![]() |
Köyde villa tarzı 'şehirli' evleri dikkat çekiyor |
Osmaniye’nin çehresi değişmiş…Tarım ve hayvancılığın bittiği orman köyleri, “dağ evi” ve “hobi bahçeleri” ile yeni bir görüntüye kavuşuyor!
Dursun EROĞLU
Doğa
gezilerimizde 15 Kasım 2019 Cuma günü
Bursa’nın Orhaneli ilçesine bağlı Osmaniye
(Çatak) köyü civarındaki ormanlarda yürüdük. Kocayaren tepesindeki gözetleme kulesinden çevreyi izledik. Orhaneli’deki termik santralın bacasından
yükselen kirli bulutların çöktüğü, mermer
ve krom ocaklarının altını üstüne
getirdiği, moloz yığınına dönüşmüş ormanları gördük…
![]() |
Traktörlerin yerini cipler almış |
Zümrüt yeşili çam
ormanları hoyratça talan edilirken, köylerin boşalması, hayvan sürülerinin
neredeyse tamamen ortadan kalkması, dağları, ormanları samanlığa çevirmiş. Her
yanda diz boyu ot… Ormanın içinde bu mevsimde bile dize çıkan yeşil ve yazdan
kalma kuru otlar…
İnsan samanlığa
dönüşen bu ormanlara bakınca, niye pahalı ve kalitesiz et yemeye mahkûm
olduğumuzu daha iyi anlıyor… Ucuz ve kaliteli, bol etin kaynağı tam da
karşımızda öylece duruyor…
Geleneksel köy
yaşamının bittiği topraklarda yeni moda hobi bahçeleri, dağ evleri…
Koza Dağcılık Kulübü’nün “keşif gezisi”
kapsamında rehberimiz Harun Hocamızın
(Bayram) peşine düştük ve özel araçla Bursa’dan
Orhaneli yolu, Erenler civarında ayrılarak Osmaniye’ye
vardık.
Osmaniye’nin eski
adı Çatak. “Çatak”, adından anlaşılacağı gibi, birkaç derenin kesiştiği bir
yer. Şırıl şırıl akan dereleri, çam ormanları…
![]() |
Bahçeler terk edilmiş gibi duruyor. |
‘MAHALLE’ OLMAK
BU GALİBA…
Daha köye
girerken, “villa” tipi konutlar
dikkatinizi çekiyor. Evet evet, burası artık bildiğimiz “köy” olmaktan çoktan çıkmış. Sağımızda solumuzda gördüğümüz
bahçelerin neredeyse hiç birinde ekim dikim yok. Çevrede ahır, hayvan göremiyoruz.
Plansız, düzensiz
yapılmış da olsa köy fiilen sayfiye yeri gibi.
Evlerin
bahçesinde meyve sebze yerine oyuncaklar, barbekü, altında oturulan çardaklar…
Ahşam mobilyalar…
Eski bir
hızarhane… Çardak, kamelya, piknik masaları…
Traktör garajı
gibi görünen yerde dörtçeker cip…
Çevrede kimseyi
göremiyoruz. Ancak bu evlerin sahiplerinin şehirde yaşadığı, parayı orada
kazandığı, yazları burayı şenlendirdiklerini hemen anlıyorsunuz. Zaten sabah
çayını içtiğimiz kahvehanedeki köylü, “Burası
yazın kalabalıktır. Yollar, sokaklar arabayla dolar. Bakmayın böyle tenha
olduğuna” diyor.
Köyde kış
mevsiminde 15 civarında hane kalırmış. Ama yazın 50 haneye çıkarmış.
![]() |
Eski bir hızarhane, bıçkı atölyesi |
Çatak, Nalınlar,
Göktepe , Dağakçaköy, Uluçam, Göynükbelen ve Topuk köyleri arasında adeta bir doğal cennet.
‘KENDİ YAPTIĞIMIZ
BİNAYA KİRA ÖDÜYORUZ!’
Orhaneli Kaymakamlığı’nın sitesine göre
bu mahallede “İmar var”. Doğrusu
herkesin istediği yerde bir bahçe alıp üzerine kafasına göre ev yaptığı bir
yerde imar olması ne anlama gelir ben anlayamadım.
![]() |
Köydeki ekmek fırını bir tür barbekü olmuş |
Ancak köylünün “devletin alakası”ndan çok da memnun
olmadığı sonucuna vardım. Mesela gürül gürül akan çeşmelerin olduğu köyde belediyenin
suyu para ile satması…
Kahvehane ve köy
konağının olduğu binayı göstererek, “Bu
binayı biz köylüler olarak kendimiz yaptık. Belediye geldi buraya el koydu.
Şimdi belediyeye kira ödüyoruz. Bu nasıl iş” diyor birisi…
Köyde tarım ve
özellikle hayvancılığın sona ermesi, garip bir şekilde dışarıdan gelip bahçe
satın alarak ev yapanların sayısını artırmış. Dışarıdan gelenlerin çoğu burada
doğmuş, büyük şehirlerde yaşayan insanlarmış. Arada, “Onların arkadaşları, tanıdıkları falan” da olurmuş..
Çatak’ta sadece çay içmedik, ilk kez sabah kahvaltımızı da buradaki kahvehanede
yaptık.
Kahvaltıdan sonra patikadan çam ormanına doğru yükselmeye başladık.
![]() |
Ormanlar adeta samanlık gibi |
ORMANLAR SAMANLIK
GİBİ
Köyün dışına
doğru çıktıkça bahçelerin, tarlaların terk edilmiş olması dikkatimi çekiyordu. Ormanda gezerken, baktık ki çevrede her her
dize kadar ot… Demek ki sadece Osmaneli değil, çevredeki köylerde de pek sürü,
çoban kalmamış. Sadece koyun ve keçi değil sığırları bile yılın en azından
yarısında bedava besleyecek, hem de en doğalından et, süt verecek bereketli
doğa karşımızda sahipsiz, öylece duruyor.
Bu otlara
baktığımda, kasaptan marketten neden pahalı ve hormonlu, sağlıksız etleri,
küspe ve ilaçlarla ahırlarda beslenen hayvanların sütlerini hem de
üreticisini
mutlu etmeyen kazık fiyatlardan satın alışımız geliyor gözümün önüne…
![]() |
Kocayaren yangın gözetleme kulesi.. |
Çam ormanlarından, “orman yolu”ndan çıktığımız Kocayaren Tepesi çevreyi seyretmek için
harika bir yer. Buraya boşuna “Kocayaren
Yangın Gözetleme Kulesi” dememişler.
TERMİK SANTRAL
BOĞUYOR!
Bir yanda Uludağ, diğer yanımızda Orhaneli…
Uzaktan bakıyoruz…
Soğukpınar, Bağlı, Uludağ Oteller Bölgesi TRT vericileri,
Dolubaba, Kirazlı, Hüseyinalan, Tuzaklı…
Orhaneli Erenler civarı mermer ve krom ocakları… Ormanın yeşilliğini
bozan moloz yığını gibi…
Veee karşımızda
kocaman iki tane baca…
Eskiden “Vapur bacası gibi” denirdi.
Orhaneli Termik Santralı’nın bacalarından çıkan dumanlar Orhaneli’yi görünmez kılıyor.
Rüzgarın hayli
güçlü olduğunu, termik santralın üzerinden yükselen kirli bulutun Uludağ yönüne yükseldiğini görüyoruz.
Bacalardan geniş olanı
“soğutma kulesi”. Oradan sıcak buhar
çıkıyor. Beyaz bulutlar bir süre sonra gökyüzünde kayboluyor.
Ama yanındaki
ince ve yüksek baca… İşte linyit kömürünün
yakılmasıyla ortaya çıkan kara
bulutun, partikülleri ile gökyüzüne salındığı baca, burası….
![]() |
Karşıda görünen yer Uludağ |
Santralın sahibi
üç kuruş daha fazla para kazansın diye, yıllar önce devletin kasasından
yaptırılıp çalıştırılmayan “desülfürizasyon tesisi”nin olduğu baca işte o…
Patronuna
desülfürizasyon (bacagazı arıtma) ünitesi üç sene daha çalıştırmama imtiyazı
verilen yer, işte orası.
Zümrüt yeşili
ormanların, tarlaların, hayvanların, insanların zehir soluması kimin umurunda…
Sola doğru
döndükçe, aşağıda Topuk Göleti’ni, Göynükbelen’i görüyoruz.
Orhaneli Orman İşletme Müdürlüğü, Kocayaren Yangın Gözetleme Kulesi’nden hatıra fotoğrafları çekip inişe geçiyoruz…
İnsan ister
istemez, Orman İşletmesi buralarda sadece ağaç mı keser diye sormadan edemiyor.
Bir ağacın dalına,
serçe gibi küçük kuşlar için asılmış bir kafes görüyor, seviniyorum.
Genişçe bir
alanda hengâme var, ama anlamıyorum. Çevresi telle çevrilmiş, fidan dikmek için
taraçalanmış bir alan. Fakat teller yıkılmış. Fidanlar da zaten tutmamış.
![]() |
Biraz ilerisi Göktepe köyü |
Burası Orman İşletmesi’nin fidan diktiği eski
yangın alanı mıydı, yoksa birileri sahiplenmek için telle çevirip meyve fidanı
dikti de Orman İşletmesi telleri
kaldırıp attı mı, anlamadık.
Aşağıda, Göktepe köyüne iniyoruz.
Köye girmeden,
iğne ucu gibi az suyu akan bir çeşmenin yanında, yoldan ayrılıp Çatak yönüne, ormana gidiyoruz.
Göktepe hayli
kıraç bir yere
benziyor. İçimden bir ses burada içmesuyu sıkıntısı bile
yaşandığını söylüyor. Neyse ki köyde pek nüfus kalmamış.
Çevresi yüksek
tuğla duvarlarla çevrili bir ev dikkatimizi çekiyor.
Yollara kaplama
için kilitliparke taşları getirilmiş.
Hemen tepeyi aşıp
Çatak tarafına varınca doğa birden cömertleşiyor.
YENİ BİR SAYFA…
Resmi kayıtlar
göre Osmaniye, diğer köylerin tersine
nüfus alıyor. Nüfus 2013 den 2018 e 17’ den 30 kişiye çıkmış. Burası Batum’dan gelen göçmenler tarafında
kurulmuş bir köy. Şimdi buradaki doğal güzellik Kafkas insanının doğa ile
uyumlu yaşam şeklinin bir sonucu mudur diye düşünmeden edemiyorum.
Tarihçi dostum Raif
Kaplanoğlu’nun yazdıklarına
bakılırsa bölgede iki Çatak köyü
varmış. Birisi bizim gittiğimiz Osmaniye.
Diğeri ise Keles’e bağlı Beleören köyünün altındaki vadideymiş. Belenören
köyündeki tapınağın bulunduğu yer, Roma
döneminden kalma eski bir yerleşim yeriymiş.
Bunları okurken,
bu Çatak’ta da bir dönemin daha kapandığını,
artık buranın geleneksel köy olmaktan çıkıp, bir sayfiye yeri haline geldiğini düşünüyorum.
Orhaneli Kaymakamlığı sayfasındaki bilgilere göre, Osmaniye’nin nüfusu 107. Köyde
elektrik ve su: var. 2 katlı köy konağı var. Sağlıkevi yok. Kanalizasyon
yok. Kocaman bir cami ve imam evi var. Okul, öğrenci, öğretmen vs. yok. Hayvancılık
yok. Tarım: Buğday. Hayvancılık: Yok.
Ama her nasılsa, “Köyün ekonomisi: İyi… (galiba
kastedilen, köy dışından gelen insanların yarattığı ortam)
HOBİ, HAYALLER VE
HOVARDALIK…
Göktepe’de tahmin ettiğim gibi içme suyu şebekesi yokmuş. Sadece burada değil, biraz
ötesinde BUSAD’ın 360 dönüm
arazide kurduğu 200 adet “Hobi
Evleri”nde de su sıkıntısı varmış. Göktepe’de
imar, okul, sağlık evi, çalışan bir kanalizasyon yok; ama cami ve imamevi var.
![]() |
Bu da fakir villası olmalı :) |
Bir zamanlar
koyun keçi sürülerinin, çobanların, köpeklerin, sığırların sesiyle cıvıl cıvıl
yaşanan bu topraklarda artık yeni bir dönem başlamış.
Kâh “besi çilftliği” görüyorsunuz, kâh “hobi
bahçesi”…
Bu “hobi bahçeleri” kadar,
köylerde insanların büyük bir emekle, hayalle ve büyük ölçüde doğduğu topraklara duyduğu sevdanın eseri olan yeni yapılaşmanın enine boyuna masaya yatırılması gerektiğini düşünmeye başladım.
Bir yanıyla kent
yaşamının bunalttığı insanlar için harika bir kaçamak, nefes alma yeri…
Ama bir yanıyla
da çok ciddi kaynak israfı, tahribat, özellikle tarım alanlarının tarım dışına
çıkışı gibi bir “hovardalık”
barındırıyor. İnsanların çoğu zaman
yaşadıkları hayal kırıklıkları da cabası..
Yürümeye,
dağları, ormanları, köyler, yaylaları, velhasıl memleketi tanımaya devam…