Herkes 7 Haziran seçimin sonucunu merak ediyor. Çünkü 2002 seçimlerinden
bu yana ülkeyi yöneten ekibin barutu bitmiş görünüyor. AKP’ye üst üste seçim kazandıran ekonomik başarı son 7 yıldır sürekli tökezliyor. 2002-2008 arası
parlak dönemin mirasından son kırıntılar da tükeniyor gibi.
Sevgili okurum, her şeyin
başının ekonomi olduğuna inananlardanım. Severiz sevmeyiz, 2001 ekonomik
krizinin ardından başlatılan IMF destekli ekonomi politikalarını katıksız
uygulamayı başaran AKP hükümetleri
mevcut sistem ve değerler içinde ekonomiyi rayına soktu… “Piyasa” istediğini aldı, çarklar işledi. Sendikal hareket
baskılandı. Vatandaş da istikrarsızlıklardan yıldığı için her seferinde daha
fazla oyla bu süreci destekledi.
Efendim, IMF ve İstikrar Paketleri, Yapısal Dönüşüm
Programları memleketin, halkın lehinedir/aleyninedir…tartışılır. Bana sorarsanız
bu yol hiç de yol değildi, uzun vadede ülkeyi daha büyük çıkmazlara sokacak
şeylerdi… Ama neoliberal dünya kapitalist sistemi bunu böyle istiyordu ve
karşısına dikilip alternatif bir ekonomi kuracak babayiğit de yoktu.
“Piyasaların” bir dediğini iki etmeyen; hem içerde hem dışarıda patronlara
güven veren hükümet, dünyadaki “toksik
sermaye” denen ve 2008 sonunda Mortgage kriziyle patlayan ucuz doların da etkisiyle gerçekten ekonominin
hızla büyümesini sağladı. Para borçtu ama, kolay alınıyordu, projeler tıkır
tıkır yürüyordu.
Özellikle 2004-2008
döneminde duble yollar, kır yoksullarına emeklilik, sakatlık, maaşı, kent
yoksullarına kömür, “makarna”.. derken gerçekten başarılı işler yaptı. Örneğin
köylerin büyük bölümüne soğuk da olsa asfalt yol yapıldı. Korkulduğu gibi hiç
de öyle “şeriat” uygulamadı. “Anadolu sermayesi”, “başörtülü” kesim
gibi geleneksel merkez hükümet politikalarının şaşı baktığı kesimler hızla güç
kazandı, yeni zenginler türedi, zenginlik büyük ölçüde el değiştirdi.
AKP’nin kurduğu ilk hükümet
döneminde işadamları arasında yapılan bir anketi hiç unutmam…
İşadamlarına soruyorlar:
Hangi Partiye oy verirsin? Yanıt: CHP.
Peki ekonomiyi kimin yönetmesini istersiniz? Yanıt: AKP…
Zengin kesimi aradığını
bulmuştu.
Hatta… Erdoğan ilk Başbakan olunca, “Devlet sahibini buldu” gibi bir şey yazmış ve çok olumsuz tepki almıştım.
Hatta… Erdoğan ilk Başbakan olunca, “Devlet sahibini buldu” gibi bir şey yazmış ve çok olumsuz tepki almıştım.
“Efendim nasıl olur, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi nasıl şeriatçı birisi
olabilir. O devlete karşı, daha dün hapisten çıkan birisi” vs…
Halbuki altı alan Üsküdarı
çoktan geçmişti. Bizde son elli yılda Soğuk Savaş’ın biçimlendirdiği merkezi yönetim,
devlet aygıtı hükümete mesafeli olmuş, CHP’nin tek partili döneminden sonra bir
türlü “hükümet-devlet” bütünlüğü sağlanamamıştı.
AKP bunu en net şekilde sağlamayı başaran hükümet oldu.
Yani bir bakıma, ekonomideki
“başarı”, siyasette istikrar ve
devlette “tek ses” olarak yeni bir
durum yaratmıştı.
Ancak bu sürecin artık böyle
gitmeyeceği görünüyor.
Neden mi?
Gelin şu tabloyu okuyalım…
2000
|
4,13
|
|
2001
|
3,021
|
|
2002
|
3,492
|
|
2003
|
4,559
|
|
2004
|
5,764
|
|
2005
|
7,022
|
|
2006
|
7,586
|
|
2007
|
9,24
|
|
2008
|
10,438
|
|
2009
|
8,559
|
|
2010
|
10,022
|
|
2011
|
10,466
|
|
2012
|
10,497
|
|
2013
|
10,818
|
|
2014
|
8,595
|
Tabloda 2000-2014 arasında Türkiye’de kişi başına GSYİH’nın (dolar
olarak) yolculuğu var.
Kişi başına milli gelir
artınca vatandaş zenginleşmiş mi oluyor?
Koç’ların, Ülker’lerin, Ağaoğlu’ların cirolarını toplayıp
nüfusa bölünce garibanın eline bir şey mi geçiyor, bu konuya şimdi girmeyeceğim.
Ancak bu hesap ekonomideki “büyüme”nin, hani sofradaki pastanın ölçüsüdür. Dikkat ederseniz 2002 ile 2008 arasında düzenli bir büyüme var. Ancak 2008 sonrasında hep patinaj, hep patina!…
Örneğin, 2013 yılında memlekette üretilen bütün mal ve hizmetlerin toplamı 1 trilyon 565 milyar lira olmuş. Bunu Türkiye’nin nüfusuna bölünce, kişi başı 10 bin 818 dolar ediyor.
Ancak bu hesap ekonomideki “büyüme”nin, hani sofradaki pastanın ölçüsüdür. Dikkat ederseniz 2002 ile 2008 arasında düzenli bir büyüme var. Ancak 2008 sonrasında hep patinaj, hep patina!…
Örneğin, 2013 yılında memlekette üretilen bütün mal ve hizmetlerin toplamı 1 trilyon 565 milyar lira olmuş. Bunu Türkiye’nin nüfusuna bölünce, kişi başı 10 bin 818 dolar ediyor.
Ama 2013, 2008’in çok az
üzerinde... 2014 yılında ise 2009 seviyesine düşmüşüz.
2014’de GSYİH yüzde 2,9
arttı görünüyor, ama son çeyrek ve bu yılın ilk çeyrek gelişmelerine
bakarsanız, ibrenin aşağıya yöneldiğini göreceksiniz.
En son “cari açık azalıyor” haberleri okuyoruz…
Maalesef cari açığın azalması bizde bir kriz
alametidir!
Zira ithalatın yüzde 70’i
hammadde ve ara mal, yüzde 20’si enerji, sadece yüzde 10’u da tüketim malıdır.
Yani ekonominin çarkı ithalatla döndüğünden, ihracat yerinde sayar, hatta
geriye düşerken ithalatın azalması, sanayide çarkların durması anlamına gelir!
Bakınız, Mart ayında ihracat yüzde 13 azalmış.
Komşu ülke pazarlarındaki
gelişmeler, durumun daha da kötüye gideceğinin habercisi…
Bir dönemin artık sonuna geliniyor.
Türkiye’nin yeni bir ivmeye ihtiyacı
var.
Ben parti olsam, hangi adayla
vatandaştan daha çok oy alırım hesabından çok, sıkışılan yerden nasıl
çıkılacağına kafa yorardım.
İyi haftalar…
Not: Yukarıdaki tablonun grafikle götüntülenmiş hali...
Görüyorsunuz ki, 2008 sonrasından önce yatağan, sonra aşağıya doğru bir seyir... İbre yere bakıyor :)

Not: Yukarıdaki tablonun grafikle götüntülenmiş hali...
Görüyorsunuz ki, 2008 sonrasından önce yatağan, sonra aşağıya doğru bir seyir... İbre yere bakıyor :)



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder