Domaniç dağları:
Gürgen ormanında kış başka bir güzel.
Doğa gezilerinde 23 Şubat 2020 Pazar günü Kütahya’nın Domaniç ilçesine bağlı Safaköy
ve Topuk Gölü civarındaki ormanlarda
yürüdük. Eşine az rastlanır gürgen
(kayın) ormanında, ağaçların dallarında adeta yazın yeşil yapraklarının yerini
alan buzlanmış kar görüntüleri ve yer yer iki metreyi bulan karlı zeminde
yürümek müthiş bir duygu.
Elinizde bir
buçuk metre uzunluğundaki batonu sonuna kadar ayağınızın altındaki kara
sapladığınızda
hala toprağa ulaşamamak… Bir süre sonra eriyeceğini bildiğin
karın üstünde yürürken, sanki havada yürüyormuş gibi çocukça hislere kapılmak…
Orman köylerinde
doğa ve kar manzaraları müthiş güzel. Ama orman köylerinde yaşayanlar için kar,
kış demek çile demek. Mahsur kalmak, evde ısınamamak; okula, hastaneye ulaşamamak
demek.
KOZA Dağcılık ile 5 minibüs dolusu insan Bursa’dan
İnegöl’e, oradan Domaniç yoluna
düştük. Domaniç’e yaklaşık 15-20
kilometre kala, Orman İşletmesi’ne
ait tomruk deposuna ulaştık ve yürüyüşümüz orada başladı.
Domaniç Kocayayla’daki Odun depolarının bulunduğu Kocayayla Geçidi için levhada
rakım 1500 metre gösteriyor. Buradan araçlardan inerek “orman yolunda” hafif meyilli bir yoldan Üçtepeler yangın kulesi yönüne, 1550 metrelere kadar yükseldikten
sonra Safa köyüne döndük. Safa köyde
rakım (deniz seviyesinden yükseklik) 1230 metre. Karla kaplı bir orman köyü.
ORMAN KÖYÜNDE KIŞ…
2007-2019
arasında nüfusu 170’den 140’a gerilemiş bir köy. İlk okulu olmayan, dolayısıyla
fazla çocuk, dolayısıyla genç yaşta insan olmayan… Bütün köyler gibi yaşlı ve
emeklilerin yaşadığı bir yer. Köyde alım güçlerini hayli zorlayan pahalı
traktörler alıp ağaç kesme ve tomruk taşıma işi yapan birkaç aile var, ancak
kimse metreküpü 60 ila 100 lira arasında olan “ormancılık” işinden memnun değil.
Doğrusu, kış
mevsiminde köylerde tam bir atalet hakim. Zira kışın tarla bahçe işleri de
olmadığından insanların tek eğlencesi köyün ortasındaki kahvehane… Cami,
kahvehane ve ev arasında zaman öldürmeye dönüşen bir monotonluğu, sadece evinin
yanında üç-beş baş, kendi ihtiyaçlarına dönük hayvan besleyen birkaç kişi
aşabiliyor.
Safa köy, Bursa ve ilçelerine bağlı
köyler gibi “mahalle” değil. İdari
olarak da “köy”. Ancak inanın, “mahalle”lerle arasında çok da büyük farklar görünmüyor.
Sadece köyün ortasında belediye otobüslerinin kullandığı bir “otobüs durağı” yok. Ana cadde ve
sokaklardaki meşhur “kilitli parke”
döşemeler bu “köy”lerde de var.
Burası eski bir
göçmen/muhacir köyü. Evlerin, çıtalarla iki yüzü örülmüş duvarlarının kerpiçle
doldurulması sadece bu köyde görülebilen bir mimarı… Hayli etkili ve pratik,
yalıtımı tuğladan yüksek görünen, “kanatlı
kapılı”, avlulu evler.
Köy camisinin mahalledekilerden
farkı yok.
İLGİNÇ BİR ‘UMUMİ WC’
Ancak, cami
yanındaki “umumi wc”nin sıradışı bir
mimarisi var! Tuvalet kabinlerinin altından yaklaşık 20 santim genişliğinde ve
yarım metre derinliğinde bir kanal geçiyor. Kabinlerde (4-5 taneydi galiba) insanlar
“hacetini” bu kanala yapıyor. Her kabinde çeşme var. Kanalın zemininde atıkların akıntıyla
gittiğini
görüyorsunuz. Hani temizliğine, hijyene dikkat edilip, tuvaletin
yolunu burnunla bulma durumları olmasa, sıra dışı bir mimariye sahipler diye kayda
geçilecek bir yer.
İKİ METREYE
ULAŞAN KAR…
Safa köye değişik
mevsimlerde yürüme şansım oldu. Her mevsimi ayrı bir güzel. Ancak bu sefer kocaman traktörlerin
tekerlerine kalın kar zincirleri takılması dikkatimi çekti. Normalde orman için
dağlardan tomruk çeken traktörlerden birisi, önüne takılmış “kepçe” ile sokakta kar temizliyordu.
Meğer son iki hafta içinde Safa köy
civarında çok yoğun kar yağışı olmuş. Kar kalınlığı ortalama bir metreyi aşınca
yer yer, rüzgârın biriktirmesiyle 2-3 metreye ulaşan noktalar olmuş. Bazı
evlerin kapılarına adeta tünel açılarak girilmiş, köydeki araçlar vs. kar
altında kalmış. Yollar, sokaklar kapanmış.
Domaniç’te kamu
kurumları gelmiş, ana caddelerde karı temizlemiş, yolu açmışlar vs.
Tabi bunları dinleyince,
içinde yaşadığımız kış boyunca bir gün
olsun ayakkabının üstüne çıkacak kadar kar görmeyen şehirliler olarak şaşırıyoruz.
SOBANIN ÜZERİNDE
EKMEK KIZARTMAK…
Safa köyde öğle molasını
köy kahvehanesinde verecektik ve en büyük fantezim, kahvehanedeki sobanın
üzerinde bir dilim köy ekmeği kızartmak, üzerine de tereyağı sürüp yemekti. Kahvehanenin
ortasındaki kocaman sobanın üzerindeki çaydanlıkların arasında ekmek kızartarak bu hayalimizi
gerçekleştirdik, müthiş keyiflendik. Meğer aynı hayali kuran başka dostlar da
varmış ve hep birlikte kahvehaneyi restorana çevirdik..
Mola sonrası
hedefimiz; orman yolu, orman içi doğal patikalardan yürüyerek İnegöl-Domaniç
karayolu üzerinde bulunan Tapuk Göletine
varmaktı.
Rotanın, Safa köyüne kadar olan ilk bölümünde
kayın ormanlarında kar kalınlığı galiba 2 metreyi buluyordu. “Galiba” diyorum, zira orman yolunda
yürürken sonuna kadar kara sapladığım halde batonun ucu toprağa ulaşmadı.
Batonun uzunluğu yaklaşık bir buçuk metreydi.
Bu kadar derin karda
nasıl yürüdüğümüzü merak ettiyseniz açıklayayım: Bu kadar karın hepsi bir defada yağmış
olmuyor. Örneğin bugün yağan kar iki gün sonra havanın ısınması ile gündüz
yumuşuyor, gece ise sıfırın altında düşmesiyle donuyor.
Yeni kar, bu donmuş ya
da sertleşmiş karın üzerine yağıyor. Dolayısıyla diyelim ki bir metre
yükseklikte kar aslında birkaç katmandan
oluşuyor. Böyle olunca biz, sertleşmiş
karın üzerinde, yeni yağmış 20-30 santim karda çığır açarak yolumuza devam
ediyoruz.
20-30 santim
karda bile çığır açma işini kendi aramızda değişmeli olarak yaptığımızı
düşünürsek, bir metre kalınlığında bir çığır açarak kilometrelerce yürümenin imkansız olacağını
düşünebilirsiniz.
Kar kalınlığının
yanı sıra burada hava sıcaklığı sıfırın altındaydı, kar ağaçların dallarında
yer yer donmuş, harika manzaralar oluşturmuştu.
Toplam 14
kilometre uzunluğundaki rotamızın, Safa köyden sonraki bölümünde zeminde kar
hiç eksik olmadı; hep karda yürüdük. Bu belki de mevsimin bol karlı son
yürüyüşlerinden birisi olacaktı.
Ancak Safa
köyünden sonraki hedefimiz olan Topuk
Göleti’ne giderken hava sıcaklığının artmaya başlamasına, güneşin de
etkisini göstermesi ile dallarda karın eriyip üzerimize yağmur taneleri gibi
düşmesine tanı olduk.
TOPUK GÖLETİ:
ÇILDIR GÖLÜNDEN NEYİ EKSİK!
İlkbaharı müjdeleyen
bu ılıman durum, Topuk Göleti’ne
sanki hiç uğramamış gibiydi.
Topuk Göleti, aslında Domaniç’te arazi
sulamak için yapılan, Domaniç
ormanındaki derelerin sularının toplandığı bir gölet.
Burası yaz, kış
insanların piknik yaptığı bir yer. Hava soğuk olmasına rağmen, Pazar günü pek
çok insanın araçları ile gelip piknik yapmaya çalıştığını gördük.
Yolun kenarındaki
çeşme oldukça ünlü olmalı ki, arabasının bagajını boş damacanalarla dolduran
Kütahyalılar çeşmenin başında kuyruğa girmişti.
![]() |
Topuk Göleti. Buzun altında su akıyor. Burası eski bir alabalık tesisiymiş. |
Geçen kış
geldiğimizde Topuk Göleti’nin büyük
bölümü buzla kaplıydı. Ancak buz kitlesi çok kalın değildi ve kimse buzun
üzerinde yürümeye cesaret edememişti.
Oysa şu anda
karşımızdaki gölette suyun üstü buzla kaplanmış, buzun üzerine kar yağmış.
Göletin üzeri, karda
çığır açarak yürünecek hale gelmişti. Hatta, önceki halini bilmeyenler burada
bir gölet olduğunu bile düşünmezdi.
Biz de bu durumdan yararlanıp suyun üzerinde bol bol fotoğraf çekindik.
Biz de bu durumdan yararlanıp suyun üzerinde bol bol fotoğraf çekindik.
Topuk Göleti yürüyüşümüzün son
noktasıydı. Piknik için gelenlerin arasında, bizi bekleyen minibüslerimize binip evin yolunu tuttuk.
![]() |
Topuk Göleti.. Ayağımızın altında gölet var. Çıldır Gölü'nü hatırlatan manzaralar. |
Yürümeye,
dağları, ormanları, köyleri, dağları velhasıl memleketi tanımaya devam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder