Antalya'da Ticaret Borsası'nın geleneksel hale getirdiği bir fuar var: YÖREX...
26-29 Ekim tarihleri arasında açık kalan YÖREX Fuarı'na bu yıl Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) bir stand açarak merhaba dedi.
YÖREX, Türkiye'nin dört bir yanından gelen 400 civarında kuruluşun 200 stantta ürünlerini tanıttığı bir fuar.
Fuarı ilginç kılan şu: Herkes kendi yöresine has ürünleri getirmiş, sergilemiş.
Bunu yaparken, "Coğrafi işaret" kriteri esas alınmış.
"Coğrafi işaret" konusu, küresel ölçekte, yereli belirlemede en yeni kriter.
Avrupa Birliği projesi kapsamında bütün illerde, o bölgenin ürünlerine "coğrafi işaret" edinme çabasına girmiş insanlar.
Diyelim ki, "Gemlik Zeytini", "Antep Baklavası" diyoruz ya, pek çok kriterin yerine getirilmesi ve uzun bir bürokratik yolla, sonuçta bu bir tür patent altına alınmış, ürünler coğrafi işarete ait bir etiket taşıyor.
Şimdi Bursa'da "Antep Baklavası" yapmaya kalkarsan, ticari olarak, işler karışıyor. Çünkü "Antep Baklavası"nın sadece Gaziantep'e ait olduğu varsayılıyor, etiketli yani.
Fuarın gözdesi elbette bu coğrafi işareti olan ürünler.
Ancak bu belgeye sahip olmasa da birbirinden farklı ürünler, "Bizim yöremize hastır" diye fuardaki yerini almış.
İşte, fuarı sizin için gezdim ve dikkatimi çeken bazı standlardan fotoğraf çektim.
Yandaki stand Saitabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği'ne ait. Saitabatlı kadınlar birbirinden değişik ürünlerini fuarda sergilediler. Saitabat köyündeki yöresel gıdalar, bizzat köylü kadınları tarafından sunuldu.
Bu delikanlı ne yapıyor?
Bildiğin "tahin" yapıyor,,.
Tahinin susamdan üretildiğini duymuştum, ama hiç izlememiştim.
Evet bu vatandaş, kuru susam tohumunu kapla makinenin üstündeki hazneye boşaltıyor, başka bir şey de katmıyor.
Tahin, sadece susam tohumunun sıkıştırılması ile elde ediliyor.
Tahin makinesinin yerli üretim olması da hoşuma gitti.
Yanda Tokat standı var.
Tokat'ta çemen, bezle yapılan Tokat sucuğu, sarma yaprağı, kahvaltılık çemen ve "acuka" türleri, yörede üretilen bal, elma, kurburnu... Örneğin Dumanlı Yaylasında üretilmiş balı Almuslu bir vatandaş getirmişti. Çok övdü balını. Fiyatı 60 liraymış.
Van'ın otlu peynirinin ününü duymuştum, ama hiç tatmamıştım.
Dağlık bölgeden elle toplanan çok farklı otların karışımı ile yapılan otlu peynir tek tip değil. Otların aslında bir standardı da yok anlaşılan. Ama sonuçta 5-10 farklı ot karıştırılarak çok hafif, biraz tuzlu bir yöresel ürün ortaya çıkmış.
Tabi Vanlılar pideleri ve etli yemeklerinde de iddialı.
Yandaki bal şişesinde "Zozan balı" yazıyor. Zozan neresi bilmiyorum.İlk defa gördüm. Görevli bu balın organik ve çok faydalı olduğunu anlattı.
Bal konusu çok farklı bir alan.
Ama herkes sonuçta petek ya da süzme olarak
"bal" satıyor.
Herkes balını övüyor.Herkes "Organik, katkısız" diyor, yemin billah ediyor. 30 liraya da bal var, 130 liraya da bal var..
Ancak aşağıdaki delikanlı "arı şerbeti" diye tanımladığı farklı bir şey satıyor.
Bu şişedeki şey, kovanlara konulan sanayi tipi
petek değil de, karakovanda arının kendi yaptığı doğal
peteklerin sıkılmasıyla yapılıyormuş.
Bir çok derde deva olduğunu söylüyor. Fiyatı 90 lira.
Yukarıdaki "Siirt Bittim Sabunu" da ilk kez gördüklerimden. Özellikleri yazıyor.
Edremit bir zeytin memleketi ve tabi Edremit Ticaret Odası'nın tanıttığı ana ürün zeytindi.
Her ne kadar Edremit zeytini "su tipi"dir, sadece yağlık olur, desek de, Edremit hem yağlık hem de sofralık zeytinde iddialı.
Kars deyince tabi ilk akla gelen şey peynir.
Karslılar "çeçil peyniri" diyor ama aslında koyun derisine konulan peynir, bir tür tulum. Tokat'ta derilere peynir-çökelek basılırdı.
Soğuk zincire girmediği için tuzlu sayılabilen bir peynir. Plastik bidonlarda yapılanları da var. Tabi Kars koşullarında bunların soğutma depolarında değil de, donmaması için evlerin altında, toprağın altına yapılan mahzenlerde saklandığını düşünmek lazım. Peynirler çok çeşitli, fiyatı 20-25 lira civarında.
Tel kadayıfın nasıl yapıldığını ilk kez bu fuarda gördüm. Onu da paylaşmak istedim.
Kovadaki hamur ince delikli bir uçla tel tel sacın üzerine akıtılıyor. Piştikçe çevriliyor ve tel kadayıf oluyor.
Bolulular, "Çeçil"e sahip çıkmış...
Şaka şaka. Bolu'nun peynirde iddialı olduğunu bilmezdim.
"Göğermiş Peynir" diye bir çeşit dikkatimi çekti.
Hani görünce küflü diye çöpe attıklarımıza benziyor... Göğermiş Peynir'in kalitesinin bu faydalı küflerle elde edildiğini söylediler. Geliştirilirse çığır açıcı gibi duruyor.
Artvin'de zeytin üretildiğini duymuştum, ama ilk kez gördüm. Görüntü gayet güzel, hatta Gemlik zeytininden daha iri göründü gözüme. Ancak tadı, belki yapılıştan, biraz farklı geldi bana. Meşhuuur "Yusufeli Zeytini" bu işte.
Ustanın işini yaparken gösterdiği özen çok hoşuma gitti. Hamuru ince ince kesmiş, malzemesini, fıstığını falan ayarlamış, teker teker rulo haline getiriyor. Birazdan ateşte pişirecek.
Diyarbakırlıların standında saç örgüts peynir gösterisi vardı adeta... Dikkatimi çekti, Tuzpazarı'nda saç örgüsü peyniri alırken, salamura gibi tuzlu suyun içinden alıyoruz ve hayli tuzlu görünüyor.. Ama burada tattıklarım o kadar tuzlu değildi, salamura da değildi.
Fuarda, çok farklı yörelerden getirilen meyveli "sucuk"lar, cezeryeler, vardı. Ama Erzincallılar bu işte çok iddialı. Cevizlisinden tutun da her türlüsünü yapmışlar. Sucuk, pastırma görünümünde çeşit çeşit meyveli çeşitler.
Yozgatlıların "Çanak Peyniri"ni ilk kez gördüm.
Telemeyi biraz işledikten sonra toprak kaplara koymuş, şık bir sunum yapmışlar.
Hani bal işi karmakarşık dedim ya,...
Sahiden hem "organik", hem de 30 lira kafamı karıştırmadı değil.
Erişte de çok farklı yörelerde, farklı yapılış halleri ile fuardaki yerini aldı.
Tabi hamurlu gıdalar büyük bir parantez. Somun ekmekten, "Ankara kurusu"na kadar türlü türlüsü vardı...
Ya bu adamlar burada ne yapıyor diye merak edip yaklaştığımda; baktım ki, uzun şeritler halinde, tel kadayıfa benzer bir şeyi çekiştirip duruyorlar...
Meğer adamlar pişmaniye yapıyorlarmış!
Pişmaniye yapılışını ilk kez gördüm. Üstelik yöresel kıyafetler içinde. Ellerine sağlık. Tadı çok güzeldi.
Burası Ağrı yöresine ait bir stand.
Görevliye, öndeki araba tekeri gibi olan peyniri sordum.
Kaşar peyniri sanıyordum.
Meğer "Kars Gravyeri" imiş...
Kilosu 60 lira. O otomobil tekeri gibi peynir 80 kiloymuş. Yani gördüğünüz peynir kalıbı tam 4.800 TL!
Ama tadı harika..
Gaziantep sadece baklava değil, meğer pek çok yiyeceği ile meşhurmuş. Acılı acılı, fıstıklı, harika lezzetler... Aşağıda!.
Sacın üstünde coşkuyla kavurma yapan bu adama, "Bu kavurmanın özelliği ne ki" dedim. Bana koyunların yayladığı yayladan, yediği otlara, kekiklere pek çok şeyi saydı ve "Bizim oraya hastır, başka yerde bulamazsın" dedi.
Ama yabana atmıyorum. Mesela Bursa'da Merinos koyundan bu kavurmanın olamayacağına kalıbımı basarım. Buram buram İç Anadolu kölüğü (Karaman) tadı var.
BTSO standı dedik ya...
Standın bir bölümünde İznik Çinisi, çinicilik, çiniden hediyelik eşyalar, biraz minyatür, süsleme vs. vardı.
Oturan bayan, bir yandan ürünleri tanıtıyor, bir yandan da eliyle desenler çiziyordu çiniye.
İster inanın, ister inanmayın....
Doğrusu merak edip sormasam bilemeyecektim.
Bunlar deve sucuğu...
İlk kez duydum, gördüm...
Lezzeti hiç fena değil.
Düşündüğüm gibi sert, çiğnemesi zor falan da değildi.
Ama içimden "eşeklerin ne günahı var" diye de geçirmedim değil...
BTSO standının bir köşesinde Sayitabatlı kadınlara yer verilmişti.
Doğrusu Saitabat'ta kadınların "erkek egemenliği"ne dur dediğini duymuştum, muhtarlıkta falan. Ama bu kadar hünerli, yöresel ürünleri geliştirme çabası içinde olduklarını bilmiyordum. Helal olsun ve ellerine sağlık.
Muğla'yı, Bodrum'u pek çok kişi sırf deniz, tatil olarak bilir.
Ama Muğla aynı zamanda bir zeytin diyarı.
Milaslılar özellikle sofralık yeşil zeytinde iddialılar.
Bu dönerciye dalga geçer gibi, "Bu dönerin özelliği ne ki" dedim. Hani, döner her yerde yapılan birşey...
Gazeteci olduğumu anlayınca, beni tersleme yerine dönerini anlatmayı tercih etti.
Meğer bu döner, halis, siniri alınmış koyun etinden, kıyma vs. olmadan, saf et olarak yapılıyormuş. Öyle iç yağı, kuyruk yağı falan da koymazlarmış... "Çağ döner" kıvamındaydı.
Önyargılı olduğumu farkettim.
Hani her yerde "Trabzon Ekmeği" görüyoruz ya... Vakfıkebir sadece somun ekmek değil, türlü türlü süt ürünleriyle de iddialı. Vakfıkebirliler kocaman bir stand almışlardı. Kendine has sarıya çalan renkte tereyağı, peyniri vs. Kekik, tırtıl kır otu... Yağa rengini veren yüksek yayla otlarıdır derler.
Antakya'dan pek çok yöresel gıda duymuştum.
Standlarında, kurutulmuş patlıcandan, dış görünüşü lahmacuna benzeyen ancak pek çok meyvenin, fındık fıstığın karışımı ile yapılan hamurlu, etli lezzetleri vardı. İçli köfteye benzeyen ama çok daha lezzetli ürünler dikkatimi çekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder