21 Haziran 2017 Çarşamba

Sürpriiizz... Yüzde 5 büyümüşüz!

Belirsizliklerin, acı, tatlı sürprizlerin çoğaldığı günler yaşıyoruz. Sahiden herşey böylesine spontane, hesapsız, apansız, pat diye mi oluyor; yoksa kendi içinde, aslında bizim farketmediğimiz, göremediğimiz bir istikrarlı mekanizması mı var, doğrusu anlamak hiç kolay değil. 


İlk ve ortaokul çağında, yazları yaylada çobanlık yapardık. Obamızda bütün çobanlar toplanır, sığırları beraber güderdik. Başımızdaki Recep Hoca babamız yaşındaydı, liderimizdi. Sürekli bize birşeyler öğretmek isterdi. Düşünün, akşama kadar sığır peşinde koşturan çocukların eline, baltayla gürgen ağacından yaptığı birer karış tahtaları, üzerine kızgın telle Arapça harfler yazıp, 'Elif Be Tahtası'na çevirir, bize 'eski yazı' öğretmeye çalışırdı. Recep Hoca, 'Nasılsın' veya 'İşler nasıl' diye soranlara, hep 'İyiler iyi...' derdi. 
Ne bilge bir insanmış... 
TÜİK, 2017'nin ilk çeyreğinde Türkiye Gayri Safi Yurt İçi Hasılası'nın (GSYH) yüzde 5 büyüdüğünü açıklayınca, şak diye Recep Hoca'nın sözünü hatırladım. 
Kabul edelim ki, hükümet ve ekonomi yönetimi dahil hiç kimse yüzde 5 büyüme beklemiyordu. Ve herkes bu sonuca şaşırdı, çok da sevindik. 
Peki bu sürpriz büyüme nasıl oldu? 
Bunun bir tarafı 'teknik', hesaplama yöntemi ile ilgili. 
Şöyle ki: TUİK, sanayi üretiminin, 2017 yılının ilk üç ayında, geçen yıla göre yüzde 1,8 arttığını açıklamıştı. Tahminler, büyümenin de o civarda olmasıydı. Ardından 'GSYH kapsamındaki sanayi üretimi büyümesi yüzde 5,3 oldu' şeklinde açıklama yapıldı ve yüzde 5 ilân edildi.
Peki bu fark nereden çıktı? Ankara'daki gedikli meslektaşlarımız bu farkı TÜİK yetkililerine sormuş. 
Verilen yanıtın özeti şu: Eskiden sanayi üretimi hesabı tahminle yapılıyordu, şimdi artık Gelir İdaresi'nin geçici KDV beyannamelerine vs. bakarak yapılıyor; yani daha gerçekçi. 
Ayrıca, önceki GSYH hesabı serisi 2010 yılı bazlıymış, sonra 2009 baz alınmış (2009'un kriz yılı olduğunu hatırlayalım, karşılaştırmada oranın yüksek çıkmasına katkısı olabilir). 
Ayrıca kurum, hesapları 2015 bazlı hale getirmek üzere bir çalışma başlatmış, yeni GSYH hesabı 2018'de tamamlanacakmış vs. 
Şimdi işin tekniğini bir yana bırakıp, yaşananlara bakalım. 
Zor bir konjonktürdeyiz, şirketlerin en büyük sınavı döviz borçları, düşen satışlar ve tahsilat... Hükümet tehlikenin farkında olduğu için para ve maliye politikası araçlarıyla şirketleri korumak için her yola başvuruyor. 
Özel sektöre, Cumhuriyet tarihinin en yüksek teşvikleri veriliyor. 
Hükümet, yerli, özellikle de yabancı sermayenin önünü açmak için, vatandaşın tepkisini çekme pahasına (zeytinliklere, ovalara, sahillere yapılaşma vs.) her türlü yasayı çıkarmaktan çekinmiyor.
Ha, buna rağmen sanayide istenen hareketlilik oluyor mu? Ciddi soru işareti. 
Bunun yapısal pek çok nedeni var, ama bugünkü konumuz değil. 
Ve iyiler sahiden iyi... Örneğin otomotiv, hem ana hem yan sanayi olarak, üretim ve ihracatta rekor üstüne rekor kırıyor. Yüzde 5 büyümenin ana motoru bu sektör. Fabrikalar 3 vardiya, çoğu tam kapasite çalışıyor. Bursa'nın en büyük şansı da otomotiv.
Devletin nihai tüketim harcamaları yılın ilk çeyreğinde yüzde 9,4 artmış. Bunun rolünü yabana atmamak lazım. 'Mega Projeler' de bir şekilde devam ediyor. 
Ama madalyonun öteki yüzünde, bakanımızı 'yüzde 5 büyüme hormonlu değil' açıklamasına zorlayan bir vakıa var... Zira toplumun büyük kesimi büyümeyi kendi işinde, bütçesinde, yaşamında, ailesinde vs. 'hissetmiyor'. 
Başta turizm olmak üzere pek çok sektörde ciddi sıkıntılar var. Suriye'de, Irak'ta olanlar yüzünden satışları yarıya düşen bir bebek çocuk konfeksiyoncusuna 'Yüzde 5 büyüdük' deyince şöyle bir bakıyor suratınıza... 
Ve bu zorlu yılların en belirgin özelliği şu: 'Vahşi rekabet'... Ve binbir yüze bürünen adaletsizlik. 
Bakmayın 'KOBİ' güzellemelerine... 
Fi tarihinde iş dünyasının duayenlerinden Sakıp Sabancı'ya 'Ekonomik kriz'i sorduğumda, iki elini uzatıp çevirerek, 'Elektir gardaşım, elek, elek...' demişti. Sahiden, o 1994 krizinde Bursa'da yüzlerce şirket elendi, iflas etti. Yeterli sermayesi olmayanlar, banka borçlular, döviz geliri olmayanlar, düşük kapasite ve teknolojiyle verimsiz çalışanlar sapır sapır döküldü eleğin altına... Nispeten dayanıklı olanlar çıkışı 'yabancı evlilikler'de buldu. Evet, işler büyüdü, küreselleşti; ama yan sanayici artık işyerinin sahibi değil, ancak ortağı olabildi. 
İçimde aynı filmi yeniden izleyeceğiz gibi bir his var. 
Hocanın dediği gibi, 'İyiler iyi'... 
İyi haftalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder