Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB) için “Türkiye’nin en güzel OSB’sidir” desem hiç de mahçup olacağımı sanmıyorum. Gerçekten de buradaki fabrikalar, üretim, istihdam falan bir yana, çevre duyarlılığı ve de burada fabrika yapan işadamlarının bir sanayi bölgesi yaratma konusundaki azimleri ilham verici...

Başkan Yalçın Aras’ın da belirtiği gibi, bu Organize Sanayi Bölgesi (OSB) gerçekten de bir “Başarı hikayesi”...
Bir avuç
girişimcinin Nilüfer Sanayici ve
İşadamları Derneği (NİLSİAD)adı
altında kurdukları dernekle yaratılan bir modern OSB. 1999’da dernek 27 üyeyle
kurulduğunda demek ki bölgede, mevcut sanayi bölgelerinde pahalılık yüzünden
arsa satın alamayan o sayıda insan; kimisi köylülerden, kimisi emlakçılardan
satın aldıkları tarla, bahçeler üzerine fabrika yapımına başlamış, ya da buna
niyetlenmişti.
NİLSİAD’ın başkanı Yalçın Aras, her
şeyiyle sıfırdan başlayan çalışmaların sahiden lideridir ve bugün Aras için ne
kadar övgü yazsam, eksik olacaktır!
Bugün NOSAB’da gezerken geniş, pırıl pırıl
asfat yolları, park bahçe izlenimi veren çevre düzenini, yepyeni fabrikaları gören insanlara
hatırlatmak için yazayım: Buralar hep tarlaydı ve yolu yoktu. Kurulan tek tük
fabrikaya gitmek için asfalt yolla ulaşacağınız en yakın yer Minareliçavuş
köyüydü. Asfalt yol Ninareliçavuş’a
kadar giderdi, sonrasında tarlaların arasından stabilize bir yol vardı. Fabrikalar
kurulmaya başlamıştı, ama işyerlerine toprak yollardan gidilir, yağmur yağınca
bu yollarda yürüyemezdiniz, kamyonlar çamura batardı.
Köyde (şimdi
mahalle oldu) derneğin bir yeri vardı; şimdi başkan Aras’dan dinliyoruz ki, meğer o yerin sahibi muhtarlıkmış, dernek
orayı, muhtarın telefon masraflarını ödeme karşılığı kullanırlarmış...
Yol,
kanalizasyon, elektrik, su nanay...
Yetmiyor, yapılanlar
da aslında “kaçak” sayılıyor, ama belediye
“insaflı” davranıyor, üzerine giden
yok!
Bursa Büyükşehir
Belediyesi’den yeni bir sanayi bölgesi planlaması beklenirken, belediyenin “Bursaspor’a gelir olsun” diye, bölgede “küçük esnafa”, “KOBİ’lere” yer tahsis
etmesi hafızalardadır. Yani Bursa’yı planlaması, kurulmak istenen fabrikalara
yer göstermesi gereken belediye ve valilik, sırf “Bursaspor”a katkı için arazi tahsis ediyor! Zihniyet bu kadar! Yerin
işyeri olarak değerlendirileceği açıklanıyor ki, daha çok para etsin, Bursaspor’un
kasasına daha çok para girsin!
Yani amaç sadece Bursaspor’a para kazandırmak. Orada
fabrika kurulmuş, esnaf sanatkar dükkanı olmuş o da hiç umurlarında değil. Sanayi falan kimsenin umurunda değil! Tabi kimileri
bu kararla, Bursaspor’a tahsis edilen arazi çevresinde tarla, bahçe
fiyatlarının patlayacağından haberdar, hazırlıklarını yapmış...
Uzatmayayım,
gazeteci olarak başından beri tanık
olduğumuz bir şeydir NOSAB’ın başarı hikayesi.
NOSAB’da 320 fabrika, 22 bin çalışan, 1 milyar dolar
ihracat, 2 milyar dolar hasıla rakamlarına işte böyle böyle ulaşıldı.
Kurulduğunda
sadece bir masa, 4 sardalye, 5 klasöre sahip
olan bölge yönetimi, bugün toplam 9 bin
800 metrekare kullanım alanı olan bir akıllı binayı hizmete açtı. Tabi
dernekten NOSAB’a, OSB’ye geçiş, yönetimin gelirlerini
artırdı. 25 derslikli bir okul yapıp
Milli Eğitim’e teslim ettiler.
En önemlisi de
yeni idari binalarındaki kreş... Şimdilik,
NOSAB’da çalışan annelerin 140 yavrusuna burada bakılacak. Kuşkusuz bu
rakam ihtiyacı karşılamaktan uzak. Ancak OSB yönetimlerinin gündemine fabrikalarda
çalışan anneleri ve kreş konusunu sokması bakımından hayli öncü bir uygulama.
Peki, gelelim, asıl konuya, zurnanın zırt
dediği noktaya...
Açılış töreninde
bölgenin “lideri” kabul edilen
Yalçın Aras, çıktı mikrofona ve orada yaşadıklarını özetledi. NOSAB’ın tamamen girişimcilerin azmi,
kararlılığı ile kurulduğunu, sanayi bölgelerini planlamak, oralara uygun
altyapıları, yol, su, elektrik, iletişim altyapısını götürmesi gereken devletin
ilgisizliğini ortaya döktü.
Bursa Valisi İzzettin
Küçük de orada. Dinlerken hep gülümsedi, “helal
olsun” der gibilerden. Sonunda da aldı mikrofonu eline, övgü yolu birkaç
şey söyledikten sonra NOSAB yönetiminden “Mesleki
Teknik Lise yaptırmak” yapmalarını istedi!
Hani NOSAB’ın,
fabrika sahiplerinin mesleki eğitime destek çıkmasında, devleti temsil eden
valinin bunu talep etmesinde elbette bir sorun yok.
NOSAB’ın gelişim sürecinde, devlet yöneticilerinin tutumunun kişisel sorumlusu
de bugünkü vali olamaz.
Ama arkadaş,
kentin tepe yöneticinin oradaki sanayileşmeyle ilgili, yaşanan sıkıntıların
çözümü ile ilgili hiç mi bir kaygısı, planı, çözümü olmaz!
Maalesef, değişen
birşey yok kamu yönetiminde.
Yerel yönetimler
yine sorun çözme odaklı değil. Örneğin NOSAB
Başkanı Fikri Ünal, kangrene dönüşen NOSAB-İzmir
arasındaki trafik sorununun
Büyükşehir Belediyesi tarafından çözümlenmesini, yani TIR’lar için yeni bir
bağlantı yolu açılıp, trafik yükünün bölge içinden alınmasını; hastaların
hastanelere ulaşım vs.konularında destek
talep etti. Ama dikkat ettim yerel yöneticilerden birisi de çıkıp birşey
söylemedi bu konularda.
Bursa’da 1961’de
hükümetin projesiyle Türkiye’nin ilk
planlı OSB’si olarak kurulan Bursa
OSB dışında bütün OSB’ler kaçak, plansız kuruldu.
Yani mevcut
planlı yerlerdeki yüksek arsa fiyatlarından kaçan girişimci gitti, şeftali
bahçesini, pancar tarlasını satın aldı oraya fabrika kurdu ve fabrikalar bir bölgede
çoğalmaya başlayınca da yine fabrika sahiplerinin itmesiyle planlar yapılıp OSB
statüleri sağlandı.
Hani ben sayın
valimizden, “Arkadaşlar o yaşadığınız
sıkıntılar tarih oldu. Artık devletimiz
işadamına planlı alanlarda yatırım imkanı sağlıyor. Lafta değil, gerçekte
girişimcinin yanındayız... Örneğin bakın şurada şurada hazır yerlerimiz var,
arsa fiyatlarını Avrupa’nın altına indirdik, girişimcilerimiz buyursunlar, artık
dünya ile rekabet edebilecek bir üretim ortamını sağlıyoruz girişimcilerimize”
gibi sözler söylemesini beklerdim.
Buna en çok da,
hala orada burada nasıl ucuz arazi bulurum da üzerinde birşeyler yapabilirim
diyen işadamları sevinirdi.
İşin özeti, evet
NOSAB, düşünün tam 25 bin ağaçla yemyeşil, güzel bir OSB.
Ama kamu yönetimi
anlayışımızda değişen birşey yok.
Ne varmış bunda
mı diyorsunuz?
İşin bir yanı şu:
Bu plansızlık, bu rantiye, bu öngörüsüzlük, bu duyarsızlık, bu tüccar zihniyeti
içinde NOSAB gibi örnekler çıkarmak
her zaman mümkün olmayabilir, çünkü Yalçın
Aras, M.Fikri Ünal gibi insanların sayısı fazla değil.
En önemlisi de
şu: Bu kadar yüksek maliyetlerle boğuşulan bir ortamda, sanayinin sürdürülebilir olmayacağını ne zaman anlayacağız merak
ediyorum.
Şapkayı öne
koymak için GSYH içinde sanayiin payının
yüzde 30’dan yüzde 15’in altına inmesi de bakıyorum kimseyi ilgilendirmiyor!