panelistler |
İlk anda bilim kurgu yazarlarının aklına gelecek bir şey gibi geliyor. Ama BUSİAD'daki Yapay Zeka panelini dinleyince, aslında bunun bilim kurgu falan değil, kapımıza dayanan bir gerçeklik olduğunu düşünmeye başladım.
Tuhaflık, otomotivden tarım sektörüne her alanda makinelerin insanların yerine geçmesinde değil. Bunlar olmaya başladı bile. Bana esas tuhaf gelen, ne işadamları, ne çalışanlar, ne ülkeyi yönetenler veya yönetime aday olan siyasiler bunun farkında!
Kimsenin buna ilişkin bir hazırlığı yok!
![]() |
Tuncer Hatuoğlu |
Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği (BUSİAD) Endüstri 4.0/Dijital Dönüşüm Platformu tarafından düzenlenen “Yapay Zeka” panelini Platform Sorumlusu Tuncer Hatunoğlu sundu. Hatunoğlu, 1850’lerde ilk kez kas gücüne karşı buhar gücünü keşfeden insanlığın, 1900'lerin başında elektrik, 1960 larda elektronikle devrimsel adımlar atıp yeni bir çağı başlatığını, bunun en son aşamasının "Endüstri 4.0" veya "4. Sanayi Devrimi" olduğunu anlattı.
Ve... Tekerin icadından sonra buharlı motorla devrim yapan insan, elektrik ve elektronik devrimiyle kendi etkinlik alanını, gücünü olağanüstü genişletti, büyüttü.
Ama şimdi "insanın yerini alacak makineler" devri, tamamen yeni bir çağın başlangıcına işaret ediyor: İnsan yerine makineler, robotlar; beyin yerine yapay zeka uygulamaları vs....
Kendisi de uzun yıllardır bilgisayar, yazılım gibi "teknoloji" alanlarında faaliyet gösteren İletişim Yazılım Genel Müdürü Hatunoğlu, belli ki, Türkiye'nin yeni gelişmelere zamanında ayak uyduramamasından rahatsız. 1977'de okuduğu "sibernetik" kitaplarını hatırlatan Hatunoğlu, aslında yaşananların sürpriz olmadığını, geç kalındığını, karar vericilerin özellikle Almanya'nın Endüstri 4.0 için dev yatırımlar açıklaması ile "kafasına dank ettiğini" ifade etti.
Kemal Kılıç (Foto: Uğur Yılmaz) |
Kılıç'ı dinlerken, vücuttaki sinir sistemini inceleyen bilim adamlarının, bunları bir makinede yapmaya çalıştığını, hayli de yol katettiklerini fark ettim!
Bakınız, beyin tamamen vücudu saran sinirler aracılığı ile ulaşan "ileti"leri, sinyalleri değerlendiren bir merkez. İnsanın toplam enerjisinin yüzde 20'sini kullanma gibi bir özelliği olan beyin, sinir sistemi ile gelen uyarıları işliyor. Uyarılar sinir sistemindeki 100 milivolt elektrik akımı ile hızlıca dolaşıyor. Onları algılama, tanımlama ve değerlendirme, tepki verme özel bir proses... Bu süreçte benzer sinyaller bağlantı noktalarında kesişiyor ve beyin buralarda algılama yapıyor. Bunu önceki sinyallerle karşılaştırıp "tanımlama" yapıyor ve sonuçta da beyin, karar veriyor, vucüt tepki gösteriyor.
Kılıç, "İsteseniz de istemeseniz de, birşeyi tekrar tekrar yapıyorsanız, ya da bir şeye tekrar tekrar maruz kalıyorsanız, mutlaka onu öğrenirsiniz" diyor.
Meğer, öğrenme sürecimiz sanıldığı kadar iradi değilmiş.
Az tekrarlanan ya da tekrarlanmayanlar yok olup gider, çok tekrarlananlar güçlenirmiş.
Nörobilim, sinir sisteminin çalışmasını açıklamaya çalışırken, ilginç tanımlar yapılıyor. Örneğin, "görmek" dediğimiz şey, aslında bir tür nöronların fotoğraf çekmesiymiş!
Çocuk 10 yaşına gelene kadar bu fotoğraf, film deryası aslında tam bir karmaşaymış... Netleşme ve tanımlama, yıllar itibariyle, yavaş yavaş oluşan bir gelişme. Çocuk 10 yaşından itibaren çevresindeki olayları, duydukları, kokladıkları, tattıkları, gördüklerini tam olarak "tanımlamaya", ona göre davranış geliştirmeye başlıyormuş.
Meğer, aslında çocuğun temel eğitimi 10 yaşına varınca, aşağı yukarı tamamlanıyormuş!
Beyin "tekrarlarla" öğreniyormuş.
Tabi beyin ancak tekrar eden şeyleri hafızaya aldığından, hepimiz yaşadığımız, gördüğümüz herşeyi algılamıyor; sadece sık tekrarlanan "prototip"lerle değerlendirme yapabiliyoruz.
"Kısıtlı beyin", işte böyle prototiplerle değerlendirme yapınca, "zeka" ile "yaratıcılık" arasındaki fark ortaya çıkıyor. Kendisine verilenleri en kolay tekrar etme, işin içinden sıyrılma "zeka" olarak değer kazanıp, toplumda hüsnü kabul görürken; aykırı düşünüp, alakasız şeyler arasında bağ kurma ile gidilen "yaratıcılık" yolu, genellikle "genel kabule", "müesses nizama" aykırı bulunup dışlanabiliyormuş.
Ya merak etmeyin! Korkmayın! Rahatlayın!...
Bu işlerle uğraşanlar sosyolog, siyaset uzmanı falan değil. Dibine kadar ticaretin, paranın peşindeler! En azından, para sahiplerine çalışıyorlar. Projeleri çapulcular finanse etmiyor!
Yapay zeka, bu alanda yeni çığırlar açıyor. Artık eskisi gibi başarı tedarik zincirini ve pazarlamayı iyi yapmakta değil, onun yerine "dijital ekosistem"de...
Yani başarı artık insanların yatak odalarına, banka hesaplarına, adliye kayıtlarına, hangi saatte nerede, kiminle olduklarına, hangi ilacı kullandıklarına kadar bütün bilgilerine bir tıkla ulaşılabilecek bir ortamın sağlanmasında!
"Müşteri merkezli", "Kişiselleştirilmiş hassas güdümler", "Hizmetleştirme"!
Çok mu karmaşık geldi?
Bir akşam, evde karınızla alışveriş ve parasızlık yüzünden tartışıp bir odaya çekildiğinizde, cep telefonunuzda "Boş ver, hadi Ayşe'yi üzme, sana bir kart çıkartayım, yarın git al" diye yazılı, sözlü bir banka mesajı görürsek artık şaşırmayacağız!
İpuçları başladı bile. Bakın internette bir ürün arıyorsan, anında ekrana onunla ilgili reklamlar geliyor. Hükümeti eleştiren şeyler yazıyorsan sosyal medyada, anında benzer içerikler çıkıyor karşına...
Fabrikalarda "otomotik karar verme sistemleri" başlıyor. THY uçak almak istediğinde, anında uçak değil de motoru ayrı, kanatları ayrı alma teklifleri alıyormuş!
Foto: Uğur Yılmaz |
"Tavsiye etme", şu anda en gözde iş!
Tavsiyeyi yapan, makine! Çünkü makine sizi tanıyor!
Değerli işadamlarımızdan Coşkun İrfan'ın kızı, yurtdışındaki yapay zeka araştırmalarını anlattı heyecanla... Robotlara yazılım yapıyormuş. Örneğin evinize bir robot aldınız, temizlik yapmak için. Ama yetmiyor, bu robot yıllarca size bağlı olacak. Sizi, ailenizi tek tek tanıması, temizlik, bakım, misafirler ooo. pek çok şeyi de bilmesi lazım... İşte onları da yapar hale geliyormuş robot... Ah keşke bu parlak gençler hünerlerini kendi memleketlerinde gösterme fırsatı yakalayabilseydi diye geçirdim içimden...
Üretimde otomatikleşmenin artması, robotlar ve satış sonrasında otomatik karar veren sistemler...
"Yeni karar sistemleri"...
Biz amazon.com'u duymuştuk, ama Çin'in alibaba.com'u tavsiye alanında en ilerisiymiş. Keza Çin'in Yapay Zeka Kalkınma Planı varmış...
Küresel yarışta Çin, ABD ve Rusya en ileride olanıymış.
"Büyük veri", "makinelerin öğrenmesi"..
Makine düşünebilir mi?
O da hayaldi, gerçek oluyor!
AAKE: Algıla, anlamlandır, karar ver, eyleme geç...
"Veri analitiği"...
Diyelim yapay zeka uygulaması, bir bankanın verilerinde batık kredilerin en çok bekar, erkek, 28 yaşında ve esnaf kişilere ait olduğunu tespit etti..
Makine anında karar veriyor: Bekar, erkek, esnaf ve 28 Yaşındaki müşterilere artık kredi yok!
O kadar..
Barış Sürücü (Foto: Uğur Yılmaz) |
Prof. Dr. Sürücü SGK ile Ekonomi, Milli Eğitim ve Adalet Bakanlığı, TUBİTAK gibi kamu kuruluşlarına değişik projeler yaptıklarını anlattı.
Tabi, rüşvet, torpil gibi hastalıkların her daim nüksettiği kurumlarda kararların makinelerce verilmesi çok yeni ve olumlu bir gelişme. Ama kuşkusuz, teknolojinin ahlakı da onu kullanan, programlayanların ahlakı kadar.
Örneğin, SGK'daki "sahte şirket" denetimlerinde "makineler" devreye girmiş. Eskiden rastgele denetimle sahte şirket kovalayan görevliler, artık verilerin çoktan elden geçmiş olması nedeniyle "doğru adreslere", tam isabet baskınlar düzenleyebilmiş. Adres, elektrik, su, gaz faturası, giren çıkan paralar, çalışanlar tek tek elde nasıl olsa.. "Vallahi, billahi" ye ihtiyaç yok.
Bankalar "Krediyi kime verelim" sorusunu nihayet makinelere sormaya başlamış...
Ekonomi Bakanlığı, ithal edilen malların standartlara uygunluğunu makinelere sormaya başlamış. .
UNİCEF ve Adalet Bakanlığı, kimsesiz çocukların rehabilitasyonunu makineye sormaya başlamış.
Bankaların Call Center'ları, "doğru kişiye kart satmak" için makineleri devreye sokmuş. Yani sizi falanca bankadan arıyoruz, şöyle boylu boslu bir kredi kartımız var dediğinde, aslında görevli sizin aylık gelirinizi, harcamanızı, borcunuzu zamanında ödeyip ödemediğinizi biliyor!
Ancaaak...
Uygulamada en büyük sorun, veri.
Zira bütün yapay zeka uygulamaları veriyle çalışıyor. Bu işle uğraşanlar en çok veri yetersizliğinden şikayetçi. Prof. Sürücü de, "Veri yok. Olanlarda değerlendirmeye müsait değil" dedikten sonra, "5 yıl içinde verilerini uygun şekilde güncellemeyen şirketler mali sistemden, pek çok yerden silinecek" uyarısında bulunuyor.
"Akıllı" telefonların ABD'den beş yıl sonra bize geldiği hatırlanırsa, bugün Türkiye'nin yapay zeka rekabetinde nal topladığını anlatmaya gerek yok sanırım.
Görünen o ki, bilgisayar, otomasyonda olduğu gibi yapay zekada da Türkiye'nin durumu teknolojiyi batıdan satın alma şeklinde olacak!
Zira, ne eğitim, ne girişimcilik anlamında yeterli kapasiteler yok.
Örneğin, Almanya 2019'da eğitimin pek çok alanda dijitalleşmesini planlamıştı. Türkiye'de dijitalle ilgili ders, program vs. olduğunu duymadım.
Tolga Yanaşık (Foto: Uğur Yılmaz) |
Sahi fabrikaların, kentlerin, okulların, nihayet memleketin idaresini böyle otomatik pilotlara teslim edeceğimiz günler çok mu uzak?
Bunu bilemeyiz, ama toplumun buna bir hazırlık yapmasının zamanı geliyor bence.
.