12 Nisan 2015 Pazar

Ekonomide bir dönemin sonu…


Alevilik; Tarih, Sorun, Tahayyül Konferansı

Herkes 7 Haziran seçimin sonucunu merak ediyor. Çünkü 2002 seçimlerinden bu yana ülkeyi yöneten ekibin barutu bitmiş görünüyor. AKP’ye üst üste seçim kazandıran ekonomik başarı son 7 yıldır sürekli tökezliyor. 2002-2008 arası parlak dönemin mirasından son kırıntılar da tükeniyor gibi.
Sevgili okurum, her şeyin başının ekonomi olduğuna inananlardanım. Severiz sevmeyiz, 2001 ekonomik krizinin ardından başlatılan IMF destekli ekonomi politikalarını katıksız uygulamayı başaran AKP hükümetleri mevcut sistem ve değerler içinde ekonomiyi rayına soktu… “Piyasa” istediğini aldı, çarklar işledi. Sendikal hareket baskılandı. Vatandaş da istikrarsızlıklardan yıldığı için her seferinde daha fazla oyla bu süreci destekledi.
Efendim, IMF ve İstikrar Paketleri, Yapısal Dönüşüm Programları memleketin, halkın lehinedir/aleyninedir…tartışılır. Bana sorarsanız bu yol hiç de yol değildi, uzun vadede ülkeyi daha büyük çıkmazlara sokacak şeylerdi…  Ama neoliberal dünya kapitalist sistemi bunu böyle istiyordu ve karşısına dikilip alternatif bir ekonomi kuracak babayiğit de yoktu.
“Piyasaların” bir dediğini iki etmeyen; hem içerde hem dışarıda patronlara güven veren hükümet, dünyadaki “toksik sermaye” denen ve 2008 sonunda Mortgage kriziyle patlayan ucuz doların da etkisiyle gerçekten ekonominin hızla büyümesini sağladı. Para borçtu ama, kolay alınıyordu, projeler tıkır tıkır yürüyordu.
Özellikle 2004-2008 döneminde duble yollar, kır yoksullarına emeklilik, sakatlık, maaşı, kent yoksullarına kömür, “makarna”.. derken gerçekten başarılı işler yaptı. Örneğin köylerin büyük bölümüne soğuk da olsa asfalt yol yapıldı. Korkulduğu gibi hiç de öyle “şeriat” uygulamadı. “Anadolu sermayesi”, “başörtülü” kesim gibi geleneksel merkez hükümet politikalarının şaşı baktığı kesimler hızla güç kazandı, yeni zenginler türedi, zenginlik büyük ölçüde el değiştirdi.   
AKP’nin kurduğu ilk hükümet döneminde işadamları arasında yapılan bir anketi hiç unutmam…
İşadamlarına soruyorlar:
Hangi Partiye oy verirsin? Yanıt: CHP.
Peki ekonomiyi kimin yönetmesini istersiniz? Yanıt: AKP…
Zengin kesimi aradığını bulmuştu.
Hatta… Erdoğan ilk Başbakan olunca, “Devlet sahibini buldu” gibi bir şey yazmış ve çok olumsuz tepki almıştım.
Efendim nasıl olur, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi nasıl şeriatçı birisi olabilir. O devlete karşı, daha dün hapisten çıkan birisi” vs…
Halbuki altı alan Üsküdarı çoktan geçmişti. Bizde son elli yılda Soğuk Savaş’ın biçimlendirdiği merkezi yönetim, devlet aygıtı hükümete mesafeli olmuş, CHP’nin tek partili döneminden sonra bir türlü “hükümet-devlet” bütünlüğü sağlanamamıştı. AKP bunu en net şekilde sağlamayı başaran hükümet oldu.  
Yani bir bakıma, ekonomideki “başarı”, siyasette istikrar ve devlette “tek ses” olarak yeni bir durum yaratmıştı.
Ancak bu sürecin artık böyle gitmeyeceği görünüyor.
Neden mi?
Gelin şu tabloyu okuyalım…
2000
4,13
2001
3,021
2002
3,492
2003
4,559
2004
5,764
2005
7,022
2006
7,586
2007
9,24
2008
10,438
2009
8,559
2010
10,022
2011
10,466
2012
10,497
2013
10,818
2014
8,595

Tabloda 2000-2014 arasında Türkiye’de kişi başına GSYİH’nın (dolar olarak) yolculuğu var.
Kişi başına milli gelir artınca vatandaş zenginleşmiş mi oluyor? Koç’ların, Ülker’lerin, Ağaoğlu’ların cirolarını toplayıp nüfusa bölünce garibanın eline bir şey mi geçiyor, bu konuya şimdi girmeyeceğim.
Ancak bu hesap ekonomideki “büyüme”nin, hani sofradaki pastanın ölçüsüdür. Dikkat ederseniz 2002 ile 2008 arasında düzenli bir büyüme var. Ancak 2008 sonrasında hep patinaj, hep patina!…
Örneğin, 2013 yılında memlekette üretilen bütün mal ve hizmetlerin toplamı 1 trilyon 565 milyar lira olmuş. Bunu Türkiye’nin nüfusuna bölünce, kişi başı 10 bin 818 dolar ediyor.
Ama 2013, 2008’in çok az üzerinde... 2014 yılında ise 2009 seviyesine düşmüşüz.
2014’de GSYİH yüzde 2,9 arttı görünüyor, ama son çeyrek ve bu yılın ilk çeyrek gelişmelerine bakarsanız, ibrenin aşağıya yöneldiğini göreceksiniz.
En son “cari açık azalıyor” haberleri okuyoruz…
Maalesef cari açığın azalması bizde bir kriz alametidir!
Zira ithalatın yüzde 70’i hammadde ve ara mal, yüzde 20’si enerji, sadece yüzde 10’u da tüketim malıdır. Yani ekonominin çarkı ithalatla döndüğünden, ihracat yerinde sayar, hatta geriye düşerken ithalatın azalması, sanayide çarkların durması anlamına gelir! Bakınız, Mart ayında ihracat yüzde 13 azalmış.
Komşu ülke pazarlarındaki gelişmeler, durumun daha da kötüye gideceğinin habercisi…  
Bir dönemin artık sonuna geliniyor.
Türkiye’nin yeni bir ivmeye ihtiyacı var.
Ben parti olsam, hangi adayla vatandaştan daha çok oy alırım hesabından çok, sıkışılan yerden nasıl çıkılacağına kafa yorardım.
İyi haftalar…


Not: Yukarıdaki tablonun grafikle götüntülenmiş hali...
Görüyorsunuz ki, 2008 sonrasından önce yatağan, sonra aşağıya doğru bir seyir... İbre yere bakıyor :)







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder