşman" edebiyatı, ölen şehit kalan gazi diye birbirine dalan bir millet ve bunu da vatanseverlik gibi algılayan bir okumuş aydın kitle...
Kimse “Gidelim, Suriye’ye asker çıkaralım, IŞİD’i ezelim”, demiyor… Kobani’nin böyle bir talebi falan da yok…Bunu ne ABD ister ne de oranın halkı.
Ama oradaki katliamı protesto etmek de, buradaki akrabaları, soydaşları için demokratik bir haktır. Demokratik bir gösteri hakkını kullanan insanların duyarlılıklarına saygı göstermek herhalde hepimizin görevidir... Kürtlerin acısını paylaşmak, onlarla dayanışma içinde olmak… Duyarlılıklarına saygı göstermek…
Memleketin huzuru, iç barış için artık “olmazsa olmazımız” bunlar!
Yoksa gösteri yapanlara saldırı, gaz bombası, kurşun, vatandaşı birbirine karşı kışkırtma, bayrak sallama, linç girişimi; kongregerilla kafasını vatanseverlik gibi gösterme bizi sadece iç savaşa, kana ve bölünmeye götürür.
Anlaşılan Türkiye’nin iç barışı Kobani sınavında…
İyi pazarlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder