5 Kasım 2019 Salı

Yenisölöz, Dutluca… Ormana dönüşen tarlalar, kırım yapılan “tapulu” çam ormanları…


Doğa yürüyüşlerimizde 3 Kasım 2019 Pazar günü Orhangazi’ye bağlı Yenisölöz ile Dutluca köyü/mahallesi arasındaki ormanlık alanda yürüdük.
Zeytin dışında tarımdan,  bağ bahçe işlerinden elini çeken yöre insanı, yaylaları da terk etmiş.
Ormancılık alanı ise adeta çelişkiler yumağı… Kimi yerde insanlar tarlalarını, bahçelerini terk etmiş, ekilip dikilen arazi orman olmuş. Kimi yerde de yemyeşil çam ağaçları “tapulu arazi” diye kırılıyor!


Koza Dağcılık rehberliğinde, 4 minibüsü dolduran doğaseverler Gemlik’ten sonra İznik yoluna girdi ve doğruca Yenisölöz’e vardık. Sabah çayı için durduğumuz Yenisölöz’deki kahvehaneyi hayli kalabalık görüyoruz. Şehirde, bu saatte yatağından kalkıp kahvaltı bile yapmayan emekli, yaşlı takımı burada çoktan kahvehanedeki yerini almış.


TARLALAR BAHÇELER ORMANA DÖNMÜŞ

Masasına oturduğumuz 80 yaşlarında bir köylü, biz pencereden dağın eteklerine doğru bakarken, “Hepsi orman oldu…” diyor. “Şu gördüğün ormanlığın alt tarafları hep tarla, bahçeydi. Ekip dikmeyince orman oldu”…
Buralar çok verimli arazi. Ne ekseniz, ne dikseniz olur. Niye boş bırakıyorsunuz araziyi?” diyorum.

-       (Birden hiddetleniyor) Ne yapayım? 80 yaşında domates, patlıcan mı ekeyim? Ağaç mı budayayım, çapa mı yapayım!  (Oğulları, kızı büyükşehirde çalışıyor, ‘kırk yılın sırtı bir geliyor’muş köye, ziyarete, dert yanıyor).

SU SAVAŞLARI TARİH OLMUŞ…

Sölöz deyince, 25-30 sene önce aklıma su kavgası gelirdi.

Her ilkbahar, yaz döneminde “Aşağı Sölöz” ile “Yukarı Sölöz” yukarıdan, dağdan gelen içme ve kullanma suyu yüzünden neredeyse silahlı çatışmaya girerdi.
Dağlar, dereler elinde kırma tüfekli, baltalı, traktörleriyle seferber olmuş insanların, köpeklerin, sesiyle yankılanırdı. Gerginlik genellikle jandarmanın araya girmesi ile yatışırdı.
Ama bunlar tarih olmuş gibi.
Su paylaşımını nasıl hallettiler bilmiyorum, ama dağda dolaşırken kaynak sularının, çeşmelerin  büyük bölümünün borulara alındığını gördük.
Anlaşılan su köyler arasında kalıcı olarak paylaşılmış.

Eski kötü hatıraları silmek ister gibi köylerin adı da değiştirilmiş. Birisi Sölöz, diğeri Yeni Sölöz!
Nüfus, 2013-2019  arsında, aşağıda, İznik Gölü’ne daha yakın olan Sölöz’de 1285’ten 1027’ye, yukarıda, dağa yakın olan Yenisölöz’de ise 1012’den 722’ye düşmüş.
Tabi değişim bununla kalmamış. Örneğin köyde “Masör”, “Emlakçı”, “Ekmek Fırını”, “Lokanta” tabelalarını görmek kadar, şişe/cam vs. için geri dönüşüm konteynırı, itfaiye vs. görmek de ender şeylerden birisi…  

KÖYLERDE  ZORAKİ İMAR…

Köylerin mahalle statüsüne geçmesine rağmen “imar” konusunda adım atılmaması…
Altı ahır, üstü ev, yanı samanlık, bir bina ötesinde okul, kahvehane… türü karmaşa hep kafamı yoran bir durumdur.
Ancak görüyorum ki, tarım ve hayvancılıktan kopuş, köylerde yeni bir durum yaratıyor.

Yenisölöz’de bazı sokakların, bazı evlerin önündeki bahçelerin “şehir tarzı” çiçek ve süs bitkileri ile donatıldığı görülüyor.
Büyükşehir, Bütünşehir uygulamalarının tarımı hala gündemine almaması, acaba diyorsunuz, tarımın,
hayvancılığın hepten çökeceği planlarına mı dayanıyor!
Yürüyüşün başladığı Yenisölöz’den yukarıya çıktıkça önce ekilip dikilmediği için üzerinde ağaçlar bitmiş, ormana dönmüş tarlaları, daha yukarılarda ormanların arasında mera, çayır ve yaylaları görüyorsunuz.

POMAKÇA KEÇİ SÜTÜ DAVETİ!


Bunlardan birinde bir hayvan barınağı ile küçük bir koyun keçi sürüsü görüyoruz.
Çoban “nerelisin” sorusuna, “Ben Yunanım, gavurum” falan diyor, gevrek gevrek gülerek…
Çok şakacı, espritüel birisi olmalı!
Yanına yaklaşıyoruz. İki kangal köpeğe sakinleşmeleri için bağırıyor.
Yürüdüğümüzü görünce, “Ya ne yürümesi, gelin oturun, size keçi sütü ikram edeyim” diyor.

Sonra da gruba doğru yüksek sesle birşeyler söylüyor.
Hangi dilden konuştuğunu anlamıyorum. “Gelin size keçi sütü ikram edeyim, dinlenin” diyormuş.
Pomakça olduğu söyleniyor.

TAPULU ORMAN!

Yaklaşık 7 kilometre yürüdükten sonra dağın en yüksek noktasına varıyoruz. Gemlik’e bağlı Fındıcak köyü civarıymış.

Dağda, yüzlerce cam ağacının, hiç ayırım yapmadan sıradan kesildiğini görmek beni şaşırtıyor.
Bu Orman İşletmesi’nin normal kesimi olamaz. Zira onlar ağaçları seçiyor, keresteliğe uygun olanları işaretliyor, köylüye kestiriyorlar. Ama bunlar büyük küçük demeden bütün ağaçları sıradan biçmiş, bildiğin kırım yapmışlar.
Aklıma acaba yol, yüksek gerilim, maden vs. için mi kesiliyor bu ağaçlar sorusu geliyor.

Birisine soruyorum. Yanıt şu: “Burası tapulu arazi”…
Arkadaş, nasıl bir Türkiye’de yaşıyoruz biz!
Tokat’ta benim dedemin, babamın ekip biçtiği kaç tane tarlaya Orman İşletmesi, yani devlet, çevresinde orman vardır diye tapu verdirmiyor!
Tam karşımda ise bildiğin çam ormanını vatandaş kırıyor.
Adamın elinde tapusu oluyor!’
Devlet aynı devlet, kanun aynı kanun!

Akıl alır gibi değil.
Biraz ileride, adını bile bilmediğimiz ama bir zamanlar yayla olduğunu düşündüğüm bir merada mola veriyor, karnımızı doyuruyoruz.  Ateş yakıp, yol boyunca toplanan mantarlardan (melki) tadıyoruz.
Bugün rotanın başında itibaren harika doğa manzaraları var.
Sonbahar gürgen, meşe türü ağaçların yaprağını sarartmış.
Çam türü iğne yapraklar ise yemyeşil..

Yeşil ile sarı arasında muhteşem renk yelpazesi görüyorsunuz.
Yürüdüğünüz her yer gazel…
Bolu’ya Yedigöller’e fotoğraf çekmek için giden insanların buraları mutlaka görmeleri gerekir diye düşünmeden edemiyorum.

DUTLUCA…

Öğle molasından sonra artık ayakkabıların bağcıklarını sıkma zamanı.

Zira, inişe geçiyoruz.
Hedef Dutluca
Dutluca’yı görmeden önce, iki yamacın arasında, aşağıda masmavi görülen İznik gölünü görüyoruz.
Patikadan traktör yoluna…
Yollara genişledikçe Dutluca’ya yaklaştığımızı fark ediyoruz.
Tepelelerde,  bir zamanlar kağnıların, atların, katır ve eşeklerin, koyun keçi, sığır sürülerinin kullandığı patikaların çoğunda ağaç, çalı büyümüş, yol
kapanmış.  Ama aşağılara dindikçe patikalar daha da  belirginleşiyor.
İnsanların dağdan gittikçe uzaklaştığını, bağlantılarının koptuğunu patikaların durumundan anlayabiliyorsunuz…
Dağdan Dutluca köyüne, terk edilmiş, çalı ve yabani böğürtlen, ısırganlarla kaplı bir traktör yolundan iniyoruz.
İşte karşıda, önümüzde İznik Gölü..
Aşağıda, ovada zeytin tarlaları…
Dutluca yaklaşık 250 kişinin yaşadığı, hızla nüfus kaybeden bir yer.
Zeytincilik ana geçim ve gelir kaynağı.

Köyde evlerin hatırı sayılır bölümünün terk edildiği anlaşılıyor.
Bir yanda zamanla çökmeye terk edilen geleneksel iki katlı, ahşap, kerpiç evler…
Yanı başında minare ve kubbeleriyle görkemli bir cami…
Büyükşehir Belediyesi, neredeyse evlerinin tamamının boş olduğu görülen bazı sokaklara kilitliparke bile döşememiş.


Köy meydanına ışıklı otobüs durağı levhası, galiba burada en büyük belediye hizmeti..


Yürümeye, dağları, ovaları, köyleri, insanları, velhasıl memleketi tanımaya devam. .



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder