10 Ocak 2020 Cuma

İSVİÇRE NOTLARI: 2 Korkusuz yaşamak da varmış!



Evin önünde ne bahçe duvarı, ne dikenli tel.. Kepenkler
pencereleri yağıştan korumak için.


İsviçre’nin sokaklarında, köy ve ormanlarında dolaşırken, Türkiye’de doğru bildiğimiz pek çok şeyin ne kadar yanlış olduğunu fark ettim. Örneğin, derelerin, ırmakların simsiyah akmasını sanayileşmeye;  gecekondu, plansız yapılaşmayı nüfus artışı ve kentleşmeye bağlarız. 
Bursa’nın kanalizasyon ve sanayi atıklarıyla kirlenip simsiyah Marmara denizine akan, kıyılarımızı denize girilmez hale getiren Nilüfer vs. irili ufaklı derelere bakarken, buna “sanayileşmenin kaçınılmaz sonucu” gözüyle bakar, içten içe rahatlarız…
Küçük bir dere. Suyu tertemiz akıyor

Keza doğalgaz kullanımına rağmen süren hava kirliliğini, benzer gerekçelerle kanıksamışızdır.
Oysa İsviçre’de arazi yolları ve ormandaki patikalar dahil yürürken hiç ayakkabım toz, çamur olmadı. Kirli akan dere görmedim. Hiçbir yerde rastgele atılmış çöpler görmedim. Hava gayet temizdi.
Peki hem sanayi hem de tarımın bu kadar güçlü olduğu bir yerde doğa nasıl korunabiliyordu?
Ve en önemlisi: Can mal korkusu olmadan yaşamak da  var mış! Bunu gördüm.
Polis karakollarının resmi/dini tatil günlerinde kapandığı bir ülke de olabiliyormuş!
İşte İsviçre’deki gözlemlerinden satır başları…

YAYA ÖNCELİKLİ TRAFİK…

8 bin nüfusuna karşılık küçük modern bir kent izlenimi veren Herzogenbouchsee’de  sokağa çıkınca ilk dikkatimi çeken şey, kavşaklarda trafik lambası ve polis olmamasıydı. 

Yayalar, sarı renkli yaya çizgisine yaklaştığında araçlar hemen duruyor ve yayaların geçişi tamamlanmadan hareket etmiyor. 
Araçları öne çıkmaya, öncelik istemek için “burun göstermeye” çalışırken göremiyorsunuz.  
Trafik ahenk içinde “yağ gibi akıyor”,  herkes kurallara uyduğu için tıkanma olmuyor. 
Yayalar da karşıya geçerken sarı çizgileri kullanıyor. 
Trafik eğitimi çok ciddiye alınıyor gibi. Bir grup küçük öğrenciyi, başlarında bir öğretmenle kentin merkezinde dolaşırken görünce, önce çocukların birbirine iple bağlandığı düşüncesine kapıldım. Önde öğretmen, arkada çocuklar… 
Fark ettim ki, çocukların hepsi ipin bir ucundan tutuyor, bırakmıyor. Yaya yolunda yürüyor, sarı çizgileri takip ederek karşıya geçiyorlar.  
Araçlara dur işareti, bir grup çocuğu karşıya geçmesi için.
Çocukların eğitimi galiba.
Yoldan çıkıp bahçeye geçince çocuklar ipi bıraktı, ip öğretmenin elinde kaldı.
Çocuklar, gençler bisiklet, kaykay, paten vs. kullanmayı seviyor. Elinde levhayla araçları durduran bir gencin, bunu patenle karşıdan karşıya geçmek isteyen çocukların güvenliği için yaptığını anlıyorsunuz. 
Bizde yaya önceliği için yasa çıktı. 
Sonuç?  
Karşıdan karşıya geçerken, sıkıysa bir yaya aracın geçmesini beklemesin… 
Yazılı olmayan kural şu: Geçiş üstünlüğü ya devlet büyüklerine, ya da  karşısındakine vurunca un ufak edecek güçlü araçlara aittir!
Trafikte öncelik “güçlü” olanın. 
Güce tapınma” iliklerimize işlemiş.

Tel sadece hayvanlar için yapılmış

YOLLARDA ENGEL-TÜMSEK, EVLERDE DİKENLİ TEL, DUVAR  VS. YOK

Cadde ve sokaklarda yüksek kaldırım taşı yok. Yaya yürüme yeri çizgiyle belirlenmiş.  Araçların oraya dalmaması için illa da ön tamponu çökertecek yükseklikte bir bordür taşı konulmamış!
Keza caddede fazla sürat yapılmasın diye asfaltın üstüne kocaman bir tümsek/çukur yapılmamış!
Yine caddenin, sokağın kenarında evlerin önünde kalın/yüksek bahçe duvarları, ferforje demirler vs.yok.
Hiçbir evin ne kapısında, ne penceresinde demir ferforje, evlere hapishane havası veren pencere demirlikleri görmedim.

İnsanların evinde, iş yerinde can ve mal korkusu olmadan yaşaması da mümkünmüş yaaaa!

Türkiye’de yüksek site/bahçe duvarları, jiletli teller, türlü çelik kapılar, alarm sistemleri, kameralar, onca polis, özel güvenlik…
Yine de adım başı hırsızlık, soygun, gasp… 
Demek bir yolu var ve bunlar kader değil.
Bahçelerin bazılarında özel mülkün sınırlarını belli edecek şekilde iki sıra ince tel çekilmiş. 
Mahallenin dışında, tarla bahçe olan yerlerde bu
tellerin bazılarına düşük voltajlı elektrik verilmiş. Elektrik verilen aküleri görüyorum. Bunlar insanlar için değil, hayvanlar girip zarar vermesin diye yapılmış olmalı.
Gayet bakımlı bir mezarlığın çevresinde bile duvar vs. yoktu.
Gördüğüm tek duvar, yaklaşık 2 metre yüksekliğinde uzunca bir beton duvardı ve tren yolu ile evler arasına çekilmişti. Bu duvar, konutlarda yaşayanlar gürültüden vs. rahatsız olmasın diye yapılıyormuş.

NOEL’DE POLİS KARAKOLU KAPALI!

Tabi bizim kaldığımız sürenin büyük bölümü Noel tatiline denk geldi ve pek çok fabrikada üretim yoktu. 
İnşaatlar da tatilde olmalıydı.
Noel tatilinde en çok dikkatimi çeken şey kasabadaki “Emniyet Müdürlüğü” diyebileceğimiz polis merkezinin kapalı olmasıydı!
Sokaklarda ne gündüz ne de gece pek fazla insana rastlamıyoruz.  İşsizlik yokmuş.  Herkes işinde gücünde. 
Noel tatilleri de dinlenme fırsatı oluyor galiba. Herkes evinde dinleniyor, ya da ev ziyaretlerine gidiyor.  
Sokaklarda sadece “Kebapbey” gibi genelde Türkiye’den gidenlerin işlettiği döner, dürüm, pide, kafe tarzı
Ormanda yürüyüş yolları var. zemin kumlu, çamur olmuyor
işyerleri açıktı. 
Dürüm”ler muhteşem. Tam bir “öksüz doyuran”.  Lavaş değil et yediğinizi hissediyorsunuz. Tek başına bir dürüm yeseniz gün boyu size yetiyor.
Akşamları canlılık içkili mekanlarda var.  Solothurn’da çok geniş bir bölge araç trafiğine kapatılmış.  Tarihi kiliseler, sinema, tiyatro gibi sanat kurumları, çarşılar var.  
Bölgenin en önemli akarsularından Aare ırmağı şehrin ortasından geçiyor.  Aare Irmağının kıyısında, durgun akan nehir manzaralı yerlerde sıra sıra,  çok sayıda eğlence mekanı var. Oralar tıklım tıklım. Yiyecek içecek almak için sıraya giriyorlar gibi bir hal var. Tabi hava soğuk, kış.  
Yazları buralarda açık alan ve parkların dolu olduğunu tahmin etmek zor değil.  
Evler, bahçeler hayli bakımlı görünüyor.   Garden Sculpture” denen sanat her yanda konuşuyor anlaşılan. Bunları profesyonel bahçıvanlar yapıyor olmalı. Zaten burada herkes evinde tamirat tadilat falan da yapamıyormuş. 
Devlet hemen tepene dikilir, sertifikanı sorarlar  deniyor.

Kadınlar atla dolaşıyor köyler arasında, arazi yollarında
Arazi yolları asfalt 
ATA BİNMEK…

Bazı evlerin yanındaki ahırda at yetiştirildiğini görünce, bunları koşu atı sanmıştım.  Meğer normal yük hayvanı imiş.  Köylüler bu atları özellikle yaz aylarında yük taşımak, binip gezinmek vs. amaçlı kullanıyormuş.  Yürüyüşlerimizde birkaç kez kadınların atlarla arazi yollarında gezindiklerine tanık olduk. Son derece bakımlı, uygun adımlarla askeri düzen içinde yol alan, kadınların kolaylıkla binip yönlendirdiği hayvanlar.

ORMANLAR, DERELER TERTEMİZ…

Köpek gezdirenler için özel  çöp kutusu 
Kasabanın çevresinde tarım arazileri ve ormanlık alanlar var. Sık sık buralara gidip yürüdük. Aralıksız yağan yağmurda yürümemize rağmen ayakkabımız hiç çamur olmadı, kirlenmedi. 
Ormanda yürüyüş rotaları düzenlenmiş. Rotada zemin kum/çakıl malzeme ile sertleştirilmiş. Ayrıca ormanda kaybolma gibi bir dert yok. Her tarafa levhalar yerleştirilmiş. 
Levhalarda, bölgede görülen ağaç ve bitki türleri, hayvanlar hakkında bilgiler, resimler var. 
Veee, kimi zaman ormanın, kimi aman tarlaların arasında çöp kutuları görüyorsunuz.
Yere atılmış tek bir çöp görmedim.

Bu çöp kutularından en ilginci de, köpekleri dolaştıran vatandaşlar içindi! 
Şaka değil. Herkes köpeği dışkısını yaptığında, onu yerden temizleyip, naylon poşetle bu kutulara atıyor.  Poşet orada hazır. 
Demek ki, sırf kakasını evde değil de dışarıda yapsın diye parklarda, sokaklarda köpek gezdirmek hiç de masum değilmiş!
Yürürken, mahalle ortasından, kenarından geçen birkaç dere gördüm. Dereler pırıl pırıl akıyor. Balık olurmuş.  Ev ve işyerlerinde kanalizasyon ve arıtma durumu nedir araştırmadım, ama atıkların derelere verilmediği çok net. Derelerin hepsi, ıslah edilmiş, yani beton zemine alınmış.  Bazılarında suyu tarlaya çekmek için istasyonlar var.
Arazilerin çevresi hayvanlar için elektrikli telle çevrilmiş.



Hava tertemiz.  Her yerde doğalgaz kullanılıyormuş. 
Ancak, birkaç kez sabah erken saatlerde bazı binaların bacasından yoğun kara bulutlar çıktığına tanık oldum. Bunlar tespit edildiğinde ağır cezaları olduğu konuşuluyor.


(Devam edecek…)


1 yorum: