Doğa
yürüyüşlerimizde 3 Kasım 2019 Pazar
günü Orhangazi’ye bağlı Yenisölöz ile Dutluca köyü/mahallesi arasındaki ormanlık alanda yürüdük.
Zeytin
dışında tarımdan, bağ bahçe işlerinden
elini çeken yöre insanı, yaylaları da terk etmiş.
Ormancılık
alanı ise adeta çelişkiler yumağı… Kimi yerde insanlar tarlalarını, bahçelerini
terk etmiş, ekilip dikilen arazi orman olmuş. Kimi yerde de yemyeşil çam
ağaçları “tapulu arazi” diye kırılıyor!
Koza Dağcılık rehberliğinde, 4 minibüsü dolduran
doğaseverler Gemlik’ten sonra İznik yoluna girdi ve doğruca Yenisölöz’e vardık. Sabah çayı için durduğumuz
Yenisölöz’deki kahvehaneyi hayli
kalabalık görüyoruz. Şehirde, bu saatte yatağından kalkıp kahvaltı bile yapmayan
emekli, yaşlı takımı burada çoktan kahvehanedeki yerini almış.
TARLALAR
BAHÇELER ORMANA DÖNMÜŞ
Masasına
oturduğumuz 80 yaşlarında bir köylü, biz pencereden dağın eteklerine doğru
bakarken, “Hepsi orman oldu…” diyor. “Şu gördüğün ormanlığın alt tarafları hep
tarla, bahçeydi. Ekip dikmeyince orman oldu”…
“Buralar çok verimli arazi. Ne ekseniz, ne
dikseniz olur. Niye boş bırakıyorsunuz araziyi?” diyorum.
- (Birden hiddetleniyor) Ne yapayım? 80 yaşında domates, patlıcan mı
ekeyim? Ağaç mı budayayım, çapa mı yapayım!
(Oğulları, kızı büyükşehirde çalışıyor, ‘kırk yılın sırtı bir
geliyor’muş köye, ziyarete, dert yanıyor).
SU SAVAŞLARI
TARİH OLMUŞ…
Sölöz deyince, 25-30 sene önce aklıma su kavgası
gelirdi.
Her ilkbahar,
yaz döneminde “Aşağı Sölöz” ile “Yukarı Sölöz” yukarıdan, dağdan gelen içme
ve kullanma suyu yüzünden neredeyse silahlı çatışmaya girerdi.
Dağlar,
dereler elinde kırma tüfekli, baltalı, traktörleriyle seferber olmuş
insanların, köpeklerin, sesiyle yankılanırdı. Gerginlik genellikle jandarmanın
araya girmesi ile yatışırdı.
Ama bunlar
tarih olmuş gibi.
Su
paylaşımını nasıl hallettiler bilmiyorum, ama dağda dolaşırken kaynak
sularının, çeşmelerin büyük bölümünün
borulara alındığını gördük.
Anlaşılan su
köyler arasında kalıcı olarak paylaşılmış.
Eski kötü
hatıraları silmek ister gibi köylerin adı da değiştirilmiş. Birisi Sölöz, diğeri Yeni Sölöz!
Nüfus, 2013-2019 arsında, aşağıda, İznik Gölü’ne daha yakın olan Sölöz’de
1285’ten 1027’ye, yukarıda, dağa yakın olan Yenisölöz’de ise 1012’den 722’ye düşmüş.
Tabi değişim
bununla kalmamış. Örneğin köyde “Masör”,
“Emlakçı”, “Ekmek Fırını”, “Lokanta” tabelalarını görmek kadar, şişe/cam
vs. için geri dönüşüm konteynırı, itfaiye vs. görmek de ender şeylerden birisi…
KÖYLERDE ZORAKİ İMAR…
Köylerin
mahalle statüsüne geçmesine rağmen “imar”
konusunda adım atılmaması…
Altı ahır,
üstü ev, yanı samanlık, bir bina ötesinde okul, kahvehane… türü karmaşa hep
kafamı yoran bir durumdur.
Ancak
görüyorum ki, tarım ve hayvancılıktan kopuş, köylerde yeni bir durum yaratıyor.
Yenisölöz’de bazı sokakların, bazı evlerin önündeki
bahçelerin “şehir tarzı” çiçek ve
süs bitkileri ile donatıldığı görülüyor.
Büyükşehir, Bütünşehir uygulamalarının tarımı hala
gündemine almaması, acaba diyorsunuz, tarımın,
hayvancılığın hepten çökeceği
planlarına mı dayanıyor!
Yürüyüşün
başladığı Yenisölöz’den yukarıya
çıktıkça önce ekilip dikilmediği için üzerinde ağaçlar bitmiş, ormana dönmüş
tarlaları, daha yukarılarda ormanların arasında mera, çayır ve yaylaları
görüyorsunuz.
POMAKÇA KEÇİ
SÜTÜ DAVETİ!
Bunlardan
birinde bir hayvan barınağı ile küçük bir koyun keçi sürüsü görüyoruz.
Çoban “nerelisin” sorusuna, “Ben Yunanım,
gavurum” falan diyor, gevrek gevrek gülerek…
Çok şakacı,
espritüel birisi olmalı!
Yanına
yaklaşıyoruz. İki kangal köpeğe sakinleşmeleri için bağırıyor.
Yürüdüğümüzü
görünce, “Ya ne yürümesi, gelin oturun,
size keçi sütü ikram edeyim” diyor.
Sonra da
gruba doğru yüksek sesle birşeyler söylüyor.
Hangi dilden
konuştuğunu anlamıyorum. “Gelin size
keçi sütü ikram edeyim, dinlenin” diyormuş.
Pomakça
olduğu söyleniyor.
TAPULU
ORMAN!
Yaklaşık 7
kilometre yürüdükten sonra dağın en yüksek noktasına varıyoruz. Gemlik’e bağlı Fındıcak köyü civarıymış.
Dağda,
yüzlerce cam ağacının, hiç ayırım yapmadan sıradan kesildiğini görmek beni şaşırtıyor.
Bu Orman İşletmesi’nin normal kesimi
olamaz. Zira onlar ağaçları seçiyor, keresteliğe uygun olanları işaretliyor,
köylüye kestiriyorlar. Ama bunlar büyük küçük demeden bütün ağaçları sıradan biçmiş,
bildiğin kırım yapmışlar.
Aklıma acaba
yol, yüksek gerilim, maden vs. için mi kesiliyor bu ağaçlar sorusu geliyor.
Birisine
soruyorum. Yanıt şu: “Burası tapulu
arazi”…
Arkadaş, nasıl
bir Türkiye’de yaşıyoruz biz!
Tokat’ta
benim dedemin, babamın ekip biçtiği kaç tane tarlaya Orman İşletmesi, yani
devlet, çevresinde orman vardır diye tapu verdirmiyor!
Tam karşımda
ise bildiğin çam ormanını vatandaş kırıyor.
Adamın elinde
tapusu oluyor!’
Devlet aynı
devlet, kanun aynı kanun!
Akıl alır
gibi değil.
Biraz
ileride, adını bile bilmediğimiz ama bir zamanlar yayla olduğunu düşündüğüm bir
merada mola veriyor, karnımızı doyuruyoruz.
Ateş yakıp, yol boyunca toplanan mantarlardan (melki) tadıyoruz.
Bugün rotanın
başında itibaren harika doğa manzaraları var.
Sonbahar
gürgen, meşe türü ağaçların yaprağını sarartmış.
Çam türü
iğne yapraklar ise yemyeşil..
Yeşil ile
sarı arasında muhteşem renk yelpazesi görüyorsunuz.
Yürüdüğünüz her
yer gazel…
Bolu’ya Yedigöller’e
fotoğraf çekmek için giden insanların buraları mutlaka görmeleri gerekir diye
düşünmeden edemiyorum.
DUTLUCA…
Öğle
molasından sonra artık ayakkabıların bağcıklarını sıkma zamanı.
Zira, inişe
geçiyoruz.
Hedef Dutluca…
Dutluca’yı
görmeden önce, iki yamacın arasında, aşağıda masmavi görülen İznik gölünü
görüyoruz.
Patikadan
traktör yoluna…
Yollara
genişledikçe Dutluca’ya
yaklaştığımızı fark ediyoruz.
Tepelelerde, bir zamanlar kağnıların, atların, katır ve
eşeklerin, koyun keçi, sığır sürülerinin kullandığı patikaların çoğunda ağaç,
çalı büyümüş, yol
kapanmış. Ama
aşağılara dindikçe patikalar daha da
belirginleşiyor.
İnsanların
dağdan gittikçe uzaklaştığını, bağlantılarının koptuğunu patikaların durumundan
anlayabiliyorsunuz…
Dağdan Dutluca köyüne, terk edilmiş, çalı ve
yabani böğürtlen, ısırganlarla kaplı bir traktör yolundan iniyoruz.
İşte
karşıda, önümüzde İznik Gölü..
Aşağıda,
ovada zeytin tarlaları…
Dutluca yaklaşık 250 kişinin yaşadığı, hızla nüfus
kaybeden bir yer.
Zeytincilik
ana geçim ve gelir kaynağı.
Köyde
evlerin hatırı sayılır bölümünün terk edildiği anlaşılıyor.
Bir yanda
zamanla çökmeye terk edilen geleneksel iki katlı, ahşap, kerpiç evler…
Yanı başında
minare ve kubbeleriyle görkemli bir cami…
Büyükşehir Belediyesi, neredeyse evlerinin tamamının
boş olduğu görülen bazı sokaklara kilitliparke bile döşememiş.
Köy
meydanına ışıklı otobüs durağı levhası, galiba burada en büyük belediye
hizmeti..
Yürümeye,
dağları, ovaları, köyleri, insanları, velhasıl memleketi tanımaya devam. .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder