25 Şubat 2020 Salı

Domaniç Safa köy, Topuk Göleti


Domaniç dağları: 


Gürgen ormanında kış başka bir güzel.





Doğa gezilerinde 23 Şubat 2020 Pazar günü Kütahya’nın Domaniç ilçesine bağlı Safaköy ve Topuk Gölü civarındaki ormanlarda yürüdük. Eşine az rastlanır gürgen (kayın) ormanında, ağaçların dallarında adeta yazın yeşil yapraklarının yerini alan buzlanmış kar görüntüleri ve yer yer iki metreyi bulan karlı zeminde yürümek müthiş bir duygu.
Elinizde bir buçuk metre uzunluğundaki batonu sonuna kadar ayağınızın altındaki kara sapladığınızda
hala toprağa ulaşamamak… Bir süre sonra eriyeceğini bildiğin karın üstünde yürürken, sanki havada yürüyormuş gibi çocukça hislere kapılmak…
Orman köylerinde doğa ve kar manzaraları müthiş güzel. Ama orman köylerinde yaşayanlar için kar, kış demek çile demek. Mahsur kalmak, evde ısınamamak; okula, hastaneye ulaşamamak demek.
KOZA Dağcılık ile 5 minibüs dolusu insan Bursa’dan İnegöl’e, oradan Domaniç yoluna düştük. Domaniç’e yaklaşık 15-20 kilometre kala, Orman İşletmesi’ne ait tomruk deposuna ulaştık ve yürüyüşümüz orada başladı.

Domaniç  Kocayayla’daki Odun depolarının bulunduğu Kocayayla Geçidi için  levhada rakım 1500 metre gösteriyor. Buradan araçlardan inerek “orman yolunda” hafif meyilli bir yoldan Üçtepeler yangın kulesi yönüne, 1550 metrelere kadar yükseldikten sonra Safa köyüne döndük. Safa köyde rakım (deniz seviyesinden yükseklik) 1230 metre. Karla kaplı bir orman köyü.

ORMAN KÖYÜNDE KIŞ…

2007-2019 arasında nüfusu 170’den 140’a gerilemiş bir köy. İlk okulu olmayan, dolayısıyla fazla çocuk, dolayısıyla genç yaşta insan olmayan… Bütün köyler gibi yaşlı ve emeklilerin yaşadığı bir yer. Köyde alım güçlerini hayli zorlayan pahalı traktörler alıp ağaç kesme ve tomruk taşıma işi yapan birkaç aile var, ancak kimse metreküpü 60 ila 100 lira arasında olan “ormancılık” işinden memnun değil.

Doğrusu, kış mevsiminde köylerde tam bir atalet hakim. Zira kışın tarla bahçe işleri de olmadığından insanların tek eğlencesi köyün ortasındaki kahvehane… Cami, kahvehane ve ev arasında zaman öldürmeye dönüşen bir monotonluğu, sadece evinin yanında üç-beş baş, kendi ihtiyaçlarına dönük hayvan besleyen birkaç kişi aşabiliyor.
Safa köy, Bursa ve ilçelerine bağlı köyler gibi “mahalle” değil. İdari olarak da “köy”. Ancak inanın, “mahalle”lerle  arasında çok da büyük farklar görünmüyor. Sadece köyün ortasında belediye otobüslerinin kullandığı bir “otobüs durağı” yok. Ana cadde ve sokaklardaki meşhur “kilitli parke” döşemeler bu “köy”lerde de var.
Burası eski bir göçmen/muhacir köyü. Evlerin, çıtalarla iki yüzü örülmüş duvarlarının kerpiçle doldurulması sadece bu köyde görülebilen bir mimarı… Hayli etkili ve pratik, yalıtımı tuğladan yüksek görünen, “kanatlı kapılı”, avlulu evler.

Köy camisinin mahalledekilerden farkı yok.

İLGİNÇ BİR ‘UMUMİ WC’

Ancak, cami yanındaki “umumi wc”nin sıradışı bir mimarisi var! Tuvalet kabinlerinin altından yaklaşık 20 santim genişliğinde ve yarım metre derinliğinde bir kanal geçiyor. Kabinlerde (4-5 taneydi galiba) insanlar “hacetini” bu kanala yapıyor.  Her kabinde çeşme var.  Kanalın zemininde atıkların akıntıyla gittiğini
görüyorsunuz. Hani temizliğine, hijyene dikkat edilip, tuvaletin yolunu burnunla bulma durumları olmasa, sıra dışı bir mimariye sahipler diye kayda geçilecek bir yer.

İKİ METREYE ULAŞAN KAR…

Safa köye değişik mevsimlerde yürüme şansım oldu. Her mevsimi ayrı bir güzel.  Ancak bu sefer kocaman traktörlerin tekerlerine kalın kar zincirleri takılması dikkatimi çekti. Normalde orman için
dağlardan tomruk çeken traktörlerden birisi, önüne takılmış “kepçe” ile sokakta kar temizliyordu. Meğer son iki hafta içinde Safa köy civarında çok yoğun kar yağışı olmuş. Kar kalınlığı ortalama bir metreyi aşınca yer yer, rüzgârın biriktirmesiyle 2-3 metreye ulaşan noktalar olmuş. Bazı evlerin kapılarına adeta tünel açılarak girilmiş, köydeki araçlar vs. kar altında kalmış. Yollar, sokaklar kapanmış.
Domaniç’te kamu kurumları gelmiş, ana caddelerde karı temizlemiş, yolu açmışlar vs.

Tabi bunları dinleyince, içinde yaşadığımız kış boyunca  bir gün olsun ayakkabının üstüne çıkacak kadar kar görmeyen şehirliler  olarak şaşırıyoruz.

SOBANIN ÜZERİNDE EKMEK KIZARTMAK…
 
Koza Dağcılık ın geleneksel kitap çekilişi talihlileri
Safa köyde öğle molasını köy kahvehanesinde verecektik ve en büyük fantezim, kahvehanedeki sobanın üzerinde bir dilim köy ekmeği kızartmak, üzerine de tereyağı sürüp yemekti. Kahvehanenin ortasındaki kocaman sobanın üzerindeki çaydanlıkların  arasında ekmek kızartarak bu hayalimizi gerçekleştirdik, müthiş keyiflendik. Meğer aynı hayali kuran başka dostlar da varmış ve hep birlikte kahvehaneyi restorana çevirdik..
Mola sonrası hedefimiz; orman yolu, orman içi doğal patikalardan yürüyerek İnegöl-Domaniç karayolu üzerinde bulunan Tapuk Göletine varmaktı.

Rotanın, Safa köyüne kadar olan ilk bölümünde kayın ormanlarında kar kalınlığı galiba 2 metreyi buluyordu. “Galiba” diyorum, zira orman yolunda yürürken sonuna kadar kara sapladığım halde batonun ucu toprağa ulaşmadı. Batonun uzunluğu yaklaşık bir buçuk metreydi.
Bu kadar derin karda nasıl yürüdüğümüzü merak ettiyseniz açıklayayım:  Bu kadar karın hepsi bir defada yağmış olmuyor. Örneğin bugün yağan kar iki gün sonra havanın ısınması ile gündüz yumuşuyor, gece ise sıfırın altında düşmesiyle donuyor.
Yeni kar, bu donmuş ya da sertleşmiş karın üzerine yağıyor. Dolayısıyla diyelim ki bir metre yükseklikte kar aslında  birkaç katmandan oluşuyor.  Böyle olunca biz, sertleşmiş karın üzerinde, yeni yağmış 20-30 santim karda çığır açarak yolumuza devam ediyoruz.
20-30 santim karda bile çığır açma işini kendi aramızda değişmeli olarak yaptığımızı düşünürsek, bir metre kalınlığında bir çığır açarak kilometrelerce  yürümenin imkansız olacağını düşünebilirsiniz.

Kar kalınlığının yanı sıra burada hava sıcaklığı sıfırın altındaydı, kar ağaçların dallarında yer yer donmuş, harika manzaralar oluşturmuştu.
Toplam 14 kilometre uzunluğundaki rotamızın, Safa köyden sonraki bölümünde zeminde kar hiç eksik olmadı; hep karda yürüdük. Bu belki de mevsimin bol karlı son yürüyüşlerinden birisi olacaktı.
Ancak Safa köyünden sonraki hedefimiz olan Topuk Göleti’ne giderken hava sıcaklığının artmaya başlamasına, güneşin de etkisini göstermesi ile dallarda karın eriyip üzerimize yağmur taneleri gibi düşmesine tanı olduk.

TOPUK GÖLETİ: ÇILDIR GÖLÜNDEN NEYİ EKSİK!


İlkbaharı müjdeleyen bu ılıman durum, Topuk Göleti’ne sanki hiç uğramamış gibiydi.
Topuk Göleti, aslında Domaniç’te arazi sulamak için yapılan, Domaniç ormanındaki derelerin sularının toplandığı bir gölet.
Burası yaz, kış insanların piknik yaptığı bir yer. Hava soğuk olmasına rağmen, Pazar günü pek çok insanın araçları ile gelip piknik yapmaya çalıştığını gördük.
Yolun kenarındaki çeşme oldukça ünlü olmalı ki, arabasının bagajını boş damacanalarla dolduran Kütahyalılar çeşmenin başında kuyruğa girmişti.
Topuk Göleti. Buzun altında su akıyor.
Burası eski bir alabalık tesisiymiş. 
Geçen kış geldiğimizde Topuk Göleti’nin büyük bölümü buzla kaplıydı. Ancak buz kitlesi çok kalın değildi ve kimse buzun üzerinde yürümeye cesaret edememişti.
Oysa şu anda karşımızdaki gölette suyun üstü buzla kaplanmış, buzun üzerine kar yağmış.
Göletin üzeri, karda çığır açarak yürünecek hale gelmişti. Hatta, önceki halini bilmeyenler burada bir gölet olduğunu bile düşünmezdi.
Biz de bu durumdan yararlanıp suyun üzerinde bol bol fotoğraf çekindik.
Topuk Göleti yürüyüşümüzün son
Topuk Göleti.. Ayağımızın altında gölet var.
Çıldır Gölü'nü hatırlatan manzaralar. 
noktasıydı. Piknik için gelenlerin  arasında, bizi bekleyen  minibüslerimize binip evin yolunu tuttuk.


Yürümeye, dağları, ormanları, köyleri, dağları velhasıl memleketi tanımaya devam…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder